Farkındasınızdır mutlaka ki, mevzu siyasete gelince, çevrenizin ‘bu memleket bitti, boşuna uğraşıyorsunuz’ diyen umutsuz insanlarla dolu olduğunu görüyorsunuz.

Bütün bunlar ‘öğretilmiş çaresizliğin’ toplum üzerindeki tezahürlerinden başka bir şey değil.

Nedir o ‘öğretilmiş çaresizlik’?

Hatırlayalım.

İçinde beş maymunun bulunduğu kafesin tepesine muzlar asılır.

Altına da uygun mesafede bir sehpa veya merdiven…

Muzları yemek için hamle yapan maymunlara tazyikli su sıkılır.

Bir süre sonra maymunlar hamle yapmayı bırakırlar.

O ara maymunlardan birisi yeni bir maymun ile değiştirilir.

Kafesin yeni misafiri içinden ’yahu tepede muzlar asılı, bu dangalaklarda oturmuşlar seyrediyorlar’ diye muzlara hamle yapınca diğer maymunlar tarafından tekme tokat engellenir.

Maymunlar değiştikçe bu böyle sürer gider.

Artık maymunların muza ulaşmalarını engellemek için dışarıdan müdahaleye ve masrafa gerek kalmamıştır.

Artık maymunlar çaresizliği öğrenmişlerdir.

Hamle yapsalar da başaramayacakları ve boş yere zarar görecekleri duygusu aşılanmıştır maymunların kafasına.

Daha beteri de aralarından birinin hakkı olana uzanması durumunda onu engelleme duygusudur.

Bir örnek daha verelim;

Bilim adamları, kafesin sol tarafına elektrik kabloları döşediler, böylece kafese konan bir köpek sol tarafa her ayak basışında elektrik çarpmasına maruz kalıyordu. Köpek sağ tarafta kalmayı çabucak öğrendi.
Sonra kafesin sağ tarafına aynı amaçla elektrik verildi ve sol taraf elektrikten arındırıldı. Köpek kısa sürede uyum sağladı ve kafesin sol tarafında kalmayı öğrendi.

Ardından kafesin tabanı tümüyle elektrik kabloları döşendi, öyle ki köpek ne şekilde kalırsa kalsın mutlaka elektriğe maruz kalıyordu.

Köpek önce kafası karışmış gibi davranışlar gösterdi ve sonra panikledi. Sonunda ‘ vazgeçti’ ve uzanıp yattı, elektrik akımlarını kabullendi ve artık onlardan kaçmaya ya da onları yenmeye çalışmadı.
Ama deney bitmemişti. Sonra kafesin kapısı açıldı. Bilim adamları köpeğin koşarak dışarı fırlayacağını umdular, ama o kaçmadı. Öylece elektrik akımlarına maruz kalarak yatmaya devam etti.
Bilim adamları bundan yola çıkarak bir hayvan şiddete maruz kaldığında, bu rahatsızlığa uyum gösterme eğilimi sergileyeceği, şiddet kesildiği ya da özgür bırakıldığında bile kaçma içgüdüsü büyük ölçüde azaldığı için, yerinden kıpırdamayacağı sonucunu çıkardılar.

Bütün bunlara Psikiyatri biliminde “Öğretilmiş Çaresizlik” denilir.

Maymunlar ve köpekler üzerinde etkili olan bu deney, zamanla çeşitli versiyonlarıyla insanlar ve insan toplulukları üzerinde denendi.

Toplum mühendisleri, kolektif şuurumuzu ve milli hafızamızı dumura uğratmak için öğretilmiş çaresizlik olgusunu kullandılar.

Ve başardılar…

Kararlarımızı öğretilmiş çaresizliğimiz belirliyor artık…

Haklarımız ve haksızlıklara uğramamızla ilgili tepkilerimizi…

Kime oy vereceğimizi veya vermeyeceğimizi…

Hangi sivil toplum kuruluşuna üye olacağımızı ve olmayacağımızı…

Örneğin ATO seçimlerinde kime oy verip vermeyeceğimizi…

Hükümete yani hortumu elinde tutan güce karşı nasıl davranacağımızı…

Velhasıl, hayatın hemen her alanında tercihlerimizi;

Öğretilmiş çaresizliğimiz belirliyor.

Bu birazda aldığımız eğitimle desteklendiği içindir ki çevremiz ‘yapamayız, başaramayız, ulaşamayız, beceremeyiz, başka kim var ki kime oy verelim kardeşim’ diyen insanlarla dolu.

En kötüsü de, mücadele etmeyi geçtim, mücadele edenlere ayak bağı olmaları…

Bu yüzdendir ki, mücadele edenlerin, öğretilmiş çaresizliğin pençesinde olanlardan en çok aldıkları tepki şudur;

“Sen mi kurtaracaksın oğlum memleketi? Sen çorbana bak.”