Şiir güzeldir ve etkileyicidir.
Denir ki bir dize yazabilmek için bir kitaplık dolusu okumak gerek.
Bugünün şiiri daha kolay yazılabilen bir şiir; o zorlu ‘divan şiiri’nden, hece ölçülü, uyak gözetilerek yazılan şiirlerden daha kolay.
Türkiye’de 16-17 yaşına gelmiş şiir yazmayan kimse yoktur denir.
Çok doğrudur…
Şiir bakımından çok veluddur ve durmadan kendini yeniler, yeni biçimler arar.
Kitapçı raflarında birçok şairlerin kitaplarını görüyoruz; demek ki şiir okunuyor; talep var ki basılıyor.
Radyo ve televizyonlarda şiir okuma saatleri yapılıyordu; eskiden gazetelerin edebiyat sayfaları vardı ve bu sayfalarda şiirler ağırlıklı olarak yer alırdı; şiir dergileri vardı; hangi dergi alınasın ki şiire yer vermesin.

Sapanca Şiir Festivallerinin bir hayli eski tarihi vardır.
Şairler davet edilir, panel yapılır, şair şiir konusunda düşüncelerini anlatır, kendi kitaplarını tanıtma imkanı bulurdu.
Yine öyle bir gün 20 küsur yıl önce rahmetli eşimle birlikte Sapanca Şiir Festivali’ndeyiz.
Sahile geldik, Füsun Erbulak ve bir arkadaşı bir masada oturuyor.
Yanlarına gittik, selamlaştık, oturmak için izin istedik ve oturduk, oradan buradan sohbet ettik.
Ve bilahare panel vakti geldi…
Panelde yine tanıdık bir isim, S. Sezer adlı bir hanım arkadaş vardı; sanat dergilerinde şiirleri yayınlanıyordu, Adapazarı’nda bir kuma dairesinde memurdu, zaman zaman Necati Mert’in kitabevinde karşılaşırdık.
Yeni tanıdığım bir isimdi.
Sezer ve Füsun Erbulak panelde yerlerini aldılar; eşimle beraber biz hemen önlerinde idik.
Onların konuşmalarından sonra ben Füsun Erbulak’a, bize biraz Altan Erbulak’ı anlatır mısınız; dedim.
Altan Erbulak ünlü bir sanatçımızdı ve ben hayranıydım; tiyatro oyuncusu, karikatürist, şovmen, Halit Kıvanç’la radyo programları yapıyor, Milliyet gazetesinde hem yazıyor hem karikatür çiziyordu.
Sohbet genişledi.
Yanımda sonradan edebiyat öğretmeni olduğunu öğrendiğim bir hanım vardı.
Füsun Erbulak bir ara sözü Nazım Hikmet’e getirerek, şairin hayatına girmiş kadınların hiç biri için kötü bir söz etmediğini söyledi.
O fasıl biter bitmez büyük şairin ilk şiirlerinde ‘Turancı’ düşüncelerin izleri olduğunu, hatta öyle ki ‘Rubailer’ bile yazdığını söyledim.
Bu görüşüme yanımdaki edebiyat öğretmeni itiraz etti; medeni bir şekilde fikir çatışması yaşadık; üşenmedim yakındaki kitapçıdan ‘Nazım’in İlk Şiirleri’ kitabını satın alıp, düşüncemi kanıtladım.
Sapanca’da yaşayan dostlarım vardı.
Evi sahile yakın bir arkadaş edinmiştim; evinde asılı tablolar vardı, tablolardan biri Yahya Kemal’indi ve beni büyülemişti, her gidişte o eve uğrar tabloları incelerdim.
Sanat bir tat, tartışmaları ayrı bir tat, aynı şiiri ikinci kez okuduğunuzda aldığınız tat ilkinden farklı olur, aynı tabloya baktığınızda ilkinde fark etmediğiniz çizgileri görürsünüz, yüzlerce kez dinlenilen bir şarkı, her dinleyişte farklı bir tat verir insana…
Sanatın gücü bu olsa gerek.
Sapanca Şiir Festivalleri’nde yalnız şiir okunmaz, şiir tartışmaları yapılmaz, insana sanatın gücünü de hissettirir…