Demokrasiyle yönetilen ya da öyle bilinen ülkelerde kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır.

Yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız kuvvetler olarak nitelendirilirken, bunların yanına bir de dördüncü kuvvet olarak basın eklenir.

Basın, neden dördüncü kuvvet?

Gazeteciliğin, üzerinde en fazla uzlaşılmış tanımının, onun "demokrasinin dördüncü kuvveti" olması boşuna değildir. Bu tanımın başlıca üç yönü vardır.

Birincisi: Devlet mekanizmasını kullanarak ülkeyi ve toplumu yönetenler, nasıl bir ülkeyi ve toplumu yönettiklerinin bilgisini ancak çoğulcu bir medya üzerinden edinebilirler... Bu bilgiye sahip olmadıklarında toplumsal ihtiyaçları da bilemezler ve dolayısıyla demokratik yönetimler oluşturamazlar.

İkincisi: Bir toplum için neyin daha iyi ve doğru olduğunun belirlenmesi ancak açık bir tartışma ortamıyla mümkündür ki basın bu görevi yerine getirir.

Üçüncüsü: Demokrasinin üç gücü (yasama, yürütme, yargı) toplum-devlet ilişkisinin belirlendiği yerlerdir. Fakat bunların üçü de esasen devlet adına faaliyet yürütürler ve eğer üzerlerinde bir denetim olmazsa, eşyanın tabiatı gereği sürekli olarak devleti kayırırlar. Basın, işte bu üç devlet gücünü denetleyen toplum gücü olduğu için dördüncü kuvvettir.

Halkın, işte bu dördüncü kuvvetten yoksun olduğu ülkelerde diktatörler egemen olur ve demokrasiler askıya alınır.

Basının ne denli önemli olduğuna en önemli delillerden bir tanesi Hitler Almanya’sıdır. Ortadoğu ülkeleridir.

‘Size özgürlükten önce ekmek gerekir’ diyen emperyaliste ‘özgürlüğüm olmazsa ekmeğimi kimin çaldığını nasıl anlatabilirim’ diyen Afrikalı kadının sesidir, basın.

Basın, ezilen, sömürülen, kandırılan, aldatılan halkların sesidir.

Bu girişi yapmamın sebebi, üniversite yönetiminin, Sakarya Üniversite’nde yaşanan bazı olumsuzluklara yönelik haberlerimize karşılık koyduğu tavırdır.

Biz bunları yazarak halkın haber alma ve bilgilenmesi gibi kutsal bir görevi ifa ederken, üniversite yönetimine düşen kendilerini savunmaları, kamu adına sorduğumuz soruları cevaplandırmasıdır.

Ama yönetim, hiç de şık olmayan bir davranışa yönelip basını tehdit etme, basına gözdağı verme, aba altından sopa göstererek ilgili haberlerin internet ortamında yayılıp okunmasını engelleme çabasına girmiştir.

Tekzip gönderirsiniz, kanuni hakkınızdır yayınlarız.

Açıklama gönderir, kendinizi ifade edersiniz, hiç yüksünmeden koyarız.

Cevap verir, iddiaları çürütürsünüz, bir hakkın iadesine vesile olursunuz, alkışlarız.

Ama basını tehdit etmek, üzerimize baskı oluşturmak hiç kimsenin haddi ve hakkı değildir.

Dolayısıyla, haber yapmakla biz değil, bu tepki ile üniversitemizi küçük düşüren bizzat üniversite yönetimidir.

Efendim, açıklama yaptık ya…

Hadi oradan, yaptığınız açıklama her şeyden önce tutarsız ve kamuoyunu bilgilendirmeden çok çok uzak bir açıklama.

Size sorulan sorulara ve hakkınızdaki iddialara cevap teşkil etmeyen bir açıklama…

‘Bazı basın-yayın organlarında Üniversitemizi hedef alan asılsız, çirkin ve hakarete varan iddialar’ diyor, yorum yapıyor ama iddiaların asılsız olduğuna dair tek bir delil koyamıyor, ortada varsa bir çirkinlik bu temizleme gereği bile duymuyorsunuz.

Neymiş de Üniversiteniz bir elden tezgâhlanan sistematik ve örgütlü bir saldırıyla karşı karşıyaymış falan…

Bunu böyle olduğuna siz değil, inceleme ve soruşturma görevini yapan merciler ve hakkınızdaki iddialarla ile sizin yaptığınız açıklamaları karşılaştıran kamuoyu verecektir. Siz kim oluyorsunuz da hüküm veriyorsunuz?

Siz cevap verme makamındasınız beyler!

Siz öyle Ahiret soruları da sorulmadı, gayet net ve basit;

Yurtdışından gelen öğrencilerden derneğe bağış adı altında para aldınız mı almadınız mı?

Şartı tutanlardan sabit 500 dolar ama tutmayanlardan fahiş oranda bir bağış alındı mı alınmadı mı?

Cumhurbaşkanımız fetö dershanelerini kapatınca, bir yardımcınız küplere binip ‘Firavun bunlar, tiran bunlar’ dedi mi demedi mi?

Yönetimiz ağırlıklı olarak eşleri fetö kasetlerini izleme toplantısı yapanlardan mı oluşuyor?

Evrakta sahtekarlık pahasına fetö soruşturması geçiren bir kişiyi kolladığınız, onu uzaklaştırmamak için geriye dönük evrak tanzim ettiğiniz iddia ediliyor, ne diyorsunuz?

Hakkınız da, kızınızı şartları tutmadığı halde Sakarya Üniversitesine aldırdığınız, hiç gerek yokken lojman tadilatına girişip üstelikte üç kez, üniversite paralarını çar çur ettiğiniz, personel yemekhanesinin altındaki endüstriyel mutfağı bozarak sırf kendinize şark köşesi yaptırdığınız, gibi bir sürü iddia var ki ben sadece bağış ve evrakta sahtecilik iddialarıyla ilgileniyor, soruyor ve cevap bekliyorum…

Bizim görevimiz kamuoyu adına sormak, sizin ki cevaplamak ve açıklamak…

Açıklayın ki üniversiteyi kim küçük düşürüyor, itibarı ile kim oynuyor, görelim.