Ölümünüzün;

Kardeşiniz, babanız, ya da oğlunuzun elinden olacağını bilerek,

Ama bunun ne zaman olacağını bilmeden yaşamak ister miydiniz?

Eğer Osmanlı hanedanında bir şehzade veya cenin olsaydınız,

Bütün ömrünüzü bu korku içerisinde yaşamak zorundaydınız…

Gayrimüslim cariyelerden doğma hanedan erkeklerinin, akıl baliğ olur olmaz öğrendikleri ilk şey;

Hayatta kalabilmek/tahta çıkabilmek için,

  • Kardeşlerini,
  • Amcalarını,
  • Cariyelerin rahmindeki hanedan ceninlerini,
  • Gerekirse kendi çocuklarını,

 (boğdurarak) ortadan kaldırmak zorunda oldukları gerçeğidir.

Şayet zayıflık gösterir de bunu başaramazlarsa, zayıflık göstermeyen bir başka kardeşinin aynı türden eylemine -ailecek- kurban gitmeleri işten bile değildir.

Geçmiş zamanı sorgularken bizim derdimiz ‘bugün’ ve ‘yarın’ olmalıdır.

Zira, geçmişte olup bitenlerin muhasebesi artık Hak katındadır.

Biz bu yazıda, bugüne ve özellikle de ‘yarına’ bakacağız.

*****

İstanbul’u ele geçirmesiyle, Hz. Peygamberimizin asırlar öncesinden “ne kutlu kumandandır o” diyerek taltif ettiği II. Mehmet’in (Fatih), ulemanın tecvizi ve Şeyh’ül İslam’ın da onayıyla ferman buyurduğu “nizam-ı alem kanunnamesi”yle başlayalım.

 

Şöyle diyor Fatih Kanunnamesi; “Ve her kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı alem içün katl etmek münasibdir. Ekser ulema dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar.” Nokta…

Ve tabii, aynı II. Mehmet’in 6 aylık öz kardeşi şehzade Ahmet’i nizam-ı alem için boğdurarak öldürtmesini de burada not edelim…
 

Maide suresi 3ncü ayetinde Allah (cc) “sizin için din olarak İslam’ı seçtim” buyuruyor.

İslam’ın o yüce kitabında, “Nizam-ı alemin selameti söz konusu olduğunda, Kur’an hükümleri değil, Sultan’ın (ya da halife) hükümleri geçerlidir” gibi bir ayete şahit olan var mı?


Nahl süresi 90ncı ayette Allah cc; “şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, akrabalara yardım etmeyi emreder, hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir” diye emrederken; yegane suçu, “masumiyet” olan bu sübyanların, nizam-ı alem için(!) ortadan kaldırılması(!), ya da (I. Ahmet’ten sonra) bu ortadan kaldırmaların ‘ömür boyu kafes hapsi’ne çevrilmesi hangi şeriat kuralı ile açıklanabilir…!

I.Selim’den itibaren aynı zamanda İslam halifesi de olan bu zatlar, Hz.Peygamberimizin kutsal emanetlerinin kurumsal bekçisidirler.

Yani; sevgili Peygamberimizin, hırkası, sakalı, dişi, ayak izleri, mektupları ile ok ve kılıcı kutsal emanetlerden sayılmaktadır da;
 

Veda hutbesinde, “ey insanlar, sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız, rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır” vasiyeti O’nun kutsal emaneti değil midir?

Bütün İslam alemi bu vasiyetle yükümlü iken, bizatihi O’nun halifeleri bu vasiyetten vareste midirler?


Dahası, İslam’ın ilk 4 halife’sinin (Ebubekir, Osman, Ömer ve Ali), ‘kendi yerine göz dikmesinler diye’, evlatlarını öldürttüğüne ya da hapsettiğine dair bir fetva ya da menkıbeye şahit olanınız var mı?

*****

Osmanlı hanedanının erkek mensupları için, saray içerisindeki ölüm riski saray dışındakine nazaran çok daha yüksektir.

Ölümün bir gün sarayın dışından değil de, bir nefes kadar yakınındaki akrabalarından geleceğini bilerek; ömrünü bu korku ve şüphe içinde yaşarken, bir gün hasbelkader sultan olup bütün cihanı ve İslam Alemi’ni bihakkın yönetebilmek mümkün müdür?

Acaba, hanedan üyelerinin böyle katledilmediği diğer dünya ülkelerde, sırf bu sebepten yıkılmış olan devletler var mıdır?

Acaba, ‘nizam-ı alem için’ işlenen bunca insan katli ve hapis trajedilerine rağmen, Osmanlı’nın ekonomik (1699, 1838, 1854, 1875, 1881) ve siyasi çöküşü durdurulabilmiş midir?

Pek çoğu basiretsiz, hatta bir kısmı hain olduğu için görevleri başında kelleleri alınan devşirme vali, vezir ve sadrazamların yerine;

Henüz erkek mi kız mı olduğu dahi bilinmeyen, ana rahmindeki hanedan üyelerinin, daha ana karnındayken çuval içinde Sarayburnu’ndan denize atılmalarındansa, her birinin ilim irfan denizi içerisinde yetiştirilip; birer vali, vezir, hatta sadrazam olarak rütbelendirilmeleri fena mı olurdu acaba…!!!

Elbette ki, Osmanlı’da tahtı veya bir bölgeyi ele geçirmek için isyan eden, hatta diğer kardeşlerini yenmek için yabancı devletlerle (Bizans, safevi) işbirliğine girişen şehzadelerin varlığını ve şer’an onlara verilmesi gereken cezaları göz ardı etmiyoruz.

Ancak birilerinin suç işleme ihtimalini(!) daha masumiyet çağındayken bertaraf etmek için, devlet eliyle (üstelik dini de alet ederek) yapılan psikolojik zulüm ve sistematik katliamların günahı, hain şehzadelerin günahlarından daha az mıdır?

Öte yandan, bazı şehzadeleri başkaldırmaya götüren ölüm ve işkence dolu yolların temizlenmeyip, üstelik bu işe ulema ve şeyhülislamların fetvalarının da karıştırılması, hain şehzadelerin mi yoksa devletin mi günahıdır?

Koskoca Devlet-ü Ali Osman’ın ve Türk Milletinin geleceğinin; savaş tutsağı devşirmeler ve esir pazarlarından satın alınan gayrimüslim cariyelerin saray entrikalarına teslim edilmesi yerine;

  • Osmanlı hanedanı evlatlarının katledilmeyip,
  • Kafeslere kapatılmayıp,
  • Öz be öz Türk ve Müslüman kızlarıyla nikahla evlendirilerek,
  • Güçlü bir dinî ve beşerî eğitimden geçirilerek,
  • Kuralları muntazaman tayin edilmiş, sıkı denetimli bir terfî sistemiyle,
  • Devletin Valilik, Seraskerlik, Vezirlik, Kaptan-ı Deryalık, Defterdarlık, Sadrazamlık vb görevlere atandırılmaları,
  • Bu görevlerde başarılı olanların terfi ettirilerek Sultanlığa kadar yükseltilmeleri,
  • Bu arada devşirmelerden de gerçekten beceri ve liyakatleriyle öne çıkanların uygun devlet bürokrasisinde görevlendirilmeleri, acaba fena mı olurdu?

*****

Tıptan, mühendislikten anlamayabilirsiniz, bir Airbus A380 uçağını uçuramayabilirsiniz, bunların hiçbiri eksiklik değildir.

Lakin, tarih okumamak eksikliktir.

Herkes kendi zekasının elverdiği ölçüde doğru referanslardan tarih okumak, bu milletin yaşadığı faciaların sebep ve sonuçlarını bilmek ve milletin geleceğine ilişkin oy verirken de tutumunu buna göre tayin etmekle yükümlüdür.

Başkalarının bizim kafamıza sokuşturduğu maksatlı ve önyargılı bilgiler bizi ‘birey’ yapmaz.

İnsanı birey yapan; kendi -yeterli- bilgilerinin şekillendirdiği özgür iradesidir.

Özgür irademizi, başkalarının aldatma ve kandırma operasyonlarından korumanın yegâne yolu okumak, hatta daha daha fazla okumaktır.

*****

İşte; tüm bu sebeplerden ötürü 19 Mayıs 1919’u yaşadık biz milletçe, makûs talihimizi kırmak için..

Başta Mustafa Kemal Atatürk ve onun aziz silah arkadaşları olmak üzere; 19 Mayıs’la başlayan kurtuluş ve aydınlanma destanımızın her bir lahzasında emeği geçen anaların, babaların, dedelerin, ninelerin ve evlatların ellerinden öper, manevi şahsiyetlerini minnetle selamlar, mekanlarının cennet olmasını niyaz ederim.

Tarih; geçmiş değildir, bilakis geleceğinizdir.

Biliyor musunuz, bir oy ne kadar çok şey değiştirir