Reflü tanım olarak nedir?

Normalde mide içeriğinin yemek borusuna özellikle yemek sonrası, kısa süreli geçmesi vücudumuzda meydana gelen normal olaylardan birisi olup buna “Gastroözofageal Reflü” denilmektedir. Ancak eğer bu geri kaçış kişilerde haftada bir kez ya da daha fazla olacak şekilde, özellikle de geceleri hissedilir ve şikâyetlere neden oluyorsa o zaman buna “Gastroözofageal Reflü Hastalığı” denilmektedir. Yani aslında fizyolojik olan reflü durumu şikâyete neden oluyorsa o zaman hastalıktan bahsetmek gerekir.

Bahsettiğiniz şikâyetler nelerdir?

En yaygın ve en tipik şikâyet ağıza doğru acı su gelmesi ve özellikle göğüs kafesi arkasında yani midenin üstünden yukarı doğru yanma hissidir. Bu iki şikâyet reflü hastalığının temel bulgularıdır. Bunların dışında geğirme, ağız kokusu, ya da şiddetli hastalık durumlarında yutma güçlüğü gibi durumlar görülebilir. Bir de tabii Gastroenteroloji dışı polikliniklere sık başvuru nedeni olan yemek borusu dışı şikâyetlerden de bahsetmek gerekir.

Göğüs ağrısı şikâyeti gibi mi?

Evet. Hastaların bir kısmı özellikle de ilk kez böyle bir şikâyeti olanlar göğüs kafesi arkasındaki yanma ve baskı hissini kalp krizi ağrısına benzeterek acile ya da Kardiyoloji hekimine başvurmaktadır. Böyle bir durumun özellikle yemek sonrası başlaması, mide asidi azaltıcı ilaçlar ile şikâyetlerde azalma olması reflü hastalığını düşündürmekle beraber hastaların şüpheli her durumda acil olarak hastaneye başvurmasını ve kalbe ait sorun olup olmadığının araştırılmasını önermekteyiz.

Bunun dışında bu hasta grubu sıklıkla ses kısıklığı, tekrarlayan boğaz ağrısı gibi şikâyetler ile Kulak-Burun-Boğaz polikliniğine; yine kronik öksürük, astım benzeri şikâyetler ile de Göğüs Hastalıkları polikliniğine başvurabilmektedir.

Reflü hastalığı neden olmaktadır?

Reflü hastalığının ortaya çıkmasında en önemli neden, normalde sindirim için önemli olan midedeki güçlü asidik sıvının yemek borusuna geçişini düzenleyen kıskaç (alt özofagus sfinkteri) yapısında bozulma olmasıdır. Bu yapının hem yapısal olarak bozulması (mide fıtığı gibi), hem de fonksiyonel olarak bozulması hastalığın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Ayrıca yemek borusunun mideden gelen aside karşı koruyucu bir takım mekanizmalarında da bozulma olması önemlidir. Yani hastalığın ortaya çıkış nedeni çok faktörlüdür.

Reflü oluşumunun asitli gıdalarla ilişkisi var mıdır?

Belirttiğim gibi Reflü hastalığının tek bir neden üzerinden değerlendirilmesi uygun değildir. Hastaların önemli bir kısmında yemek borusunun alt kısmındaki kıskaç yapısında bozulma ve buna bağlı olarak yemek borusuna daha fazla mide asit teması olmakla beraber her hastada aynı durumu görmeyebiliyoruz. Dolayısıyla bazı hasta grubunda asitli gıdaların reflü şikâyetlerini arttırdığı kabul edilebilir ancak her hastada bu durumu asitli gıda alımına bağlamak doğru değildir. Bazı hasta gruplarında yemek borusunun duyarlılık eşiğine göre düşük asitli maddeler de bile reflü şikâyetleri ortaya çıkabilmektedir.

Obez kişilerde reflü şikâyetlerini daha sık duyuyor gibiyiz. Bunun nedeni nedir?

Obezitesi olan ya da son dönemde kilo artışı olan hastalarda daha önce olmayan reflü şikâyetleri ya da var olan şikâyetlerde artış olması sık karşılaştığımız bir durumdur. Burada ana sebep hastalardaki karın içi basınç artışına bağlı olarak koruyucu kıskaç mekanizmasında bozulma olmasıdır. Gebelerde de yine aynı sebepten dolayı reflü şikâyetleri daha sık ve şiddetli olmaktadır.

Çevremizdeki birçok kişide bu şikâyetleri duyuyoruz. Gerçekten de hastalık bu kadar sık mı?

Evet, gerçekten çok sık. Bu hastalığın ana şikâyetleri olan ağıza acı su gelmesi ve göğüs kafesi arkasında yanma şikâyetleri göz önüne alındığında toplumda her 4 kişiden birinde bu şikâyetlerin olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca daha önce belirttiğim yemek borusu dışı şikâyetleri de bu kapsama aldığımızda daha fazla oranda bu hastalığın görüldüğünü söyleyebiliriz.

Reflü hastalığı tanısını nasıl koymaktasınız?

Aslında Reflü hastalığı tanısının koyulmasında herhangi bir tetkik ya da görüntülemeye ihtiyaç duyulmamaktadır. Ağıza acı su gelmesi ve göğüs kafesi arkasında yanma şikâyetleri olan hastanın mide asidini güçlü bir şekilde azaltan ilaç tedavisine (en sık kullandığımız ilaç grubu ‘mide koruyucu’ diye bilinen ve sabah aç karnına kullanılmasını önerdiğimiz proton pompa inhibitörü) yanıt vermesi bu hastalığın tanısı için en geçerli ve en sık kullandığımız yöntemdir. İlaç bırakıldıktan sonra şikâyetlerin tekrar etmesi de tanı açısından değerli bir bulgudur. Diğer ileri incelemeleri ise bu yaklaşım ile tanı ve tedavide zorlandığımız hasta gruplarında tercih etmekteyiz.  

Endoskopi gibi yöntemlerden bahsediyorsunuz sanırım?

Evet. Endoskopi bildiğiniz gibi içi boş organların, ucunda bir kamera ve ışık sistemi bulunan bükülebilir bir alet ile görüntülenmesi ve bazen de müdahale edilmesine olanak veren değerli bir yöntemdir. Yemek borusu, mide ve ince bağırsağın başlangıç kısmını inceleyen bizim kullandığımız yöntemin ismi ‘Özofagogastroduodenoskopi’dir. Aslında son derece değerli bir yöntem olmakla beraber, gereksiz durumlarda çok fazla kullanılmaya başlanması, ehil olmayan kişiler tarafından da yapılmaya çalışılması nedeniyle maalesef artık sıradan bir görüntüleme yöntemi haline gelmiştir. Biraz konu dışı oldu ama yeri gelmişken bu görüşümü burada belirtmeden yapamadım.

Reflü tanısında rutin olarak endoskopinin başlangıçta bize kazandırdığı ilave bir bulgu mevcut değildir. Endoskopi ile hastalarda en sık reflü hastalığına bağlı özofagus alt uç iltihaplanması (özofajit), mide fıtığı görülebilir. Ancak hastaların yüzde 65-70’inde reflü hastalığının endoskopik bulgusu görülmemektedir. Bu nedenle biz endoskopiyi özellikle inatçı kusma, yutma güçlüğü, ağızdan kan gelmesi, kilo kaybı gibi ciddi bulguları (alarm bulguları) olan hastalarda ilk tercih olarak tercih etmekteyiz. Bu kişilerde de ileri hastalık bulguları olan darlık, “Barret Özofagus” olarak adlandırılan yemek borusu alt kısmındaki anormal hücre değişiklikleri ya da kanser bulgularını aramaktayız.  Yine 8 haftalık mide asidini azaltıcı tedaviye yanıt vermeyen, 5 yıldan daha uzun süreli şikâyetleri olan 50 yaş üzeri hastalarda da endoskopi ile inceleme yapılması uygun bir yaklaşımdır.

Başka tanı yöntemleri var mıdır?

Burundan ince bir boru gönderilerek, yemek borusuna kaçan maddenin miktarı, kaçış süresi, kaçan maddenin mahiyeti ve şikâyetler ile ilişkisini değerlendirdiğimiz “pHmetri” ve “impedans” dediğimiz daha ileri tanı yöntemleri özellikle tedaviye dirençli olan veya reflü hastalığı için operasyon düşünülen hastalarda uygulanabilen yöntemlerdir.

Reflü hastalığı nasıl tedavi edilmelidir?

Reflü hastalığı tedavisinde kullanılan başlıca ilacımız yemek borusuna kaçarak rahatsızlık veren mide asidini azaltmaya yönelik tedavilerdir. Özellikle hastalığın tanısı koyarken de kullandığımızı söylediğim sabah aç karnına alınan mide ilacı (proton pompa inhibitörü) tedavide kullanılan etkin ilaçlardan olup ayrıca gece reflü şikâyetleri olanlarda ilave asit azaltıcı ilaç tedavilerini de kullanabilmekteyiz.   Sınırlı hasta grubunda (uzun süreli ilaç tedavisine ihtiyaç duyan ya da büyük mide fıtığı olan hastalar) cerrahi tedavi seçenekleri de olmakla beraber hemen her mide hastalığı tedavisinde olduğu gibi bu hastalarda da hayat tarzı değişiklikleri önemli yer tutmaktadır.

İlaçsız tedavi yöntemindeki önerileriniz nelerdir?

Genel olarak bu hastaların yaklaşık yüzde 35’inde sadece hayat tarzı değişiklikleri ile şikâyetlerin kontrol altına alınabildiğini söyleyebiliriz. Özellikle kilolu ya da son dönemde kilo alan hastalarda sadece kilo vermek ya da gece şikâyetleri olanlarda yatak başının yükseltilmesi ilaç kullanım ihtiyacını ciddi oranda azaltmaktadır. Bununla beraber;

  • Rahatsızlık verdiğini tespit ettiği yiyecek ve içecekten uzak durmak,
  • Sıkı kıyafetlerden kaçınmak,
  • Sigarayı bırakmak,
  • Çok sıcak ve çok soğuk içeceklerden uzak durmak,
  • Tıka basa yemek yememek,
  • Yemek yedikten sonra uzanmamak, bir süre oturmak
  • Yatmadan 2- 3 saat önce bir şey yememek,

söylenebilecek öneriler arasında sayılabilir.

 Reflü tedavi edilmezse ne olur? 

Bu soru hastaların en çok kafasını karıştıran ve maalesef bu hastalıkla ilgili en çok suiistimale açık konudur. Reflü hastalarının aslında yarısından fazlasında yemek borusunda gözle görülür bir hasarlanma tespit edilmemektedir. Yemek borusunda görülebilen hasarlar; yemek borusu alt kısmında çeşitli derecelerde iltihaplanma, aynı bölgede ülser gelişimi ve daralma, o bölgede daha önce de belirttiğim hücresel değişiklikler (Barret Özofagus) ve nihayet daha ileri hasar durumunda kanser olarak sayılabilir. Burada tabi ki en çok korkulan kanser gelişimidir. Ama bu aslında öyle sanıldığı kadar sık rastladığımız bir durum değildir. Bu hastalardaki kanser gelişimi belli bir hücresel değişiklik safhasını içermekte olup takip edilmesi gereken en erken hücresel değişiklik safhası Barret Özofagustur. Reflü şikâyetleri belirgin ve uzun süreli olan hastaların sadece 1/10’unda endoskopide bu bulguya rastlanabilir. Bu bulgu saptanan hastalarda da değişen hücre tipine göre yıllık kanser gelişme riski 1000 hastada 5 olarak söylenmektedir. Dolayısıyla sırf bu nedenle bazı merkezlerin önerdiği gibi her reflü hastasının opere edilmesi yanlış olup o nedenle uygun hastalarda ve ehil ellerde endoskopik inceleme ve uygun önerilere göre takip en önemli koruyucu yaklaşımdır.

Son söz…

Reflü hastalığı gerçekten de toplumda sık görülen ve aslında tedavisinde bazen zorlandığımız hastalıklardandır. Mide asidini azaltıcı ilaç tedavileri halen tedavinin temel taşı olarak söylenebilir. Maalesef suiistimale açık olan cerrahi tedavi seçeneğinin sınırlı hasta grubunda etkili olduğunun bilinmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Her mide rahatsızlığı gibi bu hastalarda da hastalığı kabullenmek, tanımak ve hayat tarzını buna göre düzenlemek tedavide en önemli basamakları oluşturur.

DOÇ. DR. AHMET TARIK EMİNLER KİMDİR?

1977 yılında Sakarya’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Sakarya’da tamamladıktan sonra 1995 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimine başladı ve 2001 yılında mezun oldu. 2002-2007 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda İç Hastalıkları uzmanlık eğitimini tamamladı.

Kısa bir süre mecburi hizmet kapsamında Kastamonu ilinde İç Hastalıkları uzmanı olarak çalıştı.

2008-2011 yılları arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Gastroenteroloji yan dal eğitimini tamamladı.

2011-2012 yıllarında Ağrı Devlet Hastanesi’nde mecburi hizmetini tamamladıktan sonra 2012 Ekim ayından itibaren Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı’nda görev yapmaktadır.

2017 Mart ayında Doçentlik unvanını aldı.

Evli ve bir kız çocuk babasıdır.

Editör: TE Bilişim