“Ben hard rock ve Metallica dinleyen bir rektörüm” diyen Boğaziçi Üniversitesinin, rektörlük havasına çabuk giren, çiçeği burnunda kayyumunu öğrenciler, üniversite bahçesinde Metallica’nın Master of Puppets (Kuklaların Efendisi) parçasını çalarak yanıtladılar. Bu parçanın içinde “İhtiras oyununun sonu, dağılıp gidiyor her şey yavaş yavaş/… Korku kol geziyor damarlarımda/ sonunu hazırlıyor senin… Efendine itaat et/ yaşamın kül olup gidiyor hızla…” gibi sözler var. Tam o anda olmasa da, programına katıldığı Cüneyt Özdemir’in de kışkırtmasıyla, bahçede slogan atan öğrencilere el sallamak için odasındaki pencereye yaklaşan kayyum için Boğaziçi, isteyenin arkasını döndüğü, isteyenin tokalaştığı bir yerdi sonuçta. Bu yüzden ‘Sizi istemiyoruz’ diyen öğrencilerin karşısında istifini bozmadan çayını içmeye devam etti.

Bu fragmanlar Boğaziçi ‘normlar’ını aklının ve tarihinin bir köşesindeki liberal kodlarla uyumlulaştırarak anlamaya çalışan kayyumun durmadan çuvalladığını gösteriyor. Ona ‘Utanmıyor musunuz’ diye seslenen öğrenciler başta Boğaziçi’nin, genel olarak üniversitelerin bükülmeye çalışılsa da bir belkemiği olduğunu hatırlatmak zorunda kaldılar. Kayyum bıktırıcı bir inatla kendisine arkasını dönenleri seyretmeye devam etti.

Kayyumun, geçmişte gençlik örgütünü yönettiği Liberal Demokrat Parti ile yatay geçiş yaptığı AKP arasındaki ortaklığın; siyasi özgürlüklerle tamamlanmak zorunda olmayan bir serbest piyasacılık inancı olduğunu bilmiyor olması söz konusu olamaz. Büyük şirketlerin tarlası, laboratuvarı, insan kaynağı olsun, devlet arpalığı haline gelsin diye restore edilmeye çalışılan üniversitelerin bileşenlerinin otoriter, faşizan, tek adamcı, atanmış gibi sözcüklerle tanımlanan ekiplerle yönetilmesine karar verildiğini de biliyor. Kayyumuyla birlikte kuklalaşmış üniversitelerde istenen düzen başka türlü kurulamaz. Atanmış rektör de böyle bir projenin unsuru.

Kayyum HDP’li belediyelerdeki el koymalarla başlayan giderek yaygınlaşan bir memleket uygulaması, malum. İktidarın, beğenmediği, kaynaklarını ve politikasını kontrol edemeyeceği her kurumu kayyumlaştırmak gibi bir eğilimi olduğu da açık. Rejimin olağan suçlu olarak ilan ettiği Kürtlerin oylarıyla seçilmiş belediye başkanları, terörle iltisaklandırarak yerinden edildiğinde bunun özel savaş koşullarıyla ilgili ve gelip geçici, coğrafyaya ve kimliğe yerel bir uygulama olduğunu zanneden geniş bir kesim, HDP belediyelerinin bir tatbikat alanı olduğunu ve sorun edilen şeyin rejimin iyi kötü işleyen bütün demokratik kuruluşları olduğunu yavaş yavaş anlıyor. Boğaziçi kayyumunun da böyle bir aydınlanmaya katkısı oldu. Kayyumun üniversiteye darbeci, terör örgütü vs. gibi oluşumlar yüzünden atandığı iddiasının kamuoyu nezdinde pek tutmaması bunu gösteriyor.

İktidar Boğaziçi’ ne kayyumu zorla kakalamayı başarması mümkünse de hazır suç ve örgüt şablonlarını giydirme çabasında başarısız kaldı. Bir kere, vaktiyle türban yasaklarına karşı çıkmış olanların çoğu Boğaziçiliydi. Kayyum protestosunda fotoğraflara yansıyan başörtülü öğrenciler AKP’nin simgesel kurgusunu bozmaktaydı. Koca bir üniversite kurumunun terör örgütü, FETÖ, PKK, DHPC diye töhmet altına alınması abesti. Ve Boğaziçi atanmış rektörü bağrına basacak kadar elit, kayyuma eğilecek kadar liberal değildi!

Bu sürecin açık ettiği şeylerden biri de iktidarın kurduğu şablonların alenen bozuştuğuydu. Cumhurbaşkanının CHP’de görevli türbanlı kadınları ‘vitrin mankeni’ olarak nitelediği sıralarda protestocuların arasında eylemci başörtülülerin belirmesi AKP’nin ve iktidarının temsil ettiğini iddia ettiği nüfus kurgusunu boşa çıkardı. Karşı tarafın terörist, bozguncu olduğunu kanıtlayamayan bir iktidarın en büyük kaybı kendi tarafına zimmetlediklerinin artık ona iliştirilemeyeceğini anlamasıdır kuşkusuz. Bu çözülme yeni değil fakat şimdiye kadar bir biçimde idare edilmişti. Bu yüzden başörtülülere kesin ikametgah adresi çıkarılamayacağını kabul etmektense ‘Eve dönün’ demenin vitrinli yollarının tercih edildiği bir noktadayız. Kayyum dayatmasının alanı genişledikçe şablonların daha çok şekilsizleşeceği açık. Sadece bu değil, örneğin yine bugünlerde Sakarya’da havai fişek fabrikası patlaması davası için mahkeme önünde toplanan kadınların ‘kral çıplak’ çığlığına başlarındaki örtünün engel olmaması da bir izahtı.

Tek adam rejimi bu çığlıklara yanıt vermiyor. Atadığı kayyumların seçimli düzenleri bozmaktan, demokratik mevzileri tahrip etmekten başka bir hedefi olmadığı görüldükçe de halkı birleştiriyor, kendisini çözüyor. Bu durumda eli mahkum ya çay dağıtıyor ya da içiyor. İsteyen sırtını döner isteyen tokalaşır liberalizmindeki kayyumun yaptığı gibi alakaya çay demlemeyi de tercih edebiliyor.

Sevgili Nuray Sancar güzel özetlemiş durumu. Kalemine yüreğine sağlık.