Sevgili okurlar,
Bir “Kurban Bayramını” daha geride bırakmanın huzuru ve burukluğu içinde, yakınlarımızı ziyaret etmenin, dostlarımız ile bayramlaşmanın ve kaybettiklerimizi, dualarla yad etmenin gönül rahatlığı içinde tekrar işlerimize koyulduk..
İnsan tüm acılara rağmen, yaşama dört elle sarılıyor..
İnsan, tüm olumsuzluklara rağmen şükrederek, yeni bir güne, yeni hayata başlıyor..
Çaresizlik bu ya, başka ne yapabilirsin ki?
Yaşamak için, yeni projeler, yeni hayaller peşinde koşmaya devam!
Okuyacak, büyük adam olacak, çalışacak ve memlekete yararlı olacaktık!…
Tekerleme bu ya!
Evden, köy kahvelerine, meydanlara, alanlara, mitinglere, gazete sayfalarına, kitaplara taşınan bin bir fikir ve düşünce ışığında, hala “ iyi ve güzeli” bulmak için debeleniyorsak, burada, bir yanlışlık, ya da eksiklik var demektir..
Seçip meclise, bürokraside görevlendirdiklerimiz, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yaptıklarımız, bu” iyi ve güzeli “ bulmada hala tereddüt içinde ve arayışlardaysa vay halimize!..
Demek ki, geçen zaman boşa gitmiş demektir!
Kimlere göre tabii?
Haydi, eski günleri bir kenara bırakalım!
Yani,” Osmanlı ve Osmancılık” oynamayalım?..
Büyük “Kurtuluş Mücadelesi” verdiğimiz, o yoksul, zor günlerden sonra Cumhuriyet ile taçlandırdığımız ve adına “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” dediğimiz ülkede, “mutlu, müreffeh, huzur” içinde yaşamamız için, Allah aşkına ne yapmamız gerek!?
Ya da ne yanlıştı ki, düzeltildi?
“Sistem belli, erkler belli, yönetim şekli belli, yönetecekler belli, seçeceklerimiz belli”, peki neyimiz eksik?
Atatürk’ten, İsmet Paşa’dan, Menderes’ten, Celal Bayar’dan, Demirel’den, Erbakan’dan, Türkeş’ten, Çillerden Mesut Yılmaz’dan, Yıldırım Akbulut’tan, Devlet Bahçeli’den sonra ne yanlış gitti ki “ Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemine” saplandık, kaldık?..
Hep “askeri vesayete” suçu yüklemek kolaycılık değimlidir?
Hep, “darbeleri, muhtıraları “ mazeret olarak milletin önüne sermek neyin nesi?
Şurada, ülke çocuklarının “sağ-sol kavgası” içinde nasıl bölündüklerini bilmeyenimiz mi var?
Gençlerimizin,” kimini Moskova’ya, kimini Çin’e, Pekin’e, kimi Küba’ya” gönderdiğimiz günlerde, “Suudi Arabistan’a, İran’a, Pakistan’a ve Mısır’a gidip oralarda radikalleşenleri” hepten unuttuk değil mi?
Yani demem o ki, geçmişin iyi bir muhasebesini yapamaz isek, geleceğe ışık tutamayız!
“Suçu, Cumhuriyet’e atmak, demokrasiyi araç olarak görmek, Atatürk ilke ve devrimlerine saldırmak, senden olmayanları ötekileştirmek, kutuplaştırmayı azdırmak, iktidarı paylaşmamak, senden olmayanlara öcü gibi bakmak, onları aba altından soba ile tehdit etmek”, kime ne yarar getirir?
Kısacası, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşları, askeri alanda gösterdikleri başarılara, siyaset başarılarını da eklerken, bizler hiç mi ders almadık?
15 Yılda, bir imparatorluğun borçlarını ödeyen, ülke zenginliklerini yabancılardan geri alan, yeni fabrikalar kuran, yollar ve köprüler inşa eden, geleceğin gençliğini yetiştirmek için okullaşmaya özen gösteren, “çağdaş muasır medeniyetler” seviyesini yakalamak için Batı ile yarışa girenleri, neden “tu-kaka karalamaya” tabi tuttuk ki?
Yani bu ilkler, ne yanlış yaptılar ki, bu yeni yetme siyasetçiler, Türkiye’yi uçuracak reçetelerde inat ettiler?
Şurada Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının iktidara geldiği 2002 Yılında; Euro, Dolar kaç lira idi, bugün kaç lira?
Bilen var mıdır bilmem?
Ekonomiyi, paramızı kurtarmak için, liradan sıfır attığımız günleri hatırladınız mı?
Yani, bugün bir emekli, bir memur, bir işçi dünün maaşları ile aldığı ücret ile geçinebiliyor mu?
Bugün tekrar liradan sıfır atacak günlere gelmişsek, bu siyasetin başarısı olarak mı görülmeli, yoksa beceriksizlik olarak mı telakki edilmeli?
Kısacası, bunu artık herkes biliyor..
 Türkiye, iyi yönetilmiyor!
Alınganlık göstermenin manası yoktur!
Gerçeklerle yüzleşmek herkesin görevi olmalıdır..
Geri dönüp, nerede yanlışlık yaptığımızı araştırmak, yanlışlardan dönmek, doğruya yönelmek, sadece siyasetin işi değil, hepimizin görevi olmalıdır!..
Zira bu yanlışlarda, bizim de payımız büyüktür!
Ülkenin bu hale gelmesinde, bizim de sorumluluklarımız yadsınamaz bir gerçektir..
“Bu yanlışların üst, üste yapılmasına, bizler katkı yaptık desek” daha doğru olmaz mı?
Uzun, uzadıya gerek yok!
“Tereciye de tere satmanın alemi olmadığını” çok iyi biliyoruz!..
Körü, körüne bir siyasi anlayışı desteklemenin, bu yanlışı yapanların, tekrar işbaşına getirmenin âlemi yok!
Bir yerde yanlış varsa, doğrular kaçırılmış, doğru adımlar desteklenmemişse yapılacak iş bellidir..
Gider, sandık başında gereği yapılır..
18 Yıldır başarıyı yakalayamayanlar, ülkeyi uçuramayanlar görüldü ki, Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi ile uçuramadılar!..
Koca ülke,” tek adamla” bu kadar yönetilir!
Yani, sil baştan Türkiye’m!
Bu ülkenin geleceği, Atatürk Türkiyesinin, tekrar fabrika ayarlarına dönmesini gerektirir..
Çağdaş, modern eğitim, kalkınma sistemi ile  huzur ve refahı yakalamak için, milletçe kenetlenmeliyiz..
Başarıya, geleceğe odaklanmalıyız..
İnsanımızı birbirine düşürmek, ötekileştirmek, denenmemiş farklı siyasi anlayışlarda inat etmek,  köhnemiş bitmiş “Hilafet, Sultanlık” anlayışları ile insanları korkutmak, tarihi mabetlere kutsallık yükleyerek, ibadete açmak, dini sembollerle, duyguları suistimal etmek, buradan siyasi kazançlar çıkarmak Türkiye’ye, Türk Milleti’ne bir şeyler kazandırmaz..
Bu yol bilinsin ki,” radikalizme” çıkar!…
Aşırı radikalizm ise, Türkiye’nin kurulu düzenini daha da altüst eder!..
Bir cemaatten kurtulduk derken, ülkeyi diğer tarikat ve cemaatlerin kucağına itmek, yanlışlarda inat etmek, iktidarda kalmak için ayak diremek kimseye yarar getirmez!..
Şu coranavirüslü günlerde gördük ki, “ulus devletlere”, hala büyük ihtiyaç var.. “Ulus devlet” kavramı içinde, “güçlü devlet, güçlü millet” anlayışının, ne kadar gerçek olduğunu bir kere daha gördük..
Ülkeleri, ulusal holdinglere teslim etmek, mevcut rejim içinden yeni zenginler türetmek yerine, ülkenin huzurunu, güvenini olduğu gibi, zenginliklerini de paylaşmak, eşit, adil yönetimlerde ısrar, esas olmalıdır..
Bu manada Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi içinde, mevcut iktidarın artık yapacağı bir şey yoktur..
Ülke ekonomik olarak olduğu kadar, politik ve sosyal olarak ta, büyük çöküntü yaşamaktadır..
Türkiye zaman kaybı yaşamadan, tekrar  fabrika ayarlarına, yani “Parlamenter Sistem” için sandık başına gitmelidir..
Türkiye’yi tek adam değil, yetişmiş, hazır, ehil Cumhuriyeti, demokrasiyi özümsemiş kadrolar sağlığa çıkarabilir!
Bunu yapabilecek Türkiye’de, gelecek vardır demektir..
Aksini bile düşünmek istemiyorum..
Siyasi ihtiraslarda ısrar etmek, Türkiye’ye pahalıya mal olabilir!
Temennimiz, kendine yeten, kendi sorunlarını çözen, zenginliklerini milleti ile paylaşan, bölüşen, komşuları ile iyi geçinen, imkan ve kabiliyetlerini iyi ve yerinde kullanan, insanı aç yatağa girmeyen, liyakati baş tacı yapan,  adaleti hakim kılan, Atatürk’ün modern Türkiyesini  muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmak için kenetlenen ve bizlere bu güzellikleri yaşatacakların iktidara getirilmesi esas olmalıdır..
Gerisi inanın yalandır, talandır! Mazeretlere de gerek yoktur!
Yapan gelir, yapamayan gider! Demokratik temayüller de bunu gerektirir!
Halka bir daha aldatmanın alemi yoktur!