Tanıdığım üç arkadaşı çağırdım akşam yemeğine, hem konuşuruz hem de iki tek atarız diye. Uzun zamandır bir arada olamamıştık. İlginç bir şekilde biri birinin olduğu ortama gelmiyor veya biri varsa diğeri erkenden aramızdan ayrılıyordu. Aslında daha büyük bir arkadaş grubuyduk ama ben bugün sadece üçünü çağırmıştım. Hepsini çağırsam eminim bu üçü de gelmezdi.

Sofrayı hazırladım, kapı çalındı. İlk olarak Aşk geldi. Kapıda sarıldık. ‘’Uzun süredir yoktun ortalıkta.’’ diye arkadaş samimiyeti içerisinde sitem etti. Ben de ‘’İşler, güçler’’ diyerek savuşturdum. Gülüştük. Sonra yine kapı çaldı bu sefer de Mutluluk geldi. ‘’Vay vay kimleri görüyorum’’ diyerek sarıldık, öpüştük. Hemen dost sitemini yedim ‘’Nerelerdesin bakayım sen? Yıllar oldu yüzünü görmüyorum’’ dedi. Ben de ‘’Yoğunum işte’’ diyerek geçiştirdim ve aldım onu içeri. Mutluluk, içeride Aşk’ı görünce biraz duraksadı gibi ama gene de nezaketen sarıldı. Tanıdım tanıyalı bu ikisinin araları iyi değildi. Her çağırdığım ortama biri gelir diğeri gelmezdi. İkisini de bir arada görmek gerçekten çok zordu. Bu akşam tarihi bir ana tanıklık etmenin mutluluğunu yaşıyordum.

Kapı bir kez daha çalındı ve bu kez de Güven geldi. Sarılmalar, öpüşmeler ‘’Nerelerdesin ya…’’ sitemleri arasında onu da içeri aldım. İstemsiz olarak Aşk’a da, Mutluluğa da selam verdi, sarıldı. Nasıl olsa çok eskiden beri arkadaştılar. Yedikleri içtikleri birdi. Ama işte zaman, dostlukların ve tanışmışlıkların en büyük düşmanıydı.

Masaya geçtik bir yandan eskileri güzel günleri, bir yandan da şu anda yaşananları konuşuyorduk. Kimse geçmişin kötü anılarını açmıyordu. Kahkahamız ve neşemiz yerindeydi. Ta ki Aşk üçüncü kadehi kafasına dikip masaya bardağını vurarak, ‘’Ben olmasam hiçbiriniz beş para etmez.’’ diyene kadar. Oradan Güven atladı: ‘’Bensiz ikinizin de bir anlamı yok. Hâlâ kendinizi bu kadar üstün görmenizi anlamıyorum.’’ O sırada ellerimle yüzümü kapadım ve sonra da sandalyede iyice arkama yaslandım, ellerimi bağlayıp olağan biteni izlemeye başladım. Mutluluk ayağa kalktı, beni göstererek ‘’Şunun hatırına geldim buraya yine kavgaya tutuştuk. Siz ikiniz de değerlisiniz ama ben olmadan bütün kötülükler sizden çıkıyor farkında mısınız? Ben yoksam sizin bir değeriniz yok!’’ dedi. Bu sözüyle tartışmanın fitilini yaktı ve masadan kalktı.

Diğerleri de bu sözün altında kalmayıp laf yetiştirmek amacıyla Mutluluğun peşinden kalkıp koltuğa geçtiler. Ben masada tek kaldım. Bir iki kadeh daha içtim. Arka planda son derece şiddetli tartışmalar yaşanıyordu. Artık o kadar alışmıştım ki bu duruma, her ne kadar içimde belki bu gece barışırlar ve bir arada yaşarlar diye umutlar taşısam da. Olmadı. Aşk, Mutluluk ve Güven her zamanki gibi birbirleriyle tartışmaya devam ediyorlardı.

Masadan kalktım ve oturdukları koltukların ortasında ayakta durup ‘’E yeter be!’’ dedim. Dikkatlerini çekmiştim. Hepsi sus pus bana bakıyordu. ‘’Kavga ettiğiniz yetmedi mi? Herkesin başını şişirdiniz, kimini üzdünüz, kimini yerle yeksan ettiniz ama hâlâ doymadınız. Ben de size iyilik olsun diye buraya çağırdım beraber olursunuz hem ben de nemalanırım sizi barıştırdığım için diye ama yine beceremediniz. Kalkın gidin evimden!’’ deyip bunları kovdum, bir daha da çağırmamaya karar vererek. Yatağa yatıp gözümü kapattığım esnada size kendimi tanıtmadığım geldi. Aşkın, Mutluluğun ve Güven’in en yakın arkadaşı ve her daim arkalarını toplayan, onları barıştırmak isteyen kişi benim efendim. Yalnızlık…