Şadi Tanış

Ticaret borsaları ne iş yapar, önce onu anlatarak başlayabilir miyiz?

Adem Sarı

Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde, tarım ekonomisini kayıt altına almak için, o dönem 5580 sayılı Yasa çıkarıldı. Tarımsal girdilerde yüzde 4 stopaj alınıyordu, borsaları cazip hale getirmek için ‘Borsaya üye olursanız yüzde 2 stopajdan muaf olursunuz’ dendi. Üye olma zorunluluğu yok. Bunun karşılığında da binde 2 tescil ücreti, borsanın personel giderleri ve diğer masrafları için alınıyor. Genel anlamda borsalar, tarım ürünlerde, alıcıyla satıcının yaptığı alışverişin tamamlandığı ve tescillendiği yerdir.

Son zamanlarda da oda ve borsaların fonksiyonları artırılmaya çalışıldı. Lisanslı depolar ya da başka alanlarda tarımsal uygulamalar yapmak için devlet, borsalarla işbirliği yapar hale geldi. Yarı resmi kurumuz.

Tuncer Kalaycı

Üreticiye doğrudan katkınız nedir?

Adem Sarı

Doğrudan üreticiyle bir bağımız yok.

Tuncer Kalaycı

Peki, üretici ne kazanıyor bundan? Sadece stopaj indirimi mi?

Adem Sarı

Üretici değil o… O, bunun ticaretini yapanlar. Yani, tarım ürünleri ticareti yapanlar, üreticiden müstahsil kesiyor. Kestiği müstahsili de borsaya tescil ettiriyor. Bunun karşılığında yüzde 2 stopajdan muaf oluyor, binde 2 de tescil ödüyor. Resmi olarak binde 2’dir ama şu an birçok borsada binde 1 alınıyor.

Şadi Tanış

Başkanım, şu an Sakarya’da ne kadar mısır üretiliyor?

Adem Sarı

400 bin ton.

Şadi Tanış

Bunun ne kadarı borsaya geliyor?

Adem Sarı

Tamamı geliyor.

Şadi Tanış

Yani, Sakarya’daki mısır borsadan geçiyor.

Adem Sarı

Evet.

Şadi Tanış

Peki, süpürge üretimi ya da diğer ürünlerin ne kadarı borsadan geçiyor?

Adem Sarı

Süpürge üretimi neredeyse yok. Çok az. En düşük düzeyde. Fındık, şu anda borsanın en önemli gelir kaynağıdır. Gelirlerinin yüzde 45’ine yakını fındıktan gelir. Sakarya’daki fındığın tamamı da bize gelir. Çünkü ihracata gittiği için kayıt dışı kalmaz, mutlaka borsadan geçer.

TESCİL BORSACILIĞI YAPIYORUZ

Şadi Tanış

Benim borsadan anladığım, dünyada işleyişini gördüğüm şey şu: Üretici gelir, ne kadar ürünü olduğunu söyler. Sözleşmeli depoculuk mantığıyla borsa ya bunu kendi deposuna alır ya da müstahsilin deposunda durur. Ama orada ekranda kimin ne olduğu bellidir. Tüccar gelir, örneğin Giresun’da fındık 5 lira, Sakarya’da 4,5 lira, “20 ton şuradan aldım” der…

Adem Sarı

Gerçek anlamda olması gereken böyledir.

Şadi Tanış

Dünyada böyle yürüyor. Ama bizde galiba Ticaret Borsası’nın dükkanlarının bir kısmında ambar ya da depolar var. Borsanın içerisi borsa olmaktan çıkmış. Bir ticaret merkezi haline dönmüş.

Adem Sarı

Evet, daha önce Borsa’da görev yapan ağabeylerimiz, büyüklerimiz o binayı yapmışlar, bir site kurmuşlar. O dönemde, 2000’li yıllara kadar, 700’e yakın süpürge ticareti yapan üyemiz vardı. Şimdi 60-70’e düştü. O dönemin fonksiyonu başkaydı. Orada aslında çoğunlukla süpürgeciler vardı. Daha sonra süpürgecilik mesleği ölmeye yüz tuttuğu için orası başka işletmelere satıldı, birçok dükkan devredildi.

Aslında biz, oradan çıkacağız. Gerçek işlevini yapmak amaçlı bizim çalışmalarımız var. Bir hayvan pazarımız var, ihale salonu da açtık ama tam şekliyle işletemiyoruz. Onunla ilgili de projelerimiz var. Gerçek anlamda insanlar hayvanlarını getirecekler, orada da satılacak. Bunu fındıkta da yapacağız mısırda da… Lisanslı depoculuk bunun için gerekli…

Şadi Tanış

Şunun için söylüyorum, fındığın en önemli geliriniz olduğunu söylediniz. Fındık, benim anladığım, Borsa’ya formaliteden geliyor. Fındığı fındık tüccarları zaten topluyor, size kayda geliyorlar. Borsa değil, sadece noter görevi görüyorsunuz.

Adem Sarı

Evet, tescil borsacılığı… Yapılmış alışverişi tescil ediyoruz. Fiyatın ve pazarın oluştuğu, üreticinin ve satıcının oradan mal alıp sattığı bir yer değil. Borsa, gerçek anlamda olması gereken, bahsettiğiniz şekildedir. Ülkemiz, ekonomik ve ticari anlamda, diğer Avrupa ve Amerika ülkelerinden çok daha geride olduğu için Türkiye’de bu işlevi yapan 2-3 tane borsa var sadece. Yavaş yavaş oturuyor. Birden olmuyor. İnsanların üzerine de sinmesi lazım. Kabul edilmesi, kabul görmesi lazım…

Mesela lisanslı depo, Türkiye’de ilk defa 2004 yılında gündeme geldi. Hiç kimse lisanslı deponun Türkiye’de tutacağına, kurulacağına ihtimal vermiyordu. Ama şimdi görüyoruz ki lisanslı depolar var. Özellikle Konya buğdayda bunu yapıyor. Mısırda da var. Polatlı Borsası var, Edirne’de, Antep’te var. Yani yavaş yavaş oturuyor bu. Borsacılıkta aslında, alıcıyla satıcı karşı karşıya gelecek, ürünün de gelmesine gerek yok.

Biz yıllar önce Amerika’da borsacılık nasıl diye Chicago Borsası’na gitmiştik. Kağıt var elinde, örneğin; kırmızı, sert buğday, şu kadar var, şu depoda… Bu şekilde gösteriyor. Alıcı, alacaksa “Alıyorum” diyor. Ya da alıp başka yere de satabiliyor. Olması gereken de bu. Ama fiziki şartlar ve altyapı şartları uygun olmadığı için şu an Türkiye’deki borsaların birçoğu sadece tescil borsacılığı yapıyor.

Özgür Arık

Bizim borsamızın öyle bir hedefi var mı?

Adem Sarı

Var, tabi. Hayvan pazarı var mesela, işlevini göremiyor. İhale salonumuz var ama hayvancılıkta sorun olduğu için tam uygulama yapamıyoruz. Fiziki altyapı ve şartlarını da uygun hale getireceğiz, projesi var. Ama tabi bunlar parayla olan şeyler. Devlet desteklemelerinden faydalanarak burada tam anlamıyla bir ihale salonu açacağız. Salonumuz var, işler hale getireceğiz.

BORSA FİYAT BELİRLEMEZ

Zafer Kazan

Borsa’nın görevlerini sayan şu anda 5174 sayılı Kanun… Bu kanunda, Borsa’nın görevleri arasında; ürünün fiyatının belirlenmesi, yurt dışında fiyat araştırmaları yapılması…

Adem Sarı

Borsa fiyat belirlemez.

Zafer Kazan

Fiyat belirlenme konusu da Kanun içerisinde görevler arasında sayılıyor ama fiyatları tespit ve ilan etmek gibi bir görev söz konusu. Bu görev kapsamında Borsa, başta fındık olmak üzere pek çok tarım ürünlerimiz mevcut… Fındığın borsası yurt dışında ne yazık ki…

Adem Sarı

Burada yanlış bir algı var. Fındığın borsası yurt dışında değil. Öyle biliniyor ama burada söyleyeyim. Fındık camiasının da içinde olduğum için şöyle söyleyeyim: Almanya’da bir mahkeme var, Fındık Mahkemesi… Bu, uluslararası yapılan fındık ticaretlerinde anlaşmazlıkları çözmekle görevli bir mahkeme. Borsa orada belirlenmiyor. Borsa, arz ve talebe göre değişiyor. Düzeltmek için söyledim sadece.

Zafer Kazan

Hep öyle biliyoruz. O zaman şöyle diyeyim; bu fiyat dünyada ve Türkiye’de neye göre oluşuyor? Bu fiyatın belirlenmesinde Türkiye’nin etkisi ne kadar? Birinci sorum ise şu; Borsa, neden bizim ürünlerimizin fiyatını belirleyemiyor? Belirleyebilmesi için ne olması lazım? Çiftçimizin ürünlerinin daha değerli olması ve hak ettiği karşılığı bulması için yasal düzenleme açısından neler yapmak lazım?

Biliyorum ki bazı şeyler elbette ki yasal düzenlemeyle siyasi iradenin bu konudaki tavrına yol açmasına bağlı. Biz de çok defa söylüyoruz ve “Şöyle yasalar çıkartmanız lazım” diyoruz. Diyoruz ama çıkartılmadıkça olmuyor. Sizce bu konuda ne yapılması lazım? Çiftçinin ürününün hak ettiği ölçeğe ve fiyata gelmesi için borsalara nasıl yetkiler kazandırılması lazım?

ÇİFTÇİ SAYISI 50 BİNE DÜŞMELİ

Özgür Arık

Ben de bağlantılı bir soru sorayım, tek başlıkta cevaplayın. Burada iki hafta önce CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç vardı. O gün fındık fiyatlarını bir daha açıkladılar. Bir sonraki hafta da Levent Bülbül vardı. Ferrero’dan bahsettiler. Fındığın ve fındık üreticilerinin sorunlarını etkili bir şekilde dile getirip katkıda bulunduklarını söylediler ve çok önemli bir şey daha söylediler. Türkiye’de fındık üretiminde Sakarya, yani sizin borsanızın olduğu yerde, çok önemli ve nitelikli fındık üretimi yapıyoruz. Bir bütün halinde şu fındık meselesini ve borsa ile fındık üreticisi ilişkisini anlatırsanız seviniriz.

Adem Sarı

Borsa’nın tarımsal ürünlerde fiyat belirleme gibi yasal bir yükümlülüğü yok. Biraz önce zaten bahsettik; Borsa, yapılan alışverişin tescilini yapar, sonra ilan eder. Borsa’nın görevi budur.

Fındık konusunda sorun aslında fiyat değil. Yapısal sorunlar var. Gittiğimiz toplantılarda da dile getiriyoruz. Ben, aynı zamanda Ulusal Fındık Konseyi Yönetim Kurulu’ndayım. Ayda bir toplanıyoruz. Diğer tarım ürünlerinde de var, Türkiye’de fındıktan geçimini sağlayan yaklaşık 500 bin çiftçi aile var. Sakarya’da tam olarak sayıyı bilmiyorum, çalışmasını yapmadım. Doğru dürüst istatistikler de yok aslında. Bu istatistikler için de biz çalışma yapacağız.

500 bin aile var, ortalama 650 bin ton fındık üretiliyor Türkiye genelinde. Geçmiş yıllara baktığımızda, 1 milyon ton da oldu 500 bin de oldu ama ortalama olarak Türkiye’de 600-650 bin ton dolayında fındık üretiliyor. 500 bin çiftçi ailesi var. Aile başı bin 200 kilo düşüyor. Bin 200 kilo toplayan bir aile için fındık, 20 lira olsa bile ailenin geçimini sağlayabilir mi, sağlayamaz. Yıllardan beri köyden kente göçle köyler boşalmış durumda. Araziler bölünmüş durumda. Böyle olunca tarım artık Türkiye’de, sadece fındık açısından değil, yüzde 1-2’lik kısmı ayıracak olursak ana gelir kaynağı olmaktan çıkmış. Yüzde 100 tarım ürünüyle geçinen bir aile ben düşünemiyorum, göremiyorum. Yok çünkü…

500 bin çiftçiden bahsediyoruz. Gerçek anlamda kaliteli üretimi yakalayabilmemiz için bu 500 bin –sözüm ona – çiftçinin 50 bine düşmesi lazım. Bir tarım işletmeciliği başlaması lazım. Böylece gerçek çiftçiyi yaratmış olacağız. Gerçek çiftçi dediğimiz; bir yıl boyunca ürettiği ürünle insani bir şekilde yaşamını sürdürecek. Tatiline de gidecek, sağlık giderleri karşılayacak, çocuğunu okutacak… Bunları insani ve rahat bir şekilde gerçekleştirip üstüne bir de kenara para koyması lazım. Bir işletme gibi düşünün. Market, manav, ne düşünürseniz onun gibi olması lazım. Yoksa bu sorun bitmez.

DESTEK ÜRÜN BAZLI OLMALI

“Fındık fiyatı indi mi çıktı mı?” Sayın vekillerimize de söyledim, tarımla ilgili bir açıklama yapacağınız zaman en azından bizim düşüncelerimizin alınması gerekir. Çünkü Grup Başkanvekilimiz tarımı bilmez. Kendi ilgi alanını bilmiyorum ama tarımı bilmez. Tarımı bilenlerle en azından sohbet edip “Tarım nedir, fındık nasıl yetişir, bir dönümden ne kadar fındık çıkar, nasıl alınır satılır?” Bunları bilmesi lazım açıklama yapmak için. Diğer vekillerimiz için de geçerli, onlara da söyledim. En azından bunun ticaretini yapanların görüşlerinin alınması lazım.

Bizim bölgemizde buğdayda, mısırda da sorun aynı. Bu sorun bitmez. Devlet, çiftçiye alan bazlı destek veriyor. Dönüm başı 170 lira… Ben yıllardan beri alan bazlı desteğe karşı olduğumu söyledim. Adam İstanbul’da oturuyor, belediyede çalışıyor, telefonla komşusuna ya da bu işi yapan birilerine fındık toplattırıyor. Üretim maliyetleri artıyor. Köyünde 2-3-5 dönüm fındık bahçesi var. Bahçesine yıldan yıla fındık toplamaya gidiyor. Ama dönüm başı destekleme alıyor. Bu, çiftçiyi tembelliğe itiyor. Dönüm başından ziyade, birim alanda üretilen ürüne göre destek alması gerekir. Doğru olan bence budur.

Şadi Tanış

Dünyada da bu böyledir. Ürüne destek verilir. İstediğini üret, nereye satarsan sat, müstahsil fişini getir, kilo başına 50 kuruş primi al…

Adem Sarı

Türkiye’de şu anda fındık üretimi dönüm başı ortalama 110 kilo… Karadeniz’de 50-60 kilolara düşüyor. Burada bizim belli bir bölgede çok nadir 400-450 kilo alan var. Bizim bunlarla ilgili özel çalışmalarımız var. ’Birim alandan en fazla fındığı nasıl alır, en kaliteli fındığı nasıl üretiriz’ diye Borsa’nın böyle bir çalışması daha var. Zaten bu tarımsal uygulama merkezini kurmayı amaçlamamızın nedenlerinden birisi de bu…

Türkiye’de tarımın sorunları bitmez. Fındığı, Atatürk’ün Fiskobirlik’i kurduğu dönemden beri takip ediyorum. Her yıl fındığın fiyatıyla ilgili sorunlar var. Demek ki bu sorunlar çözülememiş. Bir yerde çözülmesi gerekiyor. Bizim sıkıntımız; Avrupa ve Amerika’da araziler geniş ve bölünmemiş. Bizde ise küçük.

Zafer Kazan

Neden küçük sizce?

Adem Sarı

Miras yoluyla bölünme de var ama coğrafyamız da küçük. Amerika’ya gittiğinizde bin-2 bin-10 bin dönüm araziler var.

Zafer Kazan

Doğu ve Güneydoğu’da çok geniş arazilerimiz yok mu?

Adem Sarı

Var tabi. Urfa’da, Konya’da buğday konusunda yapılabilir.

Zafer Kazan

Yani sorun sadece arazilerin bölünmesi değil, bir de tarım politikası var. Tarım arazilerinin imara açılması gibi sıkça karşılaştığımız problemler mevcut.

Adem Sarı

Kesinlikle. Önceden Yazlık kavunu vardı, bilirsiniz. Orada pazarcılık yapıyorduk, kavun alıp satıyorduk. Yazlık kavununun kokusu meşhurdu. Şimdi nerede? En son ne zaman gördünüz?

SİYASET BU İŞİ ÇÖZEMEZ

Orhan Topçu

Başkanım, 500 bin çiftçi ailesinin 50 bine düşmesi gerektiğini söylüyorsunuz. 450 bin aile bu işi bırakacak. Bu, toprak reformu demek. Bunu yapabilecek siyasi irade var mı?

Adem Sarı

Siyaset bunu çözemez. Burada bütün siyasileri de eleştirmiş olayım. Siyaset öyle bir hale geldi ki, “Önümüzdeki yıl seçimleri nasıl kazanabiliriz?” Partilerin bütün çalışma yöntemleri seçim kazanma üzerine. Hizmet üzerine değil. Ben bunu görüyorum. Hatta daha yeni tarım projelerini sunalım dedik, kimse gelmek istemedi. Seçimler var şimdi herkes onlara odaklanmış durumda.

Hangi parti olursa olsun, tarımsal anlamda bir sorunun çözümünde, “Sorunu çözmeye kalkarsak bir dahaki seçimde de oy kaybına uğrarsak” düşüncesi, o sorunu öteliyor. Hatta barikat çözümler var. Cumhurbaşkanımız da bunun farkında. Ama bizim ülkemizin şartları yetersiz. Demokrasi kültürümüz tam yerleşmemiş. Ferrero’dan bahsettiniz. İşin hem tarihsel hem sosyolojik boyutu var.

Osmanlı döneminde Türkler ticaret yapmıyordu. Fındığın, üzümün, incirin ticaretini, Osmanlı tebaasına dahil olan ecnebiler yapıyordu. Bizim insanımız, Türkler, ufak tefek halıcılık ve çinicilik, el işlemesi sanatları yapıyorlardı. Bizim gelirimiz de daha çok savaş, vergi, ganimet gibi kaynaklardan geliyordu. Ülkenin köylüleri; buğdayından, mısırından geçinecek kadarını alıyor, gerisini devlete veriyordu. Genel anlamda böyleydi.

Cumhuriyet dönemiyle birlikte karma ekonomi modeli başladı. Bizim, geçmişten gelen bir ticaret kültürümüz yok. Burjuva sınıfımız, soylu sınıfımız yok, Osmanlı döneminde olmadı. Bir saray var bir de köylü var… Bunların altyapısı olmadığı için de biz bocaladık. Karma ekonomi, yıllar süren savaşlardan çıkmış kıraç Anadolu toprağı işlenmez durumdayken başlamış. Bunlarla birlikte 1980’li yıllara kadar kapalı ekonomi modeli… Bankacılığı bile bilmiyorduk.

Özal’la birlikte, piyasa ekonomisi modeli başladı. O dönemde sistem oturana kadar kaçınılmaz olan batmalar, bankaların, şirketlerin iflasları… 2001 kriziyle de bankacılık Kemal Derviş’in kararlarıyla sağlama alındı. İşin özü, biz ticareti daha yeni öğreniyoruz. Evlerde kullandığımız en basit ve temel ürünler bile baktığınızda İsrail, Fransa gibi ülkelerden geliyor. Bu firmalar, 100-200 yıl geçmişi olan firmalar. Bizim böyle firmalarımız yok. Burada suçu sadece devlete yüklemeye de gerek yok. Yavaş yavaş, sindire sindire geliyoruz. Belki biz göremeyiz ama 100 yıl sonra onlardan daha ileride olabiliriz. Çünkü bizim insanımız girişken…

Tarımın sorunu da biraz buradan kaynaklanıyor. Tarihsel, sosyolojik boyutları var meselenin… Biz göçebe hayatı yaşıyorduk. Şehirleşmeyi sonradan öğrendik, yerleşik düzene sonra geçtik. Hala daha bu kültürün devamları var.

ÇİFTÇİ TARLASINA BAKAMIYOR

Tuncer Kalaycı

Hükümetin, arazilerin toplulaştırılmasıyla ilgili yürüttüğü bir çalışma var. Bu çalışma yeterli değil mi sizce? Çünkü az önce “Hiçbir siyasi irade yapamaz” demiştiniz.

Adem Sarı

Çok radikal kararlar alınması lazım. 500 bin çiftçi 50 bine düşsün diyoruz.

Tuncer Kalaycı

Mevcut çalışmalar nasıl gidiyor?

Adem Sarı

Şimdi yer veremiyorsun. Baba öldü, 20-30 dönüm yeri var, ayrı tapu vermiyorlar. Ya ortak işleteceksin ya birine devredeceksin. Benim anladığım kadarıyla şu an bu şekilde. Ama bunların daha da büyümesi lazım. Bir fındık çiftçisinin en az 50 ton fındık toplaması lazım. Çünkü veriminin karşılığını aldığı zaman daha çok çalışacak. Daha bilimsel makineleşmeye gidecek, gerekirse ziraat mühendisi tutacak, ona maaş verecek, diyecek ki; “Her gün geleceksin buraya. Fındığa böcek mi kondu, dalı kurt mu yedi, hastalık mı yedi?” Bilimsel olarak takip edecek. Hem verimi artıracak hem gelirini artıracak hem de ekonomiye katkı sağlayacak. Yılda bir ton fındık toplayan aile 20 liradan satsa ne olur? Ama 50 ton toplayan bir aile, fındık 10 lira olsa da kurtarır.

Hasan Kurtiç

50 ton için ortalama kaç dönüm alandan söz ediyorsunuz?

Adem Sarı

Aşağı yukarı 100 dönüm. Bunu fındık için söylüyorum. Buğday için geçerli olmayabilir. Ferrero’nun uygulamaları var. Bizim bu bölgede ortalama 150-200 kilo arası fındık toplanıyor. Ferrero’nun modern bahçeleri, ‘İyi Tarım’ uygulamaları var. Şu anda 450 kiloyu yakaladılar. Don da olsa yağmur da yağsa hava şartları uygun gitmese de 450 kiloyu yakaladılar. Bu, bilimsel bir çalışmanın sonucudur. 5-6 yıldan beri bu uygulamayı yapıyorlar. Ama bizim vatandaşımız, çiftçi kabul ettiğimiz insanlarımız, tarlasına bakmıyor.

Babadan kalma, gelenek ve göreneklere göre gidiyor. “Güneş buradan doğdu, bu sene fındık az olacak” diyor. Birtakım batıl inanışlar var. Bir defa bunları aşmamız lazım. Ama bilimsel uygulamayı yapmak için de arazilerin büyük olması lazım. Araziler büyük olduğu zaman üretim maliyetleri düşüyor. Bir ton fındık toplarken bir traktör kullanıyorsun. Ama 50 ton fındık topladığın arazide aynı traktörü kullanacaksın. Dolayısıyla maliyetin düşüyor. Daha da makineleşiyorsun. Üretim artınca maliyet düşüyor, bu sefer fındık fiyatı sorun olmaktan çıkıyor.

Editör: TE Bilişim