Sevgili okurlar,
Sakarya Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun gündeme damga vuran konuşmaları, Türkiye’de  yeniden “yaşama dair “ hususların da,  gündeme taşınmasına vesile oldu..
Bu konu ile ilgili Bizim Sakarya’da gerçekten bilgilendirici, yani aydınlatıcı birbirinden farklı haberler, yorum, analizler yer aldı..
Ayrıca “sosyal medyada da” konu, enine boyuna irdelendi..
Çok güzel yorumlara,değerlendirmelere tanıklık ettik..
Bu yorumları, tepkileri gördükçe, biraz yüreğime su serpildi..
Neden mi?
Bakınız, Sakarya’da şu evlere kapatılan 65 üstü kuşağın hatırlayacağı gibi, Sakarya’nın bir “Çark Mesire” yeri vardı..
Çark Mesiresi ile ilgili anılar, sosyal medyada paylaşılmaya devam ediyor.. Tozlu albümler arasından bulunan Çark Mesire resimleri, gerçekten eski Adapazarı ve o yıllara ait yaşam hakkında bizlere ipuçları veriyor..
Ütülü pantolonlu, takım elbise ve fötr şapkaları ile farklı bir dünyanın insanlarının, anılarda bile olsa yaşatılması, ne büyük vefa!..
Bu konuya Sakarya’dan değinen yazar arkadaşlarım da var..
Tuna ve Çark gazinoları, Çark deresindeki sandallı gezintiler ve o yılların eğlenceleri gün ışığına çıkarılıyor..
Yerel Adapazarlı sanatçılar yanında, İstanbul’dan Adapazarı’na gelen ve Çark Mesire alanında konser veren sanatçılar arasında kimler yok ki?
Biraz daha gerilere gittiğimizde, yani Osmanlı döneminde de bu alanın gerçekten bir eğlence alanı olduğu tarihi kayıtlarda mevcut..
Yani o yıllar, Bir Mecidiyesi olmayanın alana girmediği Adapazarı Çark Mesire alanı, gazinoları ile Adapazarı’nın farklı bir yüzü, farklı bir sesi ve farklı bir yaşam alanıydı..
Bizim nesil, o günlere yetişemedi, ne yazık ki?
Büyüklerimiz o yılları anlatır, bizlerde dinleriz..
Ancak bizim dönemimizde Sapanca Gölü kenarı, Karasu, Akyazı, Hendek ve diğer ilçelerde “sosyal hayat” bir hayli renkliydi..
İstanbul, Ankara ve diğer illerden gelen tiyatro grupları, sanatçı kervanları ve ülkemizde ün salmış sanatçıların konserleri yanında, muhteşem sinemalarımız,meyhanelerimiz vardı..
Kısacası, Sapanca Gölü kenarındaki bir Metin Restaurant’ı  bile dile getirsem, oradaki anıları, yaşamı, güzelliği anlata, anlata bitiremeyiz..
Sapanca Gölü’nün o yakası da, bu yakası da eğlenceye açık, insanların soluklandığı, sohbet ettiği ve akşamları demlendiği mekanlarla doluydu..
Bugün Sapanca ve Kırkpınar’da az da olsa bu mekanları işletenler hala mevcut..
Diyeceksiniz ki, dünden bugüne anlayışlarda, yaşam biçimi de değişiyor..
Elbette katılıyorum, artık dijital teknoloji, çocuklarımıza kadar herkesi esir almış durumda..
Ama size şunu belirteyim ki, bir Tava Sapı Selahattin’in, Akyazı’daki meyhanesindeki Şemsi Yastımanlı sohbetini kim özlemez?
Sazın, sözün, türkülerin, şarkıların, şiirlerin dile geldiği, bolca esprilerin, şakaların yapıldığı bu alanlar artık yok!..
Yani o günün Akyazı ilçesinde birden fazla meyhane, iki kapalı sinema ve üç dört yazlık sinema ile farklı bir sosyal hayat vardı..
Şimdi Akyazılı gençler, dostlar, sazda ve sözde buluşmak üzere, ilçe dışına çıkıyor, ya da arabalarına aldıkları katık, azıklarla kuytu köşelerde, kaçamak olarak günü değerlendiriyorlar..
Elbette alkol sağlığa zararlıdır..
Hele sigara, hele kumar..
Bizim anlattığımız insanların yedikleri, içtikleri değil, nasıl bir sosyal ortam içinde bulunduklarıdır..
Geçtiğimiz günlerde Karasulu dostum Erdal Bıçakcı’da, eski Karasu anılarını tazelerken, bu yaşam kesitlerine dikkat çekti..
“Nerede o eski Karasu’daki yaz geceleri, eğlenceleri ve insanların birbirine olan hoşgörü ve toleransı” diye demeden edemedi!
Bazı eğlence alanları Karasu dışına çıkarıldı..Ancak yinede sahilde bazı işletmelerde buluşan gençlerin birlikteliklerine tanıklık ediyoruz..
Şimdi siz, bu yaşam tarzını Ege’de, Akdeniz’de, İstanbul’da bir kenara öteleyebilir misiniz?
İşte bu alanlarda insanımızı, onların sosyal yaşamını ötelerseniz, insanlarda sizi siyaseten ötelerler!
Evet, alkol sağlığa zararlı..
Ama insanların içki içme özgürlüğünü, kim elinden alabilir, kim ve hangi siyasi anlayış buna yasak getirebilir?
Koca İstanbul’da bile alkollü işletmelerin çoğu kapatıldı..
Ardından yasaklar her yana geldi..
Bu insanımızı yasa dışı yollara itti!..
Tabiri caizce her evde bir “kimyager” işbaşına geçti..
Yasaklar karşısında, herkes kendi içkisini yapmaya kalkınca ölümlerde kaçınılmaz duruma geldi!..
Peki kim suçlu?
Artık Türkiye’de rutin haberlerde, bu “alkol yasağı” nedeni ile kendi içkisini yapan ve “sahte alkol satan” alanların ölümlerini duyar olduk!
Sen “Koranavirüsü salgınını” bahane ederek, içki satışını yasaklar, bir kesimin sosyal yaşamına dokunursan, olacakları da kabullenmek durumunda kalırsın!
Üzülerek ifade edeyim, AK Parti iktidarı ile Avrupa’da ki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliklerinde  düzenlenen resepsiyonlarda rakı bardakları önce beyaz çarşafa büründü!..
Yani rakı içenler, ellerindeki bardakları beyaz peçetelerle kapatmaya başladılar..
Sonra rakı dağıtımı hepten kaldırıldı..
Bunu diğer içkilerin kaldırılması takip etti!
Türkiye’nin diğer Müslüman ülkelerde bile olmayan bu yasak uygulamaları, Avrupa’da büyük bir şok etkisi yarattı!..
Dahası ülkemizdeki yasak kararları hepimiz biliyoruz!..
İşte, yeni siyasi anlayışla Atatürk Türkiye’si, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde sosyal hayat ile ilgili tartışmalar su yüzüne çıktı..
Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, üniversite çevresinin Sakarya’nın gözde ilçesi Serdivan’da ortaya konan, hayallerin yeni yaşam alanı hakkında karalayıcı sözler etti..
Sadece bununla da yetinmedi?
Üniversite gençliğini, üniversiteli genç kızlarımızı, bunlara evlerini tahsis edenleri de töhmet altında bırakacak sözler etti!..
Elbette bu Sofuoğlu’nun  bu kendi tercihi, yaşam biçimi ve anlayışı ile duruşudur..
Kusura bakmasın, bu anlattıklarının, sarf ettiği sözlerin hiçbirisi Sakarya ile özleşmiyor?
Sakarya, oldukça muhafazakar bir il, kabul!..
Bu nedenle, AK Parti iktidarına yüzde 70’lere varan bir destek veriliyor..
Sakarya’da muhalefete ait hiçbir belediye de yok..
Bunun sebebini de sadece siyasi tercihlerde aramamalıyız!?
Sakarya büyük bir deprem geçirdi..İnsanlar yakınlarını, eşlerini, evlatlarını, anne ve babalarını, bu deprem kurban verdi!..
Büyük bir afet yaşandı, dünyaları yıkıldı, karardı..
İşte asıl sosyal yaşamın da fay hatları da burada kırıldı!..
Sakarya, daha da muhafazakar, daha da dindar bir yaşam içine sürüklendi..
Arayışlar hala da bitmiş değil!
Elbette bu da bir tercihidir..
İnsanların yaşam biçimine kimse karışamayacağı gibi, dini tercihlerine de kimse karışmamalı, hatta dokunmamalı..
Ama bu alan içinde yaşanan kepazelikleri nereye koyacağız?
Şu Akyazı Kuzuluk’ta yaşanan kepazelikleri kim, nasıl bize açıklayacak?
Evet demem o ki, yaşam alanlarına, sosyal hayata siyasiler karışmamalı, müdahale etmemelidir..
İnsanların ne yiyeceği, ne içeceği, ne giyeceği, ne giymeyeceği, nerede nasıl hareket edeceği,  kimi dinleyip, dinlemeyeceği, kimi, ne ilgilendirir ki?

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu anlayışa, bu söyleme herkes, her kesim karşı çıktığı gibi, bu söylemi sahiplenenler ve bu söylemden yana taraf olanlarda oldu..
Lütfen, siyasi irade yaşam alanlarına, insanların tercihine, anlayışına, daha fazla dokunmasın!..
Zira bu beraberinde sosyal patlamayı da getirir!..
İşte asıl büyük deprem, o zaman yaşanır!..
Bu vesile ile bu artçılara hepimiz, ama hepimiz dikkat etmeliyiz!
Sorumluluk herkesi bağlıyor!..