İYİ Parti Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır, Büyükşehir Yasası’nda değişiklik yapılması için verdiği kanun teklifiyle ilgili, “Sakarya, en kötü 5 ilden bir tanesi. 30 büyükşehir arasında 30’uncu sırada. 30 büyükşehirdeki yaşayan insanların hak edişi kişi başı ortalaması 537 lira, Sakarya’nınki 292 lira” dedi. Kanun’da yapılacak bir fıkra değişikliğiyle bu sorunun üstesinden gelinebileceğini kaydeden Dikbayır, “Burada bir değişiklik yapılsa belki Sakarya’ya ayda 3-5 milyon daha fazla para gelecek. Bu şehrin benim üzerimde emeği var. Belediyeyi kim yönetirse yönetsin, 3-5 milyon daha fazla para gelirse Sakarya halkı daha iyi hizmet alacak. Bu kadar basit” ifadelerini kullandı.

Üzüldüğü şeyin, bugüne kadar kimsenin bu konuda çalışma yapmaması olduğunu söyleyen Dikbayır, özellikle iktidar milletvekillerinin ve bugüne kadar Sakarya’dan çıkan bakanların bu konudaki sessizliklerini, “İnanılır bir şey değil” sözleriyle yorumladı. Sorunun üzerine gitmeyi sürdüreceklerini aktaran Dikbayır, AKP ve MHP vekilleriyle de konuyu görüşeceğini sözlerine ekledi. Dikbayır, kendileri iktidarda olsaydı bu konuda yapacaklarını da şu sözlerle anlattı: “Meral Akşener aynı durumda olsun, ben kemiririm onu. Başının etini yerim, bunu çıkarttırırım. Çünkü doğru olan bu. Biz bir haksızlık istemiyoruz ki… Başkasının hakkını da istemiyoruz. Hakkımız olanı istiyoruz.”

Tuncer Kalaycı

Büyükşehir Yasası’yla ve gelirlerle ilgili kanun teklifi verdiniz. Şu an ne aşamadasınız? İktidar partisinin vekilleriyle görüştünüz mü? Destek istediniz mi?

Ümit Dikbayır

Ben, tarzım gereği, bir işi tam bilmeden birisine bir şey söylemem. Söylediğimde çok emin olmalıyım ya da elimde çok tutarlı bir şey olması lazım. Ben, genel başkanla beraber Türkiye’yi 2 kere turladım. Gitmediğim il yok. Maalesef şöyle bir şey gördüm; Sakarya, en kötü 5 ilden bir tanesi. Neden böyle? ‘Çalıyorlar, çırpıyorlar, şunu bunu yapıyorlar’ diye iftira atmak işin en kolay yolu. Bir bakalım, aslını öğrenelim dedik.

Giden Sakarya Valisi’yle (İrfan Balkanlıoğlu) bu konuda bir muhabbetimiz geçti. Sonra bir araştırdım ve baktım ki Sakarya 30 büyükşehir arasında 30’uncu sırada. Nedenini araştırınca gördüm ki; KDV iadesinden dolayı Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin alacağı paradan vergi iadelerini kesiyorlar. Hatta 2018 Nisan ve Temmuz’unda eksiye düşmüş. Bazen 100 lira alacağı yerde 30 lira almış, 20 lira almış ama Nisan ve Temmuz’da eksiye düşmüş. Bir sonraki alacağından bile düşmüş yani…

Buradaki sistem de yanlış. Buradaki bir maddenin bir fıkrasında değişiklik yapsalar daha hakkaniyetli, daha adaletli olacak. O durumda diğerleri de pek bir şey kaybetmeyecek aslında ama Sakarya hak ettiğini alacak. Mesela; 30 büyükşehirdeki yaşayan insanların hak edişi kişi başı ortalaması 537 lira, Sakarya’nınki 292 lira. Bakın, 537 ve 292…

Burada bir değişiklik yapılsa belki Sakarya’ya ayda 3-5 milyon daha fazla para gelecek. Belediyeyi kim yönetirse yönetsin. Ben bu şehirde büyüdüm. Bu şehrin benim üzerimde emeği var. Ben bu şehirde okudum. Şu anda da elimizde böyle bir fırsat var. Elimizden ne geliyorsa onu yapmaya çalışacağız. Belediyeyi kim yönetirse yönetsin, 3-5 milyon daha fazla para gelirse Sakarya halkı daha iyi hizmet alacak. Bu kadar basit.

Üzüldüğüm şey şu; bugüne kadar kimse bunu masaya yatırmamış. Bu şehrin 6 tane milletvekili vardı, 6’sı da AKP’liydi. Kimse aklına getirip bunu dert edinip gündeme getirmemiş. İnanılır bir şey değil yahu… Bu şehrin bakanları oldu. Kaç dönem bu şehrin bakanı oldu. Dönemin başbakanıyla, Tayyip Bey’le çok yakın ilişkileri olan bakanları oldu. Yapabilirlerdi bunu. Niye yapmıyorsunuz?

Meral Akşener aynı durumda olsun, ben kemiririm onu. Başının etini yerim, bunu çıkarttırırım. Çünkü doğru olan bu. Biz bir haksızlık istemiyoruz ki… Başkasının hakkını da istemiyoruz. Hakkımız olanı istiyoruz. Bir de şu yönü var bunun; burada belediye güçlü olacak ki o fabrikalara da iyi hizmet edecek. O fabrikaların çalışanları gelecek. Çok farklı boyutu var bunun.

Tuncer Kalaycı

Dediklerinize katılıyorum ama bu işte AKP ve MHP’nin de desteğine ihtiyacınız var. Kendileriyle görüştünüz mü? Destek verecekler mi?

Ümit Dikbayır

Hepsiyle görüşeceğim.

Tuncer Kalaycı

AKP Genel Başkan Yardımcısı (Ali İhsan Yavuz), 24 Haziran seçimlerinden önce gazetemizi ziyarete geldiğinde ‘Yasa tasarısı vereceğiz’ demişti.

Ümit Dikbayır

Valla ben icraata bakarım. Ben, tam 30 sene doğru bildiğim bir şeyi yapmaya çalıştım. Ülkü Ocakları, Hendek İlçe Teşkilatı, Sakarya İl Teşkilatı… Hiçbir yere adaylığım yok benim. Hiç kimse çıkıp da ‘Bu, şunu istemiştir’ diyemez bana. O kadar alnım açık, başım dik. Doğru bildiğim bir şeyi yapmaya çalıştım ben. Evet, bu doğruydu. Bunun yanında evimden odun götürdüm ben. Param vardı, para verdim. Arabam vardı, bir yerlere gittik, bayrak astık, falan filan…

Sonuç olarak 30 yıl doğru bildiğim bir şeyi yapmaya çalıştım. Ve hiçbir şey istemedim. Hiç kimse bana çıkıp da ‘Ümit şunu istedi ama biz yapmadık’ diyemez. Tam tersi, 25-30 arkadaşım toplandı, evime ve işyerime geldi ‘Seni şu yapacağız, şuraya getireceğiz’ falan dedi, ‘Hayır’ dedim, istemedim. Laf olsun diye de söylemedim, olmadım. Çünkü o başka bir durum. Oturduğun koltuğun hakkını vereceksiniz.

Benim öyle bir tarzım var. Bir işi yapıyorsan adam gibi yapacaksın. Yapamıyorsan da yapmayacaksın, bırakacaksın. Yapan otursun. Orada bir hak var çünkü. Şimdi ben böyle düşünen bir insanım. Hasbelkader milletvekili oldum. Olmak durumunda kaldım. Nasip mi dersiniz, ortam buraya mı sürükledi dersiniz, ne derseniz deyin. Şimdi de bu şehirde 60 bin kişi en zor dönemde bize oy verdi.

Bize iftira attılar, FETÖ’cü dediler, şöyle böyle bize çamur attılar. Bu insanlar da bu kadar zor bir dönemde bize oy verdi, güvendi. Şimdi biz de bunun hakkını vermeye çalışıyoruz. Bunun ötesinde, işimiz bu. Bu işe talip olduk, buradan maaş alıyoruz ve bu işi hakkıyla yapmaya çalışıyoruz. Yapamazsak haram yemiş oluruz, bunun ötesi yok. O insanların da yüzünü yere düşürmüş oluruz.

Atarak söylüyorum, biz bir ilçeye gittik. O ilçe teşkilatı toplandı, benimle beraber gezdi. Beni Sakarya’da kimse tanımazdı ki. Ben Hendekli birisiyim. Evet, ilde de 2 dönem görev yaptım ama hiç öne çıkmak gibi bir derdim olmadı. Ama oradaki arkadaşlarım da benimle beraber dolaşırken bana kefil oldular aslında. Ben iyi çalışmazsam, yanlış iş yaparsam, yarın bir gün bir ilçedeki bir adam, oradaki ilçemize ‘Senin milletvekilin böyle yapıyor’ derse olur mu? Bunun farkındayız yani…

Orhan Topçu

Sayın vekilim, iftira veya saldırı diyorsunuz ya… Geçen günlerde bir yerel gazetenin genel yayın yönetmeniyle bir sorun yaşadınız. Bununla ilgili bir açıklamanız olacak mı?

Ümit Dikbayır

Orada da çok üzüldüm. Bakın, biz hata yapabiliriz, noksan, eksik yapabiliriz, görmeyebiliriz. Siz, yazarak ya da telefon ederek dersiniz ki ‘Bu böyledir, şu şöyledir.’ Bizim eksiğimizi bize söylerseniz biz, düzeltmeye çalışırız. Kızmayız, bağırmayız, çağırmayız, bu hadsizliği yapmayız. Ama şu benim çok gücüme gitti ve tavır koydum:

Sakarya’da sadece tek bir gazete, tek bir yazar, bizim için ‘İP’li milletvekili, İP’li Dikbayır, İP’liler’ yazıyor. Bizim adımız İYİ Parti ve resmi olarak kısaltılmış bir ismimiz yok. Cumhuriyet Halk Partisi’ne CHP diyebilirsiniz. Resmiyette onun kısaltılmış, tescil edilmiş bir şeyi var. Bizim tescilli bir kısaltmamız yok. Siz, kafanıza göre İYİ Parti – İP diye yazamazsınız.

Yazarsanız biz de tepki koyarız. ‘Hayır bu böyle değil’ deriz ve ilişkilerimizi keseriz. Benim şahsi tarzım da budur. Kimseyle itişip kakışmam. Küserim yahu, ben de insanım. Ve küstüm. Bir kere İl Başkanı’mız (Selçuk Kılıçaslan) yazılı ve sözlü uyardı. Adam diyor ki; ‘Ben AK Parti’ye de AKP diyorum.’ Yahu AKP diyebilirsin çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi diye tescil edilmiş kısaltılmışı var. Bizim yok. İP’li milletvekili ne demek? Soruyorum size. Biz buna tepki koyuyoruz. Küstüm yahu…

Selçuk Kılıçaslan

Oradaki konuşmayı aslında ben yaptım. O bilgiyi size vereyim. Orada yazılan kişilerin arasında ben de vardım. Telefonla açıp bağırarak bir konuşma yapmadım, önce onu belirteyim. Sinir patlaması falan yaşamadım. Sadece ‘Nasılsın?’ dendiği zaman ‘Çok iyi değilim ağabey, böyle bir durum var. Genel Merkez tarafından da bu durum hoş karşılanmıyor. Ben de sizinle olan ilişkimi götürebilmem için bu yazının düzelmesi bizi mutlu eder. Sadece samimiyetine inanarak rica etmek için aradım’ dedim.

‘Ben bunu değiştirmem’ dedi. ‘Bu tercih tamamen senindir, ben senin nasıl yazacağına karar veremem.’ Söylediklerim aynen bunlar. ‘Sen gazetecisin, benim sana müdahale etme şansım yoktur. Ben sadece ricacı olurum ama tercih senindir. Ama sonunda ben de tepki göstermek zorunda kalacağım ağabey’ dedim. Bu çok farklı aksettirildi. Öyle bir sinir patlaması falan yaşamadım. Sadece üzüntümü belirttim.

Ondan sonrasında tabi bir karar aldık. Ticari ilişkimizi de bitirmek zorundaydık. Çünkü gazetenin herhangi bir yerinde geçen o tanımlama bizi rencide ediyor. Ben, bana ‘Selo’ denmesinden hoşlanmıyorsam bana ‘Selçuk’ demesini isterim. Kendi partime İYİ Parti denilmesini istiyorum ve saygı çerçevesinde de herkesten bu anlayışı bekliyorum.

Bu anlayış gösterilmediği zaman da dediğimiz gibi oluyor. Küsmek de diyebiliriz buna ticari ilişkiyi bitirmek de diyebiliriz. Böyle bir yol seçtik. Bu kadar da basit aslında bu olay. Herkesin kendi tercihidir.

Erol Girişken

Tekrar aynı şekilde kullandı mı?

Selçuk Kılıçaslan

Kullanılıyor.

Ümit Dikbayır

Tekrar altını çizerek söyleyeyim. Biz eleştiriye açığız. Süremiz olduğu müddetçe çalışacağız, göreceksiniz. Eleştiriye açığız. Ben, işyerimde bir müşterim ‘Senin elemanın şöyle yaptı’ dediği zaman ben müşterime kızmam ki. Tersine teşekkür ederim. Bizi uyardığı için teşekkür mektubu yazdığım müşterim var benim. Çünkü orada önlem alma fırsatı veriyor sana.

Burada da aynı şey. Bir eksiğimiz olursa düzeltmemize fırsat verirsiniz. Ama kimsenin de bize hakaret etmesine, bizi aşağılamasına müsaade etmem. Çünkü bu partinin kurucularındanım ben. Bu partiyi nasıl zorluklarla kurduğumuzu çok iyi bilen birisiyim. Hakikaten o çekirdek kadronun içindeyim. O partinin ne şartlarda, ne zorluklarla kurulduğunu bilen birisiyim. Kimsenin oyuncağı etmem.

Sonucu ne olursa olsun, ben de insanım neticede. Şimdi vatandaşın biri de bize eksiğimizi söyleyebilir. O da bir iş söyleyebilir. Yapabiliriz ya da yapamayız ama ilgileniriz. Şimdi aklıma geldi diye söylüyorum, övünülecek bir şey de yok, zaten yapacağız, işimiz bu: Söğütlü’den aradılar bizi. ‘Burada bir fabrikanın atığı Sakarya Nehri’ne dökülüyor. Oradan Karasu’ya…’

O gün telefon ettik. Tabii alacağımız cevabı biliyoruz, klasik, prosedür bir cevap aldık. Ankara’daydım. İki gün sonra İl Başkanı’mla beraber gittik. Baktık ki rezil kepaze bir durum var. Koyu yeşil simsiyah bir suyu nehre akıtıyorlar, oradan denize kadar gidiyor. Balık ölümlerinin olduğu zaman. Yahu bu nasıl olur? Balık ölümleri ayrı, çevreye ve tarıma verdiği zarar ayrı, denize girenlere verdiği zarar ayrı… Bu nasıl olur?

6 yıldır bu sorun çözülmemiş. 6 sene… Çevre İl Müdürü’ne gittik. Tabii adamın elindeki yetkiler kısıtlı. Neler yaptığını anlattı ama sonuç? Atıyorum, 50 bin lira para cezası kesiyor. İyi de sen adama 50 bin lira para cezası keserken adam 150 bin liralık bir masraftan kurtuluyor. 50 bin liraya razı zaten. Çözüm o değil. ‘Ne yapacağız?’ dedim, ‘Bir şey yapamayız’ dedi. Yahu nasıl yapamayız, göz göre göre zehir akıtıyor ve hiçbir şey yapamıyoruz.

Dedim, ‘Kalk gidelim fabrikanın kapısına.’ Giderim yani. Kendi başıma gitsem yine giderim. En azından bir ses çıkarırım, sonuç alırız. Adam şaşırdı, ‘Olur mu öyle?’ dedi. Niye olmayacakmış. Ben milletvekiliyim, bu milletin vekiliyim. Beni ‘Git kardeşim hakkımızı koru’ diye vekil olarak seçtiler. Ben bostan korkuluğu muyum?

O sorun, 1 haftada çözüldü, biliyor musunuz? Şunu söyledim, başkan şahit; ‘Avrupa’da bir fabrika bu atığı 10 dakika akıtabilir mi?’ İşin teknik yönü, prosedür yönü, başka yönüne bakmıyorum. Avrupa’da bir fabrika 10 dakika bunu yapsa katillikle, cinayetle suçlanır. Türkiye’de niye yapıyor? Türk insanı bir Avrupalıdan daha mı değersiz? Tabii ki hayır. Vallahi 1 haftada çözüldü iş…

Selçuk Kılıçaslan

Sonra da görevden alındı.

Ümit Dikbayır

Yapacak bir şey yok. İşini yapsın.

Özgür Arık

Sayın vekilim, az önce 30 büyükşehir içerisinde Sakarya’nın, Türkiye’nin en kötü 5 şehrinden biri olduğu saptamasında bulundunuz. Ben de katılıyorum bu görüşe. Yönetim ve temsil sorunu var. Büyükşehir’in İller Bankası’ndaki payının çok haksız bir şekilde mağdur edildiğinin örneğini verdiniz. Doğru…

Ümit Dikbayır

Özgür Ağabey, bir parantez açayım. Ben bunu KİT Komisyonu’nda İller Bankası Genel Müdürü’ne de söyledim bunu. Tabii ki adam kanunlar çerçevesinde hareket ettiği, 5779 sayılı Kanun’la parayı dağıttığı için yapabileceği bir şey yok. Bizim orada değişiklik yapmamız lazım.

Tuncer Kalaycı

Ben bir şeyi anlayamıyorum. Biz ihracatta 7’nciyiz, Kocaeli 3’üncü… Ford, aynı şekilde Toyota gibi büyük ihracatçılardan birisi… Onlardan niye kesilmiyor?

Ümit Dikbayır

Vergilerini oraya ödüyorlar ama… Bunlar mesela vergilerini buraya ödemiyor.

Tuncer Kalaycı

Toyota vergisini Sakarya’da ödemiyor mu?

Ümit Dikbayır

Hayır. Sıkıntı orada. Vergiyi başka yere ödüyor, vergi iadesi buradan çıkıyor. Şöyle bir formülleri var; şehirlerin alacağı para nüfus oranına, nüfus yüzölçümüne, topladığı vergiye göre hesaplanıyor. Bu tip kriterlere göre belirleniyor.

Tuncer Kalaycı

Büyükşehir’in beklediği şey; toplanan vergiden yüzde 60 Büyükşehir’e geliyor, yüzde 40’ı havuza gidiyordu. Vergi iadeleri havuzdan çıksın istiyordu Büyükşehir, gelen paradan çıkmasın istiyordu. Yapılacak tek şey buydu.

Ümit Dikbayır

Bu kadar. Adil olan bu… Yoksa biz başka bir şehrin hakkını istemiyoruz. Bizim hakkımız olanı istiyoruz. Van 13’üncü sırada, bizden önde…

Özgür Arık

Zeki Toçoğlu da burada, sizin oturduğunuz yerde özeleştiri yaptı.

Ümit Dikbayır

Benim hiç Zeki Toçoğlu için ‘Şöyle yapıyor, böyle yapıyor’ diye salladığımı duydunuz mu? Adamın elindeki imkanlar bu…

Özgür Arık

Kendisi de ‘Biz maalesef bu konuyu halledemedik’ dedi. Ben de o konuyla ilgili yıllardan beri çok yazı da yazarım, uyarırım. İktidar partisi milletvekilleri geldiğinde de sorarım, sohbet ederiz bu konuda ‘Niye olmadı’ diye… Belli ki bir sorun var.

Ümit Dikbayır

Ağabey şu konuda hakkını yemeyelim adamın: Zeki Toçoğlu, hep altyapıya çalışmış. Hep altyapıya çalıştığı için gözükmüyor. O da var.

Özgür Arık

Şehrin bir sorunu var ve maalesef bu şehri temsil edenler ve yönetenler halledemiyor. Benim de burada anlamadığım bir şey var. Siyasal muhalefet denetim görevi yapar, kamuoyu oluşturur, o gücü iktidara hissettirir, mahkum eder, köşeye sıkıştırır. Demokrasi böyle bir şeydir. İktidar da o baskıyı hissederse atak yapar, çözmeye çalışır. Ben Sakarya’nın siyasal muhalefetinin bu konunun farkında olmadığını düşünüyorum.

Şimdi önümüzde yerel seçimler var. Bu seçimlere siyasal muhalefet nasıl hazırlanıyor? Millet İttifakı oluşturdunuz. Beklentileriniz neler? Hakikaten şehrin temel sorunlarını saptamış ve bunları çözebilecek yetkin kadrolarla kamuoyunun karşısına çıkacak mısınız? Umudunuz, hedefiniz, beklentiniz nedir?

Ümit Dikbayır

Baştan şunu söylemek istiyorum; biz, muhalefet partisiyiz. Muhalefet partisi, her şeye karşı olmak, ‘Şu şöyle olmaz, söz şöyle yapıyorsunuz’ demek değildir. Bu millete kavga lazım değil. Bu millet, çözüm istiyor. Biz, ‘Şurada yanlış yapıyorsunuz, bunu düzeltin’ deriz. Ha düzeltmezseniz biz bunu daha gür sesle söyleriz. Vatandaşa da anlatırız, sandık önüne geldiğinde cezanızı verir.

Biz, muhalefet partisiyiz diye her şeye karşı değiliz. Doğru yapılan bir şeyi de alkışlarız, ‘Allah razı olsun’ deriz. Ama bununla alakalı bir şey oldu. Mesela Hendek’te bir ilkokulla alakalı bir şikayet geldi. Benim de okuduğum, mezun olduğum ilkokul, Ziya Gökalp İlkokulu… Okulu ikiye böldüler. Doğru bir karar. Sabahçı-öğlenciden 9.00-15.00 sistemine geçirdiler. Bu karar doğruydu.

Ama okul yetmediği için öğrencilerin bir kısmını başka okula götürdüler. O okul da yetmediği için zamanında o okulun atölyesi olarak kullanılan bir yeri 6’ya bölmüşler. En büyük sınıf bile bu kadar değil. Prefabrik, içeride nefes alamazsınız. Velilerden şikayet geldi. Tek tek anlatayım.

İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne gittim, ‘Ne yapabiliriz?’ dedim. Adamı hiç tanımıyorum. Aynen şunu söyledim: ‘Sizin elinizdeki bütçe bellidir. İmkanlar kısıtlıdır ama bir şey söyle ki ben de Kaymakam’a, Vali’ye, Milli Eğitim Bakanı’na söyleyeyim. Bir çözüm bulalım.’ Çocuklar oksijen alamıyor yahu, oksijen yok ortamda… Oksijen olmayan ortamda kafa çalışır mı, çalışmaz.

Bana ‘Tamam’ dedi. Adama bunları söyledikten sonra dedim ki; ‘Bunu yaparken velilerle konuş, buradan bunu yaparken öteyi bozmayalım.’ Adam meğer bizi oradan göndermiş, kulağının üstüne yatmış. Sonra tekrar sordum, ‘Gelişme var mı?’ dedim. Adam gayet lakayıt konuştu. Sonra Vali’ye söyledim, ‘Sayın Vali’m, burada böyle bir durum var, gerekirse başka bir yerde bir bütçe aktarıp buraya bir çözüm getirin’ dedim. ‘Tamam’ dedi.

Sağ olsun 2 ya da 3 gün sonra müfettiş gönderdi. Benim de o gün Genel Merkez’le yaptığım bir program var. İlleri geziyoruz, o gün de Bolu’dayım. Bir gün öncesi… Veliler telefon ettiler, ‘Biz yolu kapatacağız’ dediler. E-5 okulun hemen önünde. ‘Öyle bir şey yapmayın. İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne söyledim, Vali’ye, Kaymakam’a söyledim. Öyle bir şey yapmayın, şık değil. Ne gereği var, çözüm bulunacak’ dedim.

Ertesi gün, saat 2 gibi okula gidecektim, saat 12’de beni aradılar, ‘Buraya İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı, İlçe Milli Eğitim Müdürü’yle beraber geldi. Sen de gelir misin?’ dediler. Tabii, gittim. İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne, ‘Tamam geldiniz, ne yapıyorsunuz?’ dedim. ‘Böyle olacak, gidecek, yapılacak’ diye hep ‘Biz ne diyorsak o, razı geleceksiniz’ tarzında konuştu. Herhangi bir iyileştirme, vaat falan da yok.

Adamlar da ‘Bizim sizden istediğimiz bu değil’ diyor. Müdür yardımcısına dedim, ‘Buyurun gelin, okulu gezelim. Bakalım ne var ne yok.’ Girdik içeri, sordum ‘Siz çocuğunuzu burada okutur musunuz?’ dedim. Cevap yok. Sen, çocuğunu okutmadığın yere, vatandaşın çocuğunu niye layık görüyorsun? Bana, ‘Şov yapıyorsun’ dedi. Yahu… Bir İlçe Milli Eğitim Müdürü, bir milletvekiline bu cümleyi kurdu. Görüyor musunuz?

Ben şov yapsam işin başından gürültü koparırım. Ben, hep çözüm olsun, çözülsün istiyorum. Tabi, ben de gerekeni kendisine söyledim. Şimdi ne oldu? Orada biraz gürültü çıkınca bu sefer AKP’li milletvekilleri geldi, ‘Ne oluyor burada?’ diye. Şimdi sömestr tatilinde oraya bir ödenek çıkardılar ve bir okul yapacaklar. İşte bizim bunları yapmamız lazım. Gerekirse kavga da edeceğiz. Gerekirse kurumun yapamadığı bir şeyi kendi imkanlarımızla orada yapmaya çalışacağız. Bizim tarzımız bu.

Ama sonra bir baktım, ‘Kim bu adam, bu cesareti nereden buluyor?’ dedim, adam FETÖ’nün ağababası çıktı. Söyleyeyim size…

Editör: TE Bilişim