Hayata geçirmek için uğraş verdikleri ‘Tarımsal Uygulama Merkezi’nin detaylarını açıklayan Sakarya Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Adem Sarı, bu merkezde tarım ürünlerinin üretildikten sonra ham olarak değil, işlenip satılacağını kaydetti. Böylece karlılık oranlarını ciddi anlamda yükselteceklerini ve diğer üreticilere rol model olarak işin nasıl yapılacağını herkese göstermeyi amaçladıklarını söyleyen Sarı, ‘romantik bir düşünce’ olarak nitelendirdiği projeyi şu ifadelerle anlattı:

“Sakarya Nehri’nin iki yakasını yemyeşil tarım arazileri yapalım istiyoruz. Hani filmlerde görürüz ya, kelebekler uçuşur, mısırlar büyümüş, karşıdan karşıya asma köprü… Öyle bir şey var ki kafamızda… Bir karış topraktan dünyaya tarım ürünü ihraç eden Hollandalılar bile diyecek ki ‘Bunlar bunu nasıl yapmışlar?’ Biz, kafamızda böyle bir yer düşünüyoruz. Çok geniş kapsamlı düşünüyoruz. Orayı, dünyanın merak edip gelebileceği bir yer haline getirmek istiyoruz.”

UZAY BİLİMİYLE TARIMI BULUŞTURALIM

Şadi Tanış

Üretici, para kazanamadığı için göç ediyor, köyler boşalıyor. Köyler boşalıp da şehir nüfusu artınca şehirde insanların oturacağı alan lazım, bu sefer de tarım alanları imara açılıyor. Köylerin boşalması, üreticinin de yok olmasına sebep oluyor.

Adem Sarı

1970’li yıllarda rahmetli Bülent Ecevit’in ‘Köy Kent’ politikası vardı. Aslında doğru bir politikaydı. Şimdi şehirleri cazip hale getirdiler, sanayileşme oldu. Köylerin içini boşalttılar. İnsanlar neden köyden kente göç etti? Bir; arazilerin küçülmesi, iki; köylerde sadece cami ve kahvehane var. Kahvehanelerde de camiye giden ihtiyarlar oturuyor. Gençlerin okey oynaması bile yasak.

Taşımalı eğitim sistemi de bu yönde büyük bir hataydı. Köylerin içinin boşalmasına sebep olan en büyük etkenlerden birisi de bu. En azından merkezi köylerde küçük hastaneler, postaneler, AVM benzeri küçük alışveriş merkezleri, o bölgeye hitap eden küçük restoranlar… Yani insanların şehre ihtiyaç duymayacağı şekilde köyde ya da kasabada yaşamını idame ettirebileceği imkân verilmeli.

Çünkü yeni nesil geliyor. Teknoloji elinde, görüyor. Köyde kırık bir kahvehane var, başka bir şey yok. Gençlerin enerjisi var, bu enerjiyi harcayacak. Ne yapacak? Köyde hayat görmeyip şehre iniyor. Ama tarım arazileri küçülmemiş olsa orada tarım ürünlerin bol olduğu yerlerde kooperatif adı altında küçük fabrikalar kurulabilirdi. Şimdi, yeniden bir yapılanma lazım. Maalesef bunlar oldu.

Şimdi bütün bunları düşündüğümüzde, diyorum ki; burası bir tarım havzası. Nehir var, hava müsait, güneş müsait, toprak dünyanın en verimli tarım arazisi… Biz de Sakarya Nehri’nin kenarında, hem tarımsal depo yapacağız hem de uygulama yapacağız. Bu konuda Zeki Toçoğlu’nun hakkını yiyemem. Projeyi sunduğum gibi derhal talimatlarını verdi. Tarım İl Müdürü’müzle de çok ciddi mücadele verdik. Şu anda Bakan’ın önünde bir yerimiz var bizim.

Biz yasa yapıcı değiliz ama her şeyi de devletten bekleyemeyiz. Devlet de sonuçta biziz, insanlardan oluşuyor. Her şeyi devlet yöneticilerinden bekleyemeyiz. Biz, “Bu konuda Türkiye’ye rol model olalım, bu iş böyle oluyor, uzay bilimiyle tarımı buluşturalım. Tarım ‘X0’ yapacağız” diyoruz. ‘X0’ sonsuz demek. Bütün gelişmelere açık demek. Kendi atıklarımızdan enerjimizi üreteceğiz. Sıfıra yakın maliyetli bir tarım köyü… Burada tarım turizmi yapacağız, öğrenci yetiştireceğiz.

Önceden ‘Tarım Lisesi’ adı altında öğretmen liseleri vardı. Bu liselerde, aile faciası yaşamış çocukları alacağız. Bitirdiği zaman en az 3 tane yabancı dil bilecek, dünya klasiklerini, fen bilimlerini bilecek. Sadece tarım uzmanı olarak değil, komple nitelikli bir insan olarak yetişecek. Rıfat Hisarcıklıoğlu’na (TOBB Başkanı) açıkladık. Çok heyecan duydu, “Hemen Tarım Bakanı’na anlatalım” dedi. Bakan’a da açıkladık. Eğer çok büyük bir aksilik olmazsa böyle bir uygulama yapmayı düşünüyoruz.

TARIMI TEKRAR GÜNDEME GETİRDİK

Şadi Tanış

Sakarya’da tarım çok önemli. Ciddi bir potansiyelimiz var. Ben, Sakarya’da bir tarım platformu ya da kongresi tarzında bir şey açılsa… İçinde Ticaret Borsası’nın, tarım il müdürlüklerinin, Pankobirlik’in, tarım kredi kooperatiflerinin, hatta belki Ziraat Bankası’nın olduğu, ziraat odalarının bulunduğu ve tarımın konuşulduğu bir tarım kuruluna öncülük eder misiniz? Ya da benzer bir projeniz var mı?

Adem Sarı

Ederiz. Söylediklerinize tamamen katılıyorum, altına da imza atıyorum. Bizim Borsa olarak yaptırım gücümüz yok. Biz bunları sadece tarımın sorunlarını bildiğimiz, tarımdan geldiğimiz için görüyoruz. Aslında böyle bir sorumluluğumuz da yok. Kesinlikle katılıyorum ki bir dağınıklık var. Herkes kendi başına bir yere çekiyor. Biz, Borsa olarak 6 aylık bir Yönetim Kurulu’yuz. Bence biz şu anda tarımı Sakarya’nın gündemine, dillendirerek oturtmuş durumdayız. Bu bir aşamadır aslında, öyle düşünüyoruz.

Sakarya’da tarım konuşulmaya başlandı. Daha önce de konuşuluyordu ufak tefek ama gerçek anlamda hamlelerimiz, lisanslı depolar vesaire derken bir gündem oluştu. Bir platform oluşturulabilir. Biz buna öncülük de ederiz. Ama şöyle bir şey var; bunda samimiyet lazım. Biz, samimi olarak bu işin içine girdik.

Özgür Arık

Kimlerin samimi olması lazım?

Adem Sarı

Paydaşlarımızın.

Özgür Arık

Paydaşları bir sıralayabilir miyiz?

Adem Sarı

Kim yaparsa yapsın ortak bir platform kurulduğu zaman ucundan biraz Borsa tutacak, biraz ziraat odaları tutacak. Yani herkes kendini büyük görüyor.

ŞAHISLARDAN BAĞIMSIZ BİR YAPI GEREK

Ahmet Erkan

Bu işin başlangıcını ziraat odalarının yapması lazım. Yasal olarak biz bunu yapamayız. Burada Ticaret ve Sanayi Odası olacak, Tarım İl Müdürlüğü olacak, Ticaret Borsası olacak, birlikler olacak. Bu işin düğmesine ilk basacak yer Ziraat Odası… Ondan sonra arkasından biz geliriz.

Adem Sarı

Kurulabilir. Biz bunun öncülüğünü de yaparız. Ama dediğimiz gibi samimiyet lazım. Eleştiri olarak söylemiyorum, Ticaret ve Sanayi Odası’nın kendine göre bir büyüklüğü var. Ticaret ve Sanayi Odası, bugüne kadar tarımı hiç düşünmedi. Ziraat odaları, kemikleşmiş bir yapı, bunun ötesine geçemiyorlar. Sadece isim olarak var. Pankobirlik ne yapıyor bilmiyorum. Bunlar bir araya gelebilir, getirebiliriz. Ama geldiği zaman yöneticiler değiştiğinde, sonuçta biz de seçimle geliyoruz, ben bir dahaki seçimi kaybettiğim zaman ne olacak?

Bizde, ülke olarak, lider demokrasisi var. Demirel öldü, Doğru Yol bitti; Ecevit öldü, DSP bitti; Özal öldü, ANAP bitti… Eğer biz burada kuracağımız yapıyı kişilere bağlı olmaktan kurtarabilirsek kurumsallaştırıp köklüleştirebilirsek işe yarar. Yoksa “Başkan gitti, iş bitti…” Böyle olacaksa bir anlamı yok, boşuna emek sarf etmiş oluruz. Sarf ettiğimiz emeğin kıymetini bilmemiz lazım, kurumsallaşması lazım. Biz samimi olarak varız.

6 ay içerisinde gerçekten yol aldık. Basın bile Borsa’yı hala kavrayamadı. Borsa, aslında Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının en büyüğü… Neden? Toprağa, tarıma dayanıyor. Tarımsız hiçbir şey olmaz, nefes alamayız, yaşayamayız. İnsan bile topraktan geliyor. O yüzden borsalar çok önemli. Yöneticileri de iyi olursa o zaman bir şeyler olabilir. Basınımız bile bazen bizi yazarken “Ticaret Odası Başkanı” diye yazıyor. Borsa’yı odalardan ayıralım. Borsalar, yapıları gereği daha mütevazı olduğu için çok fazla ön plana çıkmıyor.

KAYNARCA’NIN SORUNU ALTYAPIDA

Özgür Arık

İzninizle sohbeti tam da bu noktada başka bir yöne kaydıralım. Burada değişik bir profil gördüm. Sakarya Ticaret Borsası, tarıma dayalı ticaret yapan kesimleri temsil eden bir demokratik kitle örgütü. Ancak ortaya bir perspektif koyuyorsunuz. Sorumluluğunuzun dışında, kurumsal olarak hem tarım hem tarımsal ticaret anlamında yeterli bir birikime sahip olmadığımızı söylediniz.

Bunlar ilginç saptamalar. Tarımla ilgili sorunlarda siyaset ve tarımı temsil eden yapılar arasında sağlıklı bir ilişki olmadığını söylediniz. Bunun bir süreç olduğunu söylediniz. Sosyal sorumluluklardan bahsediyorsunuz. Yani meseleyi böyle irdeleyen farklı bir bakış açısı ortaya koyan ama yetkileri de sınır olan bir örgüt olarak ben sizi algılıyorum.

Adem Sarı

Bir nevi ‘Don Kişotluk’ yapıyoruz.

Özgür Arık

Paydaşlardan bir tanesisiniz. Evet, kurumlar arası böyle bir taassup da var. Büyük-küçük ayrımı yapıldığı saptamasına da katılıyoruz. Tam da bu noktada söyleyelim; sizin faaliyetlerinize dikkat etmeye çalışıyoruz.

Geçenlerde Kaynarca’ya gittiniz. Sel oldu. Klasik laftır, iktidar gelir, “Zararlar tazmin edilecektir. Gerekli yerlere söylenecektir” der. Muhalefet gelir, “Bunlar çabuk yapılsın” der. Ziraat odamız, ticaret borsamız da gider gelir, “Karşılansın” der ve bu aynen böyle basmakalıptır. Aynı şeyler konuşulur ama çözüm yoktur.

Geçen tarım fuarı yaptınız, takip etmeye çalıştım. Bu, sizin ortaya koyduğunuz yeni anlayışın filizlenmeleri. Bunu biraz daha açalım. Ticaret Borsası, Sakarya’daki siyaset kurumlarıyla tarımı temsil eden diğer kurumlarla ilişkileriniz nasıl? Oradaki eksikliklerimizi de görelim, kavramış olalım.

Adem Sarı

Eğer takip ettiyseniz Meclis Başkanı’mla Kaynarca’ya gittim. Orada bir tespitte bulundum. “Zararlar tazmin edilsin” gibi cümleler dediğiniz gibi rutin söylemler ama söylenmek zorunda. Biz, araya bir şey daha sıkıştırdık. Kaynarca’daki şehirleşmenin, kurulma aşamasında yanlış yerde olduğunu tespit ettim. Ben mühendis falan değilim. Türkiye’deki genel sıkıntı, hemen dere yatağına fabrikalar kuruluyor. Bakın sanayi bile orada, derenin hemen dibinde. Zamanında mühendislik hesaplamaları yapılıp şehirleşme doğru yere yapılmış olsaydı bu selden belki etkilenilmeyecekti.

Tuncer Kalaycı

Orada bir tespitiniz daha var. Toprağın kalitesi hakkında… Bu konuda ne diyeceksiniz? “Suyun tarlada göllenmesi toprakta kalan suyun seviyesini yükselterek kalitesini bozmaktadır” demişsiniz.

Adem Sarı

Şehirleşme, Kaynarca’nın rakımının en düşük olduğu yerde olmuş. Tarım arazileri, kanallar iyi olmadığı için böyle. Su, toprağın üzerinde durduğu zaman verim alamazsınız.

Tuncer Kalaycı

Yani altyapı eksikliği diyorsunuz. Artık şehir taşınamayacağına göre…

Adem Sarı

Tabi, altyapı eksikliği. Yeni yapılaşma olurken bunların hesaba katılması lazım. Biz mevcut gerçeklikten bahsettik. Bizim siyasetle bir sorunumuz yok. İktidar ve muhalefetle bağımız çok güzel. Seçimden sonra yönetime geldiğimiz günden beri, hem Büyükşehir Belediyesi’yle hem SASKİ’yle hem diğer belediye kurumlarıyla ilişkilerimiz çok güzel. Bize bütün kapılarını açtılar. Tarım İl Müdürlüğü de aynı şekilde… Yani, devletin kurumlarıyla şu anda hiçbir sıkıntımız yok. Tüm kapılar, bizim yapacağımız projelere açık. Yeni seçilen milletvekilleriyle tam bir iletişim kuramadık. Seçimler de yaklaşıyor. Bizim de kendi programlarımız olduğundan tam bir bağ kuramadık. Bağ kurduğumuzda onlar da bizi anlayacaklardır.

Siyaset önemlidir. Siyasetsiz, partisiz demokrasi olmuyor. Biz bütün siyasi partileri bir araya toplayıp siyaset üstü bir siyaset yapmak istiyoruz. Biz tarımı temsil ediyoruz. Tarım anlamında ortak bir paydada buluşturmak istiyoruz. Çünkü siyaset orada ne yaparsa yapsın burada fiziksel anlamda toprağın üzerinde uygulama yapmazsak hiçbir işe yaramayacaktır. Biz bunuş sağlamaya çalışacağız. SATSO’ya da bu anlamda derdimizi anlattık. Büyüklük-küçüklük bizim derdimiz değil. Bir şeyler olsun istiyoruz. Tarımın sorunlarını biliyoruz. Yapılabilecek işlerde destek olmalarını bekleyeceğiz.

Önceliğimiz lisanslı depo… Daha sonra tarımsal uygulamalarımızı aşama aşama yapacağız. Bunları da göstereceğiz. “Siyasi görüş ne olursa olsun yapılıyormuş gerçekten” diyecekler. Bu anlamda da siyaseti birleştirmek istiyoruz.

DAHA AZ MALİYET DAHA ÇOK KAZANÇ

Tuncer Kalaycı

Tarımsal uygulama merkezi için yer belli mi?

Adem Sarı

Bölgemizi tespit ettik. Geçen gün Bakan’ın yanındaydık. Sakarya Nehri’nin kenarında bizim hayvan pazarının yakınlarında bir yer düşünüyoruz. Bakanlık onay verirse – ki şu an olumsuz hiçbir şey yok – meradan çıkmış, yasal sakıncası olmayan bir arazide bunu yapacağız. Hatta bunun haricinde Sakarya’da atıl durumda olan bütün devlet arazilerini tarıma kazandırmak istiyoruz. Önce oraya bir merkez oluşturacağız ondan sonra gücümüz ve ömrümüz yettiğince bu arazileri tarıma kazandırmak için uğraşacağız.

Küçüklüğümüzden beri toplumsal bir mantıkla yetiştik. “Topluma, vatana, millete faydalı olalım” diye bir düşüncemiz var. Atıl durumdaki devlet arazilerini tarıma kazandırıp hem Sakarya’nın hem Türkiye’nin daha sonrasında da dünyanın tarımsal geleceğine büyük katkı sağlamış olacağız. Biz, tarım havzası oluşturmak istiyoruz. Gerçek amacımız bu… Ama lisanslı depodan başlıyoruz.

Orhan Topçu

Köylerin boşalmasından bahsettiniz. Ondan sonra tarımın gerilemesinden… Bu dediklerinizde Büyükşehir Yasası’nın etkisi nedir? Bu yasada sizce değişmesi gereken şeyler var mı?

İkincisi; üreticiyle doğrudan bağımız yok dediniz. Üretici olmasa Ticaret Borsası olmaz. Üreticiyi geliştirmek ve kalkındırmak için lisanslı depo haricinde projeleriniz var mı?

Adem Sarı

Biz diyeceğiz ki; “Arkadaşlar su var, hava, toprak var. Kendi arazimizde kendimiz üretiyoruz.” Bir rol model olup işin yapılabildiğini göstereceğiz. Daha az maliyetle daha çok kazanç elde edilebildiğini göstereceğiz.

Ürünü alıyorsunuz, firmaya satıyorsunuz. Mısır, fındık… Fark etmez. Fındığı köylü topluyor, tüccara satıyor. Tüccar, fabrikaya satıyor. Fabrikacı da Ferrero’ya satıyor. Bizim burada tarımsal uygulama merkezimiz bu açıdan da çok büyük bir proje. “Parasız nasıl yapacaksınız” diyorlar. Mustafa İsen hocamız bize gönüllü tarımsal danışmanlık yapabileceğini söyledi. “O kadar çok Avrupa Birliği projeleri var ki… Gözümüzün önünde kayıp gidiyor ve kimse bunu değerlendirmiyor” dedi. Biz, bu noktada Mustafa İsen hocamızla işbirliği yapacağız. Yoksa bizim paramızla olacak bir iş değil bu.

Biz burada, ürettiğimiz ürünü ham olarak satmayacağız. İşleyeceğiz. Domates, soğan, bu havzada ne yetişebilecekse biz onu yetiştireceğiz. Bu tabi uzun vade planları, belki 10 yıl sürecek. Hemen olmuyor çünkü. Ham sattığın zaman karlılık çok düşüyor. Ne ürün aldıysak işleyip satacağız. Bunlar hep kafamızda var.

Büyükşehir Yasası’nı tam olarak bilmiyorum ama tarımsal alanların azalmasıyla ilgili olumsuz etkileri tabi ki var. Bunu bir tek Büyükşehir Yasası’na bağlayamayız. Bu işin kökeni çok önceden, özellikle 1960’lı yıllardan sonra şehirlere göçle başlıyor. Bu; sadece Büyükşehir Yasası’yla değil, geçmişten gelen eksikliklerin birbirini tamamlamasıyla oluyor. Bu da bir hata tabi…

MANDACILIĞI TEKRAR CANLANDIRACAĞIZ

Şadi Tanış

Köyler mahalleye dönüp Büyükşehir sınırları büyüyünce sizi de doğrudan ilgilendirdi. Evinde iki tane inek besleyene, bahçesinde tavuk yetiştirene yasaklar getirildi. Eskiden olduğu gibi pazarlara köylü kadınların 20 yumurta kilo tereyağı getirip sattığını göremiyoruz.

Adem Sarı

Dediğim gibi birbirini tamamlıyor. Ekonominin bu seviyeye gelmesi biraz da bundandır. Köylümüz artık yumurtasını, ekmeğini bakkaldan alıyor. Mandacılık ölüyor. Projemizin içinde var, Geyve Belediyesi de bize 300 dönümlük bir yer gösterecek. Orada yapabilirsek mandacılığı canlandıracağız. Sütünü, yoğurdunu ve diğer ürünlerini yapacağız. Gerçekler üzerinden baktığınız zaman hayal gibi gelebilir ama biz bir yerden başlamak, adım atmak istiyoruz. Henüz birinci basamaktayız. Basından da destek istiyoruz.

Mantalite de çok önemli burada. Seçimlerden sonra TOBB’da yaptığımız ilk toplantıya projemizi götürdük, Bakan’la görüşmeye gittim. Şeyh Edebali Üniversitesi’nde bir hocamız var. Tarım alanında çok acayip düşünceleri var. Amerika’da Michigan Üniversitesi’nde de görev yapıyor aynı zamanda. Ben hayal ettim, hocamız da gönüllü olarak projelendirdi. Mandacılığı yapacağız dedik. Yumurtayı, sütü, peyniri, yoğurdu çarşıdan alıyoruz. Böylece köylülük de kalkmış oluyor. Köylü şehir oluyor.

Şadi Tanış

Türkiye’de tavuk üretiminde ciddi bir noktadayız ama üretim tesisleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. Bu alanda da bir kriz veya tekelleşme eğilimi görünüyor. Ya fazla kümes kuruldu onlar kapanıyor ya da başka bir iş var.

Adem Sarı

Kapitalist ekonomi. Biraz büyürsünüz. Büyüdükten sonra sizin işinizi yapan daha büyük bir kütleyle karşılaşırsınız, o da sizi yer. O büyük kütle de başka büyük işletmeyle buluşur. Sonucunda en büyüğü tekelleşir. Dibinde Amerikan-İsrail şirketleri olan, kökeni tarihlere dayanan şirketler var. Bunlar da yutuyor. Kapitalizm bu…

Kümesçilikte yanlış yapılıyor. Bir dönem iyiydi. Şimdi herkes tavuğunu alıyor büyük firmalara satıyor. Üretici kendini ekonomik gelişmelere hazırlamalı. Tavuğu ham satmayacak, işleyip satacak. Kendi küçük bir işletme kurup ürün satacak.

Ahmet Erkan

7-8 sene önce bu çiftliklerin getirisi çok iyiydi. Her şey arz talebe göre en nihayetinde. Devlet de tavukçuları desteklemek adına çok cüzi krediler verdi. Bu krediler verilince çiftlikler inanılmaz derecede çoğaldı. Pamukova, Kaynarca, Geyve bölgesi, hatta Adapazarı Kurtköy bölgelerinde de çok fazla tavuk kümesleri oldu. Tabi zaman zaman tavuk satışlarda krize giriyor. Bir hastalık vesaire oluyor. Bu da tüketiciyi etkiliyor tabi. Yem değerleri düştü.

43-44 günde ürün teslim ediyorlar. Bu ürüne, ihracat yaptıkları için çok sıcak bakılmadı. 2 kilo 700-800 gram ağırlığında bırakmaya çalıştılar, yem değerleri de buna göre ayarlandı. Sonunda tonajın azalıyor. Azalınca da maliyetle kafa kafaya çıkıyorsun. Ya da çok az rutin karlarla yapıyorsun. Öte yandan kredi ödemeleri geliyor, ayrıca zorluk yaşıyorsun ve 3-4 dönem sonra devam edemez hale geliyorsun. Ya tefeciye veriyorlar ya farklı yerlere… Yok pahasına satılıyor. Şu an tavuk kümesi yapmak inanılmaz bir maliyet.

Şadi Tanış

Peki, bu konuda çözümünüz nedir?

Ahmet Erkan

Tavuktaki çözüm, birkaç sene daha çalışmaz, böyle gider. Çünkü çok kümes yapıldı ve arz fazlası var. Üreticiler de kendine göre bir grup kurdu. Belki o zaman düzelebilir. Tavuk fiyatlarının yükselmesi ve inmesiyle alakası yok bunun. Tavuğa verilen prim belli.

Şadi Tanış

Bazı üreticiler bütün masrafları kendi cebinden karşıladığını, batanlarınsa kredi kullananlar olduğunu söylüyor. Ne dersiniz, doğruluk payı var mı?

Ahmet Erkan

Bir işin başında sen değilsen o iş senin değildir. Mesela 220 bin kapasiteli bir çiftlik var. 2 tane oğlu var, eşi giriyor, bir tane bakıcı var. Aslında 4-5 tane aile durması lazım. Bu adam para kazanıyor. Ben, burayı 3-5 bakıcıya teslim etmişsem ve başka işlerle ilgileniyorsam oradan para kazanma şansım çok düşük. Bu, öyle bir dönem. 220 bin kapasitemiz var ama 190 bin koyuyoruz. Çünkü 30-35’i geçtikten sonra hayvan sıkışıyor, rahat nefes alamıyor. 350-400 bin lira arası fatura kesiliyor. Bunun yüzde 60’ı masraf. Şu ortamda kötü bir para değil, Allah bereket versin.

DÜNYANIN MERAK EDECEĞİ BİR YER

Hasan Kurtiç

Yapacağınız uygulama merkezinin yeri Alancuma’da sanırım. Orada mera da yok. Orayı eğer hayata geçirebilirseniz müthiş bir şey olur.

Adem Sarı

Hasan Ağabey biraz romantik düşünelim. Orada tarım uygulaması yapacağız. Desteklerden yararlanmak için oraya Afrika’dan fakir öğrenciler de getireceğiz. Türkçe de öğrenecekler. Uluslararası fonlardan da yararlanmak için böyle bir şey yapıyoruz.

Romantik düşünelim derken; Sakarya Nehri’nin iki yakasını yemyeşil tarım arazileri yapalım istiyoruz. Hani filmlerde görürüz ya, kelebekler uçuşur, mısırlar büyümüş, karşıdan karşıya asma köprü… Öyle bir şey var ki kafamızda… Bir karış topraktan dünyaya tarım ürünü ihraç eden Hollandalılar bile diyecek ki “Bunlar bunu nasıl yapmışlar?” Biz kafamızda böyle bir yer düşünüyoruz. Balık da tutulacak orada, havuzlar yapacağız. Hobi olarak olta balıkçılığı yapılacak. Bunlar da olacak, çok geniş kapsamlı düşünüyoruz. Orayı, dünyanın merak edip gelebileceği bir yer haline getirmek istiyoruz.

Nehir kelebekleri caz festivalimiz olabilir. Eski Sakarya köprüsü ya da Jüstinyen olabilir. Burada uluslararası caz festivali yapacağız. Hem Sakarya’da sanat da var müzik de var diyeceğiz. Uluslararası caz sanatçılarıyla birlikte bizim yerel sanatçılarımız sahne alacak. Memleketin de dört bir yanındaki kültürü birleştireceğiz, öyle bir şey yapacağız. Böyle bir hedefimiz var. Sakarya’nın reklamını yapacağız aslında. Kelebeklerin uçuştuğu zamanda yapacağız. Belki de dünyanın çeşitli ülkelerinden insanlar, eğer başarabilirsek ve geleneksel haline getirebilirsek dünyanın öbür ucundan bu festivale gelecekler.

Editör: TE Bilişim