Sevgili okurlar,
Mübarek üç aylardan sonra, Ramazan ayını da idrak ettik..
Temennimiz, sağlıklı ağız tadı ile bir Ramazan ayı geçirmek elbette..
Ama, şu Korona salgın illeti bir türlü yakamızı bırakmıyor!
Öyle de olmuyor, böyle de olmuyor?
Karar üstüne karar alınıyor, yine salgın kontrol altına alınamıyor ve virüs ile savaşta, “hep bir ileri, bir geri anlayışının” önüne bir türlü geçemiyoruz?
Acaba neden?
Hani sağlıkta çağ  atlatacaklar nerede?
Aldıkları tedbirler, kararlar ne işe yaradı?
Vurulan aşılarda mı fiyasko?
Çin'den yapılan açıklamalar ile Türkiye'den yapılan açıklamalar birbirine hiç uymuyor?
Demem o ki, bu aşıların etkisi nedir?
Bir kere Almanya'dan gelen aşının ne olduğu bile açıklanmadan, Çin aşısı ile ilgili açıklamalar can sıkmıyor değil!..
Günlük vaka sayıları, ölümler, hastanelerin doluluğu, acil servislerin tıka-basa olması siyasetin gündeminde ama”, öylesine..
Norveç'e bak, Türkiye'de duruma reçete yaz!
Kısacası Norveç Başbakanına polis, salgın tedbirlerine uymamak nedeni ile ceza yazdı..
Polisin gerekçesi hazırdı..
“Kuralları koyanlar, kurallara uymazsa, kurallara kim uyar” idi?
Bizde durumun vahameti ortada!..
Kural koyanların, salonları nasıl doldurduğunu ve toplantıdan, toplantıya koştuğunu bilmeyinimiz mi var?
Öyleyse Ramazan ayı tedbirlerine devam!..
Bir de yeni bir şey işittik,”Tedbirlerin alternatifi” diye bir şey?
Tedbirlerin alternafi ne ola ki?
Öğreneceğiz inşallah!

***
Koronalı günlerin ardından gelen Ramazan ayını fırsata dönüştüren iktidar boş durmuyor..
Kaybedilen imaj ve oyları geri almak için yeni bir çare bulundu..
Bunca ay üreticinin elinde bekleyen ve kimsenin yan gözle bile bakmadığı filizlenmiş patetes ve soğanlar halka dağıtılacakmış..
İyi bir karar da, niye bugünü beklediniz ki?
Yurdum insanı işte, tam bu noktada, Ramazan ayına yakışan dualarla meydanlarda:
Allah sizi başımızdan esirgemesin!
Yaşa,varol  büyük resis!”

Bayrama doğru, etli pilav, helva dağıtılırsa şaşırmayınız..
Milletimiz bu tür ikramları çok sever..
Aşık Mahsuni boşuna söylemedi, o türküyü?
“Yiğit muhtaç oldu, kuru soğana” diye!
Bakalım, bayrama kadar,daha neler göreceğiz?
İnsanımızı kömüre, makarnaya, şekere, çaya, soğana, ptatese muhtaç edenler yine manşetlerde!..
Diğer bir kesim de 128 Milyor Dolar'ın peşinde..
Sahi bu 128 Milyar dolar nerede?
Soru bu ya, sevgili dostum,  gazetemizin “Salı Pazarı” köşesi yazarı, eski hakemlerimizden Nazım Aktürk,”Son olarak bilbaordlardaydı, şimdi nerede bilmiyoruz” diye, konuya esprili bir cevap yetiştirdi..
Vay be, Norveç, başbakanınaa korona cezası yazar, bizim ülkede hazineyi batıran çekip gider, ardında ise enkaz kalır, hesap veren yok!
Al sana;”Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi!”
Bu sistemde uçamayanlar, kaçamayanlar, zengin olamayanlar, kahredenler suçu kendilerinde aramalıdırlar..
Bu durumun müsibbemi sizsiniz!
Geçmiş olsun!

***
Sevgili okurlar,
Türkiye kaç gündür, 104 Amiral'in yayımladığı duyuruyu tartışıyordu..Bu durumu fırsata çeviren iktidar yanlıları, feryatları bastılar..
“Darbe de, darbe,muhtıra da muhtıra..”
Daha da ileri gidenler oldu, televizyon kuşları ard, arda öttüler, ”parmak sallandı, parmak!”
Buradan bir “mağduriyet” çıkarma peşinde olan hükümet, konuyu hemen yargıya havale etti..
Amirallerden önde gelenler, yani fikrini bir şekilde söyleyenler, yazıp çizenler, yaşa, başa, hizmete bakmadan, bir sabah evlerinden toplandılar..
Vay sizi gidiler, sizi?
“Apoletleri sökülmeli, maaşları kesilmeli, hapse atılmalı, lojmandan kovulmalılar..” çıkışlarına muhatap olmakta varmış işin içinde!
Ülkenin İçişleri Bakanı süleyman Soylu,” Sabaha kadar çalıştık, CHP ile ilişkileri tespit edildi” diye heyecanlı açıklamalar yaptı..
Ertesi gün yandaş medya hizmetteydi!
Sonra koro halinde harekete geçildi ve bu kahraman, vatansever, milletsever insanlar “ darbeci” diye kınanmaya başlandı..
Yargıtay temsilcilerinin de bu koro içine dahil olması, gerçekten şaşkınlık yarattı..
İşin mahkeme safhası sürerken, olası bir davanın gideceği yerden de seslerin yükselmesi neyin nesiydi ki?
Üstelik bu, ülkede ilk te olmuyordu..
Sonunda, 4 Gün gözaltı yetmedi, bir dört gün daha talep edildi ve bu adına “bildiri”,pardon ” duyuru” denilen metine imza atanlardan gözaltında olanlar serbest bırakıldılar..
Ama yakalarına bir başka yafta yapıştırıldı..
Kontrollü serbestlik” ile serbest kaldılar..
Neyse, Türkiye bir büyük yanlıştan dönebildi..
Gözaltındaki amirallerden biri buna “ iletişim kazası” dedi..
Peki öyle olsun da, devletimizin bu tür olaylarda daha seçici, takipçi, vatandaşını üzmeden karar alıcı olması bir özlemdir..
Bu olay da ne kadar ayrıştığımızın bilr belgesi olarak kayıtlara geçti..
Yapılan anketlerde bile bu olaya, yüzde 40 Dolayında iktidar yandaşı olarak destek çıkılması gerçekten düşündürücüdür..
Peki adaleti kim sağlayacak?
Bu siyasi gruba bıraksak, kesin bu insanlar “darbeci olarak mahküm” olacaklardı..
Ama bu tartışma, “adaletin direğinden” döndü..
Rahatladık!
Bunada şükür!
“Adaletin kırıntısı” bile Türkiye'ye rahat bir nefes aldırdı..
Geçmiş olsun Türkiye!
Şimdi Lozan ile Montrö'yü daha rahat konuşabiliriz..
Ama lütfen bu manada büyük laflar etmeyi bırakalım!..
Tarihi gerçeklerde uzlaşamayan bir toplumun, milli konularda bile ayağa kalkması, birliktelik halkaları oluşturamaması manidardır!..
Bize yaşanabilir bir Türkiye bıraktıkları için Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, ne kadar teşekkür etsek azdır..
İşte Lozan ve Montrö gerçeği, bu teşekkürü daha önemli kılıyor..
Helede Ukrayna üzerinden Amerika ile Avrupa Birliği ve Rusya'nın kapışması
bize  gaflet ve dalaletten uyandırmalı..
Karadeniz,barış denizi olarak kalmalı..
Türkiye'ye, Türk Milleti'ne zarar verecek hareketlerden, kararlardan, tartışmalardan ivedilikle kaçınmalıyız..
İnşallah bu yaşanılanlardan ders alınır!