Yeni bir yıla girdik, 2018…

Kim istemez ki önümüzdeki yıl hepimiz için mutlu, huzurlu, sağlıklı geçsin, ülkemiz içinde bulunduğu badireleri atlatsın, komşu coğrafyada olduğu gibi iç ve dış savaşlar yaşanmasın, birliğimiz, bütünlüğümüz bozulmasın. Kim istemez?

Ama istemek yetiyor mu?

Kahrolsun demekle karşı tarafı kahredemeyeceğimiz gibi iyi dilek ve dualarla kendi tarafımızı iyi etmemiz mümkün değil.

Bunun için temenniden öte, çalışmak lazım, çaba sarf etmek lazım, olayları doğru süzmek, doğru kararlar vermek ve doğrularla aynı safta buluşmak lazım.

Şimdi diyeceksiniz ki bu adam Ülkücü ya, bizi ya MHP ya da İYİ Parti saflarında yani kendi safında birleşmeye çağırıyor.

Hayır…

Aynı saftan kasıt, müştereklerimizdir, ortak noktalarımızdır. İnsan olmamızdır.

Önce insan olmayı, insan gibi düşünmeyi ve insan gibi hareket etmeyi becerebilmeliyiz.

Yoksa?

‘Yoksa’nın örnekleri o kadar çok ki, mesela;

Dört Suriyeli, dördü de Halepli…

Biri Suriye’de Baas Partisinin üyelerinden radikal bir solcu, biri Türkmen milliyetçisi, biri Kürt, diğeri ise Arap/Türkmen melezi ve tarikat ehli biri…

Mülteci oldukları ülkede çöp toplayarak geçiniyorlar.

Diyorlar ki; “Biz Suriye’de bırak aynı masada oturmayı, aynı caddede, aynı mahallede bile birbirimize tahammül edemezdik. Kader! Kader, şimdi kendi memleketinde bir araya gelmeyenleri vatan elden gittikten sonra, aynı çöplükte bir araya getirdi... Bunu çok iyi anladık ama iş işten geçti!..”

İşte, önce insan olmayı beceremeyenlerin düştüğü durumun özeti…

Yarın Allah korusun ama bu kafayla gidersek, şimdi olduğu gibi, herkes kendinden olana insan muamelesi yaparsa, ideolojik farklılıklarımız ve tuttuğumuz ya da oy verdiğimiz siyasi parti taraftarlığı her şeyin önüne geçerse, iyi insan olmayı bırakıp iyi solcu, iyi sağcı, iyi İslamcı, iyi Kürtçü, iyi Alevi olmayı en başa oturtur ve insanları da bu gözle değerlendirirsek, bizim de düşeceğimiz durum bu…

Çünkü;

İslamcının, solcunun, Alevi’nin, Atatürkçü’nün, Kürt’ün, Türk’ün bol, iyi insanın az olduğu bir ülkede insan gibi yaşamak zor hatta mümkün olamaz.

Olamaz çünkü, birileri sürekli farklılıklarımızı gündeme getirip, onları kaşıyıp bizi önce farklılaştırıp sonra birbirimize düşman ediyor ve bu düşmanlıktan besleniyor, bu yolla parçalanmamızı, bölünmemizi istiyor.

Ne, kendi ülkelerinde birbirini yiyen ve nihayetinde yabancı bir ülkenin çöplüğünde birleşince akılları başlarına gelenlere benzeyelim,

Ne de,

“Önce Sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım. Çünkü ben sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım, Çünkü ben sendikacı değildim.
Sonra Çingeneleri topladılar, sesimi çıkarmadım, Çünkü ben Çingene değildim
Sonra Yahudileri topladılar sesimi çıkarmadım, Çünkü ben Yahudi değildim.
Sonra benim için geldiler, etrafıma baktım, benim için sesini yükseltecek kimse kalmamıştı...” diyen Alman papaz Martin Niemöller’in son pişmanlığını yaşayalım.

Bunun için insan olmamız gerekiyor.

Bunun için kardeş olmamız gerekiyor.

Davalarımızı, inançlarımızı, mezheplerimizi, alt/üst kimliklerimizi yani farklılıklarımızı değil, müştereklerimizi öne çıkararak, öncelikle şu kimlik, inanç, mezhep, ideoloji ve yaşam tarzı farklılıklarımızı kaşıyan dernek, oda, birlik, sendika parti adı her neyse bunların tuzaklarından kurtulmamız gerekiyor.

Ki, 2018 huzurlu, mutlu, barış ve kardeşlik içinde geçip gitsin…

BU KHK DEĞİŞMEZSE 2018 KÂBUS OLUR

Benim bildiğim olağanüstü haller darbeden sonra olur, bir süre sonra ülke olağan hale gelirdi.

Oysa şimdi, darbenin başarılı olmadığı bir ülkede, darbe gerekçesiyle 18 aydır Olağanüstü Hal ve pek çoğunun darbe ile alakasının bulunmadığı KHK yani Kanun Hükmünde Kararnameler ile yönetiliyoruz.

Bu KHK’ların en can alıcı olanı da, son çıkanı…
Diyor ki; “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk doğmaz.”

Haliyle büyük bir tepki oldu.

İktidar ne kadar inkar etse de, sivil ve yarı sivil örgütlere, iktidar yanlısı eli silahlı sivil oluşumlara, elinde silah “öl de ölelim, vur de vuralım” çığlıkları atan gözü dönmüş mafya bozuntularına gün doğdu.

Nitekim, sanal alemde poz veren eli silahlı, milis kılıklı tipler yine sanal alemde “Bizimle hareket eden kardeşlerimize duyurumuzdur; Vatan için, bayrak için, Erdoğan için SİLAHLANIN” ve “Şimdi g.tü yiyeni sokağa alalım!..” babından paylaşımlara başladılar.

Yani durumdan vazife çıkarmaya, yarın sokakta en ufak protesto gösterilerini bile artık “darbe”, “terör” diye vasıflandırılıp saldırıya geçmeye, söz veya yazı ile iktidarı eleştirenleri boğazlamaya hazır ve nazırlar.

İşte KHK’nızın toplumda yarattığı algı bu…

Artık siz ne kadar, “hayır, bu yalnızca 15/16 Temmuz 2016’yı kapsıyor” savunması yapsanız da algı bu.

Hatta ne algısı?

En azından bu maddeden “bunların devamı niteliğindeki eylemler” cümlesini çıkarmadığınız müddetçe olay ve istenen tam da bu…

Allah sonumuzu hayır etsin!