On bir ayın sultanı; evlerin bereketi Ramazan ayı geldi çattı, yaşamış olduğumuz küresel salgın kaçınılmaz olarak örf ve adetlerimizi de yakinen etkileyecek. Toplumun büyük bir kesimi dokunsal iletişim kanalını kullanmakta, bizim milletimiz Ramazan ayında kucaklaşır, ruhlarımız huzur bulur.

Ramazan'ın farklı bir heyecanı olur, çarşı pazar kalabalıklaşır, alışverişler artar; daha çok yemek için değil paylaşmak için artar. Ramazan sofraları hep kalabalık olur, bu mübarek ay iç içe yaşanır.

Pide kuyruğunda beklerken dönen muhabbetler ve o kokuyla insanların nefsini terbiye ettiğini hatırla, bu yıl pide kuyruklarına hasret kalacağız.

Eş-dost ve akrabalar ile güzelleşen iftar sofralarımız vardı, birlikte iftar yapmanın tadı da bir başka olurdu.

Rahmetli anneannem ve kardeşlerinin ortak olarak her yıl yerine getirdiği adetlerimiz vardı; ramazan kolileri özenle hazırlanır kimse bilmeden ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Şimdi hayır yapmakta reklam unsuru oldu.

İçimi burkan en önemli madde ise iftar çadırları, evlerinde çorba kaynatacak durumu olmayanlar boynu bükük kalmasın diye kurulurdu; bu yıl bu vatandaşlar tespit edilerek belediyelerce evlerine yemek servisi yapılmalı.

Ramazan ayı şefkat ayıdır; bilhassa çocuklara şefkatle yaklaşılıp sevilir, gönülleri kırılmamaya çalışılırdı. Hele ki yaşlılarımız; onlar kırılmasın diye sevmediğimiz yemekleri bile yediğimiz aydır bu ay.

Öyle bir ay ki bu; kültürel etkinliklere kucak açar, insanları buluştururdu.. Kutuplaşmalar ortadan kalkar, şehrin merkezine kurulan fuar alanlarında kitap ve süsleme sergileri açılırdı.

Bu pandemi öncesinde her yıl ‘Eski Ramazanlar Daha Güzeldi’ vurgusunu yapardım, geçmişe özlem ruhumuzda hep var olmuştur. Ama bu sefer ki çok buruk oldu ve özeleştiri yaptım, böyle diyene kadar sağlığımıza şükrederek ‘o eski ramazanların tadını yakalamak için kendimce ne yaptım?’ sorusunu sordum kendime…

Elimde koca bir sıfır, biz hep sistemin insanları olma gayreti göstermişiz. Oysa sistem dediğin saçmalık bozuntusunun insanın kendisinden başka bir şey olmadığını kaçırmışız, en azından ben öyle yapmışım.

Şimdi diyorum k; Rabbim olurda güzel günlere kavuşturursa bu milleti, daha fazla yardım edeceğim, daha fazla misafir ağırlayacak, daha fazla çocuğun gönüllerine gireceğim.

Ey İnsanoğlu, bu dünya için yapacak çok şeyimiz var. Benim kalbim evrensel, nerede bir acı varsa orada atar.

Bir siyasi ideolojinin adamı hiçbir zaman olmadım, acının dili, dini ve ırkı olmaz diyenlerdenim ve bu Yüce TÜRK MİLLETİ’nin yiğit bir evladıyım.

Kalbimden anayasanın ilk 4 maddesini kimse silemez, Cumhuriyet çocuğu ve bir o kadarda ülkü ocağı ruhuna sahibim. Bunlar benim sevdalarım, hayat felsefem veya ideolojim değil.

İnandığım değer ve kavramlar beni ben yapan temel olgulardır ancak beni insan yapan; inandığım şeyler değil karakterimin bana armağanıdır.

Hemen hemen her yazımda söyler dururum; ‘Şükredin…’

Şükredin ki sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilelim, bize ait sandığımız özgürlükler bile Yüce Yaradan’ın lütfuna mazhardır.

Nerede şimdi kıymalı pide kuyruğu kavgalarından sıyrılıp ezandan önce evde olma telaşı?

Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan… Şükürler Olsun.

Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle, sağlıcakla kalın.