Bir kadın düşünün; hem devrimci bir feminist, hem de sanatçı.
Sadece 47 yıl yaşamış, yaşamının büyük bir kısmını ise hem ruhsal hem de bedensel acılarla geçirmiş bir kadın…

Gerçek adı Magdelana. Aşırı dindar Kızılderili bir annenin, son derece şefkatli ve anlayışlı Macar Yahudisi bir babanın, üçüncü kızları Magdelana henüz 6 yaşındayken çocuk felci geçiriyor.

Bu hastalığı yenerek ölümden kurtuluyor, ancak bir bacağında hastalığın izi kalıyor.

O, tıp okumak istiyor ve dönemin en iyi okullarından birine tek kız öğrenci olarak girmeyi başarıyor. Yaklaşık 17 yaşının sonlarında ise erkek arkadaşı ile birlikte okuldan dönerken bindiği otobüs tramvayla çarpışıyor. Birçok can kaybının olduğu bu kazada Magdelana ağır yaralı olarak kurtuluyor. Doktorlar durumunu umutsuz bulurken, Magdelana direniyor ve hayatta kalmayı başarıyor. Maddi manevi yıpratıcı, aynı zamanda acılar içinde kıvrandığı, yatakta geçirmek zorunda kaldığı o süreç başlıyor.

***

Kızının tedavi masraflarını karşılayabilmek için evde ki eşyalarını satan bir baba, kızı yataktayken kendisini görebilmesi için tavana ayna yaptıran, farkında olmaksızın kızının ressam olmasına bir ayna ile vesile olan anne ve hasta yatağında bugün hepimizin anımsayacağı otoportrelerini yapan Magdelana.

***

Magdelana iki yıl yatağa bağlı kalıyor. Sayısız ameliyatla çok zorlu bir süreç geçiriyor ama o üretmekten hiç vazgeçmiyor. Ailesinin ona oyalanması için aldığı tuval ve boyalarla hasta yatağında resim yapmaya başlıyor. İki yılın sonun da yürümeye başlayan kadın, artık bir sanatçı. Bir yandan sanat hayatına devam ederken bir yandan da komünist partisine üye olarak aktif siyaset yaşamını da başlatıyor. Kendisinden 21 yaş büyük, ünlü bir ressama aşık oluyor ve tüm karşı çıkmalara rağmen onunla hayatını birleştiriyor.

***

Sonra ne mi oluyor? Kendisinden 21 yaş büyük kocasına deli gibi aşık o kadın ihanete uğruyor ve birçok kadın gibi aldatılan kadın oluyor. Sonra yeniden aldatılıyor ve yeniden, sonra defalarca… Bu süreçte düşükle sonuçlanan başarısız hamilelikleri de oluyor. Daha sonraları hayatında iki büyük kaza geçirdiğini, bunlardan birinin onu az daha öldürecek olan tren, diğerinin ise kocası Diego olduğunu söylediği, Diego’nun tren kazasına göre çok daha yıkıcı olduğunu belirtiği bir açıklaması oluyor.10 yıl süren bu evliliği bitiriyorlar.

***

Aradan zaman geçiyor, birbirlerinden vazgeçemeyen bu çift (ihanetlere rağmen) yeniden birlikte oluyor. Bu kez kadın, hem aldatılan hem aldatan oluyor. Kocası Diego’nun onu yıkan en büyük ihaneti ise Magdela’nınn kardeşi Cristina ile yaşadığı. Yani kocası onu kız kardeşiyle aldatıyor. Evcil hayvanları, bebekleri ve çiçekleri olan bu kadın fırtınalı gönül ilişkileri bir yana sanatıyla şöhret oluyor.

***

Sık sık sağlığıyla ilgi sorunlar yaşıyor, kendi ülkesi dışında da sergiler açarak acılarını yaptığı resimlerle unutmaya çalışıyor. Bir okulda öğretim üyeliği yaparken, evinde de dersler veriyor. Hatta evinde ders verdiği öğrencileri artık onun adıyla anılıyor.46 yaşında ayağı kangren olup kesiliyor ve bu kadın 47 yaşında akciğer embolisiyle hayata gözlerini yumuyor. Son eseri, “Yaşasın Hayat” ismini verdiği natürmort tablosu. Bu kadın hepinizin aslında ismini ve de yüzünü bildiği  Meksikalı ressam Frida Kahlo.

***

Bu güçlü, yetenekli, tutkulu, hırslı kadının kısacık yaşamına sığdırdığı herkesin hayran olduğu 143 eseri var. Otoportrelerinde yaşadığı acıyı, ihtirası, ihanetleri görebiliyorsunuz. Geçirdiği omurilik amaliyatından sonra iyileleşme sürecinde yine aynaya bakarak yaptığı kederli ve tükenmiş görünen otoportresi,  1991 yılında 1.650.000 dolara alıcısına gitmiş. Bunun gibi tüm eserleri milyon dolarlarla satışa çıkıyor.

***

Frida Kahlo, acıları, kederleri, başarıları, eserleri, cesareti, tutkularıyla, hayata sımsıkı tutunarak her bir sorunu alt eden ve bu yaşanmışlıklarını tuvallerine tüm açıklığıyla resmeden bir kadın. Demem o ki; O,Frida Kahlo türlü türlü felaketlerle sınanmış, bir kadın!

***

Geçirdiği çocuk felcinden sonra bir ayağı sakat kalan, bu nedenle lakabı‘’ Tahta bacak Frida’’ olan bu kadın ne demiş biliyor musunuz; “Bildiğim tek şey şu ki resim yapıyorum çünkü buna ihtiyacım var.’’ Ve o böyle tutunmuş hayata. Yardım istememiş, merhamet beklememiş, zayıf bir tutum sergilememiş, kendine acımakla zaman kaybetmemiş. O mücadele etmiş, o resim yapmış ve o yani Magdelana,  Frida Kahlo olmuş…

NOT1.Film gibi bir yaşam öyküsü değil mi? Birçok yerde Frida’nın hayatını okuyabileceğiniz gibi, çekilen bir sinema filmi de var ki, onu da izleyebilirsiniz.

NOT.2 Bugün siz ya da ben, hangi nedenlerle nelerden vazgeçiyoruz? Ya da yaşamak için neye ihtiyacımız var biliyor muyuz?

NO.3 Frida kahlo bir kadın. Bilmiyorum farkında mısınız ama onun başarısı ve şöhreti sizden benden daha fazla şeye sahip olduğu için kazanılmış değil, aksine bizden ya da diğerlerinden daha eksik olduğu biçimde kazanılmış. Sizce de bu dikkate değer bir durum değil mi?