Selahiye köyünün 1904 yılında kurulduğunu bir kitapta okumuştum. Hatta fırsat buldukça bir pancar çavuşu olan amca anlatırdı 1950’li, 60’lı, 70’li yılları... Kendi aile büyüklerini, o dönemin Adapazarı’nı, pancar işçilerini, şeker fabrikasını, yerel siyaseti. Şimdi bunları not almadığım için kızıyorum kendime. Çok pişmanım.”

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Prof. Dr. Engin Yıldırım ile söyleşimiz önceden planlanmış değildi. Rastlantı demek daha uygun olur. Kendisinin Sakarya’da oluşunu fırsat bilip, kapısını çaldık. Kırmadılar ve kabul ettiler.

Sakarya üzerine konuştuk kendisiyle. Kente gelişi, buradaki yaşamı, izlenimleri ve Anayasa Mahkemesi’ne gidişini…  Bir de tavsiyesi oldu. Sakarya’nın kültürel zenginliklerini, tarihini ortaya koyacak sözlü tarih çalışmalarının desteklenmesini önerdi, Serdivan’da yerel tarih kulübü oluşturulabileceğini söyledi.

Kendisine bu keyifli söyleşi için teşekkür ediyorum.

Söyleşi: Hülya Bilgin ÇOLAKOĞLU

  • Sakarya’ya yolunuz ilk ne zaman düştü?

Öğrenim hayatım İstanbul’da geçti. Daha sonra İngiltere’de Lisansüstü eğitimi aldım. Mecburi hizmetimi yerine getirmek için Sakarya’ya geldim. Sakarya ile bağlantım böyle başladı. Yıl 1994. O yıllarda Sakarya Üniversitesi de yeni kurulmuştu...

-Sakarya macerası sizin için nasıl başlamıştı?

İlk geldiğim günü hiç unutmuyorum. Terminalde indim ve Üniversite nerede diye sordum, şu dolmuşa bin dediler. Serdivan dolmuşuna bindim, Mavi Durak’ta indim. İnerken şoföre sordum, üniversite nerede dedim. Biraz yukarıda dedi. Yol yok, etraf toz toprak... Yaz sıcağında toprak yolda yürüdüm. Bugünkü Kredi Yurtlar Kurumu yurduna kadar kadar yürüdüm. Bu dağ başında üniversite mi olur dedim. Git git bitmiyor… O sırada resmi plakalı bir araç geçiyordu. Beni görünce durdu, beni de aldı. Konuştuk anlattım, meğerse rektör yardımcılarından biriymiş. Prof. Dr. İbrahim Erol Kozak... Daha sonra birlikte çalıştık.

Fakültenin dekanı İstanbul Üniversitesi’nden hocam olan rahmetli Prof. Dr. Sabahattin Zaim’di.

Doç. Dr. Sami Güçlü ‘de dekan yardımcısıydı. Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde göreve başlamamın kısa hikayesi bu.

  • Sakarya’ ya gelen kolay gidemez derler.

Ben bunun bir örneğiyim. Niyetim İstanbul’a geri dönmekti. Kampüsün manzarası çok hoşuma gitmişti. O zaman bir bina, iki baraka, toprak bir yol, iki saatte bir kalkan köhne bir belediye otobüsü...Otobüsün içinde yukarı çıkarken üstümüz başımız toz toprak olurdu. Fakat çok güzel dostluklar edindim. İİBF öğretim elemanları ağırlıklı olarak İstanbul Üniversitesi kökenliydi. Hâlâ o dostlukları devam ettiriyoruz. Öğrenci çok azdı, dolayısıyla sosyal faaliyetlere de vaktimiz oluyordu.

  • Ne gibi sosyal faaliyetlerde bulunuyordunuz?

Günümüz şöyle geçerdi; okula gider, çalışır, çay molası verir, öğleden sonra Sapanca kıyısına, iner, bazen belediyenin plajına gider karpuz, ekmek, peynir alır sekiz on kişi sohbet eder, yüzer, dinlenirdik. Akşamları da, hepimiz bekâr olduğumuz için, dışarıda yerdik. Yenicami, Çıracılar bölgesinde yemek yer, asma altı kahvede -depremde yıkıldı şimdi - taburelere oturur hem akademik hem güncel konuları konuşurduk.

Bulvarda bir tur atar ve yine Çıracılar bölgesinde bilardo salonu vardı. Bilardo oynardık. Çok iyi bilardocular da vardı benim gibi ilk defa ıskatayı eline alanlar da... Cuma günleri bir kaç arkadaş İstanbul’a gidip pazar günleri öğleden sonra gelirdik.

  • Peki, şu anda Sakarya denilince aklınıza ilk neler geliyor?

Doğal güzellik, nispeten kapalı bir toplumsal yapı, farklı etnisiteler. İlk geldiğimde kiralık ev aradık, biraz sıkıntı yaşadım. Bekâra ev vermiyorlardı. Bir emlakçı sayesinde Yıldız evlerde bir daire kiraladık. İngiltere’de ve İstanbul Üniversitesi’nde birlikte okuduğumuz bir arkadaşımla tuttuk evi. Mütevazı bir evimiz vardı.

Şu an Serdivan AVM’nin olduğu yer yazın gölete dönüşürdü, kurbağa sesinden uyuyamazdık. Acayip sinek vardı. Bir de buralarda deri fabrikaları vardı, etraf deri kokardı.

Bu arada 1996 yılında evlendim.. 1999’da deprem oldu. Evimiz orta hasarlıydı. Can ve mal kaybımız olmadı çok şükür. Kaybı olan insanlarımızın acısı yüreğimizde iz bıraktı. Unutulacak bir şey değil ama toplumsal hafıza zayıf olduğundan sanki unutuluyor gibi..

  • Depreme aşina değildik hiçbirimiz…

Ben, daha önceleri depremi; Anadolu’nun ücra yerlerinde insanların başına gelen bir felaket gibi algılardım, öyle değilmiş.

Çadırda yaşamayı kolay bir şey sanırdım. Hani ilkokul kitaplarında okuduğumuz, özellikle Kızılay’ı anlatan o yazılarda okuduğumuz çadırlarda yaşam basit gibi gelirdi. O kadar basit olmadığını yaşayarak öğrendik.

Konteynır ve çadır kentlerde yaşamadım. Selahiye’de hanımın amcası vardı. Orada çok yıkım olmamıştı. Allah rahmet eylesin amca tipik bir muhacirdı. Çok çalışır dur durak bilmezdi. Yani köy hayatını bir fiil gördüm. Hanımı yani yengemiz sağ, 83 yaşında hayran olduğum bir gayreti ve dur durak bilmeyen enerjisi müthiş… Hâlâ sağlıklı.

Yerel tarihe meraklıyım. Selahiye köyünün 1904 yılında kurulduğunu bir kitapta okumuştum. Hatta fırsat buldukça bir pancar çavuşu olan amca anlatırdı 1950’li, 60’lı, 70’li yılları... Kendi aile büyüklerini, o dönemin Adapazarı’nı, pancar işçilerini, şeker fabrikasını, yerel siyaseti. Şimdi bunları not almadığım için kızıyorum kendime. Çok pişmanım. Çok samimi bir dostum var, Boşnak kökenli. Laflarken; ya sen niye Sakarya’nın Boşnaklarının tarihini yazmıyorsun dedim. Yazmalı insan. Üniversite, hatta lise öğrencileri sözlü tarih araştırmalarına teşvik edilmeli.

  • Yani şehirlerin, yörelerin tarihleri ilginizi çekiyor diyebilir miyiz?

Gittiğim yerlerde o yörenin tarihini merak eder, bilgilenmek isterim.. Mesela, Hep şöyle düşünürüm. İki bin yıl önce buralarda Bitanyalılar vardı, sonra Hıristiyanlar, Bizanslılar vardı. Sonra Türkler, başka Müslüman topluluklar geldi. Acaba bin yıl, iki bin yıl sonra buralar nasıl olacak, merak ederim.

Yine bir parantez açıp söyleyeyim İngiltere’de okurken en çok dikkatimi çeken şey; çoğu kişi amatör olarak olsa da  yaşadığı kentlerle ilgili araştırma yapar, büyüklere sorar, öğrenir. Bu hakikaten dikkatimi çekerdi. Bu sadece okul okumakla ilgili bir şey değil, merak önemli...

Yerel tarihi, gazete köşelerine taşıyan İrfan Nişancık ve Abdullah Çelik Beylerin köşe yazılarını merakla bekler, büyük bir keyifle okurdum.

  • Günümüzde yerel tarihler biraz göz ardı ediliyor sanki

Şunu demek istiyorum: pek çok ülkede ev kadını, doktor, avukat vs. 15 günde bir araya gelerek bir köye veya yerleşim yerine gidip, yaşlılarla konuşup arşiv hazırlıyorlar.  Burada da örneğin, Serdivan yerel tarih kulübü oluşturulabilir. İnsanlar bir araya gelerek araştırmalar yapabilir. Bu büyük bir bilgi birikimi olurdu

-Çok haklısınız…

Depremden sonra Üniversitemiz hızla büyüdü. Ben 2002 yılında profesör oldum. O dönem Prof. Dr. İsmail Çallı’dan sonra, yardımcılarından Prof. Dr. Mehmet Durman rektörlüğe seçilmişti. 2002 yıllarıydı sanırım, Sakarya Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi SESAM müdürlüğüne atandım. Aslında bu SESAM, 60’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi‘nde kurulan bir merkezmiş. O yıllarda Sakarya üzerinde çok çeşitli alanlarda sosyolojik araştırmalar yapmış, Sakarya’da basın tarihi, Sakarya’da sosyalleşme, Sakarya’da toplumsal gruplar, Sakarya’da spor... Bunlar Üniversite kitaplığında bulunabilir. Başka üniversitelerde ve internette de bulunabilir ilgilenenler için.

2003 yılında İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığına atandım. Yaklaşık yedi yıl, 2010 yılına kadar dekanlık yaptım. Sadece Sakarya Üniversitesi değil; İTÜ, Başkent, Kocaeli ve Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’nde de Lisans ve Lisansüstü derslere girdim.

  • Lisansüstü demişken, bugüne kadar kaç tane doktora tezi yaptırdınız?

Bütün akademik hayatımda yanılmıyorsam 8  doktora tezinde danışman hocalık yaptım. Bu arkadaşların çoğu şu an doçent olmuş durumda.

  • Ne güzel katkılarınız olmuş. Anayasa Mahkemesi’ne gidişiniz nasıl oldu?

 Nisan 2010 yılında YÖK kontenjanından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandım. Anayasa mahkemesi farklı kökenlerden ve farklı kurumlardan gelen insanlardan oluşur. Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, üst düzey bürokrasi ve üniversiteler...

Ben üniversite kısmını temsil edenlerden biriyim. Orada üniversitelere ait üç kontenjan var. İkisi hukukçu -öğretim üyesi- olmak üzere, bir kişi iktisat veya siyasi bilimler alanından olmalı. 2010 yılında gittik, 2015 yılında başkan vekili seçildim. Bireysel başvurulara bakan iki bölüm var. Bunlardan ikinci bölüm olarak adlandırılanın başkanlığını yapıyorum.

  • Anayasa Mahkemesi’ni, işleyişini ve yetkilerini biraz anlatabilir misiniz?

Anayasa Mahkememiz,  Avrupa’daki en eski dördüncü Anayasa mahkemesidir. 1961 Anayasası’nda bu kuruma yer verildi ve 1962’de faaliyete geçti. 56 yıldır faaliyet göstermekte. Anayasa yargısı ilk defa Amerika’da oluşturulmuş. ABD Yüksek Mahkemesi 1803 yılında verdiği kararla yasaların, anayasaya uygunluğunun denetimine başlamış. Daha sonra Avrupa’da; Avusturya, Almanya ve İtalya gibi ülkelerde oluşturulmuş. Şu an dünyanın pek çok ülkesinde anayasa mahkemeleri mevcut.  Anglosakson hukukunun egemen olduğu yerlerde ise anayasa denetimini, yüksek mahkeme adı verilen yargı organları yapar.

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin beş ayrı alanda inceleme yetkisi vardır:

  • İptal davaları
  • İtiraz davaları
  • Siyasi parti mali denetimi
  • Bireysel başvuru
  • Yüce Divan Görevi

Bu saydığımız işlevlerden, bireysel başvuru 2010 yılındaki anayasa değişikliği ile halk oylaması sonucu kabul edilmiş ve 23 Eylül 2012’den itibaren de başvurular alınmaya başlamıştır. Anayasa mahkemesinde içinde farklı adlar taşıyan organlar var. İptal itiraz genel kurulu, bireysel başvuru genel kurulu, bölümler ve komisyonlar... Teşkilat yapısı bu.

Şu anda 17 üyeden oluşmakta, 90 civarında röportör ve röportör yardımcısı var. AİHM’ye gelen bir konu, konu hakkında uzman olan röportöre verilir, o bir taslak hazırlar. O taslak rapor, görüşme gününden bir hafta önce üyelere dağıtılır. Üyeler okur, toplantı gününde tartışırlar, oylama yaparak sonuca ulaşılır.. Sonuçta oy çoğunluğu ile karar verilir. Kararlar bazen oy çokluğu, bazen oy birliği ile alınır. Azınlıkta kalanlar, karşı oy görüşü yazarlar. (Muhalefet şerhi)

  • Bireysel başvurularda ne tür konularla karşılaşıyorsunuz?

Çok çeşitli konular mahkememize gelmekte. Vergi alanından iş yerindeki mobbing uygulamalarına, işkence ve kötü muamele şikâyetlerinden mülkiyet hakkına kadar çok farklı alanlarda mahkememiz karar vermektedir. Özellikle siyasi, iktisadi ve toplumsal etkisi ve boyutu olan konulardaki kararlar, gerek sosyal medya gerek basın aracılığı ile toplum tarafından tartışılır .Bu dünyanın her yerinde böyle…

Bireysel başvurular normalde herkese açık. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanlar dâhil.Yalnız bireysel başvuruların yapılması için bir takım koşulların yerine getirilmesi gerekiyor. Bu koşullar oluşturulmazsa başvuru kabul edilmiyor. (Kabul edilebilirlik kriterleri) Sonuçta yaptığımız iş anayasadaki ilgili maddeyi ya da maddeleri yorumlamak. Bunu yaparken insan hakları ve hukuku ile karşılaştırmalı anayasa hukukunu da dikkate alıyoruz, özellikle AİHM kararlarını.

Editör: TE Bilişim