Bilal benim anlama özürlü komşum, bazı şeyleri anlayabilmesi için ha bire tekrarlamam, kelimelerin üstüne basa basa anlatmam gerekiyor ki anlasın.

Bugün de öyle anlatacağım…

Konu Suriye meselesi…

Sık sık birbirimize sorarız; Bizim askerin Suriye’de, milyonlarca Suriyelinin Türkiye’de ne işi var?

Başından başlayarak tane tane anlatayım.

Yıllar önce, Bizim Suriye ile alıp pek alıp veremediğimiz yoktu.

Vardı, Adana Mutabakatı ile çözmüştük.

Adana Mutabakatı şuydu;

Suriye yönetimi başta Apo iti olmak üzere topraklarında PKK ve uzantılarını besliyor, onlar da Türkiye için tehdit oluşturuyordu.

1998 yılında Türkiye, özelikle de silahlı kuvvetlerimizin bastırmasıyla sert bir tepki koyunca, Suriye ile Adana Mutabakatı yaptık ve Apo Şam’ı terk etmek zorunda kaldı. Sonradan da paketlenip Türkiye’ye getirildi, sorun çözüldü.

Adana Mutabakatı, Suriye ABD tarafından işgal edilinceye dek işlevini sürdürdü.

Ülkesi işgal edilen, toprakları parçalanan, rejimi tehdit altına giren ve topraklarında iç savaş yaşanan Esat’a ‘bak, oradan bir tane terör saldırısı olursa seni oyarız’ diyecek halimiz de yüzümüz de yoktu haliyle…

Suriye ile başka sıkıntılarımız da vardı, daha doğrusu varmış…

Ama AKP iktidara gelince çözülmüş.

Bunları da bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından aktaralım.

Tarih:15.08.2010 Yer Gaziantep, AKP Genel Başkanı kürsüde.

“ Şimdi bakın sevgili Gaziantepliler; 10 yıllar boyunca Türkiye sanal korkularla gereksiz endişelere maruz bırakıldı. İçeride sanal tehditler, dışarıda düşmanlar üretildi.

Türkiye 10 yıllar boyunca içine kapandı, içine kapatıldı.

Ne dediler? Türkiye'nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili dediler. Biz geldik bu anlayışı yıktık.

Bunu en canlı şekilde, en yakın şekilde Gaziantep yaşıyor.

Suriye ile Türkiye daha 7,5 yıl öncesine kadar birbirine husumetle bakıyordu, sürekli gerginlikler yaşanıyor, iki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu.

Biz geldik Esat kardeşimle oturduk. İki ülke arasındaki meseleleri konuştuk, istişare ettik.

Ve Türkiye ile Suriye'yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik.

Her alanda iş birliğine gittik. Ekonomide, ticarette, dış politikada, kültürde, sanatta, ulaştırmada, bayındırlıkta iş birliği anlaşmaları imzaladık.

Suriye'yle Türkiye arasındaki mayınları temizlemek için adımlarımızı attık. Suriye'yle aramızdaki vizeleri kaldırdık.

Şimdi benim Gaziantepli kardeşim cebine pasaportunu koyuyor istediği gibi Halep’e, Şam’a gidiyor. Halep’teki, Şam’daki, Lazkiye’deki, Humus’taki kardeşim cebine pasaportunu koyup Gaziantep’e geliyor.

Soruyorum, kim kazandı? Gaziantep kazandı değil mi Esnaf kardeşim kazandı değil mi? Tüccar kazandı değil mi? Sanayici kazandı değil mi? Vatandaşım kazandı değil mi?

Bütün o korkuların, bütün o tehditlerin ne kadar boş olduğu ortaya çıktı değil mi?

Düşman üretme politikasından yarar değil, zarar gördüğümüz ortaya çıktı değil mi?”

Öyleydi gerçekten…

Peki, Recep Tayyip Erdoğan’ın gayretleriyle dost ve kardeş haline gelen bu iki ülke, bugün yine Recep Tayyip Erdoğan’ın dahli ile nasıl düşman oldular?

Erdoğan, Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan sıfatıyla kurduğu dostluk ilişkilerini, kendi ifadesiyle diğer görevi olan BOP’un eşbaşkanı sıfatıyla bozmak zorunda kaldı da ondan…

Yok Esat diktatörmüş bilmem ne, geçin bunları…

Siz ele ele ailece tatil yaparken de Esat aynı Esat’tı…

Suriye işgalinde direk ABD tarafındaydık, öylesine ki ‘şu ABD Esat’ı bombalamadı gitti’ diye kızacak kadar üstelik…

Sonra Suriye bölündü, parçalandı ama yıkılmadı.

Çünkü Rusya, İran ve kısmen Çin ittifakı Esat ve rejimini destekledi.

Biz bir yandan ABD ile müttefiklik yapıp sadece ABD askerlerini değil bağlı terör örgütlerini bile destekler, besler ve finanse ederken öbür yandan da Rusya tarafı ile aramızı bozmamaya çalıştık. Amiyane tabiri ile dış politikada orta bilmem nesi gibi davrandık.

Suriye’nin birlik ve bütünlüğü tehlikeye girip, Suriye toprakları teröristlerle dolunca, bizim sınır güvenliği de tehlikeye girdi haliyle…

Komşuda körüklediğimiz ateş bize de sıçradı…

Sonra bu tehditleri bertaraf etmek için operasyonlar düzenlemeye başladık, Suriye topraklarında...

Ama hiçbir sonuç alamadık, bu kahramanlık türküleri ve mehter eşliğinde giriştiğimiz harekât ve operasyonlardan, bir adım ileriye gidemedik ama ha bire şehit verdik…

Haliyle, altına odun attığımız Cehennem bizi de yaktı…

Biz Suriye’ye girip Şam’da Cuma namazı kılmayı hayal ederken milyonlarca Suriyeli de bize girdi.

Önceki gün yine ciğerimiz yandı…

Kesinlikle Rusya’nın parmağı olan bir olay bu…

Gidip Ukrayna’da Rusya’yı eleştirmek gibi aptalca bir dış politikanın sonucu bu…

Şu ana kadar son olayda şehit sayısı 8’e çıktı…

Yine ateş düştü yüreğimize…

Bu öyle, misliyle karşılık verdik, yok efendim 35/40 tanesi geberttik gibi skora endeksli söylemlerle sönecek bir yangın, dinecek bir acı falan değil…

Allah bu ateşi tutuşturanın, üfleyenin, besleyenin, destekleyenin, seyredenin ama daha önemlisi sorumluluklarını yerine getirmeyen bütün sorumlu sorumsuzların cezasını versin.