O kadar da zengin ülke değiliz. Sakarya da halkının bol keseden para harcayabileceği bir vilayet değil.

 

Fakat, caddelerdeki arabaları, inanılmaz servetlerle yapılan harika villaları, konakları görünce aklım çıkıyor. Hani, “ Arabamı, Villamı, Konağımı, iş yerimdeki Çalışma Odamı görün!” deme görgüsüzlüğü tavan yapmış gibi.

 

“ Bir giydiği bir daha giymez !” denilenler, marka lacilerle toplumdaki itibarının ve kişiliğinin zirve yaptığını zannedenler sürüsüne bereket.

 

Osmanlı’nın çöküş yaşadığı yüzyıl gibiyiz. Aslında, yeni teknolojik buluşlarla, marka üretip dünyaya satan, eşsiz servetler kazanan bir ülke ve şehir değiliz. Peki bu zenginlik, bu sınırsızca harcama lüksü ne? Bu gidiş nereye?

                                                             *

Benim gördüğüm görgüsüzlüklere, ölü ve yazık servetlere başka pencereden bakanlar çok olmasa bu tablo hiç böyle olur mu? Demek ki Amcamlar memnun!

 

Gelsinler insanlarımıza şu yazacağım ölü-taş ülke servetlerini bir açıklasınlar:

 

Sapanca eski Belediye Başkanı İbrahim Uslu’nun başlattığı, 100 Evler Seyir Terası bitiyormuş. Geçen yıl 100 Evler’e gidip kaba inşaatını gezmiştim; nefis.

 

Sonra da 100 Evlerin tepelerine kadar yürüdüm. Paralel her sokağı dolaştım. O yamaç dünya güzeli, eşsiz bir manzaraya sahip. Göl ayaklarınız altında şahane.

 

Ama, insan yok ! 100 Evlerin yamaçları birbirinden harika ve çok katlı süper evlerle dolu. 30-40 Yıl sonra O evleri yapanlar yaşlanmış; çoluk çocuk büyük şehirlere yerleşmiş; 100 Evler’de hayat da, O dev mekanlar da ölmeye yatmış.

                                                         *

Dünkü gazetemizde, köşe yazımın hemen sağında, “ Cebeci yaza hazırlanıyor!” haberi vardı. Sakaryalıların geçmişte yaptığı ölü yatırımlar: -) orada bir dolu.

 

Kerpe, Kefken, Cebeci, Kovanağzı, Karasu, Kocaali Sakaryalıların yazlıklarıyla dolu. İnanılmaz servetler; 8-10 ay ölü, bom boş duran, yaşanmayan yazlıklar.

 

Kırkpınar da şahane bir KÖY…Amaaa ! Hayatın o kadar çok Ama’sı var ki ! Büyükler, en az yılın 11 ayında ve daha fazlasında çalışmak zorunda. Çocuklar okula, sonra da iş hayatına başlarlar. Onların da tatil zamanları azdır.

Kırkpınar’da villa satın alırsın, hayatın gerçeği sana orada 12 ay yaşama şansını çok az verir. Çoğunun doğada yaşama hevesi de, yaşı da birkaç yıl sonra geçer.

 

Büyüyen çocuklar aileleriyle oraya gelmek istemez. Büyük şehirlerin lay lay lomu daha çekicidir. Yaşlılar için 1 saatlik yol bile çekilmez olur.

 

Sonuç; yüzbinlerce liraya aldığın villaya 3-5 yıl sonra 10-15 gün gelirsin. Hatta 10 yıl sonra uğramaz bile olursun. Mekanlar bakımsızlıktan dökülür.                                                                                                                                                          

                                                           *

Bugün Kırkpınar Tepebaşı’nda, kaç katlı olduğunu çözemediğim, bir villanın terasına çıktım. İsviçre’de, İtalya’da, Fransa’da öyle manzara yoktur. Üstelik, aynı gün o evde 5 aileyi konuk edersin; öyle büyük… Ama, boş ve hayat yok.

 

Son 30-40 yılda BİZ çok hata yaptık. Şimdi çocuklarımızda da hatalar olmasın.  

 

 Allah anadan babadan zengin olmayan gençlerin yardımcısı olsun. Eğer akılları var, birikim şansları da olursa; bir ev edinsinler. Ama, 10-11 ay ölü duracak ikinci, üçüncü mekana para yatırmasınlar.

 

Para kazanmak kolay değil. Harcamak da öyle olmalı. Servetler harcanacak o kadar doğru tercihler var ki. Bizim de, ülkemizin de geleceği o doğruda yatıyor.

 

Gelişmiş, zengin ülkelerde bol keseden ve boşa harcanan servetler hemen enselenir. Adama, “ Hop, bu değirmenin suyu nereden?” diye sorulur.

 

Onlar, özbe öz kendi çocuklarına bile, sorumluluk yaşına geldiği gün, “ Hadi uşağım. Ben bu yaşına kadar görevimi yaptım. Bundan sonra iş hayatını planla ve kendi ayaklarının üzerinde dur. Hadi yolun açık olsun!” derler.

 

Biz o kadar yapmayalım da; sorumsuzca, ana-baba sırtından yaşamak da olmaz.