Sakarya Ticaret ve Sanayi Dünyası’nın en büyük oluşumu SATSO nefis bir genel kurul yaşadı. Saygın, küfürsüz üfürüksüz her genel kurul kutlanır.

Oysa; her seçimde, arkada yaşanan kimi şeyler hiç gereksiz kırgınlık ve kırılganlıklar yaratır. Önemli olan bunları aşıp, hedefe koşabilmektir.

SATSO Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen Akgün Altuğ’un hemen seçim sonrası yaptığı ilk açıklamada bu çağdaş anlayışı ortaya koyması güzel olmuş.

                                                                **

Değişimi neden çok önemli buluyorum. Farklı bir çalışma anlayışı görecek miyiz, onu bilemem. Ama, her görev değişimi farklı bir aktivite ortaya koyar.

Aslında benim anlayışım, ülkem ve halkımın tümü için farklı şeyler ifade eder:

Türkiye’de şu gün üretilen her şeyi emek ve sermaye üretir. Ülke hazinesinin servetleri piyasaların ürettiği mal ve hizmetlerle oluşur.

Şirketin varsa, bir Yönetim Kurulu yapmaya, Şirket İdarecileri, Çalışanları oluşturmaya mecbursun. Ülke de böyle bir Yönetim Sistemi’ne mecburdur.

                                                               **

Halk da, ülke yönetmek için Çağdaş Devletini kurar. Yasama, Yürütme, Yargı vardır. Hepsi de, Üst Adalet Organları tarafından mutlak denetlenir!

Özetle; hiçbir Siyasi Parti, Siyasi Anlayış ve Siyasi Birey Devletin üstünde bir yaptırım gücüne sahip değildir. Devletin asıl sahibi halktır; HALK OYU’dur..

80 Milyon insan kendi huzurlu, güvenli yaşamını ve geleceğini; havasını, suyunu, toprağını, gözü gibi koruyup, çalışıp işleyerek servetleri yaratır.

Halk, kendi ürettiği serveti ve geleceği yönetirken asıldır. Hiçbir siyasetin emir kulu olunmaz. SATSO da, Çalışanlar ve İşverenler olarak, Siyasete Yön Çizenler olsun isterim.  

                                İŞ DÜNYASI VE ÇALIŞANLAR KAFASINI TAŞIN ALTINA SOKAR; SİYASETÇİ ???

Ben, “ Emek !” deyince hoplayanlar olacaktır. Umurum değil. Çünkü, ben,         “ Çalışanın hakkını alın teri kurumadan ver!” emrini ömür boyu bilmişimdir.

Ömür boyu bir çalışandım. Yöneten isem, alın terini mutlak uyguladım.

Tabii ki, Şeker Fabrikası Şeker Kampanyası ile başlayan çalışma hayatım, Zirai Donatım fabrikası ile devam etti. Sonra da özel sektörde çalışarak sürdü.

Babam TCDD’de çalışan bir memurdu. 6 Kardeş Devlet kapısında büyütüldük. Devlet Devlet ise, nasıl bir nimet olduğunu biliriz. Kendi adıma; Devletim en büyük velinimetimdir. 

                                                                     **

Bu sözler; ülkemin tüm insanlarının Devlet Sistemi varsa eşit haklara sahip olduğunu, bugün ve gelecek güvenliğine ulaştığını söylemek içindir.  

HALK-MİLLET sözlerini, kimse başka sözcüklerle sulandırıp, tarif edilen bir siyasi  çuvala sokmasın. Bugüne kadar bunu bu ülkeyi bölmek isteyenler yapardı!!!

Her siyasi partinin aklından halkı kendi çuvalına sokmak geçebilir. Ammaa..

                                                                      **

Yatırımcı da, emeğini satan bizler de; var olan maddi-manevi  varlığımızı yapılan-yapılacak işin Çalışma Taşı altına sokanlarız.   

Yatırım yapmak da risktir; Çalışılan İşi-İş Yerini-Alanını Seçmek de! İşler rast gitmezse, SİZ yanarsınız. İki kesim de, en yakınından ve de Siyasetten, “ Allah yardımcın olsun!” tesellisi bulur, o kadar.

 Asıl sözümü şimdi söyleyeyim: Siyasilerin ortaya koyduğu ne vardır? Yöneten olup da cebinden 5 kuruş risk koyan olur mu? Kaybeden, sürüneni var mıdır?

Bu ülkede, siyasetin elinde sopa başımızda dolaşmaya ne kadar hakkı var?

                                        ÜLKEDE GENÇLİĞİN KARAKTERİNİ SİYASİ PARTİLER Mİ, HALK MI BELİRLER ?

Her ülkede halkın değişik sosyal ve siyasal anlayışları olur. Bu çok doğal bir gerçek. Huzurlu, mutlu yaşamak için ortak noktaları bulabilen ülkeler kazanır.  

Ancak, siyasiler, genelde kendi gelecekleri için, ülke gençliğinin üzerinde bin  plan kurgular. Sadece kullanmak için; gençliğin başka önemi, işlevi yok sanki?

Tarihi didikleyin; yaşanmış bütün büyük olaylarda ülkeler gençliğinin kökünü  kazır. Bir tek Siyasiler Hacıyatmaz gibi dimdik ayaktadır. Bizde farklı mı:

 Gençliğin ilericisi de, milliyetçisi de, muhafazakarı da kazınır. En son 12 Eylül zindanları, asılan gençler somut tarihtir. Ama, siyasiler palazlanarak ayakta ?

                                                                 **

Siyasiler her şartta, benzer cart curtlarla dimdik ayakta. Tüm zamanlarda değişmeyen tek gerçek, ülke gençliğini bozuk para gibi harcamaktır.

Gençliğe kurulan tuzaklar okullardan, Milli Eğitim Kadrolaşmaları ile başlar.  Sonra müfredatı 3 ayda bir hallaç pamuğu gibi atmak sanki işi sulandırmaktır.

Şimdi de; ilk, orta, liseye, üniversiteye kadar ne o yıl okunacak kitaplar, ne de yapılacak sınavlar bellidir. Okul yönetimlerinin bile haberi olmaz. Ne İŞ ise ?

                                                                    **

Devlet’in zırt pırt değiştirilemeyen bir Milli Eğitim Sistemi olur. Hiçbir siyasi parti, kendi Eğitim Dayatmaları ile bir Ülke Gençliği ortaya çıkarabilir mi?

80 Milyon insanı kucaklayan Devlet Milli Eğitim Sistemi ülkeyi hiç bir siyasi anlayışın kucağına teslim etmez.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Devlet karakteri vardır. Ülke, bir siyasi partinin Milli Eğitim, Maliye, Adalet Bakanlığı anlayışı ile yönetilmez; DEVLET esastır. 

Şu gün, hemen hiçbir konuda 80 milyon insan, hatta bakanlar bile, yarın alınacak kimi Devlet Kararı’nı tahmin bile edemiyorsa, çok düşünmelidir?