Dünya üzerinde ‘Eşitlik’, ‘İnsan Hakları’, ‘Adil Yargılama’ ve ‘Kuvvetler Ayrılığı’ temel ilkeleri üzerine kurulmuş ABD başta olmak üzere hemen hemen her yerde ırkçılık savaşları başladı, başlayacak.

Demokrasinin temel ilkelerinden biri olan milli egemenlik olgusu ayaklar altına alınıyor, ayrışıyoruz; ayrıştırılıyoruz. İnsan olmak yetmedi mi bizlere? Neyin savaşı bu?

Nasıl bir dünya bu? Sahi insanlar Covid-19 dan daha zararlı değil mi?

Bu soruları her geçen gün çok daha sık soruyorum kendime, benim gibi herkeste sormalı. Çocuk kelimesinin geldiği durum açısından rahatsızlık duyacak bir ülke haline geldik; genç yaşta bile sayılmayacak çocuk tacizcilerimiz var, çocuk yaşta evlendirilen çocuklarımız var. Var oğlu var…

Sen siyahsın ben beyazım diye dünyanın merkezinde katliama yol açan zihniyetler var, şimdi tehlikeli olan insanlar mı yoksa dünya nüfusu üzerinde toplamı 5 gram eden virüs mü?

Önceden korku filmlerinde bile görmeye alışkın olmadığımız tabloları ne yazık ki dünya üzerinde yaşamaktayız. Amerikan yapımlı ‘ARINMA GECESİ’ adlı korku içerikli bir film serisi var, günümüzde yaşanan olayları çok güzel anlatıyor.

Dünya insanlığından mı arınıyor?

Ve biz insanoğlu tüm bu insansızlıkları 'insan' sıfatı altında uzaktan seyretmekle yetiniyoruz. 'Bana dokunmayan yılan bin yaşasın' dercesine; lakin unuttuğumuz şu ki tüm bu yılanlar yaşadığı sürece bir sonraki hedefin 'benliğimiz' olmadığını nereden bilebiliriz ki?

Selam olsun içinde İslam dışında her şey olan İslamcılara; Allah’ın emirlerini rant meselesi yapan adamlara…

Barış ve huzur bizi neden terk ediyor biliyor musunuz?

Neden bir karanlığa bürünüyoruz biliyor musunuz?

Basitçe korkak bir toplum haline geldik, değişiklikten korkan bir toplum.

Biz geri kalmışlığımızı itiraf etmekten korkan bir toplum olduk, gururumuzdan bunu haykıramaz hale geldik.

İnsan olma olgusunun dışarısında kalan her şey bize zarar veriyor; renk ayrımı, şekil ayrımı, cinsiyet ayrımı derken insan olduğumuzu unutuyoruz. Ve hatta düşünce ayrımı bile bizleri derinden yaralayabiliyor.

Artık insanlık birbiri için öldürücü bir zehir gibi adeta. Aptallığın kendisinden aptal bir hale geldik, artık kendimize bakmayı deneyelim. Özeleştiri yapalım, yaşanan bunca şeyden sonra ders çıkaracağımız bir virüs belası var başımızda.

Toplum sağlığını geri kazandığımızda nefsimizin derinliklerine inmeyi, insanları farklılıklarıyla kucaklamayı deneyelim.

Ülkelerin bile birbirine kenetlendiği, bir ‘alo’ dan büyük destek aldığı bir süreçte başta ülkemiz üzerinde sonrada dünya üzerinde yaşananlar beni derinden yaralıyor.

Farklı bir dünya istiyorum, egemenlik sıralamasında insanlığın, sevginin önem kazandığı… Hayata yüklediğimiz gereksiz anlamın bize çekişmelerden, çatışmalardan öteye bir şey getirmediği aşikar.

Önce değişim insanın kendisinden başlamalı, önce yaşadığımız sosyal çevreye ve başta topluma karşı saygı duymalı ve insanların haklarına tecavüz etmemeliyiz.

İşte buradayım; rengimle, şiirimle, farklı düşünceler ve özelliklerle.. Tamda senin gibi.

Gelin saçmalıklar peşinden koşmayan bir kültür oluşturalım. Renkleri, cinsiyeti ve hatta düşünceleri bile bir arada tutup herkesi olduğu gibi kabul edelim.

Biraz benlikten çıkıp biz olalım ki içimizde ki İNSAN'ı öldürmeyelim.

Ne yaparsan yap, nasıl yaşarsan yaşa; ama gülebilmek için birini ağlatma ve çıkarların için hiç kimseyi satma. Çizgin insan olma olgusundan bir an bile çıkmasın; hayat yalnızca insanlara verdiğimiz değer ve topluma kattıklarımızla anlam kazanır.

Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle, sağlıcakla kalın.