Ne oldu da kendi kendine yeten bir ülke iken saman sebze bakliyat ve et ithal etmek zorunda kalan bir ülke durumuna düştük/düşürüldük?

Bakalım:

Öncelikli sorunumuz plansız üretim…

Kim, nerede, hangi ürünü ne kadar ekiyor, dikiyor ya da yetiştiriyor? Ürünlerin ne kadarı iç tüketime, ne kadarı ihracata gidiyor? Hangi ürünü ne kadar ithal ediyoruz? Bu veriler ışığında üretim planlaması yapılıp, doğru teşvik ve desteklerle yönlendirilmeli çiftçimiz, kendi haline bırakıldı üreticimiz, dolayısıyla arz-talep dengesi sağlanamadı ve fiyatlar istikrarsız...

Bunun içindir ki bir önceki yıl para kazandıran örneğin soğan, sonraki yıl tarlada çürüyebiliyor.

Veriler sağlıklı değil. Başta Türkiye İstatistik Kurumu'nun verileri olmak üzere tarım sektörüne yönelik veri tabanının güvenilir değil. Doğru veri olmayınca projeksiyonu doğru tutma şansımız da ortadan kalkıyor.

Sonra, girdi maliyetleri söz konusu olduğunda serbest piyasa gerekçesiyle müdahale edilmedi ama sıra üreticinin ürettiklerine gelince bir yandan taban fiyat adıyla devlet, öbür yandan alivrecisinden tutun toptancısına kadar herkes, üretici aleyhine ürün fiyatlarına müdahil oldu.

Bir diğer sebep, belki de en önemlisi, üretici son derece dağınık bir yapıda…

Tarım adına örgütlü hemen hemen bütün birlik ve dernekler işlevsiz, faydasız…

Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin kalkınmasında çok etkin rolü olan kooperatifleşme seviyesi oldukça düşük.

Haliyle üretici ne girdi fiyatlarını kontrol etme ne de ürünün satış fiyatını belirleme şansına sahip.

Üretici sahipsiz ama karşılığında sanayicisi, marketçisi, toptancısı hem örgütlü hem de iktidar destekli…

Bir önemli sorunumuz da verimlilik ve kalite…

Dolayısıyla ürün kaybı sadece hasat konusunda değil, lojistik aşamasında da üreticinin zararını arttırıyor.

Şurası da önemli ki, tarım alanında faaliyet gösteren kamu kurumlarının üreticiye bir faydası yok. Bütün bu kurumlar yönetim itibariyle siyasallaştırıldı.

Siyaset, hemen her alanda olduğu gibi, siyasi ranta evirdiği müdahaleleri ile bilgi, beceri, ehliyet ve liyakat türü kavramlar da çöpe atılınca üretici sahipsiz kaldı.

Bunu söylediğimizde, tipik muhalefet söylemi olarak kabul edip verdiğimiz destekleri görmüyor musunuz diyorlar.

Görüyoruz…

Ama bugüne kadar verilen destek ve hibelerin, tarımsal üretimde verimlilik başta olmak üzere nasıl bir etki yarattığının, ne işe yaradığının analizini yaptığınızı, görmüyor, bilmiyor, duymuyoruz.

Tek görebildiğimiz varlık içinde yokluk çektiğimizdir.

ATATÜRK GÖZÜYLE TARIM

Atatürk 1923 yılında Adana çiftçilerine hitap ediyor;

“Arkadaşlar! dünyada fetihlerin iki aracı vardır. Biri kılıç, diğeri saban.

Zaferinin aracı yalnız kılınçtan oluşan bir millet, bir gün girdiği yerden kovulur, rezil edilir, sefil ve perişan olur. Öyle milletlerin sefaleti, perişanlığı o kadar büyük ve acı olur ki, kendi memleketinde bile esir bir halde kalabilir.

Onun için gerçek fetihler yalnız kılınçla değil, sabanla yapılandır. Milletleri vatanlarında yerleştirmenin, millete aynı kararda sürekli tutma vermenin aracı sabandır, saban, kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça kuvvetlenir.

Tarihin bütün olayları hayatın bütün gözlemleri bunu doğruluyor. Milletimiz çok büyük acılar, yenilgiler görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun gerçek sebebi şundadır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıncını kullanırken, diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık.

Milletleri yükselten duygulara bir neden daha ilâve edelim; intikam hissi… Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı. Bu basit bir intikam değil, hayatına, yazgısına, refahına düşman olanların zararlarını temizlemeye yönelmiş bir intikamdır. Bütün dünya bilmeli ki, karşımızda böyle bir düşman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana merhamet acizlik ve zayıflıktır. Bu, insaniyet göstermek değil, insanlık duygusunun sona ermesini ilân etmektir. Arkadaşlar, milletleri kurtaran bu duyguların ve nedenlerin gelişimini en fazla çiftçilerimizden sağlamalıyız. Çünkü çiftçi ve çoban bu millet için temel unsurdur. Gerçekte diğer unsurlar bu ana unsur için gerekli ve yararlıdır. Ancak hiçbir kuruntuya kapılmadan bilmeliyiz ki o asli unsur olmazsa diğer unsurlar da yoktur.”

FESLİ-YORUM

Yediğini, içtiğini, gezdiğini paylaşanlara gelsin!