Geçtiğimiz Pazar 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ydü.

Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer alan bir ülkede yaşamak zorunda kaldığımız için haliyle buruk kutlanıyor…

Hadi gel de kutla…

Son 10 yılda yaklaşık 11 bin basın mensubu işsiz kaldı. 85 gazeteci hâlâ tutuklu.

Sadece son 10 günde yaşananlara baksak yetiyor.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’na ilişkin haberi nedeniyle medya baskı altına alındı.

FOX TV’den Fatih Portakal’ın üç yıla kadar hapsi istendi.

RTÜK, Halk TV'de yayınlanan Ayşenur Arslan ile Medya Mahallesi programına 5 kez program durdurma ve yüzde 5 idari para cezası verdi.

Basın İlan Kurumu, SÖZCÜ Gazetesi’ne 22 gün, KORKUSUZ Gazetesi’ne 19 gün ilan kesme cezası uyguladı.

Bu cezadan önceki hafta ben de nasibimi aldım, gazeteme 8 gün ilan kesme cezası verildi…

Çoğu bilmez, hatta aktroller sık sık ‘bu iftiraların için kaç para alıyorsun’ diye sorarlar ama ben bu işi amatör yapıyorum. Hatta aldığım cezalara ödediğim ceza ve tazminatlara bakılınca, bir de üste para veriyorum.

Yakın zamanın mağdurları Barışlar ve Murat Ağırel halen tutuklu, iddianameleri bile yeni hazırlandı ve 19’ar yıl hapisleri isteniyor.

Son infaz değişikliği büyük bir fırsattı iktidar için, haksızlığı ve hukuksuzluğu giderme bağlamında ama bırakın yararlanmayı bir de özel maddeler ekleyerek zulüm ettiler.

Gazeteciler Cemiyeti’nin belirttiği gibi;

“İnfaz Yasası’yla çete mensupları, katiller indirimden yararlandı.

Kalemlerinden başka silahı olmayan, yazıp çizmekten başka suçu bulunmayan gazeteciler güç koşullarda yaşamlarını sürdürüyor.

Halkın haber alma, bilgilenme hakkı çeşitli yollarla örselenmemeli, ifade özgürlüğünün önüne yeni engeller çıkarılmamalı.

Hak ihlallerini yazan, gündeme getiren, olayları halk adına sorgulayan gazeteciler suçlanıp cezalandırılırken, gerçek suçluların, azmettiricilerin toplumda serbestçe dolaşmaları adaletle bağdaşmıyor.

Haberin özgürce dolaşabildiği bir toplum olmalıyız.”

Şurası muhakkak ki gazetecilik halkın haber alma hakkına hizmet eden onurlu bir meslek olup dünyanın demokrasisi oturmuş, kalkınmış, gelişmiş hiçbir ülkesinde suç değildir.

Eğer suç olarak telakki ediliyorsa o ülkenin rejiminde, yargı bağımsızlığında çok büyük bir sorun var demektir.

İktidar 3 Mayıs’la ilgili ne diyecek diye beklerken, önceki gün AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, partisince hazırlanan,  partisinin mensuplarının uyacağını bildirerek, diğer kesimlerden de aynı hassasiyeti göstermelerini istediği “Sosyal Medya Etik Kuralları”nı açıkladı.

Ünal’ın, kurallar özetle şöyle;

Saygılı, hakaret ve nefret söylemi barındırmayan bir dil ve üslup kullanılması,

Diğer kullanıcıların özgürlük alanlarını kısıtlayacak, saldırgan paylaşımlardan kaçınılması,

Kullanıcıların kişilik ve görüşlerine saygılı olunması,

İnsan onurunun temeli olan özel yaşamın gizliliği hakkının ihlal edilmemesi,

Sözlü şiddet ve tehdit içerikli paylaşımlarda bulunulmaması,

İfşa, taciz ve siber zorbalık oluşturan eylemlerin yapılmaması,

Şeffaf olunması, açık kimlikle, gerekli hukuki sorumluluğu üstlenerek ve gerçek kişiler olarak paylaşımda bulunulması,

Kimi hassas dönemlerde toplumda infial yaratacak, genel bir korku ve endişe iklimi oluşturacak paylaşımlardan kaçınılması, paylaşımlarda sağduyunun korunması,

Teyide muhtaç bilgilerin gerçekliğinden emin olunmadan paylaşılmaması, muhataplarının, resmi kurum ve kuruluşların açıklamalarının takip edilmesi, manipülasyon ve yalana prim verilmemesi,

Bir bilginin alıntılandığı kaynağın referans gösterilmesi,

Ve, toplumsal ahlaka aykırı içerik oluşturulmaması ve bu tarz içeriklerin yayılmaması.

Sayın Ünal, kuralsızlıktan en çok mustarip olan ben ve biz sonuna kadar varız ve sizin aklınıza bugün gelen bu kuralları zaten uygulayanlardanız.

Benim merak ettiğim, bu kuralları uygulamaya kalktığınızda sizinkiler ne yapacak?

Hüsnü Mahalli’nin dediği gibi;

“İyi de bunları yandaş medyada yazıp çizen kimi ruh hastalarıyla daha fazla ruh hastası olan troller yapıyor. Bu durumda ya Sayın Ünal değersiz bulduğu için yandaş medyayı ve trollerin yazıp çizdiklerini takip etmiyor ya da Türkiye’de değil de başka bir gezegende yaşıyor.

Sayın Ünal’a tavsiyem trollerin ve sosyal medyada yazıp çizen kimi yandaş sözde gazetecilerin (başkaları da) sosyal medya hesaplarını bir haftalığına takip etsin.

Ya da isterse yarın ben iktidarı herhangi bir konuda eleştiren bir paylaşımda bulunduktan sonra trollerin tepkisini okusun.

Eminim kendi ilan ettiği etik kuralların tümünden vazgeçer.

Bu sosyal medya hesaplarında insanlık dışı, dini, insani ve hukuki ahlaka aykırı, aşağılık, rezil, insanları aşağılayan, onları hedef gösteren, hakaret eden ve adice sözcük ve kavramlar yer almaktadır.

Bu tiplerin tek derdi muhaliflere ‘hadlerini bildirmektir’!

Ama işin ilginç tarafı ‘had bildirenleri’ görmemezlikten gelen savcılar onların linç kampanyasıyla harekete geçiyor ve insanları gözaltına aldırıyor sonra da mahkemeler içeri atıyor.”

Ve altına hemen imza atacağım bir öneri;

“Herkes biliyor ki, iktidar gücü ve desteği olmasa trol ve yandaş zavallılar sosyal medyayı bu şekilde kullanamaz.

Sayın Ünal onlara “İktidar artık arkanızda değil” derse etik kurallara gerek kalmayacak.”