Gazoz…

Bildiğimiz gazoz işte…

Bir yığın anlam yüklenen, üstelik hiç de hak etmediği halde olumsuz biçimlerde.

Nuri Alço ile anıldığında içine ilaç koyulan,

Futbol maçıyla  anıldığında da önemsizleştiren…

Ya da oyunda, iddiada kaybederlere, gazoz ağacı diye atfedilen…

Tüm bunların yanında geçmişe duyulan özlemin öznelerinden…

Yazlık sinemayı, arsalardaki maçları, okuldaki öğünleri hatırlatıp ‘ah, o günler’ dedirten…

Genç kuşağı ne kadar etkiler bilmem ama orta yaş ve üzerinin burnunun direğini sızlatan gazoz.

Sızlatır çünkü, şimdilerde tadıldığında o eski tat bulunamaz nedense…
Nedensenin cevabına gelince…

O cevabı, bu yazının esas adamı olan, Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde görev yapıyor olsa da gazozun arkeologluğuna soyunmuş Kazım Mert hoca da veremedi.

’Belki de o tat bir daha hiç olmayacak’ dedi sadece.

Gazoz ve Kazım Mert…

Gazoz yukarıda anlatmaya çalıştığımız o gazoz işte…
Kazım Mert ise İşletme Fakültesi’nde gazoz sevdalısı bir öğretim üyesi…

Gazoz şişeleri topluyor, gazozun tarihini araştırıyor.

Son 4 yılında işinden kalan zamanın, neredeyse tamamını bu işe ayırmış.

Bağımlılık derecesine ulaşan bu merakını anlatırken, geldiği noktayı gülerek şöyle özetliyor: “Adım gazozcu hocaya çıktı”

Söyleşiye gittik ama pek soru sorma fırsatımız olmadı. 

Hoş gazozun derinliklerine girdikçe pek bir şey bilmediğimizi, soracağımız soruların çok anlamlı olmayacağını da anladık. O yüzden, sözü Kazım Hoca’ya bıraktık. O anlattı, biz dinledik. 

Size de okuması kaldı.

MedyaYazar

‘Kahraman Neşe Gazozu’

“Şu şişesini gördüğünüz Neşe gazozu, 1948’de üretilmeye başlamış… Hikayem de onunla başlıyor. Bir gün Migros’a girdim, Orhan Camii’nin oradakine. Aaa baktım Niğde  Gazozu var. Dedim Niğde Gazozu nasıl gelmiş Adapazarı’na ve Migros’un kapısından girmiş? Ya Adapazarı’nda bizim çocukluğumuzun Neşe gazozu vardı, bu bizim Neşe gazozu niye Migros’ta satılmıyor, ben bunla ilgili bir araştırma yapayım dedim. Kendi kendine de pazarlama yapıyorum. Hani Kahraman Neşe Gazozu, Süper Niğde Gazozuna karşı diye… Böylece bu hikayenin içine girdim. Çok da bilinçli değildim zaten, Aradan bir 4 yıl geçti. Sonra bir bayan arkadaşımız daha var bizim İşletme’de. Ya dedim ‘böyle böyle bir konu var kafamda, yapabilir miyiz bilmiyorum, hiçbir veride yok elimizde’. O da Adana’ya gidecekti, sonra internetten baktı  Adana’da Zaman diye bir gazoz varmış. ‘İyi sen git bul orayı, bir söyleşi yapabilir misin’ dedim.  Facebook’tan ‘Ne sorayım hocam’ dedi. Ben bir iki soru yazdım. Sonra işte ses kaydını aldı. Ben de internetten gazoz hikayesine bakmaya başladım. Sonra Fahri Tuna’nın bir yazısına denk geldim, Sakarya’nın gazozlarıyla ilgili. Çok güzel keyifli bir yazı yazmıştı. Ardından yavaş yavaş başladım. Neydi Türkiye’de gazoz, nasıl bir geçmişi var Adapazarı’nda. Derken Hasan Sönmezyurt diye bir isim buldum internette. TRT’de gazozla ilgili bir belgesel yapmış. Tabi kendisine ulaşamadım. Sonra yine internette dolaşırken bir gazoz koleksiyonusunu gördüm. Fatih Koç. Ankara’daymış. nasıl olduysa yazıştık onunla, telefonla aradım. Hasan Sönmezyurt’u sordum. ‘Ya Hasan abi bizim pirimiz’ dedi. ‘Nasıl yani’ dedim. ‘Koleksiyonculuğun en iyisidir’ dedi. Fatih Koç Adapazarlıymış, depremden sonra Ankara’ya gitmiş. Neyse Hasan abinin telefonunu verdi. Ben bir yüzsüzlük yaparak aradım. Kendimi tanıttım. Yeni yeni koleksiyoncuların olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. ‘Tanışabilir miyiz’ diye sordum. ‘Olur dedi. Ankara’da Tarım Bakanlığı’nda çalışıyormuş. Görevi gereği Türkiye’nin her yerini dolaşıyormuş. Bu arada da gazozla ilgili araştırmalar yapıyor.”

“O ŞİŞEYE DOKUNABİLİR MİYİM”

“Sonra yavaş yavaş başladım işte Türkiye’deki gazozlarla ilgili bilgileri toplamaya. Ardından  tek tük şişe toplamaya başladım. Bir gün Hasan abi telefon etti. ‘Okulda mısın’ diye sordu, bir süre sonra da geldi. Aaaa,  elinde iki torba gazoz şişesi. Şuraya bıraktı. Ben tabi Hasan abiyle tanışıyor olmanın şaşkınlığındayım. Çılgın adam. Nasıl başladığını sordum. ‘Hocam’ dedi, ’25 yıl önce Milas’ta bir gazoz şişesi gördüm başlayış, o başlayış’.  Sadece şişe toplamakla kalmadığını, tarihini araştırdığını söyledi. ‘Gidip kamera çekimlerini yapıyorum’ deyince, iyice arttı hayranlığım. Zaten kafamda bir hayal vardı. ‘Hocam o zaman ben Ankara’ya geleyim’ dedim. Ankara’da da Aşağı Ayrancı’da her ayın üçüncü pazarında bit pazarı gibi  bir pazar açılıyor. Bir pazar, atladım gittim 10.30 gibi. ‘Hocam çok geç kaldın’ diye karşıladı. Niye diye sorunca, “Biz sabah 5’ten beri buradayız. Buraya 5- 6’da gelinir. Önce koleksiyoncular arasında takas  yapılır, sen suyunun suyunu görürsün’ dedi. Sonra ‘Hadi gel seni koleksiyonuma götüreyim’ dedi. Gittik, Keçiören’de bir apartmanın üç tane odunuluğunu kiralamış. Küçük, salaş bir yer. Kapı açılmıyor bile. İçeride 7 bin şişe var. Bir şişe çıkardı, ‘Bak bu sizin memleketin’ dedi. İşte Neşe gazozununmuş. Ben neşe gazozunu biliyorum ama o şişeyi bilmiyorum. ‘Abi hiç olmazsa dokunabilir miyim’ dedim. Koleksiyonculukta tırnak içinde şey varmış, paylaşmayı çok seviyoruz ama benim vermeyeyim. O çok keyifli bir insan olduğu için. Sonra öbür odaya gittik. Bu arada gazoz şişelerinin depozitolu ve depozitosuz olmak üzere iki çeşidinin bulunduğunu, 20’lik 40’lık diye fiziksel farklılıkları olduğunu öğrendim.”

“BU İŞ BENİ AŞAR”

“Sonra döndüm buraya. Sadece iki sıra şişem var. Onun koleksiyonunu gördükten sonra dedim ‘Mümkün değil, ben bu işe giremem, ben sadece biraz araştırma yapayım’ falan.  İnternetten önce ana kaynaklar, sonra yerel kaynaklar, gazete, dergiler derken, bir facebook sayfası varmış, orayı buldum. O sırada Hasan abi bana dedi ki, ‘Adapazarı’nda bir tane daha gazoz koleksiyoncusu arkadaş var, Abdullah diye. onunla tanış.’  Ben de aradım aradım, eski Fen Edebiyat Fakültesi’nin karşısında sokaklardan birinde bakkal dükkanını buldum. Tanıştık. O daha temiz, düzenli bir şekilde, yukarıda doğru raflara hepsini dizmiş. Ne kadar zamandır bu işin içinde olduğunu sordum. Baya bir muhabbet ettik. Sonra arada bir görüşmeye başladık. Takas yapıyoruz. İnternette diğer gazoz koleksiyoncuları paylaşıyor işte, bak bu şişeler var. bunlar yeni çıkanlar derken yavaş yavaş ben de toplamaya başladım. Sonra mezat varmış internetten. Pera mezat. onu keşfettik. bir iki defa mezata katıldım. Bir miktar para harcayarak (hani insanların boş işler le uğraşıyorsun dediği… tabi eşim bilmiyor bu arada kaç para verdiğimi, sormadı da zaten) almaya başladım. Hala topluyorum da,  son iki yıldır bu şişelerin tarihi üzerinde durmaya başladım.”

“İLK GAZOZ 1896’DA”

-(Burada araya girip soruyoruz) Gazoz Türkiye’de ilk ne zaman üretildi, hammaddesi nedir?

“Türkiye’de ilk gazoz üretimi 1896’da yapılıyor. Şu anda bildiğimiz tarih bu. Osmanlı İmparatorluğu dönemi. 1903’lü 1908’li yıllarda Hürriyet Gazozu gibi markalar çıkmış. Ondan sonra da 1964 yılına kadar çok ciddi bir üretim var. Net bir rakam olmamakla birlikte  800’e yakın markanın üretildiği söyleniyor. 1964’te bir kırılma yaşanıyor, o da Cocacola’nın Türkiye’ye gelme tarihi… Daha önce Türkiye’de varmış ama bu klasik, Amerikan üslerinde kendi tesislerinde satılıyor. Üretim yok. 1964’te Türkiye’ye gelince, onların stratejisi önce bedava dağıtmak. Böyle olunca bi kırılma yaşanmış ve gazoz üretimi yavaş yavaş azalmaya başlamış. Çok kaba tarihi bu.

Gazozun içeriği dediğimiz zaman su klasik. İçindeki şeker, esans tat veriyor. O zamanlar sade gazoz, sarı gazoz ve siyah gazoz diye çeşitleri var.”

-Kolanın muadili var mı peki?

“Var Suna Kola diye…

Esas kırılmanın yaşandığı 1964 yılında üretim Kadir Has’ın kendi fabrikasında yapılmış. Çok ilginçtir, o fabrika 1916’ıncı fabrikasıymış. Bir Uludağ var bu arada, hepimizin bildiği, Yaklaşık 80 yılı aşmış üretim yaptıkları… Koladan sonra gazoz üretimi sekteye uğramış. Tabi o dönemde kola türevleri pepsi falan çıkmaya başlamış. kimisi üretmeye devam etmiş. 

Şimdi 4 yıl önce başladım bu işe ama son 2,5 yıldır yerel gazoz inanılmaz bir şekilde rağbet görüyor. Hem üretici açısından, hem re tüketici açısından. enterasan boyuta geldi. Koleksiyoncular artmaya başladı.

SAKARYA’DAKİ GAZOZ ÜRETİMİ

“Sonra ben Adapazarı’na bakayım dedim. Sadece Neşe’yi biliyoruz. Hasan abi, ‘Kaynarca’da Ahmet gazozu vardı. Kaynarca’ya gittim, aradım bulamadım Eski binasını buldum, fotoğrafını çektim” dedi. Sonra “Taraklı’da Doğu gazozu vardı” dedi. Sonra “Ahmet gazozundan çalışırken oradan ayrılan bir kişi Mehmet gazozunu kurdu” dedi. ‘Şirinada gazozu var, Adapazarı’nın Güven gazozu var’ dedi. Fahri Tuna’dan okumuştum ama ben bunun hep hayal olduğunu sanıyordum. Hasan abi, ‘Doğu gazozlarıyla gidip röportaj yaptım’ derken, hatta şuradaki Şirinada gazozunu konuşurken, arkadaşların ilgisini çekmeye başladı. İşte ‘Aaa hocam bu ne falan’ derken, gittikleri yerlerde bir şişe gördüklerinde “Sende bu var mı?” diye sormaya başladılar. Bir gün müteahhitlik yapan bir arkadaşım ‘Bu şişe sende var mı?’ diye sordu. Yoktu, ‘Neredesin sen?’ diye sordum.  Perşembe pazarı tarafında bir inşaatta kepçe ile daldırmışlar, topraktan çıkmış. Ben gidinceye kadar bir tane daha bulmuşlar. Biz topraktan bulduk Hasan abide gördüğümüz Şirinada gazozunu. Bir de Recep gazozu varmış 1960’lı yıllarda. Bir baktık ki 10 küsür gazoz markası çıktı Adapazarı’nda.”

“GEYVE’DE ŞAKİR GAZOZU”

“Sonra facebook sayfasında Barbaros diye bir arkadaşla tanıştık. O da gazeteciymiş, koleksiyonun içinde. Yazılı materyalların içine girip, bulduğu bütün fotoğrafları çekip paylaşmaya başladı. Hasan abi geldi geçenlerde. Adapazarı’nda Güven gazozları varmış. Abdullah ile gitmiştik bir kere. üst katta 100 kadar Güven gazozu duruyor. 15-20 liraya aldık pazarlıkla tanesini. Hasan abi sonra geldi röportaj yaptı. ben de kameraya çektim.

Nermin hocamız var Geyve Meslek Yüksek Okulu’nda. “Hocam biz gazozcuyuz zaten. İki yıl öncesine kadar evimizin altındaydı. Yıktık yeni ev yaptık, hepsini attık” dedi. Şok oldum. Babası da o sıralarda rahmetli olunca abisine gittim, tanıştım. O zamanlar babasının yanında gazoz imalathanesinde çalışan bir amyaca gittik onunla sohbet ettik. Ses kaydı aldım. Geyve’de Şakir gazozu varmış, orada öğrendim.
Eski gazoz imalatçıları büyük risk içersinde. Çünkü gazozu şişenin içine koyarken patlıyor ve elleri hep yaralar içinde kalıyor. Gözler falan zarar görüyor. O yüzden de birçok insan imalatı bırakmış.”

RECEP GAZOZU

“1948’de bizim neşe gazozu çıktı. Sahibi Erol beyle bir kere tanıştık Hasan abi vasıtasıyla. Sonra bu sene gittik 3-4 ay önce. Maalesef isim hakkını sattı. Üretime1940’larda başladıklarını ve farklı markalarda ürettiklerini söylemişti. Neşe gazozunu satınca 1941 etiketiyle Şeker gazozunu çıkartmaya başladı. Neşe gazozunu satın alan Sandıkçılar da Hendek’te Saki diye gazoz var oranın tesisini almışlar, orada dolum yapıyorlar. Fahri beyle konuşurken, o yazıyla ilgili şey demişti: ‘Ben bir yazı yazdım ama başıma iş açtım,  aile içinde sıkıntılar falan. Neden benim ismim yok” diye.. Sonra Recep gazozlarının sahibinin oğlu Şahsuvar beyle görüşebilirsin dedi. Şahsuvar beyle görüştüm, o günden kalan şişe falan yok dedi. Yılını sordum,  1960’lı yıllarda Çark Caddesi’nde Şerefiye Camii’nin çaprazındaki fırının oradaymış.

Adapazarı’nda hiç ara vermeden üretilen Neşe gazozu var. Sürekli üretilmiş. Hasan abi Ahmet gazozu ile ve Taraklı’daki Doğu gazozlarıyla ilgili gazeteci İzzetin Kömürcü’nün babasıyla röportaj yapmış. İzzettin bana aylar sonra bir fotoğraf gönderdi. Güven gazozlarının sadece oğluyla görüşebildik. Mehmet ve Şakir gazozlarını sadece biliyoruz. Şirinada gazozunu çıkartanların Kuyudibi’nde akrabalarından kalanlar olduğunu duydum. Onun dışında gazoz markalarının sadece ismi var.” 

NURİ ALÇO VE GAZOZ

“Sosyolojik olarak şöyle bir şey var. Nuri Alço ve gazoz. Türk filmi ve ilaç. Bu algı insanlarda gazozu hep alay vesilesi yapmış, uzaklaştırmış.  Son yıllarda gazozla ilgili bu hikaye tekrar alevlenmeye başlayınca, eskiden olan ve üretimi durdurulmuş gazoz markalarının ya çocukları ya girişimciler isim haklarını alıp üretmeye başlamışlar. Böyle keyifli ve hareketli sektör olunca, belli başlı üreticiler harekete geçti ve il ismiyle gazoz üretilmeye başlandı. Samsun, Trabzon. Geçen Abdullah söyledi, Erzurum gazozu da çıkmış. ondan sonra Nuri Alço gazozu diye. Yaz aylarında 10-15 yeni marka çıkıyor. Mevsim bitince bunların yüzde 60’a yakını kapanıyor.

Ancak,  şişeler ve kapaklar standartlaştı artık. Bu tamamen hoş olmayan bir durum. Tüketici için anlam ifade etmiyor ama koleksiyoncu ve bu işin içinde olanlar  için üzücü bir durum. 
yazın 10-15 marka çıkıyor. yüzde 60 mevsim bitince bitiyor.
 

GAZOZ KAFELER

“İstiklal Caddesinde yerel gazozlar satan bir kafe açıldı. Anadoludan gazozları istemiş, kasayla göndermişler. Hatta para istememişler.  Kafenin sahibi, “Ticaret yapıyorum” diyerek kabul etmemiş. Halen devam ediyor ama biraz daha az yani.

Yine İzmir’de Kemeraltı’nda bir kafe açılmış. İstanbul’da Vefa Bozacısının karşısında gazoz satan kafe açtılar. Ağva’da gazozcu simitçi açılmış.  Cunda adasında biri kafe açmış. Yani Gazoz Kafeler dönemi başladı.

Onun dışında dediğim gibi ben şişe koleksiyonu yapıyorum. bir de kapak koleksiyonu yapanlar var. bambaşka bir dünya. internetten yurt dışından kapak değişimi yapıyorlar. Müze çalışmaları yapılıyor. Eskişehir’deki bir arkadaş koleksiyonunu müze kurulması için Büyükşehir Belediyesi’ne vermiş.”

-Anadolu’da illerde, hatta ilçelerde bu kadar fazla üretim yapılıyormuş, o günün koşullarında şişeleri nasıl temin ediyorlardı?

“İstanbul’dan Paşabahçe’den. Hepsinin tasarım farklılığı var. Üretimde talep çok olunca yurt dışından da alıyorlarmış. O dönem askeri gazozlar da üretilmiş. Onların şişeleri de İstanbul’dan”

-Şişeler geri dönüşümlü, hijyeni nasıl sağlıyorlardı?

“Odada su tankeri gibi bir şey var. Suyu dinlendip, 1 gün sonra verirlermiş. Şişe temizliğini ise başlangıçta fırçalarla elle, sonra makinelerin içinde, sonra paletli sisteme geçildiğinde daha kolaylaşmış.”

-Gazoz isimleri genellikle neye göre konuluyor? Yaşanılan dönemin etkisi var mı?

Olabilir. 1900’lü yıllarda Hürriyet ve Cumhuriyet gazozları var. 1950’da İzmir’de Demokrat gazozu var. Demokrat Partili yıllara tekabül ediyor. Ancak biz bunları yorumsal olarak söylüyoruz. İsminin nereden geldiği ve nasıl konduğu konusunda bir paylaşım, aktarım olmadığı için kesin bir şey söylemek mümkün değil.”

-Neşe gazozunun adının konulmasıyla ilgili bilgi var mı?

“Neşe gazozunu sorduğumda, sahibi ‘sevecen, keyifli, mutlu olsunlan, neşeli olalım diye böyle koyduk demişti.”

-Gazozun en fazla üretildiği bölge neresi?

“Kars - Iğdır taraflarında üretilmemiş. Marmara 1 numara. Ege Bölgesi’nde 75 marka vardı. Akdeniz Bölgesi’nde Antalya - Adana taraflarında ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de üretim var.

-Gazozun kentle ilişkisi var mı?

“Gazozun tarihini ortaya çıkaracak veri var. Üreticilerle röportaj anlamında ama ikna etmek gerekiyor, somut bir şey çıkartmak gerekiyor. Gazozun şöyle bir güzelliği var. Yazlık sinema - çekirdek - gazoz. Alternatif başka bir tercih de olmadığı için.

Gazoz nereden geliyor? Kökenlerinde hep bir Balkan hikayesi var. Oradan gelen, orada gördüklerini duyduklarını burada paylaşan insanlar. 

Şimdi sektör hareketlenince rekabet de kızıştı. İllerin gazozlarınan yanın da helal sertifikalı gazozlar da var. Ancak yerel gazoz deyince 100 kişiye sorsanız, 90’ı Niğde gazozu diyor. Çünkü Niğde pazarlama anlamında çok yatırım yaptı.”

Not: Kazım Mert Hoca’nın bir özelliği de Türkiye’nin bütün illerini gezmiş olması… Odasının duvarına astığı Türkiye haritasında tüm illerin üzerine, orada çektirdiği fotoğraflarını yapıştırmış. Bununla ilgili bir de üzüntüsü var. ‘Gazoz koleksiyonculuğuna çok geç başladım, daha erken olsaydı koleksiyonumda Türkiye’nin tüm illerinden şişeler olacaktı’ diye hayıflanıyor.

Editör: TE Bilişim