Ev temizliği, toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizlikten dolayı kadınların ‘görevi’ sayılır ve bitmeyen bir mesai olduğu için kadınların kâbusu gibidir. Ne yalan söyleyeyim, en azından benim için durum bu. Birçok kadın işini kolaylaştırmak adına zaman zaman evine yardımcı almayı tercih eder, çoğu zaman da yapılan iş pek beğenilmez. Oysa saatlerce durmadan çalışan bu kadınların yaşadıklarının farkında mıyız? Biz kendi evimizi temizlemeye üşenirken, başkasının evini temizlemek kolay şey midir? Harcanan emeğin hiç değeri yok mu?

Aklımıza bu sorular takılınca katlık ve evlere temizliğe giden Fatma A.’nın Evine konuk olduk, gün için de yaşanılanları bir de onun ağzından dinleyelim dedik.

  

Sohbetimiz boyunca kimi zaman hüzünlendik, kimi zaman işi şakaya vurup güldük. Röportajı yazıya dökerken de samimiyet bozulmasın diye cümlelerin akışına pek müdahale etmedik. Bu nedenle alışık olduğunuz düzenden farklı bir yazı ortaya çıkmış olabilir ama bizce oldukça keyifli bir sohbetti, umarım siz de aynı duyguyu yakalarsınız.

Serap ÖZER 

-Bize biraz kendinizi anlatır mısınız?

Merhaba, adım Fatma, 36 yaşındayım. Yaklaşık 3 yıldır evlere temizliğe gidiyorum. Memnun muyum, tabii ki haliyle zor ama iki kızım var, evim kira ve geçinmek zorundayım. Eşimin vefat etmesiyle beraber hayat düzenim çok fazla allak bullak oldu. Çünkü kurulu bir düzenim vardı ve normalde eve yardımcı alırdım, şimdi ben evlere gidiyorum. Çok zor, duygularımı içeri bastırmak, hayata zorlanarak gitmek…

Eğitim alamamamın ezikliğini yaşadım, İlkokul mezunuyum. Benim zamanımda okumak bu kadar önemli görülmüyordu, ben de önemsemedim. Keşke önemseseydim. Pişman mıyım? Kapasitem yoktu bu konuda. Gittiğim işlerde çok ev değiştirdim. Kimi duyarlı olabilir, kimi çok duyarsız olabilir, kimi çok az miktarda çalıştırmaya çalışıyor. Çalışma saatlerimiz çok fazla, esnek. İnsanların söylediği bir tek şey var, “biz sana on lira fazla verelim sen bir saat daha çalış, ya da şu işi de yap.” Ben bu konuda çok üzülüyorum, herkesin saatli çalışması gerektiğini düşünüyorum. Hep söylerim bana hakkım olanı verin, hakkım olamayanı vermeyin. Yani beni mecbur tutmayın. İnsanlara baskı vardı bu konuda. Hani hiç düşünmüyorlar, bu kadın da yoruldu mu? Canı var mı? Yani bu konuda çok duyarsız olduklarını düşünüyorum insanların, çok merhametli olmadıklarını düşünüyorum. Herkes kendi işini bitirme derdinde senin yorulduğunu düşündüklerini düşünmüyorum.

-Eşiniz hayattayken yaşadığınız hayat hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Ben çok rahat bir evlilik yaşadım, eşim çok merhametleydi. Bana karşı çok çok duyarlıydı. Tamamıyla kendime ait bir ev, gezmeye giderdim, çarşıya giderdim, kendi alış verişimi yapardım. Bu konuda eşim kısıtlamazdı, saat derdim olamazdı. Hiçbir zaman bana “Fatma neden geç kaldın,  neden buraya gidiyorsun?” asla demezdi.

Eşim imamdı ve vefat ettikten sonra devletten hiçbir gelir alamadım. Ben sosyal sigortalara pirim almaya gittiğimde çok şaşırdım. Eşim yüksekokul mezunu olmasına rağmen, 28 yıl çalıştıktan sonra emekliliği için kalan üç yılı doldurmamış demişlerdi ve bunun için tazminatımı da maaşımı da çok düşük verdiler. Ben yaklaşık üç yıl çok çaba sarf ettim, her gün bir umut için bir şey alabilir miyim diye bir yere koştum. Verilen parayla araba dahi alamadım. Hamd olsun bir yerlerden Rabbim nasip etti, biri merhamet etti de, kıyıdan köşeden bir küçük tarla aldım, o da kızlarım için. Çünkü onlar da ne olacaklar? Ben bu şartlar altında kızlarımı okutabilecek miyim?

Şu dünya da her şey para, her şey mal mı? Tabi ki değil ama sığınmak gerekiyor, bir yeriniz olacak, evsiz hiçbir şey olmuyor, ilk önce bir barınak lazım sonra hayat kuruluyor. Bunları düşünerek her iki kızıma kıyıdan köşeden bir şeyler attım.

Devletin bu konuda çok duyarsız olduğunu düşünüyorum eşim 28 sene imamlık yaptı, çalıştı çabaladı çok emek harcadı ama hiç kimse bunun içinde Memur Sen de dâhil kimse gelip hatırımı dahi sormadı. Senelerce o sendikaya o maaştan, her zaman bir miktar ödendi. Bir gün geri dönüp evet ‘’Enver hoca vefat etti Allah’ın takdiriydi ama bizim yapabileceğimiz bir şey var mı?’’ diye sormadılar. Bizim hakkımız olan maaşı bizden aldılar, mecbursun dediler ama bir gün bile sormadılar. Bu konu da çok çok sitemkârım. Bu konu da çok üzüldüm, çok ağladım. Hakkım olan parayı benim maaşımdan aldı, hakkımdı o benim. Neden aldı? Ve hatırımızı bir gün bile sormadı. Ama elimden bir şey gelmedi, sitemkar olsam insan olana sitem edilir. Adaletli olduğunu düşünmüyorum bu dünyanın, bunun içinde aynı şekilde çalıştığı kurum da var, ölen öldü biten bitti gerisi yok. Diyanete ve sendikaya hırslıyım

 İlk zamanlar da çok sıkıntı çektim, üç ya tazminatımı alamadım ve bunun üzerine Adapazarı Müftülüğü’ne başvurup ‘’bana yardımcı olur musunuz? Okuma yazmam veya bir memuriyetim yok ama çocuklarımı geçindirmek zorundayım’’ diyerek iş istedim. Üç ya da dört kere bunun için kapılarını çaldım. Bana memur musun diye sorduklarında, ‘hayır ama sizin mutfağınızda çay yapabilirim, kuran kurslarında çocuklara yardımcı olabilirim, bir şekilde bana yardımcı olursanız ben kendi maaşımı kendim kazanmak istiyorum’ dedim. Ancak hiçbir şekilde bana dönmediler, söyledikleri tek şey ‘’Bir ihtiyacınız var mı?’’ Ben derdimi anlatmaya çalışıyorum, ben kimseden sadaka istemedim ya da dilenmeye gitmemiştim. Ben sadece kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek için çabalamıştım. Yardım istemiştim sadece ve hiçbir şekilde bana dönülmedi. Duyarlı olan imam arkadaşlarımız, çok samimi aile dostumuz onlar bana yardımcı olamaya çalıştılar. Yani eşim öldü hayat öldü.

Onunla olan zamanları bir tarafa koyup yeni bir sayfa açtım. O boşluk, çok kötü bir boşluk.  Bazen insan normalde düşünse aklını kaçırabilir, ama her şeye kanaat getirdim, insanları mecbur tutmak zorunda değildim. Ben hayatımı çizdim. Nasıl para kazanabilirim diye düşündüm, fabrikaya da girebilirdim ama benim iki tane kızım var onlarla ilgilenmek zorundaydım. Bu nedenle evlere temizliğe gitmeye karar verdim. Tanıdıklarımın aracılığıyla önce çocuk bakmaya başladım ve başta çok zorlandım. Yaklaşık üç ay boyunca yaptım bu işi, çocuk zor çocuktu, bunun yanın da aile temizlik yapmamı da istiyordu aynı anda iki işi birden yapmak zorundaydım, aile sürekli çamaşır suyu ve bolca kullanmamı istiyordu bu nedenle üç kere acile gitmek zorunda kaldım. O dönemde hayatı bilmediğim için yaşadıklarımın normal olduğunu düşünüyor her halde hayat böyle diyordum. Çünkü daha önce eşim yaşarken, mütevazı ama rahat bir hayatım vardı. Biraz hasta olsam eşim eve yardımcı alır, ‘’yeter ki sen iyi ol. Her şey bir yana sen benim için önemlisin’’ derdi. Belki onun için önemliydim ama hayat bana acımadı mı diyeyim, bir fikrim yok yani gerçekten tepetaklak oldum. Bir arkadaşım var ve bu konu da çok duyarlı bana ‘’bence her zaman umutlu olmalısın’’ diyor, bu zaman da umutlu nasıl olabilirim.

 O dönem de yaşadığım bir başka sorun da, eşim kredi çekmişti o vefat ettiğinde bankalar sürekli olarak beni arayıp eşimin kalan kredisini ödemem gerektiğini söylüyorlardı. Özelikle bir banka bana bir ay boyunca psikolojik baskı uyguladı, ‘reddi miras yap’ dediler, ‘maaşını keseceğiz’ dediler, ‘icra yolu açacağız size’ dediler.  O zaman Saadet arkadaşımla karşılaştık ve o benden hiçbir ücret almadan davayı sürdürdü ve kazandı ona minnet borçluyum.  

-Yeniden evlenmeyi düşünebilirim dediniz. Evliliği sadece güvence olarak mı düşünüyorsunuz?

Hayır, sevgi ve merhamet

-Sevgi arayışınız devam ediyor

Evet, o hep devam edecek, çocuklarım da aynı şekilde. Belki onlar bir gün yuvalarını kuracaklar, hayatları farklılaşacak ama ben yalnız kalacağım, keşkelerle kalacağım, ben keşkeyi kullanmayan bir insanım ve bundan sonra da kullanmak istemiyorum. Neden? demek istemiyorum.

Şimdiki çalışma şartlarınız hakkında neler söyleyebilirsiniz? Sizden neler bekleniyor? Zorlukları nelerdir?

Saatleri çok esnek ve bu beni zorluyor. Bir anımı anlatmak istiyorum; Arkadaşımla birlikte bir yere temizliğe gitmiştik, daha önce aynı eve sadece ütü amacıyla gidiyordum ancak bu sefer ısrarla temizliğe çağırınca kıramadım, badana boya işini yaptıktan sonra çağırılmıştık. Benimle gelen arkadaş ben öğlene kadar çalışırım dedi, sabah dokuzda gidip öğlen bir de bırakıyorduk ve o bayana da bunu daha önce belirtmiştik. Çünkü o dönem küçük kızım öğlen okuldan çıkıyordu, ailemden de kimse yanımda olmadığı için benim kızımı okuldan almama gerekiyordu. Benimle gelen arkadaş süre dolunca her şeyi bırakıp gitti, ancak evine gittiğimiz bayan hamile olduğu için merhametimden dolayı ek para da istemeden size yardımcı olurum dedim, bayan bunu kabul ettiği gibi yaptıklarımız da beğenmedi ve sürekli olarak sitem etti, bir süre sonra çocuğumun okuldan çıkma saati geldiğinde gitmek istememe rağmen sürekli yeni şeyler istedi, yine de yardımcı olabilmek için merdivenini tutacak kimse olmadığından dolayı düşme tehlikesi de geçirerek perdelerini de taktım evin hanımı bana çok cüzi bir fark verdi, bu arada bir taraftan da çocuğumu düşünüyorum, çıkış saati ve yağmur yağıyor çocuğumu alacak kimse yoktu, çocuğumda da evin anahtarı yoktu ve ben koşa koşa evden çıktım okula gittiğim de dakikalar içinde kızımı bulamadım, kızım okuldan çıkmıştı, her halde eve gelmiştir diye koşarak eve geldim ancak evde de bulamadım, kendimi çok çaresiz hissettim, kızımı kaybettiğimi sandım o sırada birisi bana telefon etti, daha önce çalıştığım sitenin güvenlik görevlisiydi, bir gün sitenin önünden geçerken kızıma orda çalıştığımı söylemiştim, kızım da benim okula gelmediğimi görünce o sitede olduğumu düşünüp oraya gitmiş, koşa koşa kızımı almaya gittim, o zaman o kadar çok ağlamıştım ki, çocuğuma mı kızayım, o kadına mı kızayım, yaşadıklarıma mı kızayım bilemedim. Böyle vicdansız insanlarla karşılaşabiliyoruz.

Bir başka dönem kampüs tarafında bir evde çalıştım, durumumu anlatmama rağmen hiç duyarlı davranmadılar ve çalışma saatlerini çok uzun tuttular.  Hiçbir şekilde sana yardımcı oluruz demediler. Yeri geldiğinde haftanın her günü o eve temizliğe gidiyordum, bir saat geç kalmazdınız, bir saat erken çıkamazdınız, eğer öyle bir şey olursa ertesi gün fazladan çalıştırıyorlardı. Orda yaklaşık bir ay çalıştım.

Özel şartlarımdan dolayı pek çok yeri bırakmak zorunda kaldım. Ancak şu an çalıştığım yerde çok memnunum, gerçekten merhametliler ama şunu da söyleyeyim eğitimli insanlar. Biri eczacı, eşi doktor. Çok çok anlayışlı insanlar.  Yüksek bir ücret almıyorum ama çok huzurlu gidiyorum çünkü beni anlıyorlar.

-Peki, yaptığınız iş çocuklarınızı nasıl etkiliyor, genelde çocuklar annelerini evlere temizliğe gittiğini söylemek istemez, siz de kendi çocuklarınız da aynı sorunu yaşadınız mı?

 Büyük kızım büyük ihtimalle söylemiyordu ama bana sevgiyle bağlı. Bazen derslerini ihmal ettiği zaman ona benim yaşadığım hayatı yaşayıp yaşayamayacağını soruyorum işte o zaman çok hırsla derslerine sarılıyor. Küçük kızım yaşı gereği algılıyor mu, bir fikrim yok bu konuda, Sorgulamadım kendisini.  Büyük kızıma sormuştum, “ yaptığım işten mustarip misin?” demiştim, “Hayır anne değilim’’ demişti ama duygularını belli etmeyen bir çocuk. O yüzden ne kadar doğru ne kadar bilmiyorum. Şöyle söyleyeyim, ergenliğin verdiği şeyler var, belki de çok istedikleri şeyleri almaya gayret ettiğim için bana vefa duyuyorlar. Ama çocuklarım çok baskıcı ve aşırı düzenli olduğumu düşünüyor, bu konuda çok sevildiğimi düşünmüyorum. 

-Çocuklarınız şu isteğimiz olmadı diye sitem ederler mi? Biliyorsunuz şimdiki çocuklar maddiyata daha düşkün

Şu dünya da şunu anladım ben; belki çocukluluğumu köyde yaşadığım için doya doya yaşadım ama babamlar istediğimiz hiçbir zaman alınmadı yani düşünüyorum, evlenirken bile alınmadı, ailemin bütçesi ne ise ona göre yaşadık. Ben kızıma her zaman en iyisini almaya gayret ettim, yaşadığım ezikliği çocuklarıma yaşatmamak için çabalıyorum şu dünyada. Eşim hiçbir şey alıp gitmedi, bana da bir şey kalmadı. O yüzden az, öz ama kaliteli yaşamaya çalışıyorum.

-Okumayı çok istediniz mi? Tekrar düşünür müsünüz?

Şu an imkânım olsa okumayı çok isterim ama o imkânım yok, hem maddi olarak hem de zaman konusunda bu şansım şu an yok.

Bu sene hiçbir şey yapamasam ehliyet alayım dedim ama maddi imkânsızlıklardan yapamadım. Çünkü maaşım çok az, bir ev geçindiriyorum, kira ödüyorum. Yine de şükretmemi söyleyenler var.

-Bu konuyu konuşalım biraz, eşiniz 28 yıl devlette çalıştı, vergisini ödedi, tüm bunlara rağmen haklarınızı alamadınız. Yine de bu yaşam koşullarına şükretmeniz isteniyor. Toplumumuzda başımıza ne gelirse şükretmemiz söylenir, siz ne düşünüyorsunuz? Gerçekten şükretmek böyle bir şey midir? İnsanlar neden şükretmek zorunda kalsın, devletin burada yapması gereken şükret demesi mi? yoksa başka şeyler mi yapmalı?

Hiç sevmiyorum bu kelimeyi, devletin yapacağı çok şeyler var. Çünkü devlet yeri geldi çok boş şeylerle uğraştı, çok boşa şeylere harcadı, çok kişinin hakkına girdi mesela siyaset yapmak istemiyorum ama benim kız kardeşim de üniversite mezunuydu, benim kız kardeşim neden atanamadı? Belki büyükler kendi işlerinden bizim gibi küçükleri görmeyebilir, kaymakamlık, muhtarlık bile bizimle ilgilenmedi. Ben muhtara gidip yardım istedim, söylediği tek şey vardı, maaşın var. Bir ay önce kaymakamlığa gidip yardım istedim,’’ çocuğum çok uzakta okuyor, servis ücretini ödeyemiyorum, bana yardım edin’’ dediğim de maaşınız var mı o zaman yardım edemeyiz dediler.

Ben hep şöyle söylüyorum ben Allah’a isyan etmiyorum ama halime şükretmiyorum. Çünkü bunları hak etmemiştim. Bunu söylediğimde bazı arkadaşlarım Allah’a isyan mı ediyorsun diyorlar, bu yaşadıklarımın Allah ile bir alakası yok, evet ölüm var, bir gün hepimiz öleceğiz ancak devlet daha duyarlı olabilirdi. Kaldırılmış bir çöp gibi hissediyordum bazen. Eşim çok büyük özveriyle çalıştığı halde o öldüğünde devlet bu fedakârlıkları unuttu ve biz sahip çıkmadı.

Bu konuda ne yapabiliriz? Sesimi herkesin duymasını istiyorum, lütfen biz yardım edin. En azından ocuklarımın okuması için destek olun. Beş kuruş verin de halinize şükredin demeyin. Burada bir emek var demeli. Ben de eşimle birlikte eşimle birlikte tüm zorluklara göğüs gerdim. Hamileyken bile doktora tek başıma gittim.

-Kadınlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Her kadın mutlaka kendini geliştirmeli. Her kadın çok duyarlı olmalı, her kadın şunu düşünmeli, evet önümde bir eşim var tamam yaşıyorum ama şunu düşünmeli her kadın ne olursa olsun kendini geliştirmeli, ama dikiş nakış konusunda ama yemek kültüründe, bir kadın kendi parasını kazanmalı mücadele etmeli kendini göstermeli diye düşünüyorum. Eşi ne kadar duyarlı olursa olsun bir gün o hayat söner ve kalırsın, ben eşimi bir dağ gibi görüyordum, dağ yıkıldı, kara göründü

-Tüm bu yaşadıklarınız sizi nasıl etkiledi? Yere daha sağlam mı basıyorsunuz? Yoksa eyvah her şey bittimi diyorsunuz?

Eyvah bitti diyemiyorum. Çünkü ‘’ölen öldü gitti’’ diyorum hayatın her şekilde devam ettiğini biliyorum, yaşadıklarım ben de hırs yaptı ve hayata tutunmama gerektiğini anladım. Sabah özgüvenle kalktım, bir anneydim, yemek yaptım, çocuklarımı okula götürdüm, ardından iş kadını rolüne büründüm, disiplinli, kuralcı işini bilen, işim bitim akşam evime döndüğümde yorgun kırgın bir hanıma dönüştüm. Bu üçünü bir günde yaşayabiliyorsunuz.

-Sizin işiniz belli bir dönem yapılabilecek bir iş ilerisi için bir düşünceniz var mı?

Özelikle sağlık sorunlarının çıkacağını düşünüyorum. Bazen yerleri vileda ile değil eğilerek silmemiz isteniyor, mecburen yapıyoruz,  dizlerimde sorun oluşmaya başladı ve daha da ilerleyeceğini biliyorum ama elden ne gelir? Bir sigortam yok.

Bazı arkadaşlarımız sigortalı çalışıyor, ama onlar gün boyu sabah sekiz akşam altı-yedi çalışıyor, bazen normal sürenin üzerinde de çalışıyorlar ama benim bunları yapa şansım yok. Benim çocuklarımı bırakacak kimsem yok.

Bütün bunlardan dolayı gelecekle ilgili hiç hayalim yok, şu an tek düşüncem büyük kızımı okutabilmek, belki bir burs alabilecek kadar başarılı olmasını, ayaklarının üzerinde durmasını sağlamak. Şu an tek hedefim o. Eğer bunu başarabilirsem biraz daha rahatlayabilirim diye düşünüyorum. Ama bir küçük kızım daha var o nedenle çok rahatlayabileceğimi sanmıyorum. Ancak bu hayata en fazla dört yıl daha dayanabilirim. Sonrasını gerçekten bilmiyorum. Kırkından sonra sigortalı olabilir miyim, ya da sigortalı bir işe girebilir miyim? Almıyorlar ki Belki kurslara giderek kendimi farklı şekilde geliştirebilirim ama şu an gerçekten o imkânım yok.

Çalışmadan geçirdiğim hafta sonlarını çocuklarıma ayırmak zorundayım, çünkü onlar çocuk ve birlikte zaman geçirecekleri bir babaları yok bir anneleri var mecburen anılarım olmalı benim çocuklarımla, sevgi dolu olmalıyım ben onlarla

İnsan yaşanlınca ya da ölünce geriye kalan tek şey anılar. Eşimden bana kalan tek şey anılar ve fotoğraflar başka hiçbir şey.

-Yaşamımız boyunca bizleri çok çeşitli nedenlerle birbirimizden ayırıyorlar, bazen dünyaya bakışımızdan bazen açık ya da kapalı olmamızdan ancak sizinde yaşadığınız gibi biz bize kaldığımız da sorunlarımız genel de çok benzer. Sizce bu ayrışmayı nasıl ortana kaldırabilir, aramızdaki duvarları nasıl yıkabiliriz?

Bence insanlar birbirleriyle iletişime geçtiğinde daha duyarlı olmalı, anlamaya çalışmalı. Hiç kimseyi ayırmadım, gerçekten merhametli mi? Benim halimden anlıyor mu? Yada ben onu bir yarasına dokunabilir miyim? Yardımcı olabilir miyim? Ona bakmalıyız. Kimse ön yargılı olmamalıyız.    

Editör: TE Bilişim