İnsan elinin değdiği her şey güzelleşmeli doğada, güzelleşiyordu da önceden.

Akşam haberlerinden tutunda, sosyal medya platformlarına varana kadar doğaya verdiğimiz zararın farkına varmamız için sayısız örnekle karşılaşıyoruz.

İnsanoğlunun bitmek bilmeyen hırsları, arzu ve tutkuları doğa üzerinde nasıl bir tahribata yol açıyor farkında bile değildik.

İlimizden tutunda, insanın yaşadığı her yerde doğa üzerinde kurduğumuz tahakküm aleyhimize mi işledi acaba?

En yakın örneği, üçüncü havaalanı için 13 milyon ağaç kesildiği öne sürülüyor bu ve bunun gibi saymakla bitiremeyeceğimiz örnekler var. Kentsel dönüşüm adı altında başlatılan çalışmalarda ağaç katliamlarına döndü.

Ormanlara, ağaçlara verilen ve doğayı her ne şekilde olursa olsun tahrip eden her olayda istisnasız en olumsuz etkilenen hayvanlardır. Bu modeli insanoğluna uyguladığımızda insanları evsiz ve yurtsuz bırakmaktan hiçbir farkı yoktur.

İnsanların kişisel zevk ve menfaatleri için bir çok sayıda canlı türü yok olma eşiğine geldi. Bu olayın örneğini Steve Cutts ‘MAN’ isimli animasyonu izleyerek görebilirsiniz.

Yaşadığımız bu durum içerisinde ve verdiğim örnekler doğrultusunda meşhur Kızıldereli Atasözü mıh gibi çakılıyor aklıma;

Yalnızca son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten, son balık yakalandıktan sonra… Ancak ondan sonra paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız.

Hayat rant kavgasıyla süregelirken dünyayı etkisi altına alacak bir salgın durumu kimsenin aklına dahi gelmezdi. Artık üzerimize düşen yarattığımız tahribatı asgari düzeye indirmek.

Geldiğimiz bu günlerde bazı alışkanlıklarımızı değiştirmeme gibi bir lüksümüz ne yazık ki yok.

Sakarya Nehri için bir yıldır üç ayrı köşe yazısı, iki adet makale yayınladım; burada rant var, insanlar zehirleniyor dedim. İlgili makamlarımıza henüz yeni jeton düştü.

Bir düşünün salgının etkisiyle ellerimizi doğadan çektiğimiz andan itibaren neler değişti?

Ozon tabakası kendini onarıyor, korkulan ozon tabakası gittikçe küçülüyor; yaşam kaygısı içinde olan insanların tahrip etmeye zamanı kalmıyor.

Kocaeli körfezinde bir çöp toplama teknesine eşlik eden yunusları gördük, denizin tadını onlar çıkarıyor. Eeee birazda denizin gerçek sahipleri keyif sürsün öyle değil mi?

İstanbul’da birçok nesli tükenen kuş haberlerinin ardından salgının etkisiyle ağaçları mesken tutan Papağanları görmekte oldukça keyifli.

Bu sorun elbet sadece bizim ülkemizin değil; dünyanın sorunu.

Venedik kanallarında su pırıl pırıl berrak bir hal alırken, yüzen balıkları görmekte güzel.

Yine İstanbul’da açıklanan resmi verilere bakacak olursak %30 oranında hava kirliliği azalmış durumda, Düden şelalesinin bitki örtüsünde de renk iyileşmesi görüldü.

Bunun yanı sıra salgın sebebiyle trafiğin azalmasıyla birlikte araçların çarparak katlettiği hayvan sayıları da neredeyse yok denecek kadar azaldı.

İnsanların evlere çekilmesiyle birlikte güzelleşen dünyanın tablosunu görmemek mümkün değil, demek ki biz insanoğlu ve aldığımız kararlar doğaya zarar veriyor.

Bugün sadece doğal yaşam ve doğanın kazandığı gün olmamalı, bizler doğa içe iç içe barış ve huzur içerisinde yaşamayı öğrenmeliyiz.

Diğer canlıların varlığına saygı duymalı ve doğa tahribatından vazgeçmeliyiz.

İçgüdüsel olarak evinin önünde bir gram toprak bulan salgın sebebiyle ekip biçmeye başladı, hepiniz çevrenizde bu duruma şahit oluyorsunuzdur.

Eğer doğa tahribatına bir dur demez ve alışkanlıklarımızı sorgulamazsak ne nefes alacak bir hava ne de ekecek bir toprak bulamayacağız.

Dünya sadece biz insanlara tahsis edilmedi, isteklerimiz doğrultusunda yön vereceğimiz bir evren yok. Evren bu tabiatın ta kendisidir ve bize kucak açan evrene saygı duymalıyız.

Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle, sağlıcakla kalın.