Sevgili okurlar,
Bu cumartesi günü, sizlerle bazı konulardaki görüş ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum:
Bir kere şunu teslim edelim ki, Sakarya’nın Ankara’da olduğu kadar, Türkiye’de ve dünya sendikacılığındaki  önemli şahsiyetlerinden biridir Ergun Atalay..
Sizlere elbette Ergun Atalay’ı anlatacak değilim..
Ama bilinmelidir ki, Ergun Atalay, bu topraklar evladıdır..
Hem de çok vefalı evlatlarından biridir..
Tırnakları ile yırtarak, çalışarak, inanarak bir yere gelmiş ve o yerin hakkını vermek için direnmekte, çabalamakta ve üzerine düşeni yapmaktadır..
Evet bildiniz,Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay’dan söz ediyorum..
Daha önce,  Türk-İş Genel Başkanı olarak görev yapan Salih Kılıç’a da hakkıyla sahip çıktığımızı söyleyemem!..
Elbette Türk-İş bünyesinde, başkan olarak görev yapan Salih Kılıç ile bugün Türk-İş Genel Başkanı olarak görev yapan Ergun Atalay arasında “dönem farkı” bulunmaktadır..
“Dönemden” kastım, siyasi durum ve gelinen sistem karmaşasıdır!
Dünden bugüne siyasi anlayışlar çok değişmiştir..
Bu bakımdan bir sendikacı olarak, hangi  kademde olursanız, olunuz, görev ve sorumluluğunuz büyüktür..
Türkiye’nin geldiği bu noktada, işçi hakları çok gerilemiş, “işçi” üzerinden bir takım siyasi oyunlar ile “işçinin hakkı” ötelenmiş ve hatta “işçi”nin yerine “taşoran işçi” anlayışı getirilmiş, burada işçilerin topyekun siyasete müdahale etmesi, siyasete “dur” demesi, siyaset ile pazarlık yapması, hatta grev hakkı, eylem yapması ,sesini bir şekilde kamuoyuna duyurması engellenmiştir..
Şimdi bunları yazmayacak, işçi kesiminin yaşadığı sorunlar yumağını anlatmayacak ve Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay’ın yaptığı açıklamalara kafa yormayacak mıyız?
Bakınız, Belçika’da iktidara karşı hükümet dışı kalan siyasi oluşumları destekleyen sendikalar dün(14 Aralık Cuma) günü ülke genelinde greve gitmişlerdir.. Ülkede işleri tamamen durdurmayan, ama hükümete gerekli mesajı veren bir grev kararı uygulanmıştır..
Ne olacak yani, işçi hakkını istemeyecek, aramayacak mıdır?
“Vekalet” verdiği siyasilerin yanlışlarına karşı, ayağa kalkmayacak mıdır?
Bu bağlamda, Türkiye’de yaşanan bunca ekonomik, sosyal sıkıntıya rağmen
Türk –İş ve Genel Başkanı “ kös, kös” koltuğunda oturacak ve mağdur, sorunlar yumağı ile baş başa olan işçinin sesine kulak vermeyecek mi?
Peki, bu geçim sıkıntısında, bu ekonomik darboğazda işçiler, “ero-dolar girdabında” ücretlerinin erimesine karşı, sessiz mi kalacaklar?
Asgari ücretin, ekonomik ve sosyal yaşam standartları bağlamında belirlenmesini istemeyecekler midir?
Ülkenin getirildiği siyasi, ekonomik, sosyal darboğazdan ve sorunlar yumağından işçileri mi sorumlu tutacağız?
Bu nasıl anlayıştır ki, sırf hükümete, siyasi iradeye yalakalık adına, Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay’a karşı çıkmak, bu açıklamaları hukuk sopası ile tehdit etme cüreti gösterenler bilsinler ki, Türk-İş ve Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay yalnız ve sahipsiz değildir..
İşte bu manada
, “Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Akgün Altuğ, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay'ın asgari ücretle ilgili bazı açıklamalarının farklı yorumlanması ile ilgili yayınları hayretle izlediklerini belirterek; "Ergün Atalay'a karşı bu yorumlar ve kabul edilemez saldırıların bir an önce son bulmasını diliyoruz. Hemşerimiz Sayın Atalay’ın, Türkiye'nin barışı hakkında önemli çalışmalar yapan, vatansever, sağduyulu, iyi niyetli bir sivil toplum örgütü lideri olduğu görüşlerini taşıyoruz. Sayın Atalay, işçi taleplerini gündeme getirdi, bunun başka yerlere çekilmesinin doğru olmadığını düşünüyor, bu tartışmaların son bulmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.(Bizim Sakarya Gazetesi/12 Aralık 2018 Çarşamba)”  Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Akgün Altuğ’un açıklamasını çok önemsiyoruz. Diğer  sivil örgütlerimizden,hatta siyasilerimizden ve vatandaşlarımızdan, işçilerimizden Ergun Atalay’ın yayında oldukları yolunda açıklamalar beklemek hakkımızdır..
Herkes sorumluluğunu bilmeli!?
Yine Bizim Sakarya Gazetesi’nin  13 Aralık 2018 tarihli sayısında konu ile ilgili olarak yer alan haber gerçekten manidardır:
Okuyalım:
“Hak-İş'e bağlı Enerji-İş Başkanı Mahmud Altunsoy, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay'ın asgari ücret görüşmeleri sonrası yaptığı “Böyle ne kadar gider? Önümüzdeki günlerde göreceğiz. İşte gördük Fransa'da gitmediğini. Üç gün sonra bizim burada görür müyüz, görmez miyiz? Bize bağlı” ifadeleri nedeniyle suç duyurusunda bulundukları ifade etti.
AA'nın haberine göre Altunsoy, “Gösteri, yürüyüş, eylem, protesto ve grev sendikaların en doğal haklarıdır. Bizler de sendikacıyız. Yeri geldiği zaman sendikalar barışçıl eylemler yapar ve bu sendikal kapsamında yer alır. Ancak sendikalar terör olaylarını örnek almaz, vandalizmi emsal göstermezler. Olayın takipçisi olacağız” diye konuştu. ‘Suç işlemeye tahrik’, ‘suçu ve suçluyu övme’, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ ve ‘kanunlara uymamaya tahrik’ iddialarının yer aldığı dilekçede kamu davası açılması ve Atalay'ın cezalandırılması istendi.”
Şu hale bakınız ki, ülkede başka rollere soyunan, ispiyonculuk ile pirim yapacağını zanneden, iktidara yaranma heveslisi olanlar, hem savcı, hem de üzerlerine vazife olmayan işlere soyunanlar var..
Fransa’da gelişen “sarı yelekliler” hareketinin ne olup, olmadığını, bu köşeden yazdık..
Türkiye’de de bu “hareket” farklı kesimler tarafından, farklı yorumlara tabi tutulmuştur..
Burada bir sıkıntı ve sorun yoktur..
Ancak, Türkiye’de son yıllarda, bir damgalama, karalama, korkutma, aba altından sopa gösterme, susturma taktiği izleniyor!..
Fransa’daki “Sarı yelekliler” hareketi, bir terör hareketi değil,bir hak,hukuk ve siyasileri uyarma hareketidir.. Bu hareket içinde,şiddet ve vandalizme yol açanlar yakalanmış ve hukuka teslim edilmiştir..
Ülkenin en saygın, en büyük sendikası Türk İş’e, Genel Başkanı Ergun Atalay’a, “sarı yelekliler” üzerinden saldırma, onu hedefe koyma yalakalığına soyunanlar bilsinler ki, tüm dünyada “sarı yelekliler” hareketi farklı olarak algılanmış ve üstelik Fransa Cumhurbaşkanı Emmanel Macron, hareketin tüm bireylerinden “ özür” dilemiş ve gerekli adımları atmıştır..
Türkiye’de artık insanımız, yanlış yapan siyasilerden, nasihat değil özür bekliyor..
Yanlış karşısında,” özür “ dilemek erdemliktir..
Bunu bizim siyasiler, neden yapmazlar ki?
Özür dilemek!
Üzülerek ifade edeyim ki, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son açıklamasındaki, “ sarı yelekliler “ ve “çıplaklık” tehdidini anlamış değilim!
Ne demek;”Sarı yelek giyen, çıplak yatmayı göze almalıdır” açıklaması!?..
Siyasilerimizden ve yetkililerimizden daha itidalli açıklamalar bekliyoruz..
Bu ülkenin, hakimi, savcısı, kolluk kuvvetleri var..
Bunların rolünü üstlenmeye kalkmak, ne demek?
Vaktiyle, bu “cübbeleri” giymeye kalkışanları görmedik mi?
Neden ders alınmaz ki?
Gerçekten kim, kime yaranmak ve kime, ne tür mesaj vermek istiyor?
Bu millet, terör estireni de, hainlik yapanı da, yalan söyleyeni de, aldatanı ve aldatılanı da, görevini  en iyi şekilde yapanı da, yapmayanı da , beceriksizleri de.. çok iyi biliyor?..
Bu ülkede korkmadan, köşesine sinmeden, pısırıklık içinde olmadan, vicdanen, bu millet ve ülke gerçeklerini haykıranların yanında olmak gibi bir mecburiyetimiz olduğu aşikardır..
Susmak, pusmak, köşeye çekilmek, olacaklara razı olmak,”kader” deyip işin içinden çıkmak isteyenlere sözümüz yok!
Ama bizler doğruları yazmaya, gerçekleri haykırmaya,milletimizi bilgilendirmeye,haberdar etmeye devam edeceğiz..
Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay ve millet için hizmette olanların yanında yer alacağız..
Bu ülkede, beceriksizlerin, beceriksizliklerini, bizlere  dayatması, asla kabul edilemezdir..
Herkes, pek ala bu ülkede hakkını, hukukunu yasalar çerçevesinde arayacak, aramaya devam edecektir..
Zira bu hak onlara, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda verilmiştir..
Bu hak, kimsenin lütfu değildir!
Susalım, pusalım, sineye çekelim, haklıya sahip çıkmayalım öyle mi?
Hadi oradan!