Yılda üç-beş kez Adapazarı’na gelip giden, eksik olmasın, her gelişinde bize uğrayan bir dostumuz önceki gün yine çıkageldi…
Hoşbeşten sonra laflıyoruz…
Bizim Sibel bir ara konuğumuza ve bana simit ve çay ikram etti…
Dostumuz çayını yudumlarken dedi ki:
-Adapazarı ayvayı yemiş!..

***
Bir ayrıntı adamıdır sevgili dostumuz…
En akla hayale gelmeyen şeylere dikkat eder, bunları derler toparlar, ve sonuçlar çıkarır…
Ne yaparsınız?
Adapazarı neden ayvayı yemiş merak etmez misiniz?
Başımı iki elimin arasına alıp gözlerimi diktim, dinliyorum:
-Hangi şehre gitsem simitçilere dikkat ederim. Eğer o şehirde simitçi çoksa anlarım ki işler kötü gidiyor.
-Eee!
-İşsizlik o şehirde yürümüş, kazancın dibine darı ambarı ekilmiş demektir.
-Hımm!..
-Simit bir yerde ölü olduğunu haber veren kuşlar gibidir.
-Allah…Allah!..
-Bir simitçinin sesi bana bu kuşların çığlıklarını hatırlatır.
-Anladım!..

***

Dostumuzun gözleminin bilimsel değeri var mı yok mu bilmiyorum!..
Ancak, bu kıtlıkta yazı konumuza esin kaynağı olduğu muhakkak…
Çevreden sonuca gitmeyi düşünce mekanizmasının manivelası olarak kullanan dostumuzu uğurladıktan sonra söylediklerini bizim gazetenin yazı işlerine taşıyorum…
Ve soruyorum:
-Adım başı simitçi dükkanının olduğu Adapazarı inceleme konusu olamaz mı?
Düşüncelerimi çoğu kez uçuk kaçık bulup dalgasını geçen bizimkiler, bakalım bu kez ne diyecekler?
-Dediler ki:
Bizim gazetenin sürekli menüsü simit/peynir ve çay değil mi?
Sustum!..
Ama gururlandım!..
‘Bizim Sakarya’ gazetedir…