Yatmadan önce alarmı kuruyorsun. Yarın, her zaman kalktığın saatten daha erken kalkacaksın. Çünkü yarın çok önemli bir toplantın var. Bu toplantı için günlerdir hazırlık yapıyorsun. Bundan dolayı sabah erkenden kalkıp hızlıca hazırlanacak ve evden kendini dışarı atacaksın. Hızlıca ofisine gidecek ve toplantı öncesi her şeyin yolunda olduğunu kontrol edeceksin. Ayrıca kendi çalışmalarını da son kez gözden geçireceksin.

Yatağa giriyorsun. Bir türlü uyku tutmuyor. Bir sağa dönüyorsun bir sola… İlk başlarda bu dönüşler tatlı gelse de bir süre sonra sinir bozucu bir hâl almaya başlıyor. Uyuyamıyorsun. Kendini heyecanlanma diye teselli etsen de bilinçaltın yarını düşünüyor. Bir bardak su içiyorsun. Sonrasında tekrardan atıyorsun kendini sıcak yatağa. Yorganı örtüyorsun. Bu sefer de sırt üstü yatıyor ve uyumaya çalışıyorsun. İlk birkaç dakika uykuya daldığını hissediyorsun. İyice bırakıyorsun kendini uykunun kollarına. Tam uyudum derken, yarının heyecanı bir anda kendini gösteriyor. Kendini düşündürtüp seni uyandırıyor.

Gözlerini bir kez daha açıyorsun. Odanın karanlığını izlerken arada hep düşündüğün güzel şeyleri düşünüyorsun. Bunları düşünürken gözlerini kapatıyorsun. Uykuya dalma ümidiyle... Olmuyor. Bir türlü uykuya dalamıyorsun. Yine kalkıyorsun yataktan. Bu sefer camını açıp dışarıya bakıyorsun. İçine şehrin havasını çekiyorsun. Odanın içerisine soğuk hava giriyor. Odanın havası değişirse uyurum diye düşünüyorsun. Atıyorsun kendini yatağa tekrardan. Olmuyor. Uyuyamıyorsun tıpkı daha önceki denemelerin gibi. Gözlerin fal taşı gibi açık kalıyor.

Sabaha ne kadar kaldığını görmek için saatine bakıyorsun. Çok bir vakit kalmadığını görüyorsun ve kafanda ‘’Acaba uyumasam mı?’’ sorusu beliriyor. Yataktan bir kez daha kalkıyorsun. Bu sefer evin içerisinde bilinçsizce bir sağa bir de sola yürüyorsun. Adımlarını çok yavaş atıyorsun ki komşuları rahatsız etmek istemiyorsun. Zaman geçtikçe heyecan ve içinde bulunduğun durum daha da karmaşık bir hâl alıyor. Geçen her dakika uykudan daha da uzaklaşıyorsun. Bunun farkındasın. Yatağa geri dönüp yorganın altında kalmaya karar veriyorsun. Fal taşı gibi açık olan gözlerini kaşıyorsun ve sonra zorla kapalı tutmaya çalışıyorsun. Son birkaç uyuma denemesi yapmak için bir sağa bir de sola dönerken uykunun kollarında buluyorsun kendini.

Alarm çalıyor. Asker gibi hızlıca gözlerini açıp kalkıyorsun. Ama sonradan anlıyorsun ki çalan alarm senin alarmın değil. Senin alarmının çalmasına daha vakit var. Tekrardan kapatıyorsun gözünü. Uyumaya devam ediyorsun. Dün gece uyuyamamanın verdiği uykusuzluk hissini ve huzursuzluğun hıncını çıkartırcasına uyuyorsun.

Gözlerini açıp saatine bakıyorsun ve acı gerçekle karşılaşıyorsun. Alarmı kurduğun saatin çok ilerisindesin. Senin için hayati önem taşıyan bu toplantıyı kaçırmışsın. Sonradan fark ediyorsun ki aslında rüya sandığın başkasının alarmı aslında senin çalan alarmındı. Yatağa bırakıyorsun kendini. İki elini başına koyuyor, ne yapacağını düşünüyorsun. Ya hemen evden çıkıp özür dileyerek kendini affettirmeye çalışacaksın ya da gelmeyen uykunla birlikte kendini savunacaksın.

Karar senin…