Sakarya 1’inci Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Yönetim Kurulu Başkanı, İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı ve Talu Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Gültepe, Türkiye’ye yarattığı katma değer açısından otomotivle sürekli kıyaslandıklarını ancak kendilerinin bu konuda önde olduklarını söyledi. Otomotiv sektörünün yüzde 75-80 dolaylarında ithal ürün kullandığını ifade eden Gültepe, “Bizde, 17,6 milyarın 15,8 milyarı net, burada kalıyor. Tekstili de eklersek 27,6 milyar dolar. Bizde ithal yüzde 10-15 seviyesinde. Yani katma değer anlamında biz birinciyiz. Bu birinciliği kolay kolay önümüzdeki dönemlerde yakalama şansları yok” dedi. Gültepe, tekstil ve hazır giyim sektörlerinin birbirinden farklı olduğunu sözlerine ekleyerek, “Pamuk, iplik, kumaş… Bunlar tekstile giriyor. Hazır giyim de üstümüze giydiğimiz kazak, gömlek, tişört, kaban, vesaire…” diye konuştu.

1’inci OSB’nin 120 hektarlık bir genişlemeyle 276 hektara ulaştığını ve şehir sınırlarına dayandığı için muhtemelen daha fazla büyümeyeceğini söyleyen Gültepe, genişleme alanındaki parsellerin de satıldığını söyledi. 14 firmanın bu parsellerde ruhsat aldığını ancak ekonomik gerekçelerle çalışmalarına başlamadığını kaydeden Gültepe, “İnşaatlara 1 yıl uzatma verdik. Özellikle dolar hareketlerinin, kredilerin, faizlerin yüksekliğinden dolayı insanlar önünü göremedikleri için biraz daha durağanlar. Biz de sanayicileri düşünerek 1 sene uzattık. 14-15 tane ruhsat alınmış. Hepsi alınan yerler. İnanıyorum ki, Mart’tan sonra oluşabilecek ortama göre her işletmeci kararını ona göre verip yatırımına devam edecek. Sonuçta bir yeri satın aldıysa, bina yaptıysa ya işletecek ya da birilerine devredecek” ifadelerini kullandı. Gültepe, bütün firmaların faaliyete girmesiyle en az 20 bin kişiye istihdam sağlamayı hedeflediklerini de dile getirdi.

Özgür Arık

Önce kendinizi tanıtır mısınız? Başında olduğunuz 1’inci OSB’nin Sakarya’daki konumu, bu şehre kattığı artı değerlerle ilgili genel bir bilgi verir misiniz?

Mustafa Gültepe

1968 Trabzon doğumluyum. 9 Eylül Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü 1990 yılında bitirdim. Yedek subay olarak askerliğimi bitirdikten sonra 1 yıl Kanca Elektrik ve Dövmecilik Sanayii’nde endüstri mühendisi olarak çalıştım. Daha sonra 1992’de, o zamanki ismiyle KA Tekstil’de Üretim Müdürü olarak göreve başladım. 1994 yılında TAHA Grubu’na bağlı Talu Tekstil Sanayi ve Ticaret AŞ’ye Kurucu Ortak ve Genel Müdür olarak başladım. 1994’ten beri Talu Tekstil’in Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyorum.

Talu Tekstil, TAHA Grubu’na bağlı bir şirket. Ağırlıklı olarak hazır giyim, konfeksiyon üretimi ve ihracatı yapıyor. İlk kurduğumuz yıllarda ağırlıklı olarak şu an iç piyasadaki markamız olan LC Waikiki’ye üretim yapıyorduk. Ancak 2000 yılında vermiş olduğumuz stratejik bir kararla bazı firmalarımız iç piyasaya bazı firmalarımız da ihracat tarafında kaldı. Biz de ihracat tarafında kaldık. 2002’den beri Avrupa’nın en önemli markalarına üretim ve ihracat yapıyoruz.

3 yerde tesisimiz var. En büyüğü Sakarya’da… Sakarya 1’inci OSB’de şu an yaklaşık bin kişi, 6 ay önce de Geyve’de 200 kişilik bir fabrika kurduk. Şu an yine OSB içinde bizim fabrikaya 200 metre uzaklıkta yeni bir tesise başlayacağız. Tahmin ediyorum Nisan’da başlayacak. Orada da 300-400 kişi arası bir istihdam sağlayacağız.

Talu, yaklaşık 90 milyon dolarla Türkiye’nin hazır giyim üretiminde ilk 10 şirketinden bir tanesi. Amacımız; yatırım ve istihdam anlamında, önümüzdeki 2023 yılına kadar ilk 3’e girmek. Biz, İstanbul odaklı bir firmayız. ‘Neden Sakarya?’ derseniz; 1999 yılında ilk fabrikayı Hendek’te kurdum, yakınlığından dolayı seçtik. 1 saat 15 dakikada gidip geliniyordu. Hendekli bir arkadaşım vardı, ‘Orada kuralım’ dedi. Bir yer kiraladık. 1999 ile 2002 yılları arasında Hendek’te faaliyet gösterdik, sonra OSB’ye taşındık.

1’inci OSB’nin sektöre, ülkeye ve şehre faydasını anlatmaya gerek yok. OSB içinde çok farklı firmalar var. Otomotiv, ilaç, tekstil, hazır giyim, gıda ağırlıklı olmak üzere 5-6 sektörde firmalarımız var. Bizim OSB içerisinde şu anda faaliyette bulunan 55 firma var. Ancak biliyorsunuz yeni genişleme alanıyla beraber 100-110 arasında firma çalışır diye bekliyoruz. Toplamda 119 parsel var ama parsellerin bazıları ortak olduğu için önümüzdeki 1-1,5 sene sonra ortalama 110 firmayla faaliyet gösteririz diye düşünüyorum.

OSB’de şu an toplam 10 bin 500 kişi çalışıyor. Kapladığı alan ise 276 hektar. Özellikle 2016’da kamulaştırmanın bittiği noktada OSB çok güzel bir çalışmada bulunmuş ve sanayicilere Vakıfbank işbirliğiyle beraber kredilendirerek sanayicileri arsa sahibi yaptı. İlk model bu… Vakıfbank’la anlaşıp riski kendi üstüne alarak sanayicilerle işbirliği yaparak, riski alarak imza attı. Kaç paraya imza atmıştınız?

Ahmet Çubuk (1’inci OSB Müdürü)

220 milyon…

Mustafa Gültepe

220 milyon gibi bir anlaşma yaparak, riski de kendi üzerine alarak böyle bir anlaşma yapılmış. Bu, Türkiye’de bir ilk… 15 Temmuz gibi türlü türlü şeyler atlattık ö dönemde… İyi bir organizeyle bütün parselleri sattık.

Sakarya, jeopolitik yapısı çok önemli bir yerde. O anlamda yatırımcıların ilgisini çekiyor. Merkezi bir yer. Hem denize yakın hem İstanbul’a yakın hem de Ankara’ya yakın. O anlamda bir potansiyeli var. Tarımı da güçlü tabii ama sanayi anlamında özellikle coğrafi olarak üçlü bir yeri var. O yüzden bütün sektörlerin ilgisini çekiyor.

Orhan Topçu

Başkanım, burada bir soru sormak istiyorum. 2’nci OSB Başkanı (Şükrü Bodur) geçen konuğumuzdu. Onlar da büyüme kararı almışlar. Sizin bölge arsa olarak müsait mi? 2’nci OSB’nin belirli bir alanı var. Sizin yeriniz büyümeye müsait mi? Ne kadar büyüyeceksiniz?

Mustafa Gültepe

Şu anda zaten ilk 1’inci OSB dediğimiz eski organize 164 dönümdü. 2016 yılında kamulaştırma çalışmaları bitince genişleyebileceği alan 120 hektar kadar genişledi. Zaten şehre dayandı. Bundan sonra büyüyebilecek bir alanı yok. 1’inci OSB 276 hektarda kalır.

Tuncer Kalaycı

Parsellerin çoğu boş sanırım.

Mustafa Gültepe

Şu an genişleme alanı içinde 14 tane firma ruhsat almış.

Tuncer Kalaycı

Ama krizden dolayı çalışmalar başlamadı, değil mi?

Mustafa Gültepe

İnşaatlara 1 yıl uzatma verdik. Özellikle dolar hareketlerinin, kredilerin, faizlerin yüksekliğinden dolayı insanlar önünü göremedikleri için biraz daha durağanlar. Biz de sanayicileri düşünerek 1 sene uzattık. 14-15 tane ruhsat alınmış. Hepsi alınan yerler. İnanıyorum ki, Mart’tan sonra oluşabilecek ortama göre her işletmeci kararını ona göre verip yatırımına devam edecek. Sonuçta bir yeri satın aldıysa, bina yaptıysa ya işletecek ya da birilerine devredecek.

Son dönemlerde de eski OSB’de de toprağın çok büyük bir yeri vardı, 10 parseli vardı. Şu anda 6 tane büyük parsel satıldı. 1 tanesini biz aldık, diğerlerini Antepli, Ispartalı, İstanbullu firmalar satın aldı. Bunlar büyük parseller. Toplam 10 parsel, 20 dönümün üzerinde… Şu anda 4 tane kaldı.

Bu bölgeye bir ilgi var. Dolayısıyla önümüzdeki 1-2 sene içerisinde bütün firmalar faaliyete girdiği zaman en az 20 bin kişiye istihdam sağlamayı planlıyoruz. Sanayi, Sakarya için büyük bir çark… Ekonominin döndüğü en eski OSB’lerden bir tanesi… Gördüğümüz, gezdiğimiz bütün OSB’ler içinde çevre duyarlılığıyla, altyapısıyla, caddesiyle, sokağıyla, her şeyiyle gerçekten örnek gösterilecek büyük OSB’lerden bir tanesi diye düşünüyoruz.

Amacımız; bunu her konuda örnek yapmak. İnşallah önümüzdeki dönemler yapacak olduğumuz başka faaliyetlerle beraber daha da iyi olacak. Eksiklerimiz var. OSB içinde kreşimiz, camimiz eksik… Bir de özellikle yapmak istediğimiz AVM tarzında bir proje var. İnsanlar OSB’ye geldiği zaman hem üretsinler hem de tüketsinler anlamında, şehre de yakın olduğu için ‘Outlet’ tarzı bir AVM yapmak istiyoruz.

Şadi Tanış

Yani OSB’de çalışanların tüketimine yönelik bir yer mi?

Mustafa Gültepe

Hem onların hem de halkın ihtiyacı için… Sosyal alanlar tabir ettiğimiz, hafta sonu veya hafta içi gelindiği zaman her türlü üretilen ürünleri satın alabilecekleri bir merkez. Özellikle giyim, gıda olabilir.

Şadi Tanış

Yurt dışında gözlemliyoruz. Bu tür üretim yerlerinde ya fabrikaların önlerinde kendilerine ayırdıkları satış ofisleri ya da bölgelerin içinde AVM’ler oluyor. Olmasını da önemsiyorum. Ben, bir firmanın bayisiyim. 10 küsur ülkede fabrikası var. Her nerede fabrikası varsa o ilçede ya da köyde satmış olduğu mala bakmaksızın bir bayilik veriyor. Diğer bayilere satış kotası koyarken oradakilere koymuyor. Fransız CEO’suna nedenini sorduğum zaman, o beldelerdeki insanların fabrikayı benimsemesi için kar-zarar etmesi fark etmeksizin mutlaka bir satış ofisi oluşturduklarını söyledi.

Mesela 21 Haziran’da, sadece Sakarya’da üretilen ürünlerin sergilendiği bir fuar olamaz mı? Ben, bir vatandaş olarak şehrimde neler üretiliyor onları görsem güzel olmaz mı? Belki o firmaların da o güne özgü özel fiyatlarıyla beni alışverişe davet etmeleri, orada duygusal bir bağ kurmak etkili olmaz mı? Mesela Kiev’de bir AVM’de gezerken bir şey beğendim. LC Waikiki ürünü, etiketini kaldırdım, ‘Adapazarı tesislerinde üretilmiştir’ yazıyor. Bu manzara beni gururlandırdı.

Sanayiyle halkın birlikteliğini oluşturacak organizasyonların önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda çok eksiğiz. Belki bütün OSB’lerde genişletme yapılırken böyle bir merkez planlanabilir ve ihraç fazlası tarzı ürünler burada sergilenebilir veya satılabilir. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bir de merak ettiğim bir şey var. Çeşitli yabancı markalara üretim yaptığınızı söylediniz. Kendi firmanız yok mu?

Mustafa Gültepe

LC Waikiki var.

Şadi Tanış

LC Waikiki bir Türk markası mı? İtalyan, vesaire değil mi?

Mustafa Gültepe

Yüzde 100 Türk markası.

Şadi Tanış

Yurt dışında bilinen 8-10 Türk markasından birisi, merak ettim o yüzden sordum. Kadın ve erkek giyim sektörlerine ağırlık verecek misiniz? Biraz çocuk ağırlıklı gidiyorsunuz sanırım…

Mustafa Gültepe

Satışlar eşit. Söylediğinizi destekleyecek bir şekilde hem firma olarak hem de OSB olarak çalışmalarımız var. 2002’de Sakarya OSB’ye firmayı taşıdık. 2002’den sonra OSB’nin bu tarz faaliyetleriyle ilgili firmaların yaptığı ürünü satma, teşhir ve anlatma anlamında çalışmaları biz başlattık. OSB içinde ilk mağazayı açan kişi benim. Sakarya’da üretilen tesislerde insanlar ona ulaşsın diye fabrika satış mağazası adı altında LC Waikiki mağazasını açmıştık. Sonra LC Waikiki’yi yan tarafa doğru büyüttük. Üretmiş olduğumuz mamullerin yüzde 60-70 gibi bir bölümünü de orada sergiliyorum.

Hem orada çalışan bin kişi ona ulaşsın hem de Sakaryalılar ulaşsın diye… Bunu da yurt dışında görmüştüm. Fabrikaların önlerinde kendi ürettikleri mamulleri elemanlarına satmak için mağazalar açtıklarını gördüm. Onları örnek alarak böyle bir eylem başlattım. Ondan sonra zaten başka gıda ve tekstil firmaları da başladı, 6-7 tane satış mağazası oldu. Firmalar yaptıkları ürünleri gerek kendi elemanlarına gerek Sakaryalılara satıyor.

Biz bunu genişleme alanı içerisinde biraz daha düzenli ve tertipli yapalım diye böyle bir Outlet tarzı farklı bir konseptte projemiz var. Maddi imkanlar elverdiği sürece onu faaliyete sokmak istiyoruz. Hem üretimiyle hem satışıyla hem de sosyal alanlarıyla OSB içinde böyle bir çalışma yaparak örnek bir OSB olmak istiyoruz.

Orhan Topçu

Talu Tekstil’in ihracat rakamı için 90 milyon dolar dediniz. Farklı firmalara yaptığınız mallar buna dahil mi?

Mustafa Gültepe

Firma adına deyince ‘fason üretim’ bir algı var. Eskiden, 2005 yılından önceki dönemlerde fasondu. Şu anda eskiye istinaden herkesin kendi tasarımı var. Herkes yüzde 70-80 oranında tasarımını satıyor. Müşteriler gelip beğeniyor, ‘Bunu alıyorum. Etiketi çıkar, benimkini tak’ diyor. Tasarım, kumaş, aksesuarda, Türk insanının emeği var.

Orhan Topçu

Yani bu satışlar ihracat rakamlarınızı etkilemiyor mu?

Mustafa Gültepe

Yok, etkilemez. O firmaya gönderiyorsun, o satıyor.

Özgür Arık

OSB’lere vurgu yaptınız, Sakarya’daki OSB’leri işleyişiyle ilgili farklı bir yere koydunuz. Bizim işadamlarımızla şehri yönetenler arasında eşgüdüm var mı, bir hedef birliği oluşturuluyor mu? Ya da mevcut durumunuzdan memnun musunuz?

Mustafa Gültepe

O, sadece buranın problemi değil, Türkiye’nin problemi… Sivil toplum kuruluşları, belediye, valilik, OSB’ler, bütün kuruluşlar oturup stratejileri, öncelikleri, yapılması gerekenleri belirlemeli. O anlamda sanayicilerle şehri yönetenler arasında biraz kopukluk oluyor. Bizim işimiz üretim. OSB’deki bütün firmalar iç piyasaya ve yurt dışına üretim yaparak Türkiye’yi farklı bir noktaya getirmeye çalışıyor. Emek yoğun bir sektörde çalışıyoruz.

Şehirle ilgili stratejik problemler olduğu zaman ulaşmada sıkıntı olmuyor. Onda problem yok. Neticede konuşuyorsun, hallediyorsun ama birebir ‘Sakarya’nın milli geliri, bireysel gelirini, refahını nasıl artırırız?’ diye bir çalışma içerisine giremiyoruz. Sadece firmalar kendi içerisinde böyle çalışmalar yapabiliyor. Türkiye’de öyle bir çalışma kültürü yok. Bunu, kademe kademe birliklerle deniyoruz.

Özellikle bu konuda Türk İhracatçılar Meclisi ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin alt katmanları biraz daha farklı çalışıyor. Mesela; ‘Sakarya’da bir fuar’ dediniz. Sakarya’da olan firmaları bir araya getirip üretilen mamulleri Sakarya’nın kurtuluşunda topluma sunmak belediyenin ya da valiliğin işi, sanayicinin işi değil. İşbirliği yapılabilir ama birilerinin organize etmesi lazım. Bir OSB Başkanı ya da sanayicinin bunu yapma şansı yok. Bir yerel yönetimin bu işi üstlenmesi lazım.

Ahmet Çubuk

Vali Mustafa Büyük döneminde, ana binanın olduğu yerin yanında bize ait 60 dönüm bir yer vardı. O toprağın yurdunu oradan alıp yıkıp kongre merkezi yapılmak istendi. Büyükşehir Belediyesi ve Valilik’le de görüşmeler yapıldı. Ancak vakıf arazisi olması nedeniyle bir türlü gerçekleşmedi.

Vakıflar Yasası çok farklı bir yasa… Hangi girişimde bulunduysak sonuç alamadık. Mesela İzmit’te büyük bir fuar merkezi var. Doluluk oranını araştırdım ama tahmin ettiğim gibi bir oran çıkmadı. Ne yazık ki yürümüyor. Dünyada bazı bölgeler oluşmuş. Mesela Türkiye’de TÜYAP, CNR gibi birkaç yer var, bütün fuarlar oralarda yapılıyor. Şehirlerde yapılan fuarlar içinde en iyisi; Bursa’daki Tarım Fuarı… Bunun haricindekiler başarılı olamamış.

Yani bir fuar merkezi değil de fuar ve kongre merkezi gibi çeşitli kimliklerle de kullanılabilecek, farklı etkinliklerin yapılabileceği bir yer olursa belki başarılı olur. O da tabii sadece 1’inci OSB’nin üzerine yıkılarak yapılacak bir iş de değil. Topyekun bir çalışma gerekiyor.

Mustafa Gültepe

O tarz yerleri yurt dışında belediyeler yapar. Bir OSB onu yönetemez. Bir OSB’nin, yapacağı bir fuar ve kongre merkezinin maliyetini çekme şansı çok zor. TÜYAP ve CNR, aynı zamanda dışarıda kontakları var. Çok büyük alım grupları var. Her fuar cinsine göre alıcıları getiriyor. Binayı yaparsın ama alıcıyı getiremediğin sürece fuarı yapmanın bir anlamı yok.

Hazır giyim olarak yurt dışında birçok fuara katılıyoruz. Bu hafta sonu da ben Londra’da bir giyim fuarına gideceğim. Oradaki fuar şirketleriyle işbirliği yaparak Türkiye’deki firmaları oraya götürüyoruz. Bu; Moskova’da, Londra’da, Paris’te, Berlin’de ve şu anda Las Vegas’ta var. Çok büyük fuarlar bunlar. Aynı zamanda dernekler İstanbul’da küçük küçük hazır giyim fuarları yapıyor. Çorap fuarları, iç giyim, abiye fuarları yapılıyor.

İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği olarak Türkiye’nin en büyük ikinci birliğiyiz. Otomotivden sonra en büyük birlik bizimki. Toplamda 17,6 milyar ihracat potansiyelimiz var. Önümüzdeki 2020 yılında Türkiye’yi büyük bir hazır giyim fuarına kavuşturmak için çabalarımız var. Biz başlayacağız ama bunu daha sonra gerek Turizm Bakanlığı gerek belediyelerle beraber oturup proje haline getirmemiz lazım. Çünkü bu sadece bir birliğin organizesiyle yapılabilecek bir şey değil, öbür katmanların da dahil olması gerekiyor.

Çünkü fuara insan getirdiğin zaman sadece firmalar kazanmıyor. Turizmci de lokantacısı da herkes kazanıyor. Paydaşların hepsinin ekonomik bir faydası oluyor. O yüzden bu konuda belediyelerin de bu işin büyük destekçisi olması gerekiyor. Valilik, belediye, sanayi ve ticaret odalarıyla hep beraber oluşturmak lazım bu konsepti ki sürdürülebilir olsun. Aksi takdirde yapmak için yapılır, o da büyümeden çöker, diye düşünüyorum.

Ahmet Çubuk

Başkanım biliyorsunuz, Türkiye ihracatında eskiden tekstil birinci sıradaydı, otomotiv ikinciydi. Şimdi otomotiv birinci oldu, tekstil ikinci sırada. Ülkeye yarattığı katma değer açısından hangisi sizce daha önemli?

Mustafa Gültepe

Tekstil ve hazır giyim ayrı şeyler. İkisini topladığın zaman otomotiv kadar var. Bizim ihracatımız, az önce söyledim; 17,6 milyar dolar, tekstilinki 10 milyara yakın, toplam 27,6… Tekstil derken şunu kastediyoruz; pamuk, iplik, kumaş… Bunlar tekstile giriyor. Hazır giyim de üstümüze giydiğimiz kazak, gömlek, tişört, kaban, vesaire…

Bizim farkımız şu; biz, net ihracat değeri olarak birinciyiz. Biz, cari fazla veren bir sektörüz. Otomotiv gibi değiliz o anlamda. Otomotiv 30 milyar dolar yapıyorsa yüzde 75-80’i ithal, yüzde 20-25’i burada kalıyor. Bizde, 17,6 milyarın 15,8 milyarı net, burada kalıyor. Bizde ithal yüzde 10-15 seviyesinde. Yani katma değer anlamında biz birinciyiz. Bu birinciliği kolay kolay önümüzdeki dönemlerde yakalama şansları yok. Hazır giyimde bir de şöyle özelliğimiz var; kadın istihdamında birinciyiz. Yüzde 70-80 oranında kadın… Bir de istihdamda o anlamda otomatik olarak çok öndeyiz.

Bu bir algı… Türkiye’de teknolojik ürünler, moda terimler var. Bu konuda bazı noktalarda ne olduğunu bilerek bakmak lazım bu olaya. Her sektörün kendine göre ağırlıklı satış fiyatı vardır. Katma değerli ürün dersek hazır giyim olarak üçüncüyüz. Kilogram başındaki katma değerde birinci savunma sanayi, ikinci mücevherat, üçüncüsü hazır giyim… Ortalama 20 dolar… Dünyada; Bangladeş’te 10 dolar, Çin’de 11 dolar, Vietnam’da 9 dolar… Biz, 2 katıyız. Demek ki burada bir fasonculuk yok, o anlamda katma değer var.

Özellikle son dönemde Türkiye’de ‘teknolojik ürünler’ ısrarı var. Evet, teknolojik ürünleri yapmamız lazım ama sektöre göre… Türkiye’de mesela üretim ve ihracatta otomotiv sanayi çok yüksek, kullandıkları kumaşların en az yüzde 60-70’ini Türkiye’den alıyorlar. Özellikle leke tutmayan, su geçirmeyen, terletmeyen kumaşlar. Bunların hepsi inovatif, teknolojik ürünler. Dolayısıyla sektöre göre bakmak lazım.

Bu konuda İnsanları yanlış yönlendirme ve algı değiştirme var. Kötü niyetten değil, aslında moda kelimeyi kullanmak için yaptıkları şey var. Her sektör, kendine göre tartışılmalı, analiz edilmeli. Sektörlere göre de bence; önümüzdeki 10 yıl her birlik devletle oturup sektörün yol haritasını ve stratejilerini belirlemelidir diye düşünüyorum.

OSB’yi konuşuyoruz, hazır giyimde şöyle bir şeyim var: Bize destek verin, İstanbul’u moda üssü yapalım, diğer bölgeleri de üretim üssü yapalım. O potansiyel bizde, hazır giyim sektöründe var. Sadece yol haritasını daha iyi bir şekilde çizmek gerekiyor diye düşünüyorum.

Bu bölgede mesela kadın istihdamı olarak Talu Tekstil’den daha fazla kadın çalıştıran bir firma yok. Bin kişi bende çalışıyor, Toyota’da 5 bin 600 kişi çalışıyor. Toyota’nın yaptığı herhalde 2,5 milyar dolar civarında bir ihracat var. Bunun yaklaşık yüzde 75-80’i ithaldir. Bunu ayrıştırmak lazım. Benim yaptığım 90 milyon doların yüzde 80-85’i burada bırakılan katma değerdir.

Şadi Tanış

Firma olarak ithalatınız ne kadar?

Mustafa Gültepe

Benim ithalatım sıfır…

Şadi Tanış

Kumaş falan da mı almıyorsunuz dışarıdan?

Mustafa Gültepe

Hepsini Türkiye’den alıyoruz.

Şadi Tanış

Özellikle tekstilde şöyle bir şikâyet var: Batı, üretimden vazgeçti. Bunu, gelişmekte olan ülkelere bıraktı. Batı artık tişörtü üretmiyor ama onun makinesini üretip veriyor. ‘Biz, Türkiye’den şu kadar tekstil ürünü alıyoruz ama çok daha fazlasına makine satıyoruz’ diye bir söylenti var. Tekstilde kullandığınız makinelerin yerlileşme oranı nedir?

Mustafa Gültepe

Batı’da başladı bu tekstil… Özellikle İngiltere’de üretim yerleri vardı ama çok fazla bir değişim, dönüşüm yapamadılar. Yapamadıkları için rekabet edemediler ve kapatmak zorunda kaldılar. Hazır giyim ve üretim olarak… Bizde ise hazır giyim ve tekstilde çok farklı bir altyapı var. Bizde olan altyapı hiçbir zaman Avrupa’da olmadı. Boyahane, iplik, tesis, vesaire… Olmadığı için onların uzun dönemli devam etme şansı olmadı. Ya sektör değiştirdiler ya kapattılar.

Bizde ise çok farklı bir yayılma var. Özellikle boyahaneler anlamında ve büyük tesisler anlamında Türkiye çok farklı bir noktada. Hepsi teknolojiyi çok yakından takip ederek yenileme anlamında rekabet edecek düzeye geldiler. Dünyadaki çok fazla ucuz olan işçilikten bahsetmiyorum. Ki son 3-4 yılda biz 16-18 milyar dolar arasında ihracat rakamımız var toplamda.

Mevcudu koruduk. Markalarımız çok büyük bir atak yapıp dışarıda mağazalar açtı. Nereden baksan 1,5-2 milyar dolara kadar marka ihracatı var. Eskiden öyle bir şey yoktu. Makineleşme anlamında özellikle boya ve iplik anlamında eskiye istinaden çok fazla şey var. Şu anda boyahanelerde Türk makineleri kullanılıyor.

Tabi bunların hepsi bir süreç… Bir anda sanayileşme, makine üretme şansınız yok, süre geçmesi, 10-15 yıllar geçmesi lazım. Almanya aynı süreçte 1950’de başlamış sanayileşmeye, bir noktaya kadar geliyor. Atılımlar yapılıyor. 1-2-3 yılda bunları yapmak çok kolay değil. Özellikle yüzde 100 ithal kullandığımız makinelerin bazılarını şu anda yüzde 20-25 oranında iç piyasadan satın almaya başladık. Sektör de kendini ona göre geliştiriyor.

Türkiye’de gerek makineleşme gerek üretimi geliştirme anlamında büyük bir stratejik harita yapılmadığı, yıllık planlar yapılmasından dolayı bir yıl doğru olan öbür yıl yanlış oluyor. Ben de diyorum ki yapacağımız plan en az 10-15 yıllık olmalı, 10 yılın üstünü hedeflemeliyiz.

Tamam, Marmara Bölgesi gelişmiş bir bölge… Sakarya, Bolu, falan ama Türkiye sadece buralardan ibaret değil. Diğer bölgelere has üretim tesisleri olması lazım. Bu yapılmamış, çok geç kalınmış. Geç kalındığı için bir iki bölgede kümelenmiş. Ağırlıklı Sakarya…

Örnek veriyorum; şu an Sakarya’da olan bazı fabrikaların burada değil de Doğu Anadolu Bölgesi’nde olması gerekirdi. O zaman çok daha farklı bir noktaya gelirdi. Hem rekabet anlamında hem de göçü önleme anlamında farklı bir strateji yapılabilir. Bu konuda Türkiye yol haritasını bence çizemedi. Çizemediği için kümeleşme belli noktalarda oldu.

Editör: TE Bilişim