Sabırsızdı onun lakabı. İlginç şeyler bulurdu. Bulurdu bulmasına da sabırsız olduğu için her işte başarısız olurdu. Yatağa yatardı sabırsız. Gözünü kapardı bir dakika içerisinde uykuya dalmazsa yataktan kalkar sabaha kadar koltukta otururdu. Uykuya bile sabır etmezdi. Dedim ya sabırsız diye, o bir şey istedi mi hemen olacaktı. Bir şey düşündü mü hemen gerçekleştirecekti. O kadar sabırsızdı.

   Bir gün âşık oldu bizim sabırsız. Bir kızı sevdi. Sabırsızdı ama iyi çocuktu. Kız da buna karşı boş değildi buluştular, görüştüler. Gel gelelim bu ilişkilerine isim koymak istedi sabırsız. Kız tamam ama ‘’Biraz düşünmek istiyorum.’’ dedi. Sabırsız bu tamam dedi demesine de içi içini yiyordu. Duyduk ki kıza bu sözü söyleyip, yanından ayrıldıktan yarım saat sonra mesaj atmış ‘’Düşündün mü?’’ diye. Eee, boşuna sabırsız dememiştik ona. Tabii ki kız ilişki başlamadan kesmişti görüşmeyi. Olan bizim sabırsıza olmuştu. O gece o kız için dışarı çıktığımızda kadehleri ardı ardına devirdi. Sonunda da sabah ‘’Ben neredeyim?’’ diye kalkmıştı. Çok güldürmüştü bizi. Ah sabırsız ah…

   Arkadaşlarla unutulmaz bir tatile gitmiştik. Ülkenin çok balta girmemiş bir koyunda, üç çadır kurmuştuk. Kurmuştuk o çadırları da kurarken bile ‘’Neden olmuyor?’’, ‘’Yanlış bir şey mi yapıyoruz?’’ diye söylenmişti bizim sabırsız. Denize girerken bile ‘’Su hâlâ soğuk geliyor, ne zaman ısınacak bu’’ demişti. Şaşırmamıştık. Çocukluğundan beri tanıyorduk. Gülmüştük. Belki de tepki vermemiz gerekirdi ama biz gülmeyi seçiyorduk. Onun ciddiye aldığı her olay bizim hoşumuza gidiyordu. Sözlerini bir an önce bitirmek için bile bazı kelimeleri yutar, bazı harfleri söylemezdi. O kadar sabırsızdı.

   Askere gönderdik bizim sabırsızı. Uzun dönem gitti, çakı gibi asker oldu. Ziyaretine gittik. Ziyaretinde tahmin edersiniz ki söylendikçe söylendi. Geçmeyen zamana, bitmeyen günlere ve tabii ki askerlik arkadaşlarına. Ah sabırsız ah… O ki söylenenlerin en iyisi, en safı, en komiğiydi.

   Düğün günü geldi çattı. Arkadaşlarla toplandık, sabah buluştuk yapılacakları bize tane tane anlattı. Sabahın köründe bile isyan etti ‘’Bir an önce akşam olsa da bitse bu iş’’ diye. Yine şaşırmadık sabırsızdı onun lakabı. Severdi huysuzlanmayı ya da huysuzlanmayı huy edinmişti. Evlendirmiştik onu hatta balayına bile göndermiştik. Balayının üçüncü günü ‘’Ben tatilden sıkıldım’’ diye aramıştı. Tatile bile sabır edememişti.

   Komik çocuktun sen sabırsız. Tıpkı çocuğun doğduğunda ‘’Ya bu ne kadar küçük bir an önce büyüsün.’’ demiştin. Demeseydin bu sefer biz şaşıracaktık. Çünkü sen sabırsızdın.

   Gün geldi yaşlandık. Hayatın rüzgârı hepimizi farklı yerlere savursa da biz hiç ayrılmadık. Bir sabah telefon sesiyle kalktım. O saatlerde telefonum çalmaz, kimse beni aramazdı. Ben nereden bilebilirdim ki böyle bir şey öğreneceğimi. Keşke açmasaydım o telefonu. Duydum ki bu dünyadan da bir an önce gitmek istemiş ve sabırsızlığını orada da göstermişsin. Pes sana sabırsız!