Sonuçları herkes kendisine göre yorumluyor.

Aynı sonuca bakılıp farklı tespitler yapılıyor.

Her birinin kendi içinde doğruluk payı var elbette.

Bunları tartışmayı, seçmenin davranışını, tercihlerinin nedeni sorgulamayı siyasetçilere bırakıp, seçim dönemindeki medyanın hali üzerine birkaç not düşmek istiyorum.

Bir de siyasetçilerin medyaya bakışına…

İşin özü siyasetçinin basına bakışı ile basın yayın organlarının siyasetçiye bakışı arasında öyle büyük bir fark yok.

İki taraf da birbirlerinden en iyi şekilde faydalanmaya çalışıyor.

Süregelen uygulamaya göre doğal işleyiş bu…

Doğal olmayan iki tarafın da istediği sonucu alamayışı…

Kazanan bu işin simsarları oluyor her defasında.

Medya mahallesinde seçim süreçleri ‘Hasat Dönemi’ olarak adlandırılır…

Yazılı basın, dijital medya, radyo ve TV’ler bu seçim sürecinde de hasada çıktılar.

‘Para veremiyorsa kusura bakmasın, ondan bir şey olmaz’ diyenlere tanık olduk.

Parasal anlaşma yapamayan adaylar tarafından servis edilen haberlerin, çöpe atıldığını gördük.

Bu zorlama içinde iddialı olan adaylar basın - yayın kuruluşlarına büyük miktarlarda para aktardı.

Peki, istedikleri faydayı elde ettiler mi?

İktidar Partisi, hiçbir basın kurumuyla bu konuda sıkıntı yaşamadı.

En fazla parayı ana muhalefetin harcadığını söylersek de yanlış olmaz.

Bu yüzden fayda elde edilip edilmediğini, bu parti üzerinden sorgulamak daha doğru olur.

İYİ Parti’nin Büyükşehir adayı Cihan Kolip, tüm basın yayın kuruluşlarında görünmesine karşın hayal kırıklığı olarak nitelendirilecek bir sonuçla çıktı seçimden…
Seçimi kazanmak bir yana, büyükşehir seçimlerinde bugüne kadar en düşük oyu alan ana muhalefet oldu.

Hiçbir medya kuruluşunda yer almasa daha mı düşük oy çıkardı?

Sormaya devam edelim.

Muhalefet böyle de iktidar partisi çok mu iyi oy aldı?

Cevabı herkesin bildiği gibi hayır…

Cumhur İttifakının oyları 24 Haziran 2018 milletvekilleri seçimlerine göre yüzde 6 oranında azaldı.

Kısacası medyada en fazla görünenler oy kaybetti.

Farklı bir örnek Serdivan’da yaşandı.

Muhalefetin oluşturduğu ittifak burada işlemedi.

İYİ Parti, ayrı bir meclis listesi çıkartarak bunun mesajını en başından verdi.

En çok satanı, en çok tıklananı ve en çok izleneni para alamadığı için tek satır haberini vermedi.

CHP’li okurunu, izleyenini yok saydı. Onlara göre sanki Zafer Kazan diye bir aday seçime hiç girmedi.

Bir iki gazete ve birkaç internet sitesi dışında haberini yapan olmadı.

Sonuç, bir önceki yerel seçimde yüzde 6’larda, yine son genel seçimde yüzde 17 bandında olan oy oranı yüzde 31’e yükseldi. Oy sayısını 13 bin 700’den 22 bin 500’e yükseltti.

Çok  satan, çok tıklanan ve çok izlenenlerin büyük destek verdiği iktidar partilerinin oy oranı ise yüzde 64,5’tan yüzde 58,8’e düştü.

Demem odur ki; bu mecralara para döküp, oralarda görünür olmanın, sonucu öyle sanıldığı gibi etkilemediği net şekilde ortaya çıktı.

Değinmek istediğim bir şey daha var.

Seçime 1 aydan az bir zaman kala sayfalarımızı, bölgelerinde seçimi kazanması muhtemel adaylara açtık.

Kendilerini anlatmaları için fırsat sunduk. Sınır koymadık, aksine kendilerini daha iyi ifade etmelerini sağlayacak sorular yönelttik.

Ne var ki, bu söyleşiler için görüştüğümüz adayların neredeyse tamamında bir tedirginlik, çekingenlik gözledik.

Gözlemenin ötesinde açıkça soranlar da oldu, ‘Ne kadar para ödememiz gerekiyor?” diye…

‘Para karşılığı söyleşi yapmadığımızı’ söylediğimizde şaşkınlıklarını üzüntüyle izledik.

Onlara suç bulmadık, çünkü biliyoruz ki yıllardır işleyiş bu şekilde olmuş ve buna şartlanmışlar.

Bu konuda bir üzüntümüz de, bazı meslektaşların bir rakam söyleyip,  “Bu paranın altında böyle tam sayfa söyleşi yapılmaz” demesi oldu.

Gelinen noktada şunları söyleyebilirim.

Gazeteciler, medyanın etkisinin giderek azalmasındaki nedenleri bulup ortaya çıkarmalı, bununla da yetinmeyip gazeteci-siyasetçi ilişkisini yeniden düzenlemelidir.

Siyasetçilere gelince, olur olmaz yerde görünür olmanın bir fayda sağlayıp sağlamadığını bir kez daha değerlendirmeli…

Basın yayın kuruluşlarına servis edilen ama haber değeri olmayan, hamaseti aşmayan metinlerin etki gücünün sıfır olduğunu görmeli.

En önemlisi, fayda sağlamayan bu yöntemleri ısrarla öneren PR’cıları kendilerinden uzak tutmayı öğrenmeliler.