Sevgili okurlar,
Bugün de sizlerle farklı konular arasında sörf yapmayı düşünüyordum ki, sevgili Tuncer Kalaycı kardeşim aradı:
“Hocam, yazın gelmedi, bir sıkıntı yoktur inşallah’ dedi..
Hemen telaşla Tuncer Kalaycı’ya ulaştım, telaş ve zamana yetişme yarışından söz ettim ve ‘ne kadar zamanımız var’ diye ekledim..
Tuncer Kayalcı bu,okurları daha işin başında yazımızdan mahrum etmek istemedi..
Bilirim bu matbuat yarışını ve rekabetini..
İşte o kalan zaman dilimi içinde sizlere bu satırları ulaştırıyorum..
‘Satırlar’ ha, anneye, babaya, sevgiliye, eş dosta yazılan mektupları hatırlattı bana nedense!
Şu teknolojik gelişme, o güzel hasletimizi de aldı götürdü!
Hani o telefonun tellerine türküler yazdığımız, sonra onları nağmelere döktüğümüz, nakış, nakış, satır, satır sevgi kokan mektupları kim özlemez..
Keşke yazabilsek?
Araya “keşke’ girdi mi, işin tadı tuzu kalmıyor!
Sahi,’ size mektup yaz deseler, kime yazardınız?”
Bilirim, o içten açıklamaları..
Kimi babaya, kimi anneye ve sonra sevgiliye ve zaman kalırsa, arkadaşa, eşe dosta mektup yazardı..
Bugün Afyon’dan gelen Kanal 3 Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni ve Afyonkarahisar Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Emin Güzbey, program yapımcısı İsmail Sagun, spiker Şehriban Toptaş ile müthiş bir yarış içindeydik..
Brüksel Bölge milletvekili ve Meclis Başkanvekili Emin Özkara ile röportaj gittik.. Brüksel Bölge Parlamentosunu gezdik, Vekil Emin Özkara’nın ofisine geçtik..
İnanın şaşkınlığımız bir kat daha arttı..
Bizimle görüş ve düşüncelerini paylaştı..Kendisine hediye edilen Osmanlı kılıcından tutun da Atatürk kalpağı, ay-yıldız,topak ev,Türk Bayrağı, tespih ve diğer objeler arasında gidip geldik..
Duvarda annesi ile birlikte yapılan bir yağlıboya tablo ise bizi daha da hüzünlendirdi..
Milletvekili Emin Özkara,’En çok anne, baba ve kendimi seviyorum’ dedi..
Mehmet Emin Güzbey,’Ya eşiniz’ dedi..
O,’kalbimde’ diye cevap verdi..
Ardından Türkiye ile ilişkilere götürdü sözü:
“ Sizi arayan soran var mı” demeyi ihmal etmedi..
2 Yaşında Belçika’ya gelmiş, annesi ve babası ile gurbete adım atmış, burada eğitim almış Brüksel Bölge Parlamentosu milletvekili ve Meclis Başkanvekili, hatta Brüksel Schaerbeek Belediye Meclisi üyesi Emin Özkara,’ İnanın ki, bir iki satır tebrik mektubu bile yazan olmadı’ diye sitem etti..
Güzbey, “Resepsiyonlara da mı davet etmiyorlar” diye tekrarladı..
Özkara, “Evet ediyorlar ama, hep aynı yüzler, aynı insanlar!..Türkiye’ye yararı olmayan toplantılar, buluşmalar” diye ekledi..
Bu sözler beni aldı götürdü, siyasetçilerimizin her yurt dışı gezilerinde kullandıkları bu söze:
“Oralarda kalın ha, siyasete girin ha, adam olun ha!?”
Sanki onlara soran var?
Özkara,’ Kardeşim, bizler buralarda kendi imkan ve kabiliyetlerimiz yanında ailelerimizin teşviki ve bulunduğumuz ülkelerin kucak açması ile bir yere geldik. Bizler kimliğimizi, geldiğimiz yeri inkar etmiyoruz. Ben Türkiye’de göğsümü kabarta, kabarta askerliğimi yaptım..Hayatım boyunca unutmayacağım dersler aldım..Baba ocağını her dem ziyarete giderim..
Ama bize kimse gelip, ‘Türkiye’nin milli konuları bunlar, milli duruşu bu, sizlerde bu konuda bir şeyler yapabilirsiniz’ demiyor?..
Bakınız bir tek, sıcak ilgisi ve nasihatleri eski başbakanlardan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i hatırlarım.. Şu gördüğünüz şaha kalkmış at, onun hediyesidir..
O at, bana Süleyman Demirel kadar, Ankara’yı, Samsun’u, Anadolu ve Asya bozkırlarını hatırlatır..
Hayatta olsa, ona şükran mektubu yazmak isterdim’ diye durumu özetledi..
Sahi, sevgili okurlar,
Sizler kime mektup yazmak istersiniz?..
‘ Sevgili babacığım, anneciğim,  sizlerden ayrı düşmek zor!..Ama hayat devam ediyor..Yaşamak, hayata tutunmak için mücadelemiz sürüyor..’diye, devam eden, mektuplar yazmak…
Neyse!
Sevgili okurlar,
Elbette unutmadım..Sizlere bu yazımda, ‘Var-Git’ çiçeklerinden söz edecektim..
‘Var-Git’ çiçekleri..
Batı ve Doğu Karadeniz yaylalarının Ağustos ayı sonunda açarlar.. Renkleri  pembemsidir.. Lale çiçeğine çok benzer.. Yüksek yaylaların, enginlerin, soğukların çiçeğidir ,’Var-Git’ çiçekleri.. Öbek, öbek çayır çimen içinde, taşların arasında sizi selamlarlar..
Onlar açtı mı, artık yaylada temkinli olmak gerekir.. Kar, dolu, fırtına. Sonbahar, kapıda demektir..
Geceleri yaprakları kapanır, gündüzleri açılırlar.. Bu yönden farklıdırlar..Bazen balözü için gelen arılar, bu zaman dilimi içinde çiçek içinde hapis kalırlar..
O da bir hikmettir ya..
Bu çiçeklerden alacağımız çok ders var..
Zamanı gelip, direnen ve gitmeyen ve sonra zararla oturanlar aklımıza gelmeli..
Hani  çoğu zaman hepimizin ‘ yeter’ diye yüksek perdeden konuştuğu gibi, mesajı anlamamazlıktan gelmeler!..
Ya da bazılarının dediği gibi ‘çek git kardeşim’ nidaları!..
Ben bu durumu, en çok ‘beceriksiz siyasetçiler’ için kullanıyorum;
‘Var-Git’ kardeşim!
Var-Git, artık zamanı geldi..
Gelin hep beraber ‘Var-Git’ mektupları yazalım mı?
Kime mi?
Gününüz sağlıklı güzelliklere vesile olsun!