Sevgili okurlar,
Bütün dünyada büyük tartışmalara neden olan, “Coranavirüsü” salgını ile ilgili çalışmalar sürerken, hayatın normalleşmesi konusunda atılan adımları da, ilgi ile takip ediyoruz..
Çin’de baş gösteren bu illet salgın ile ilgili olarak, artık yavaş, yavaş bu virüsün bir insan yapımı olduğu yolundaki bilgilerde, sanal ortamda büyük ilgi görüyor, paylaşılıyor, yer tutuyor..
Bunlar, elbette “komplo teorileri” değil..
Ortaya konan haklı gerekçeler, bilgiler ve belgeler var..
Daha öncede yazdığım gibi, Coronavirüsü, aynı zamanda ülkeleri, sağlık açısından olduğu kadar, ekonomik ve sosyal açıdan da bir sınava tabi tuttu..
“Maske” ile başlayan ilk arayışların üzerinden aylar geçmesine rağmen, hala maske konusunda yetersiz kalan ülkelerin olması düşündürücüdür..
Bu  salgın hastalık ile ilgili olarak, diğer yan materyaller ile bilhassa, bu süreçte kullanılacak ilaçlar ve aşı konusunda da, her ülke, kendine göre bir yol izliyor..
Rejimi ile baskıcı konumu ile Çin’in bu işin üstesinden geldiği doğrudur. Ama, büyük bir dev olarak gördüğümüz Amerika’nın, diğer Avrupa Birliği ülkelerinin ne durumlarda olduğuna, hepimiz tanıklık ettik..
Günümüzde artık, “neo-liberalizm” ile yürünemeyeceği bir kere daha görüldü..
“Demokrasiyi” kalkan olarak kullanan, siyasi partiler, liderler ve ülkeler de, bu manada büyük irtifa kaybettiler..
“Coronavirüsü” ile baş etmeye çalışan Amarika’da, tekrar “siyah-beyaz” kavgasının gündeme taşınması, gözleri başka gerçeklere çevrildi.. 
Emniyet güçlerinin siyahi George Floyd’un ölümüne sebep olmasına karşı başlayan tepki rüzgarları, ülkede Başkan Donald Trump aleyhine esmeye başladı..
“Tepkiler, yağmalama ve siyahilerin”, ülkede hala 7.Sınıf vatandaş konumunda olduğunun, tüm dünyaya yansıması Amerika için iyi olmadı..
Hele de birçok ülkeye “demokrasi getireceğiz” diye saldıran, müdahale eden Amerika’nın, kendi içinde ne kadar “gayri demokratik” bir yönetim anlayışı içinde olduğunun görülmesi de, bir başka acı gerçek olarak karşımıza çıktı..
Bu durumu bilenler biliyordu, ama Amerika’nın “ırkçı, şoven, ayrımcı, dışlayıcı” yüzünün de dışavurumu, sadece Amerika’dakileri değil, dünyadaki Amerikan yanlılarını da şok etti..
Bu durumda Donald Trump’a olan güven, gittikçe dibe vurdu..Amerika’nın dünyada artık “kalıcı barışa” hizmet edemeyeceği, su yüzüne çıktı..
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin(SSCB) dağılmasından ve Varşova Paktı’nın yıkılması, Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra, Kuzey Atlantik Asamblesi’nin(NATO) rolünün tekrar gözden geçirilmesi noktasında, açıklanan yeni roller de bu bağlamda güme gitti!?..
Bu süreçte, NATO’ya atfedilen yeni rolün kapsam alanında olan, “Barışı kollama, sıcak çatışma bölgelerine müdahalede” artık, ne NATO’ya ne de Amerika’ya güven bıraktı..
Özellikle, Amerika’nın başı çektiği NATO yapılanmasının, Afganistan, Irak, Suriye, Mısır, Libya ve diğer ülkelerde gerçekleştirdiği operasyonlarının sonuçları, “insanlığın yüzkarası” olarak adlandırılacak girişimler olarak değerlendirilmeye çoktan başlandı bile!
NATO içinde yer alan Türkiye’de ise, olup bitenlere bakacak olursak, çok iyimser analizler yapamayız..
“Demokrasiyi” söylem olarak benimseyen, “Neo-Liberal” politikalarda ısrar eden ve “Osmancılık” vurgusu altında dini değerleri okşayarak iktidara gelen, “tüm tarikatlara, cemaatlere, hatta azınlıklara mavi boncuk” dağıtan AK Parti iktidarının da, artık sonu geliyor..
18 Yıldır Türkiye’de iktidarda olan AK Parti’nin söylemleri itibari ile “takıya” yaptığını,”halka yalan söylediğini, Cumhuriyet ile hesaplaştığını, Atatürk Türkiyesi’nin tüm tuğlalarını yerinden oynattığını” bilmeyen kalmadı..
Gittikçe artan “dış borç” ve içte “halkın bankalara borçlanması, sadece beton ekonomisine yatırım yapılması ile Menderes politikalarında” inat edilmesi, “CHP ile diğer muhalif siyasi partilere, sivil örgütlere, varlıklı iş adamlarına yüklenilmesi, hukuk nizamının ele geçirilmesi, ordunun yeniden dizayn edilmesi, polis teşkilatı yanına, bir  bekçi nizamının oluşturulmaya çalışılması” Türkiye’nin geleceği hakkında, iyimser sözler söylememizi engelliyor..
AK Parti, küçük ortağı MHP ile birlikte, bir yol ayrımındadır..
İktidarda kalabilmek için AK Parti, adeta ateşle oynamaktadır..
Bir yandan terör örgütü lideri, PKK elebaşısı APO ile görüşmelere sıcak bakılması, AK Parti politikaları ile PKK yakınlaşması, HDP’nin devreden çıkarılması ile birlikte AK Parti’nin, tekrar Kürt oylarına göz diktiği görülmektedir..
HDP’li belediye başkanlarının görevden alınması, yerlerine kayyumlar atanması, HDP’lileri terör örgütü PKK ile ilişkilendirmesi yanında, bu işe CHP ile İYİ Parti’nin bulaştırılarak, asıl hedef olan Suriye’deki yapılanmaları gözden ırak tutmaya çalışması anlaşılır gibi değil..
AK Parti hala, HDP’nin oy aldığı tabandan oy alacağını umarak, Suriye’de Amerika ve Rusya politikalarına teslim olmuş gözükmektedir.. 
İçte 5 Milyona yakın mülteci belası yanında, artık Suriye’nin kuzey doğusunda bir PKK/PYD varlığı kanıksanmış durumdadır..
Kısaca AK Parti, siyasi bağlamda bir başka “etnik takıya” içindedir.. 
İç kamuoyuna başka mesaj verip, dışta bir başka siyasi anlayış ile rakiplerini alt etme, baskın kararlar ile rakiplerini zora düşürme ve ardından bir baskın seçim ile iktidar süresini uzatma peşinde olan AK Parti, bakalım bunu başarabilecek midir?
Üç siyasi milletvekilinin, “milletvekillerinin düşürülmesi” ve alelacele tutuklanarak cezaevine gönderilmesi, bu siyasi oyunun bir parçası olarak netlik kazandı..
Bu hareket ile AK Parti, radikal seçmenini mutlu ederken, CHP ve HDP ile İYİ Parti’yi, yani “Millet İttifakını”, şok bir kararla arkadan vurdu..
Amerika’da Donald Trump ne ise, Türkiye’de de Recep Tayyip Erdoğan o’dur!
Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK Parti, Türkiye’de küçük ortağı MHP ile iktidardan gitmemek üzere, politikalar geliştirmeyi önemsiyor ve hızlandırıyor.
AK Parti bu bağlamda muhalefeti bu Coronalı günlerde hazırlıksız yakalamayı başarmıştır..
Kılıf ise, bildik kılıf, var olup olmadığı tartışılan “hukuk-guguk” oyunudur!
Bu bağlamda, “hafta sonu onbeş ilde ilan edilen sokağa çıkma yasağının kaldırılması”, gerçekleştirilen bu son operasyonun, unutturulması için ağızlara bir parmak bal çalınmasıdır! 
Eline İncil alarak, basın mensuplarının ve Amerikan halkının karşısına çıkan Bu yeni süreçte, Donald Trump gibi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da, daha önce Kuran-ı - Kerim ile çıktığı meydanlara, farklı dini argüman, söylem ve projelerle çıkarsa şaşırmayınız..
Coronavirüs ile başlayan,”yeni bir dünya kuruluyor” söylemlerinin işaretlerini, bu gelişmeler olarak görebilir miyiz?
Bunun için,”biraz daha bekleyelim ve görelim” derim!..