Uzunçarşı restorasyonu-yenilemesi- biraz ortaya çıkar gibi oldu. Temiz, şıkır şıkır bir köşemiz hayatımızda var olmaya devam edecek.

         Uzunçarşı, zorlama yaya geçiş yolu yapılıveren Çark Caddesi’nden belki de 100 yıl önce bile, halkı Adapazarı merkezinden şehrin kuzeyine yaya ulaştıran bir ana arterdi.

          Tamam; O çarşı giderek özgün kimliğini kaybediyordu. Bence, yok olma aşamasında el atmak doğru da oldu. Yapılana şimdilik pek sözüm de yok gibi.

         Tabii, Uzunçarşı’da ve bitişiğindeki Tarihi Kent Dokusunda daha yapılacak çok şey var. Proje nereleri kapsıyor bilmiyorum.  

         Şu gün ortaya görünene göre, Uzunçarşı Derneği dışında, kimsenin bir katkı yaptığı, eleştiri koyduğu yok. Çarşı kendi işlevini biliyor, denetliyor.

         Dileriz, bugüne kadar olduğu gibi, oradaki çalışmalar iş hayatı da, şehir hayatı da; bugüne kadar olduğu gibi engellenmeden aynen sürer.

           Projenin devamı olacak mı ? Projeyi başlatan, buraya kadar yürüten, ne aşamaya ve ne zamana kadar Projeyi Yönetmede var olacak ?

           Başlatanın bitirmesi iyi olur. Malum, bizde en bilinen Yönetim-Yöneten Egosu; bir öncekinin tüm yaptıklarının tam tersini yaparak, fark yaratmaktır.

           Etrafa, “ Bu da aynı şeyleri yapacaksa, biz neden O’nu değiştirdik ki !” dedirtmeyen Siyasi Ego bize her yanlışı yaptırır.

          Dünün hatalarını, acılarını yok sayıp; sadece köşelerde kalan erdemli, saygın Şehir Anılarını yazmak da ayrı bir yanlış mı acaba ? Öyle yapayım bugün.  

              “ UZUNÇARŞI’DA SARRAF MEMED EFENDİ’YE TESLİM ET !”

         Bugün kendi dinlediğim bir kent efsanesini yazıyorum. Anlatanın ağzından, Adapazarı  nüfusunun 70-80 bin olduğu tarihlerden, 1955-60’lardan bir anlatım.

          O erdemli çarşı ve eşraf oluşumu belki de daha eski tarihlerden beslene gelmiştir. Anlatılanı yazayım:

          “ O yıllarda Adapazarı küçük bir yerdi. Uzunçarşı, Tozlu Camii çevresi yine erzak, giyim kuşam ve hemen tüm alışverişlerinin merkeziydi.

           Uzak, yakın köylerden alışveriş yapanlar içinde öyleydi. Çarşı esnafı gelen müşterilerin ya tamamını tanır, ya da gelenler geldikleri dükkana köylerinden itibarlı bir isminden selam getirirdi.

          Gönderilen selam itibarlı bir kefalet gibidir. Çarşı esnafı için de o kefalet yeterdi. O karşılıklı güven öyle lafla da oluşmamıştır. Bugün bu asla anlaşılamaz.

          O zaman, edinilen parayı götürüp bankaya yatırmak gibi bir alışkanlık yok. Köylü mahsulden kazandığı parayı, ya yeni bir tarlaya, ya hayvana, ya da tarla işlerinde kullanacağı araç gerece yatırırdı.

          Yine de elde kalan para varsa, bunu şehre inen yakınına veya köylüsüne verir, “ Bunu sen Uzunçarşı’ya götür. Sarraf Memed Efendi’ye teslim et. Düğün dernek, bi işimiz olursa gider Ondan alırım !” dermiş.                         

            Şu gün kardeş kardeşe böyle bir güveni yaratabiliyor mu ? Dükkanlar bile ayrı.

           Aile içinde dinlediğim 60-70 yıllık bir Uzunçarşı Efsanesi daha: “ Ailede düğün var. Kadınlar Uzunçarşı’da şu mağazaya gittik. Yanımızda para var tabii; aldık da aldık…

           Biz hesap kitap; bizi aldı bi telaş, para yetmiyor. Yanımdakilere, eşimin adını fısıldayıp, ona gidip hemen geleceğimi söyledim. Telaşımızı anlayan dükkan sahibi, çok büyük bir nezaketle yanımıza geldi, özür diledi;

         ‘ Filanca Abi galiba eşiniz ! Sizden asla 1 kuruş alamam. Araba çağırdım, paketleri de alın gidin. Abime de hürmetlerimi iletin; biz kendisi ile ne zaman olursa hesaplaşırız ! dedi.

           Onları arabayla eve gönderip, ben eşime uğradım. Öğleden sonra da O gidip, kahvesini içip, hesabı ödeyip helalleşmiş.

           Bugün bize Türk Filmi gibi gelen Uzunçarşı Efsaneleri o kadar çoktur ki !  

                             ULAŞIM  VE TAŞIMA DA PARA VAR;

                                     AMA SORUN DA ÇOK !…

          Ülkeler, şehirler arasında karayollarında insan ve mal taşıma işlerinde, her zaman, her yerde çok sert, silahlı çatışmalara kadar uzanan olaylar yaşanır.   

          Ulaşım ve nakliyatta iyi para kazanılabilir. Ama, o işlerde çalışanlar için ekmek de aslanın midesindedir !

          Şehir içinde, ilçeler arasında yolcu taşıyan taksi ve minibüslerin işi de öyle. Her gün kaç çeşit arıza yolcu ile neler yaşarlar. Trafikte araç kullanan arıza tipler de işin başka yanı ? Bulvar’da 3’lü sıra yapar, durakları kaparlar, umurları olmaz.

          Şehirde yolcu taşıyan sürücü, sokak diliyle, “ Trafikteki sürücülerle, ve çok çeşit insanla uğraşırken, sıyırmak işten değil Abi !” derse; hak bile verirsin. 

           Senin derdin yığınladır; ama, direksiyona geçince unutmaya mecbursun !

          Yani; ayakta kalmak için sana düşen; mesleği yaparken, hem yolcular, hem de kendin için en sağlıklı, en doğru yolu bulacak, yola devam diyeceksin.  

          Galiba, işin olmazsa olmaz ilk kuralı Tonlarca Sabır ! Arızalara, “ Arıza !” deyip geçmek. Şehre, yolcuya dikkat ve Saygı ile yola,İş’e devam demek.

           Meslekleri, kendi mesleki oluşumları korur ve yaşatır. Ulaşımda da böyle !

          Mükemmel Hat Duraklarımız var ! Şehir içinde ve ilçelere yolcu taşıyan, iyi koordineli, iyi de denetimci Taksi-Minibüs Durak Yönetimleri, Başkanlar var.

           Hatlarda saygı, sabır zirvedir. Yolcu güvende ve rahattır. Mecburiyet dışında, cep telefonu ile konuşan sürücü yok; mesaj atan sürücü zaten olmaz.

           Özetle; her mesleği önce kendi meslek kuruluşları iyi yönetir, denetlerse; şehir de meslekler de geleceğe çok daha emim adımlarla yürür.