İktidar, fetö ile mücadelede milat olarak 17-25 Aralık 2013’ü belirlemişti kendince…

Sınırı çizmiş, bundan öncekiler, bundan sonrakiler ayrımını yapmış, bunu yaparken de milattan önce yaptıklarından aklanmıştı ne güzel…

Lakin ah o İlker Başbuğ ki, bir cümlesiyle miladı değiştirdi de, başlangıcı 2009 yılına çekiverdi.

O cümle neydi?

“25 Haziran 2009’u, 26 Haziran’a bağlayan gece yarısı, Meclis gündemine bir yasa teklifi getirildi. Sessizce geçirilen bir madde ile askeri şahısların askeri mahallerde işledikleri suçlarda bile, özel yetkili mahkemelerde yargılanmaları kabul edildi. Bu tamamen Albay Dursun Çiçek'le ilgiliydi. Çünkü bu konu medyada ‘AK Parti ile Cemaati Bitirme Planı’ manşetiyle yayımlanmıştı. Ben o yasanın FETÖ ile ilgili olduğunu düşünüyorum. O teklifi hazırlayanlar araştırılsın!..”

Evet, o yasa önemliydi ve sözde fetö ile mücadelenin turnusol kağıdı nükmündeydi.

Çünkü o yasanın kabul edilmesiyle birlikte fetöcü savcılarının önü açılmış ve seri operasyon dalgalarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bütün vatansever ve Atatürkçü komutanları peş peşe tutuklanmıştı.

Onlardan birisi ve en önemlisi de TSK’nın 26’ncı Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’du.

PKK’lıların gizli tanıklığında suçlar isnat ettiler ve aylarca hapiste yatırdılar.

Sonrasında, bütün bunların kumpas olduğu anlaşıldı ve sağ kalanlar beraat etti ama ne fayda…

Başbuğ, pimi çekilmiş el bombasını ortaya atınca, iktidar kanadı köpürdü, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün partilerin oylarıyla geçen bir yasa konusunda Başbuğ'un Meclis'e hakaret ettiğini öne sürerek, AKP milletvekillerine, Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunmalarını istedi.

Onlar da bulundular!..

Konu, 25 Haziran 2009’u 26 Haziran’a bağlayan gece çıkan torba yasaydı.

TSK’yi ilgilendiren değişiklik, ne Milli Savunma Bakanlığı’na ne de Genelkurmay’a sorulmuştu. Gece 1 civarında, apar topar verilen teklifle torba yasaya eklenmişti.

Başbuğ’un kastettiği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. maddesine yapılan ekleme ve 5271 sayılı kanunun 250. maddesinin 1. fıkrasında yapılan değişiklikti.

İkisi de askeri yargının konusu olan bazı soruşturmaların FETÖ’nün elindeki özel yetkili mahkemelere geçmesini sağlayacak düzenlemelerdi.

Peki, hangi soruşturmalardı bunlar?

İlki, çok somut olarak Dursun Çiçek’e kurulan İrticayla Mücadele Eylem Planı kumpasıyla ilgiliydi. Bu sayede dosya, askerin elinden alınıp FETÖ’nün savcılarına teslim edildi.

İkincisi, Kayseri’de Hava Kuvvetleri’nin bilgisayar sistemine sahte evrak sokan FETÖ’cülerin suçüstü yakalandığı dosyaydı. Suçu işleyen askerler itiraf etmiş, FETÖ imamlarıyla bağlantıları ortaya çıkarılmıştı. Asker, FETÖ’yü açığa çıkarmak için somut delil bulmuşken yasa değişikliği imdada yetişti. Bu dosya da askerden alınıp FETÖ’cü savcılara teslim edildi.

Başbuğ, programda yasa değişikliğini ve etkili olduğu kumpasları anlattıktan sonra şu yorumu yapmıştı;

26 Haziran 2009’da bu iki konuyu içeren kanun teklifini kim hazırladı? Ben bilmiyorum. ‘Araştırsınlar’ diyorum. Ben bir ipucu veriyorum. Bu kanun teklifinin FETÖ’nün emriyle, direktifiyle hazırlandığını düşünüyorum. Çünkü ikisinde de FETÖ komplolarıyla bağlantılı bir olayla karşı karşıyayız. Çok merak ederim bu kanun teklifini kim, neden, nasıl, 25’ini 26’sına bağlayan gece yarısı gündeme getirdi. Ayrıca mevcut anayasaya da aykırı. Mevcut anayasada ‘askeri mahallerde askerlerin işlediği suçlar askeri mahkemelerin konusudur’ der. Yasa, anayasaya aykırı olamaz. İyi niyet olduğunu düşünmüyorum. Bayağı art niyet olduğunu düşünüyorum. 26 Haziran 2009 tarihindeki kanun teklifi üzerinde durulmasını, bir düşünce olarak burada söylüyorum. Sonuç ne olur bilmem.”

Peki, yasa oy birliği ile mi geçmişti?

Yoksa iktidar, topu Meclis’e atarak bu işten sıyrılmak ve suçuna ortak bulmak mı istiyordu?

CHP, “bu yasanın teklif ve kabulünde rolümüz yok, kaldı ki bu düzenlemeyle ilgili Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açtık” sözleriyle bombayı tekrar AKP’nin kucağına bıraktı.

Elbette ve haliyle söz konusu değişiklik tamamen AKP’nin eseri…

Bakalım Başbuğ’un arı kovanına çomak sokması sonucu ortalığı kaplayan arılar kimleri ısıracak, göreceğiz…

Son sözü, Fetö kumpaslarının ve sözde fetö ile edilen mücadelenin mağdurlarından Barış Terkoğlu’na bırakalım;

“Hapisteydim, gördüm. Çalarken yakalananlar, sinirlenince “hırsız” diye bağırıyordu. Muhabbet tellallığından alınanlar kızınca “p....k” diye söyleniyordu. Kendi günahlarını başkasının sayarak arınıyorlardı.

Bir zamanlar FETÖ’nün Taraf’ında Fethullah Gülen’e şiir yazanları, Işık Evleri’nden yetişip Graham Fullercilik oynayanların sözlerini görünce aklıma geldi. Demir kapıyı, kör pencereyi bilen eski Genelkurmay Başkanı’na “Neden FETÖ’ye daha çok vurmadın” diye bağırıyorlardı. Oysa Başbuğ kılıcını çekse, o gün Gülen’e ilk siper olacak onlardı.”

Barış Terkoğlu alıntı yaptığım yazısında miladı 2006 yılına çekiyor, okumanızı tavsiye ederim. Ben de fırsat bulursam değineceğim…