Şöyle izah edeyim;

Şeytan, inek sağmakta olan bir kadını takip eder.

Bu esnada ineğin buzağısı az ilerideki bir kazığa bağlı durmaktadır.

Şeytan, şeytanlık yapacak ya; buzağının ipini bir parça gevşetir.

Buzağının karnı aç olduğu için annesinin sağılmasına daha fazla dayanamaz. Debelendikçe boynundaki ipi gevşetir ve sonunda bağından kurtularak, annesini emmek için ona doğru koşar.

Bu esnada süt kovasına çarpar ve kovadaki bütün süt yere dökülür.

Sağdığı sütün ziyan olduğunu gören kadın, bu duruma çok sinirlenir ve eline geçirdiği odunu buzağının kafasına geçirir. Yavru kan içinde yere yığılır.

Bunu gören inek bir tekmede kadını perişan eder. Üzerinde tepişirken kadını öldürür.

Gürültüleri duyan kadının kayınbabası, ineğin gelinini öldürdüğüne şahit olur. Eline geçirdiği tüfekle ateş edip ineği öldürür.

Silâh sesini duyan kadının kocası ahıra doğru koşar. Bakar ki, hanımı kanlar içinde yerde yatmakta ve babasının elinde de tüfek var; hemen silâhını çekip babasının üzerine mermileri boşaltır.

Olayın şahitlerinden biri durumu ölen kadının kocasına anlatır.

Gerçekleri öğrenen adam pişmanlıktan cinnet geçirip intihar eder ve oracıkta can verir.

Şeytan bile bütün bu olanlar karşısında şaşkınlığını gizleyemez. Hemen açar ellerini: “Allah’ım olanlara sen şahitsin! Ben sadece bir parça ip gevşettim. Ama gör bak, bunlar şimdi bütün felaketi bana yüklerler…” der.

Öyle ya, ne günahı var şeytanın değil mi?

Buzağıyı şeytan dövmedi ki, kadın dövdü.

Kadını şeytan öldürmedi ki, inek öldürdü.

İneği şeytan öldürmedi ki, gelinin kayınbabası öldürdü.

Kayınbabayı şeytan öldürmedi ki, bizzat oğlu öldürdü.

Adamı öldüren olmadı zaten, kendi kendine intihar etti.

Ama insanoğlu hemen şeytana yükledi bütün sorumluluğu, oysa şeytan hepi topu bir ipi gevşetti o kadar, değil mi?

Gelelim Boğaziçi’ne…

Bütün öğrenciler ayaklandı, eylem yapıyorlar, huzuru bozuyorlar!

Bütün akademik kadro eylemdeler, her gün rektörlük önünde toplanıp, rektörlük binasına sırtlarını dönüyorlar.

İçeride ve dışarıda sürekli eylemler yapılıyor. Polis göz açtırmıyor, müdahale ediyor. Bu orantısız müdahaleler neticesi gençler yerlerde sürükleniyor, tekmeleniyor, ters kelepçe yapılarak merkeze götürülüyorlar.

Kıyamet kopuyor sizin anlayacağınız…

Peki, suç kimde?

Rektör ataması yapanlarda değil elbet.

Yani ipin ucunu birazcık gevşetmek neden suç olsun değil mi?

Bütün suç o terörist gibi davranan öğrencilerde…

Bir de kalkmışlar, mukaddes Kabe’mizin resmini yerlere seriyor adiler!

Farkında mısınız?

Ne zaman sokaklar hareketlense ya bayrak yakılır, ya Kuran yırtılır, ya başörtülü bacıma saldırılır, ya başörtülü bacımın üstüne işenir, ya camiye ayakkabılarla girilir ve içinde içki içilir, ya da minareden çaw bella çalınır…

Ama bunları yapan o teröristler mi yoksa buzağının ipini birazcık gevşeten şeytanın ta kendisi midir, bilemem?

Bakalım Boğaziçili Müslüman Öğrenciler ne diyorlar bu konuda ve kimin safında yer tutuyorlar;

“Bizler Boğaziçi Üniversitesi'nden Müslüman öğrenciler olarak okulumuzda son günlerde yaşanmakta olan vahim olayları endişeyle takip ediyoruz. Kamuoyuna yanlış yansıyan bu olaylar hakkında Boğaziçi kimliğinin asli ve ayrılmaz parçası olarak, yaşananlar hakkında açıklama yapmayı vicdani bir yükümlülük olarak görüyoruz.”

“Yaklaşık bir aydır kayyım atanmasına karşı barışçıl bir şekilde yürüttüğümüz protestolar kapsamında bir grup öğrenci arkadaşımız tarafından açılan sanat sergisinde yer alan bir eser tepkilere neden oldu. Eser, Müslümanlar açısından kırıcı ve incitici olsa da oluşan gerilim okulumuzda yıllardır korunan ve bizim de desteklediğimiz saygı, hoşgörü ve özgürlük ortamı çerçevesinde çözülmelidir. Dolayısıyla bu gibi uyuşmazlıkların çözümünde şiddet, tehdit, linç ve cezalandırma yollarına başvurmak asla kabul edilemez. Hem İslam'ın bize öğrettiği hoşgörü hem de Boğaziçi'nin gelenekleri ışığında bu gibi sorunların iletişim yoluyla çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz.”

“Bu süreçte esere dair rahatsızlığını dile getiren bizler ve diğer birçok Müslüman arkadaşımız herhangi bir ayrımcılığa, lince veya fişlenmeye maruz kalmadık. Her ne sebeple olursa olsun hiçbir arkadaşımızın hedef gösterilmesini, gözaltına alınmasını, tutuklanmasını, dahası fiziksel ve psikolojik şiddete maruz bırakılmasını kesinlikle kabul etmiyoruz.”

“Öte yandan üniversitemize atanan kayyım Melih Bulu'nun sosyal medyada kullandığı ayrıştırıcı ve hedef gösterici dil, inancımızla ve Boğaziçi kültürüyle taban tabana zıttır. Biz hem okulumuzda hem de ülkemizde kutuplaştırıcı dilin terk edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle Rum Suresi 22. ayeti hatırlatmakta fayda görüyoruz: ‘O'nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.”

Valla kim Müslüman kim şeytanın yanında ben anlamadım. Yorum sizlerin…