10 Kasım; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için çok önemli bir tarih. Mustafa Kemal’in ebedi yaşama geçtiği gün. Karşıtları ve yandaşları tarafından haklı haksız tartışmalara konu edilen bir gün. Ölümüyle birlikte tartışmaların hala devam ettiği bir lider, önder, kurtarıcı, devlet ve siyaset adamı.

Önderlik; içinde yaşanılan dünyayı doğru algılayabilmek, geleceği insani değerlerle donatmayı öngörebilmektir. Sağlam kuramsal ve ideolojik ilkeleri hayata geçirebilmektir. Toplumun örgütlenmesini ve demokratik değerleri kazanabilmesi için gerekli atılımları yapabilmektir. Önderlik sadece iktidara gelmek değil, ilkelerinin iktidarda yaşıyor olması demektir.

I.Dünya savaşının sonuçları, Rusya’da gerçekleşen sosyalist devrim ve ülkenin işgal edilmesi Mustafa Kemal’i lider ve önder yapan özellikler ve koşulları oluşturmuştu. Mustafa Kemal’in güven duyduğu ve hiç yanından ayırmadığı başta İsmet İnönü olmak üzere yol arkadaşları, sırdaşları vardı. Savaştan harabeye dönmüş bir dünyada modern, adil ve saygın bir ülke düşlüyordu. Bunun için ülkede bulunan her siyasi, dini ve etnik gurup, aşiret ve yurtsever azınlıklarla ittifak yapılmasını bir zorunluluk olarak görüyordu. Başta kendi hayatı olmak üzere ülkesi ve içinden geldiği toplumun çok büyük risklerle karşı karşıya olduğunu biliyordu. Sovyet devrimiyle dünyanın iki kutuplu hale geldiğini, bu durumun yararlanılacak bir avantaj olduğunu görüyordu. İdeolojilerin kurulacak yeni ülkenin rejiminde oynayacağı role hazırlıklı olmalıydı. Monarşinin yerine konacak sisteme çıkarları bozulacak kesimlerin karşı çıkabileceği unutulmamalıydı. Egemenliğin bir ulusa, bir devlete bırakılmayacağını düşünen emperyalist yapılara karşı devletin bağımsızlığı için ulusal bilincin oluşturulmasını düşünmüştü. Yüzlerce yıl şeriatın hakim olduğu bircoğrafyada din devlet ilişkisinin yeniden düzenlenmesini çağdaşlığın gereği olarak öngörmüştü. Ümmet toplumundan yurttaş toplumuna geçişi, şeri hukukun yerine medeni hukuku kabul etmeyecek gurupların varlığını reddetmeden ikna edilmeleri gerektiğini biliyordu.

Mustafa Kemal’i doğrudan eleştiremeyenler onu en yakınlarıyla tartışma zeminine taşımak istemekteler. Mustafa Kemal’i tartışmak isteyenlerin gerçek düşünceleri onun inşa ettiği Cumhuriyet modelidir. Onun bağımsızlık anlayışına, barıştan yana oluşuna, laiklik ilkesine, sosyal adaletçiliğine, yurttaşlık hukukuna, aydınlanmacı, bilimsel, geçerli ve kabul edilen metotlar kullanılmasını rehber bırakmasına karşıdırlar. 

Mustafa Kemal; mazlum ulusların bağımsızlıklarını kazanabileceklerine örnek olmuştur. Kurduğu Cumhuriyetin bölgesinde ve dünyada rol almasını sağlamıştır. Ülkesine, dünya uluslar ailesi içinde saygınlık kazandırmıştır. Kurduğu Cumhuriyetin  ilkeleriyle, halkın sahiplenmesiyle ne kadar sağlam olduğunu ortaya koymuştur. Belirli kesimler tarafından sürekli tartışmaya çalışılan, küçümsenen, değersizleştirilen, yok sayılan devrimleri geçerliliğini tüm yakıcılığıyla korumaktadır. Ayrıca;  kapitalizmin eşitsizlikleri derinleştiren, kamusal varlıkları piyasaya açarak sınıfsal çelişkileri büyüten olgusuna karşın toplumsal kalkınmaya dayalı toplumcu ekonomik modeliyle eşit yurttaşlar toplumuna yol açmıştır. Mustafa Kemal ulusal önderliği tarihsel bir süreçte yarattığı ulusal bilinç, ulusal uyanış ve kazandığı zaferle hak etmiştir.

Son dönemlerde Mustafa Kemal’e ve yakın siyasi arkadaşlarına yapılan saldırılarda artış gözlenmektedir.Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 79. yılında en yakınındakileri ima eden bir yaklaşımla öldürüldüğünü ifade edebilmek, diktatör ilan etmek tarih bilmemenin yanında en hafif deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlara ve ona şükran duyan milyonlara hakarettir. Dünya ulus ve devletlerinin saygıyla andığı ulusal önder ve liderlere ilişkin bu tutum kabul edilemeyeceği gibi Atatürk devrim ve Cumhuriyetini daha da sağlamlaştıracağını bilmelidirler.

Mustafa Kemal Atatürk’ü bir 10 Kasım’da daha saygı veminnetle anıyorum.