Epeydir şehrin gündemini işgal eden önemli tartışma konularından bir tanesi; Görevden alınan/alınacak olan belediye başkanları arasında Toçoğlu var mı?

Gazeteye başladığım günden beri, kimisi muzipliğinden, kimisi hasedinden, kimisi meraktan bana da soruluyor.

Ben de, muhatabımın siyasi nabzına göre damardan giriyorum.

Muhatabım, referandumun hızlı evet savunucularından ve aman Toçoğlu gitmesin diyenlerin safındansa inceden bir fırça kayıyorum;

“ Evladım! Referandum sürecinde, Eşofmanlı Şevket Hoca misali, bardakla anlattık, masayla anlattık, kürekle anlattık, yani tüm materyalleri kullandık, bu tek adamlık rejimidir dedik, bir insana bu kadar yetki verilemez dedik, anlamadınız. Baktınız ki seçimle gelenler tehditle gidiyor haliyle korku dağları sardı, tutuştunuz değil mi?”

Öyle de oldu gerçekten…

Referandum sonucu itibariyle en hızlı savunucularını, adeta evlatlarını yemeye başladı.

Kadir Topbaş, Melih Gökçek, Recep Altepe, Faruk Akdoğan ve Ahmet Edip Uğur gittiler.

Gidenler, tüm yetkilerini, tüm mesailerini, tüm belediye imkanlarını haksız ve adaletsiz bir biçimde referandumda ‘evet’ çıkması için harcadılar ve referandum sonucu, bunların sonu oldu.

Yani tercihle gelenler, tehditle gitti.

Demedik mi? Demokrasiye sahip çıkın.

Cumhuriyetten, parlamenter sistemden ayrılmayın.

Ülkenin kaderini bir faninin iki dudağı arasına bırakmayın…

Dinlemediniz.

Belli ki ülkenin kaderi sizi hiç mi hiç ilgilendirmiyordu, tamam, ama kendi kaderinizi kendiniz tayin ettiniz.

Türkiye, demokratik bir hukuk devleti olsa Belediye Başkanlarına “İstifa et, yoksa sonucu ağır olur” tehdidi-baskısı asla yapılabilir miydi?

Referandumda ‘hayır’ çıksaydı, bu ülkeyi yönetenler, Demokratik bir Hukuk Devletinde, Demokrasiye inanan bir Cumhurbaşkanı veya Parti Genel Başkanı gibi davranırlar,

Belediye Başkanının yolsuzluk-hırsızlık-terör örgütü üyeliği, görevi kötüye kullanma gibi benzeri suçlarla ilgili olduğunu iddiaları, iddia makamlarınca ortaya konulur, Cumhuriyet Savcıları gereğini yapar, sizin o elinizin tersiyle ittiğiniz eski sistemde olduğu gibi savunma hakkı kutsaldır anlayışıyla size savunma hakkı tanınır, böyle bir emir veya tehditle görevi bırakmak zorunda kalmazdınız, değil mi?

Türkiye, demokratik bir hukuk devleti olarak kalsa ve partiniz demokrasinin kurallarını özümsemiş olsaydı eğer, bir emirle değil, partinizin disiplin kurulu kararıyla geleceğiniz belirlenirdi, öyle değil mi?

Ama sizin canhıraş savunduğunuz sistem, Anayasa gereği henüz yürürlüğü bile girmeden, sizin için çalıştı, çalıştırıldı…

Önce istifalarınız istendi.

İstifalarınızla ilgili kendi parti grubunuzdan karar çıkartıldı.

Direnç gösteren belediye başkanlarına baskı yapıldı, ‘istifa etmezlerse kötü olur’ dendi.

Yetmedi belediye meclislerinin başkanları kasten çalıştırmayacağı söylendi.

Hakkınızda görevi kötüye kullanma ve suistimal imaları yapılmasına rağmen adil yargılanma, savunma hakkı gibi demokratik ve hukuksal hiçbir hakkı da kullanamadınız.

İşin daha vehim tarafı, halkın oylarıyla seçilen, partilerinden bağımsız olarak kendi siyasi kişilikleri ve becerileri üzerinden değerlendirilen belediye başkanlarına parti memuru muamelesi yapıldı.

Bu kişilerin partileri tarafından önerilmiş olması seçilmeleri için yeterli şartmış havasına sokuldu ve siyaset maalesef ki odun koysam seçilir’ mantığına geri döndü.

Odun koysak seçilir kısmına gelince orada duralım ve Sakarya özeline geçelim.

Gerçi odun tabirini pek duymadım ama Sakarya için Erdoğan, şapkasını koysa kazanır kuralı genellikle geçerliydi.

Ta ki, bir Toçoğlu MHP’den aday gösterilince, diğer Toçoğlu’nun alelacele AKP’den aday gösterildiği seçime kadar.

Fena da olmadı işte. Rekabet halka yaradı, kim ne derse desin bence olabileceklerin en iyisi aday gösterildi ve kazandı.

Eee sonuç? Toçoğlu kalıcı mı? Gidici mi?

Malumunuzdur; İstanbul ticaretin, Ankara, siyasetin kalbidir.

Ben de, geçtiğimiz günlerde yazı konusu itibariyle siyasete girmeden önce bir Ankara havası alayım, biraz nabız yoklayayım, Sakarya, Ankara’dan nasıl görünüyor bir bakayım ve son günlerin en çok sorulan Toçoğlu da gidecek mi sorusuna verebileceğim bir cevabım olsun demiştim.

Bilgi kaynağım yani muhatabım, buradakilerin, bir elini sıkabilsem, iki dakika yüzünü görebilsem diye çevresinde kırk takla attıkları muhteremlerle teklifsiz görüşebilen ama bu cümlemi bile beğenmeyecek kadar alçakgönüllü birisi…

Bugüne kadar verdiği siyasi tiyolarında yanıldığına hiç şahit olmadım.

Konumuz Sakarya olunca verdiği ilk bilgi Şaban Dişli’nin istifa edeceği yönündeydi. Nitekim etti.

Asıl bilgi ise Toçoğlu ile devam edileceği…

Ancak, AKP içindeki gruplaşmalara son verilmesi, tarafların bir şekilde anlaşması, aralarında barış sağlanması ve bunun bir göstergesi olarak İl Başkanı Fevzi Kılıç ile devam kararına, karşı grubun da saygı göstermesi şartıyla…

Malumunuz Sakarya için, görevden alınan sair il belediye başkanlarıyla ilgili şartlar pek oluşmadı.

Seçim deseniz, oy oranı Türkiye ortalamasının hep üstünde…

Referandum sonuçları itibariyle de öyle…

Geriye tek bir kıstas kalıyor, oy oranın en azından muhafaza edilmesi…

Bunun önündeki tek engel de parti içi gruplaşmalar görülüyor.

Bunun yolu da barıştan geçiyor.

Yani, kerhen de olsa barıştıkları sürece sıkıntı yok.

Yaninin yanisi ise şu;

Toçoğlu da, Fevzi Kılıç da görevlerine devam edecekler…