Öncelikle Sakarya için ne yapmalı. Kent paydaşları sorunların çözümünde samimi mi?

Sakarya’nın kendi çözeceği sorunları var, Merkezi hükümet desteğinde çözümlenecek sorunları var. Sakarya gerçekten Büyükşehir’iyle ve tüm belediyelerle sorunlara ortak çözüm üretmekte kararlı mı?

Bazı belediyelerimiz günü kurtarma tuzağına mı düşmüş yoksa bize mi öyle görünüyor? Eğer gerçekten öyleyse ucuz politikalardan ne zaman kurtulacağız?

Kendine özgü bir yol haritası belirlendi mi?

Yatırımcısı, sanayicisi, küçük esnafı, çiftçisi, sanatkarı, işletmecisi soluğunu kesmiş bekliyor.

Bu sorunlara BİRİ sahip çıkısın, ortak dil geliştirilsin, önce kent insanları birbirlerini anlasın ki sorunlara ortak ve doğru yöntem geliştirebilelim.

Sakarya’mızda küçücük ilçelerimizin bile artık birçok mahallesi var. Ama biz, kentimizden söz edildiğinde ilk kendi mahallemizi, mahallemizde kendi sokağımızı, hatta kapımızın önünü düşünürüz. Ve bu düşüncedendir ki içerisinde bolca bencillik barındırır, hep bu yüzden kaybetmişizdir.

Belediye başkanlarımız ‘önce ben’, ‘önce biz’ derse, bırakalım başkanı bir kenarı vatandaş olarak biz bunu yaparsak toplum olarak kaybetmeye mahkumuz.

Eeee vatandaşta böyleyse; vah sorumluların haline..B

ir ucundan diğer ucuna kadar, sokak sokak, kaldırım kaldırım, park park, yeşil alanından çöplüğüne kadar; suyundan elektriğine kadar, kültüründen kentte yaşayanların kentlileşmesine kadar her şeyiyle ilgilenmek zorunda onlar. Bunca işi kim yapacak, önce bir ‘biz’ kendi işlerimizi yapalım sonra bakarız yahu...

Öğrenim biliminin bize öğrettiği kurallardan en kolay fakat galiba uygulanması en zor olanı, kişileri başkalarıyla mukayesenin yanlış olduğunu ifade eden kuralıdır.

Bu kuralı genişletirsek diyebiliriz ki kentleri de yöneticilerini de mukayese etmemek gerekir. Her kent, kendi koşullarında, kendi coğrafi, ekonomik, kültürel olanakları ile yöneticileri de kendi vizyonları ile değerlendirilmelidir. Belediyelerimizin yapmış oldukları hizmetler; Başkanlarımızın vizyonudur.

Ben İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi mezunuyum ve üniversite eğitimimi Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde tamamladım. 4 yıl boyunca benim için Türkiye’nin medeniyet şehri olan Eskişehir’de bizzat yaşadım. Şahsımca her daim takdir ettiğim Başkan Büyükerşen içme suyu bile tek bir marka olan bir şehre yapay deniz yaptı, taşıma kumla plaj oluşturdu. Merkez otorite ile çelişe çatışa halkın plaja gitmesine olanak sağladı. Kimi yönetici de gölün veya denizin sahilinde kilometrelerce uzunluktaki kumsalı plajlaştıramıyor.

İşte bu tam olarak İktisadi bir sorundur, geniş görüşlülük meselesidir. Doğayı doğayla ödüllendirmektir. Turizm bölgesi diye bağrışıp duruyoruz hani nerede Turizm ?

Turizm dediğimiz şey yılın iki buçuk ayı medeniyetin ‘M’ sinden uzak Arapları bu şehre getirmekse yazık bize..

Sakarya gibi etrafı sularla çevrili bir şehirde suni plaj yapacak değiliz ya, biraz ilgi, biraz temizlik, birkaç görevli ve göl havzası olduğundan metre sınırları. Gerekli görülürse çok küçük rakamlarla girişi ücretlendirebilir, halktan aldığı parayla plajın temizliği sağlanabilir; cankurtaranın, korumanın masraflarını karşılanabilir. Az bir gayretle plajlarımıza mavi bayrak astırabilir, kentimiz markalaştırılabilir.

İşte böyle Turizm bölgesi oluruz, Serdivan’da Sapanca’da plaj olmak için o kadar uygun yerler var ki.. Bırakın yahu şu Arapları. Yazın bir kenarı tam 2 yıl sonra bilemedin hadi 3 yıl olsun Arap filan gelmeyecek bu şehre.

Örnek mi istiyorsunuz bakın Yalova’ya her yeri betonlaştı, her yeri ranta açıldı ne oldu sonra?

Sonuç ne sonuç ?

İşte bunlar tam olarak bu şehrin İktisadi sorunlarıdır. Buradan belediyeleri göreve davet ediyorum gelin el ele verelim bırakın o partili şu partili; bu şehri marka şehir yapalım.

Bize biz lazımız, bu şehre doğal bitki örtüsünün; tabiat ananın bize verdiği nimetlerden faydalanarak geliştireceğimiz Turizm lazım.

Bölgedeki turizmin geliştirilmesi ve sektörden daha fazla pay alabilmemiz amacıyla Arap sevdasından vazgeçmeliyiz.

Coğrafi konum olarak bulunduğumuz noktada doğal tabiatı ve güzellikleri koruyarak bu şehre katacağımız birçok değer var.

Betona yatırdığımız tüm yatırımlar gün gelecek elimizde patlayacaktır. Bizim insana ve doğaya yatırım yapmamız lazım.

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesi ile yapılan siyaset bu şehre hiç bir şey katmayacaktır; önüne bir projemi geldi bu şehre bir faydası olacak mı? Yap gitsin.

Görüyoruz işte getirim siyasetiyle yönetilen belediyelerde hizmet eşitliği değil; yandaş eşitliği olmaktadır. Halka hizmet, hakka hizmet felsefesi ile hep beraber bu şehrin elinden tutmalıyız.

Bazı gazeteci meslektaşlarımıza da bir sitemim var elbet.! Şahsımın sosyal platformlardaki bazı makalelerde yer alan Araştırmacı Yazar unvanına laf atanlar olmuş; neden o unvanı taşıyorum değerli ağabey bilir misin?

Senin gibi kişiliğimi ve kalemimi şahsi menfaatlerime satmadığım için..!

Ben 8 yıldır yazarçizerim, yazarken de araştırırım, acaba bu yazdığım kimin zoruna; kimin hoşuna gidecek diye yazı yazmam. Gerek ulusal basında gerek doğup büyüdüğüm ve memleketim olan Sakarya’da.. Ve tek bir gün hiç bir basın organından para almadım.

Neden mi? Eğer bir yerde para kazanırsam o iş benim patronum olur. Ben böyle iyiyim, parayla pulla işim yok. Allah razı olsun hiç bir şey yapamasam dedelerimden kalan toprakları satar satar yerim. Kalemimi satmaktansa bu daha şereflidir.

Umarım mesaj yerini alır, işte bu yüzden ben ‘Araştırmacı Yazar’ım. Doğru ne onu araştırır bu halka onu kendi yorumumla yazarım ama ya sen?

Sen yazı yazarken iki kere düşünürsün acaba bu kimin hoşuna gidecek diye..? Kalem, kılıçtan daha tehlikelidir; yanlış ellerde, toplumsal bir silaha dönüşüverir.

Bu ortamda, kalemin, doğru ellerde, bir demokrasi aracı, bir adalet terazisi, bir barış güvercini olarak kullanılmasının; dik durmayı becerebilen, eğilip bükülmeyen gazeteci ve gazetecilerin varlığının önemi, her zamankinden daha fazla.

İşte o yüzdendir ki bu özelliklere sahip olmayan rantçılar; bizim gibileri hep kıskanırlar. Ben ne yazarsam yazayım toplum faydasınadır, yazılarım kişisel menfaat barındırmaz. Sakarya için ne gerekiyorsa elimi taşın altına koyarım.

Devran da dönse sapta dönse bana birşey dönmez çünkü ben güçlünün değil; halkın yanındayım.

Sevgilerimle, hoşçakalın.