Ne zaman soykırım gündeme gelse aklıma tencere dibin kara, seninki benden kara meseli ve özellikle Fransa’nın sembolü niye horozdur sorusu aklıma gelir.

Doğrudur, dünya insan haklarını, özgürlüğü, eşitliği, kendi kaderini tayin etmeyi, laikliği Batıdan ve özellikle Fransız İhtilali ile Fransa’dan öğrendi.

ABD ise demokrasinin beşiği kabul edildi, inkar etmiyoruz.

Ama katliam denilince, soykırım denilince, işgal denilince ilk akla gelenler de yine bu ülkelerdir.

Örneğin Fransa demek özellikle sömürdüğü ve işgal ettiği ülkeler için kan ve gözyaşı demektir.

İşin ilginç yanı Fransa’nın bu hayvanlığı Ortaçağ dönemlerinde değil 20. Asır da yapmış olmasıdır.

Cezayir 132 yıl Fransa işgalinde kaldı, faturası 1 milyon ölü ve kayıp.

Bugünkü adıyla Benin, 1960 yılına kadar Fransa’nın sömürgesiydi. Yarım milyon insan katledildi.

Genellikle Afrika’ya göz diken Fransa’nın milyonlarca insanın kanı pahasına iç savaşlar çıkardığı, işgal ettiği ve sömürge haline getirdiği ülkeler şunlar; Cibuti, Çat, Gabon, Gine, Kamerun, Komor Adaları, Moritanya, Nijerya, Senegal ve Tunus…

Bütün bu ülkeler bugün hala sözde bağımsız ama özde Fransa’nın yarı sömürgesi durumundalar.

İşte bu Fransa başta biz olmak üzere bazı ülkelere insanlık ve insan hakları dersleri verir, ikide bir tutturur Türkler şu kadar Ermeni’yi katletti, diye…

Nitekim soykırımı da tanıdılar.

Horoz malumunuz sadece kendi çöplüğünde öter…

Ve dizlerine kadar pisliğe battığı halde ‘gurur ve kibir içinde ötebilen tek mahlûktur.

Belki de bu sebeple Fransa’nın simgesi horozdur.

Lakin horozluk sadece Fransa ve Fransızlara has değil artık, Batılıların neredeyse tamamı ve ABD horozluk yapıyor, ayak bileklerine kadar pisliğe ve çamura battıkları halde başkalarına insanlık dersi vermeye kalkıyorlar.

Türk milleti tarihi boyunca katliam ve soykırım yapmamıştır.

İki dünya savaşında 50 milyon insanın ölümüne biz neden olmadık. İngiliz sanayisine pazar açmak için binlerce Hintli ustanın ellerini biz kesmedik.
Çin'de insanları afyon içmeye biz mecbur etmedik. Vietnam'da kirli savaşı biz yürütmedik.
Papa Urbanus'un kışkırtmalarıyla başlayan Haçlı Seferleri'nde daha yola çıkmadan önce Yahudiler'i biz katletmedik. Kudüs'e ulaşıp insanları kılıçtan biz geçirmedik. Havralarına sığınmış Yahudiler'i biz yakmadık.


Ne Kudüs'u ilk fetheden Hz. Ömer ve onun kumandanları ne Haçlılar'ın elinden kenti yeniden alan Selahaddin Eyyubi herhangi bir katliam yaptı, ne de İstanbul'u fetheden Fatih böyle bir suç isledi.
Kurtuluş Savaşı'nı kazanırken Türk ordusuna esir düşen işgalcilere ekmek veren de bizdik.
O halde duygularımızı bastırarak resmen inkar paranoyası içine itilmemizin anlamı ne?
Biz yönettiğimiz bütün coğrafyalarda, bütün dinlere ve insanlara hayat hakkı tanıdık. Üstelik kimseyi köleleştirmeden ve onurluca bir hayat hakkı sağlayarak.
Bu topraklarda soykırım denilen illetin 's'sini bile yapmadık. Etnik milliyetçilik kavramının hep uzağında durduk.
Nitekim Türk uygarlığı hiçbir zaman Batı uygarlığı gibi yok eden olmadı.
Hasılı, tarihlerinden utanmaları gerekenler, Türk milletine insan hakları ve özgürlük dersi asla veremezler!

KÜÇÜK BİR SAĞLIK BİLGİSİ

Bizim çocukluğumuzda yanlışın adı günahtı. Sebebini bilmediğimiz günahların hikmetini çok sonraları anladık, öğrendik.

Sola yatmak günahtı mesela…

Annemin uyarılarını, hatta gece yarısı kaldırmalarını hatırlıyorum; ‘Oğlum, sağa yat, günahtır!’

Gelelim çok sonraları öğrendiğim sebebi hikmetine;

Bir tarafa yatarak uyuma durumunda, yatılan yöne bağlı olarak burun deliklerinden biri tıkanırken, solunum açık olan delikten yapılıyormuş.

Ayrıca, nefes alınan burun deliği ile beynin yarım küreleri ve sempatik-parasempatik sinir sistemleri arasında da bir ilişki varmış.

Sağ tarafa yatılması durumunda, sol burun deliğinden nefes alma olayı gerçekleştiği için beynin sağ yarımküresinin aktivitesi artıyormuş. Sağ beyin yarımküresinin uyarılması parasempatik sinir sistemimizin faaliyetlerinin artmasına, kalp hızının yavaşlamasına, tansiyonun düşmesine ve mide-bağırsak faaliyetlerinin yavaşlamasına vesile oluyormuş.

Dolayısıyla kalbimiz daha az yoruluyor, uykuya dalmamız kolaylaşıyormuş.

Sırtüstü veya yüzüstü yatılması durumunda neler oluyor?

Yüzüstü yatıldığında kalp, akciğer ve mide baskı altına alınıyor, hiç sağlıklı değil.

Sırtüstü yatıldığında ise problem iki burun deliğinin de açık olması sebebiyle vücudun dinlendirici bir uyku uyuyamaması…

Ayrıca mide ve bağırsak faaliyetlerine engel teşkil ediyormuş.

Netice de en sağlıklı uyku pozisyonu sağa dönerek ve dizleri karına doğru çekerek yatılması.

Bu size anne karnındaki çocuğun pozisyonunu hatırlatıyor, değil mi?

Demek ki sağa yatmakla, anne karnındaki kadar güvendeyiz demektir.

Ve demek ki insana ve bize emanet edilen sağlığımıza aykırı davranmak manasında ki her şey de günahmış!