Türkiye Cumhuriyeti,” Barış Pınarı Operasyonu” adını verdiği, askeri harekatını Suriye topraklarında başlattı. Operasyon başarı ile devam ediyor ama, ülkede yankılanan sesler pek de hoş değil.

Günümüz şartlarında ‘Savaşa Hayır’ diye sloganlar atmak ülke huzurunu kaçırmaktan, iç savaşa sürüklenmekten farksız adeta.

Emperyalist destekli bir terör oluşumunun Suriye’yi parçalamasına karşı nasıl bir mücadele verileceği hususunda tek bir fikir ortada yokken atılan bu sloganın içi de dışı da boştur.

Ne yapalım yani!? PKK Terör Örgütünün sınırımızda terör devleti kurma çabasını görmezden mi gelmeliydik?

Ülke olarak 40 yıldır mücadele ettiğin örgütün, Amerika Birleşik Devletleri tarafından silahlandırılmış bir örgüt olarak sınırında belirmesine karşı sesini çıkarmıyorsan nasıl bir politika izlenilmesi gerektiği hususunda tez vermelisin..

İçeri çekildikten sonra PKK bölgedeki ABD askeri tesislerinden silah ve mühimmat desteği alarak tekrar saldırabilir. ABD DAEŞ’lileri serbest bırakmaktan söz ediyor. Bu unsurlar içeriden terör eylemleri başlatabilirler. Ya da Suriye topraklarından Türkiye’ye yönelik saldırılar gerçekleştirilebilir. ABD’nin ne yapacağı belli değil. “Bölgeyi hava trafiğine kapattım” dedi, ama kapatmadı. Bugün cevabını bulmayan sorular var.

İçeride sadece bir Amerika Birleşik Devletleri yok çok farklı unsurlar var.

Bu arada ABD ve AB ülkelerinin tavrı belli. Ama Macaristan’ın çıkışı sürpriz oldu. Rusya da anlayışlı. Suriye tamam, İran da rahatsızlığını bir şekilde belli etti. Ama Arap Birliği’nin tepkisi Ankara’da rahatsızlığa sebep oldu. Arap ülkelerinin halklarının kalbi Ankara’dan yana iken, yöneticilerin çoğu Türkiye’ye karşı. Bu da sürpriz olmasa gerek.

Eeeee Araplara kendi vatandaşından daha çok değer vermenin piyangodan çıkan yumurtası da bu olmalı. Besle kargayı oysun gözünü!

ABD eğer arkasında bir cehennem bırakacaksa önce yangına körükle gidecek, arkasından güvenli bölgelere kaçacaktır. “Geri çekilebiliriz” söylemi, aslında “ne haliniz varsa görün, yiyin birbirinizi” anlamına geliyor. Yoksa bugüne kadar hep yangına körükle gitti. Krizi çözmek için kriz üretmek için planlar yaptı. Çünkü kriz olsun ki, onun oradaki varlığı için meşruiyet zemini oluşsun.

İman gücüyle ve yenilmez kudretli ordumuzla başlattığımız bu sefer Allah’ın izniyle hayırlı sonuçlar doğuracaktır.

Lakin benim gönlüm ister ki; şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi bu işin lehimize sonuçlanması en mukadder sonuçtur.

Barışa ulaşmazsak bugün yaşanan ekonomik sıkıntılar ayyuka çıkacak, sonunu göremediğimiz bir hal alacağız; ticaret yerle bir olmuş; ülke huzuru darmadağın olmuşken Müslüman kardeşlerimiz için verdiğimiz bu mücadeleye bir de şu pencereden bakalım;

Hani hep iman gücü, inanç işi diyoruz ya..

Suriye topraklarında başlatılan bu kutlu mücadeleye eli silah tutan; ülkemizde tatil yapan Suriyeli vatandaşlar neden katılmadı? Analarımızın ve Mehmetçiğimizin gözyaşlarıyla taçlandırılacak bu seferde gönül isterdi ki; Suriyelilerin tamamı da ülkesindeki bu savaşa Türk Ordusu ile katılsın ve vatanlarına sahip çıksın.

Tarihte hiçbir zaman görülmemiştir ki Yüce Türk Milleti savaştan hiç kaçmamış, ülkesini terk etmemiştir. Bu yüzden ‘YÜCE’ denir bu millete.

Osmanlı’dan Cumhuriyete dönemin her anında Türk ordusu ülkesi, bayrağı ve milli değerleri için her daim savaşmış ve büyük zaferlere ulaşmıştır.

Zaferle sonuçlanacak bu seferinde; siyasi politikaları yanlış ilerlese de bize düşen dua etmek ve Ülke olarak tek yumruk olmaktır.

Başlayan bu seferde; Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde kendi sınırlarına sahip çıkabileceği ve Türkiye’nin de kendi sınırlarını güvende hissedebileceği bir durumun yaratılması gerekiyor.

Bunun için Türkiye ile Suriye arasında en erken zamanda ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin büyük yararı olacaktır. Bunun da ötesinde Türkiye’nin Mısır dahil diğer bölge ülkeleriyle bozulan ilişkilerinin de düzeldiğini görmek önemli bir gelişme olacaktır.

Ülkemizde bir an önce suların durulması, huzur ortamının oluşması tek dileğimdir.

Sevgilerimle, hoşçakalın.