Dün ilimizde gencecik bir kardeşimiz daha canına kıydı, altında yaşadığı psikolojik travmalar nedir Allah bilir, fakat durum bu raddeye gelene kadar ne yapıldı?

Gel gelelim bu ülkede iki gün önce 15 yaşındaki Turan; ahırda intihar etti.  Bu tarz durumlarda ‘Nereye gidiyoruz?’ sorusu mıh gibi kesiliyor gözümün önünde.  Yüreğim buz tutuyor, kalbim duracak gibi oluyor.

15 yıllık hayatın içerisine kaldıramayacağı ne acılar sığdı ki; gencecik bir can hayatına son verdi. Herkes için acı eşiği eşit olmaz, herkes her şeyi aynı algılamaz.

Dünya dediğimiz şey insanın kendi içerisindedir, herkes kendi dünyasını kendi standartlarına göre kurar, algılar insan hayatına yön verir. Eğer duygu ve düşüncelerimizi yönetmezsek; körelmeye, köreldikçe tükenmeye mahkum kalırız.

Eğer böyle giderse çok yakında intihar vakaları en yüksek toplum haline geleceğiz ve bu duruma alıştık, alıştırıldık. Herkes ümitsiz, gelecek kaygısı içerisinde.

Toplum iyileştirilmeli, vatandaşlar bilinçlendirilmeli; bu hayatta ki gerçek hikayeler kurgudan çok daha tuhaftır. İnsan nasıl olur da ansızın hayatına son verecek kadar ağır travmalar yaşar?

Akıl bazen insanları en uç noktaya götürebiliyor, duygu, düşünce ve tepkilerimizi ölçemediğimizde aklımızın esiri oluyoruz.

Bu kayıp giden hayatlarda bu durumun en tabi örneklerinden, hangi aile ister evladının canına kıymasını, ne zorluklarla dünyaya getirip, yemedik içirdik değil mi? Bazen yetmiyor yedirip, içirmek, sevgi istiyor yüreklerimiz..

Sevginin iyileştirici gücü diye bağırıp duruyorum; işte en büyük sebebi de bu. Nerede yitip giden bir can varsa ardında sevgi eksikliği ve özgüven yetersizliği vardır. Hangi hatanın bedeli bu, hangi çıkmaz sokağın son çaresi olarak giriyor insan beynine ölüm..?

Yapılan hatalarda veya yaşanan ve neticesinde travmaya yol açan olaylarda; çevresel faktörlerin sevgi hissi ve özgüven aşılaması tam olur ise kişi hiçbir zaman canına kıymaz. Ardında telafi edilmeyecek, tükendiğini hisseden zayıf karakterli bireyler son çare olarak ölüme sığınır.

Bu hissi ortadan kaldırmak için önce bireyleri ardından aileleri bilinçlendirmeliyiz. Bireylerin yaşam kalitelerini artırmak, kendi sorunlarını çözebilme kapasitelerine katkı sağlamak ve sağlıklı, mutlu, müreffeh ve güçlü aileler yetiştirmek adına toplum bilinçlendirilmeli.

Psikolojik travmalar çok tehlikelidir, başlangıcında bunu hissetmezsiniz. Gün geçtikçe ilk olarak fiziksel ve ruhsal anlamda zevk aldığınız şeylere darbe vurur, ikinci hedefi ‘hayatta yapmam’ dediğiniz her şeyi size travmanın çözüm yolu gösterir ve yapmam dediğiniz şeyleri yaparsınız. Hastalık böylece hedefe doğru yola çıkmıştır, hedefe vardığında derin bir sessizlik sarar etrafı ve travma bedenin her yerini sarmıştır.

Hayatınızda var olan boşluklar, duygu yükleri, günümüz şartları ve üzerinde en az 50 madde sayabileceğim faktörler insanı psikolojik bir travmaya sürükler. Eğer kişinin kendisi ve etrafındakiler bilinçli ve hissettiği bir sevgi yetersizliği yoksa vaka kendini hissettirmeden; ‘ can sıkıntısı’ olarak geçecektir.

Birey farkına vardığında kendisi; kendisinin farkındalığıyla ailesi, ailenin farkındalığıyla sosyal çevresi, sosyal çevrenin farkındalığıyla toplum bilinçlenecektir.

Bu yüzdendir ki hemen hemen her ilde seminerler verir, aile içi iletişimin önemine dikkat çekerim, toplum olarak iyileşmemizin ve bu artan vakaların önüne geçmemizin tek bir yolu vardır; ‘SEVGİNİN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜNE İNANIN’

Ben elimden geldiğince; gücüm yettikçe bunu anlatacağım. Dilim sussa; yazacağım, elim kopsa koşacağım, ayaklarım kesilse gözlerimle konuşacağım. Ama velakin ben susmayacağım.

Bu dünyanın dört bir köşesine sevgiyi yayana kadar susmak bize haramdır, sende böyle düşünüyorsan işe çevrendekilere sevgi aşılamakla başla.

Hepinizi seviyorum, sadece insan olduğunuz için…

Sevgilerimle, hoşçakalın.