Kadınların, başarabileceklerini kendi zihninde sınırladığını, toplumun kendisine koyduğu psikolojik sınırları kabullendiğini ifade eden Sakarya Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Esra Turgut, kadınların bu konuda mücadele etmesi gerektiğini söyledi. Öncelerden yapılmış bir deneyden örnek veren Turgut, “Cam tavan sendromu denilen bir şey var. Alttan ısıtılan bir sistem kuruluyor ve pireler onun içerisine giriyor. Isı artırıldıkça pireler zıplamaya başlıyor. Üstte de görünmeyen bir cam tavan var. O cam tavana çarpa çarpa pireler, en son çarpmamak için belli bir mesafede zıplamayı öğreniyorlar. Sonrasında o tavan kaldırıldığı halde daha üst tarafa zıplayamıyorlar. Kadınlarda da cam tavan sendromu var aslında. Özeleştiri yapmak gerekirse ‘Ben daha üst seviyeye gelemem. Gelebileceğim nokta bu, daha fazlasını yapamam’ diyerek mücadeleyi bırakıyorlar. Kadınların, bu sendromu yenmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Kadının yalnızca ailenin bir parçası, bir anne olarak görülmemesi gerektiğini, birey olarak varlığının kabul edilerek hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Turgut, “Devlet, bence şu an genel politikasında kadını bireysellik yerine ailenin içerisine koyuyor. Hep ailenin içerisine alıyor, aileyle beraber bir annelik vurgusu yapılıyor. Annelikten öte kadın, ilk önce bir bireydir” diye konuştu. Turgut, kamuda kadının temsili noktasında gördüğü temel sıkıntıyı da şöyle anlattı: “Önceden Kadından Sorumlu Bakanlık vardı, sonra Aile Bakanlığı oldu. Sosyal Çalışma Bakanlığıyla da birleştirildiği için maalesef ki bence çok da performansını düşürdü. Kadına bakış açısı öncelikle birey olarak olmalı, kadını ailenin içerisinde almamak gerektiğini düşünüyorum.” Genel manada kadına bakış açısında bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu sözlerine ekleyen Turgut, kadınlara da bireysel mücadelelerini kolektif mücadeleye dönüştürme konusunda çağrıda bulundu.

Şadi Tanış

İnsanlar önceden kolayca zengin ya da fakir olmuyorlardı. Fakat son yıllarda göçün de etkisiyle işler biraz değişti. Toprak değerlendi. Kat karşılığı insanlar topraklarını verdi. Ya da sanal âlemde bile insanlar bir anda zengin olabiliyorlar. Aynı şekilde borçlanma kolaylığının da getirisiyle birden bire fakirleşebiliyorlar. Bu durum da aileye ve psikolojisine yansıyor. Bu dengesizlikler sadece aile hayatını da değil insanın psikolojisini de allak bullak edebiliyor.

Dolayısıyla bunlar, size yansıyan vakalara da etki ediyor. İnsanlar kendisinin ve ailesinin taleplerini karşılamayınca şiddete başvurabiliyor. Bahsettiğim durumlar, bu olayların artmasına yol açıyor olabilir mi?

Esra Turgut

Gelen çoğu vakada, ‘Şiddet görüyorum. Bakmıyor, etmiyor’ deniyor. Tabii herkes kendi perspektifinden anlatıyor. Dava açtığımız zaman da karşı taraftan gelen cevap dilekçesinde daha farklı olayların olduğunu da görebiliyoruz. Biz, tek taraflı olarak oradaki talepleri alırken veya müvekkilimiz de büroya geldiği zaman olayları tek taraflı olarak anlatıyor.

Ama ben mümkün olduğunca işin altını kazımak istiyorum. ‘Tek el şaklamaz. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değildir’ diye atasözlerimiz var. ‘Muhakkak ki senin de vardır bazı handikapların, neler olduğundan biraz bahset’ derim.

Ama genellikle erkeklerin bu konuda biraz daha sorumsuz olduğunu da görüyoruz. Bazen bir kadına sadece ‘Nasılsın, günün nasıl geçti?’ demek bile yeterli gelecekken onu bile demeyenler, aynı çatı altında farklı hayatlar yaşıyorlar. Erkek kendi hayatını yaşıyor, kadın kendi hayatını yaşıyor ve aralarında hiçbir iletişim yok. Çocukları da varsa bu tabii çocuklara da yansıyor. Çocuklar da böyle bir ortamda büyüyünce, bu sefer sağlam bir aile temeli olmayınca da topluma bunun tezahürü oluyor maalesef.

Özgür Arık

Hep denir, bugün Batı’da, uygar dünyada kadınlar sadece seçme hakkını kullanmak için mücadele verirken Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkı vardı. Bir başka deyişle; Cumhuriyet, Türk kadınına toplumsal konumu hakkında birçok ciddi avantajlar sundu. Hak ettikleri, görmeleri gerektiği saygıyı verdi. Siz, burada bir gerileme görüyor musunuz?

Esra Turgut

En son Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu ve yine bizim kendi baromuzun aynı zamanda basın açıklaması olacak. Orada Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkmamız gerektiği vurgusu var. Kadınlara, dediğim gibi, karar mercilerinde çok yer verilmemesi söz konusu… Sadece siyasi alanda mesela ‘Kadın Kolları’, erkek adayların reklamını yapmak için kullanılıyor.

Özgür Arık

Kamu yönetimlerinde, yönetim anlamında da ciddi azalmalar var. Bir de bu işin uzmanları diyor ki; ‘Bir ülkede kadına şiddet oranlarında sürekli bir artış söz konusuysa siz, o ülkedeki rejimin içeriğini, rengini, tonunu çıkartabilirsiniz. Demokratik bir ülke midir yoksa otoriter bir ülke midir, buralardan saptayabilirsiniz’ diyorlar. Ciddi oranda bir artış var.

Buna karşılık izliyorum, bu bizim toplumsal bir sorunumuz. Siyaset kurumunu, iktidarı, muhalefeti eleştirmek için söylemiyorum. Benim de muhalefet ettiğim Cumhurbaşkanı Erdoğan, örnek bir davranış sergiliyor. Nereye giderse gitsin, eşi Emine Erdoğan’la gidiyor. Örnek bir davranıştır, takdirle karşılıyorum. Sakarya’da kadın bir bakanımız olmuştu, şimdi de kadın milletvekilimiz var. Çok eleştirdiğimiz siyasal yapıdan böyle yansımalar çıkıyor.

Esra Turgut

Ama bu bir tane… Toplamda kaç tane milletvekili çıkartıyoruz?

Özgür Arık

Temsil anlamında söylemiyorum. Yine Sakarya özelinde söyleyeyim, siyasal anlamda söylüyorum bunu, partiler içerisinde olan muhafazakâr kadınları sokakta, siyasal mücadelenin ve kavganın içinde, daha etkin ve bilinçli buluyorum. Yaptığımız işten görüyorum, ne söylediklerini bilerek söylüyorlar. Ezber laf değil… Gelişmiş buluyorum. Benim düşünceme hitap etmemelerine rağmen…

Türkiye’de kadınların da bir özeleştiriye ihtiyacı yok mu?

Esra Turgut

Devlet, bence şu an genel politikasında kadını bireysellik yerine ailenin içerisine koyuyor. Hep ailenin içerisine alıyor, aileyle beraber bir annelik vurgusu yapılıyor. Annelikten öte kadın, ilk önce bir bireydir.

Tuncer Kalaycı

‘Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı değil, Kadın Bakanlığı kurulmalı’ diyorsunuz.

Esra Turgut

Evet, Kadın Bakanlığı… Ona zaten tamamen karşıydık. Önceden Kadından Sorumlu Bakanlık vardı, sonra Aile Bakanlığı oldu. Sosyal Çalışma Bakanlığıyla da birleştirildiği için maalesef ki bence çok da performansını düşürdü. Kadına bakış açısı öncelikle birey olarak olmalı, kadını ailenin içerisinde almamak gerektiğini düşünüyorum.

Sizin dediğiniz de doğru, cam tavan sendromu denilen bir şey var. Bir deney üzerine… Alttan ısıtılan bir sistem kuruluyor ve pireler onun içerisine giriyor. Isı artırıldıkça pireler zıplamaya başlıyor. Üstte de görünmeyen bir cam tavan var. O cam tavana çarpa çarpa pireler, en son çarpmamak için belli bir mesafede zıplamayı öğreniyorlar. Sonrasında o tavan kaldırıldığı halde daha üst tarafa zıplayamıyorlar.

Kadınlarda da cam tavan sendromu var aslında. Özeleştiri yapmak gerekirse ‘Ben daha üst seviyeye gelemem. Gelebileceğim nokta bu, daha fazlasını yapamam’ diyerek mücadeleyi bırakıyorlar. Aynen cam tavan sendromunda olduğu gibi… ‘Ancak bu noktaya gelebilirim, daha ötesini mümkün değil yapamam’ diyerek mücadeleyi bıraktıkları için belki de öğrenilmiş çaresizliğe boyun eğiyorlar açıkçası…

Tabii burada özeleştiri yapmak gerekiyor. Şartları da zorlamak gerekiyor açıkçası… Çünkü daha önceki başarmış olan kadınlarda bu zorlamaların olduğunu görüyoruz. Yıllar önce adliye muhabiri bir kadının anısını okudum. 1950’li yıllarda bir gazetede işe girmiş, ‘Kadından muhabir mi olur?’ demişler ve onu en kötü yerlere göndermişler. Bir nevi ‘mobbing’ uygulanmış.

Kavga ve dövüşün çok olduğu hamalların kongresine falan gönderiliyor. Ama kadın yılmıyor, ‘Ben hepsini başarabilirim’ diyor. En son adliye muhabirliğine de geçiyor ve takdir ediliyor. Yıllar sonra gazetedeki yönetici itiraf ediyor. ‘Biz yıllarca en kötü yerlere gönderdik, buna rağmen yılmadan mücadele ederek bu noktaya geldi. Adliye muhabirliğine geçtikten sonra da biz artık haber okumaya başladık’ diyor.

1950’li yıllarda böyle bir kadının mücadelesini görüyoruz. Hakikaten cam tavan sendromunu kadınların yenmesi gerekiyor.

Orhan Topçu

Sakarya’da eğitim düzeyi olarak Türkiye şartlarına göre kadınların durumu nedir? Bir de şunu soracağım: Kadınlar Vali olabiliyor, milletvekili, bakan, bilim insanı… Bu konuda yasa yönünden bir engel yok. Kadınların bu yönde mücadelesi için bir yönlendirme, program uygulansa daha iyi olmaz mı?

Yasalar, ‘Oku, bir erkek kadar şansın var. İstediğini ol’ diyor. Bu ülkede Tansu Çiller, bir kadın olarak Başbakan oldu. Kadını daha öne çıkarmak için bir şey yapmak istemiyor musunuz? Ya da yapıyor ancak başaramıyor musunuz?

Esra Turgut

Yapıyoruz. Elimizden geldiğince biz kendi çapımızda bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama özellikle eğitimde okul müfredatında toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kız öğrencileri teşvik edici çalışmalar yapılabilir diye düşünüyorum. Ufuklarını açan, daha geniş düşünmeye onları teşvik eden…

Çünkü bir mühendis dendiği zaman akla erkek gelir. Genellikle hep erkek mühendisler… Belirli işler erkeklerle özdeşleşmiş olarak gözüküyor. Bunun kırılması gerekiyor bence…

Tuncer Kalaycı

Kadınların politikada ya da başka yerde, erkeklerin cevvalliğiyle, eril dille mücadele etme şansı hiç yok. Bu şartlarda bireysel mücadelenin başarılı olması sizce mümkün mü?

Esra Turgut

Bireysel mücadelenin kolektif mücadeleye dönüştürülmesi gerekiyor. Çünkü hepimiz bireysel alanda mücadele ediyoruz. Yeri geldiği zaman, bir kelime kullanıldığında, ‘Hayır, öyle demeyin, onu kullanmayın’ diyebiliyoruz. Genellikle ‘bayan’ kullanılır, ‘Kadın tercih edelim’ diyoruz. ‘Bayan voleybol takımı’ diye söyleniyor. Hayır, ‘Kadın voleybol takımı’ şeklinde lanse edilmesi gerekiyor.

Uyarılar yapıyoruz. Kendi hayatımızda da bunun mücadelesini yapıyoruz ama bireysel olarak anca belirli bir kesime kadar gidebilirsiniz ya da hiç gidemeyebilirsiniz. Ama kolektif mücadele olması gerekiyor. O yüzden de dediğim gibi işin içerisinde eğitim, müfredat, aile içi eğitim, anne-baba eğitimi, çocuklarına karşı nasıl bir zihniyet verecekler bu konuda…

Zihniyet dönüşümü gerekiyor. Toplumsal bir zihniyet dönüşümünün olması, bakış açısının değiştirilmesi, eski ve klasik bakış açısının kırılması gerekiyor. Artık eski dünyada yaşamıyoruz. Belirli kalıplar artık yok. Eskidenmiş onlar. Şimdi kadının çalışma hayatına atılması, okul eğitim durumları yükseliyor şu an… Eğitim gören kadınlar şu an daha fazla…

Tuncer Kalaycı

Şiddet gören kadınlarda eğitim durumu nasıl? Eğitim arttıkça şiddetin arttığı söyleniyor, böyle bir durum var mı?

Esra Turgut

Şiddeti görünür duruma getirenler, kadınların kendileri. Şikâyetleri, belirli resmi mercilere başvurular bunları görünür hale getiriyor. Ve bu şiddeti görünür hale getirenlerin çoğunluğu, eğitim seviyesi biraz daha düşük olanlar. Eğitim seviyesi yüksek olanların, bu şiddeti çok ön plana çıkardıklarını düşünmüyorum hatta sakladıklarını düşünüyorum.

Mesela Sıla örneğinde olduğu gibi yavaş yavaş eğitimli olan kadınların da olaya farkındalık kazandırmak amacıyla ön plana çıkardığını görmeye başladık ama eğitimli kesimde kadınların çoğunluğu saklıyor.

Tuncer Kalaycı

Eğitim de bir çözüm değil diyebiliriz o zaman sanırım.

Esra Turgut

Tabii, eğitimli olan insanlar arasında şiddetin olduğuna da yakından çok şahit oldum. Burada tabi ego savaşları giriyor belki de kadınla erkek arasında. Belki de erkeğin önceden almış olduğu eğitimi, dünya görüşünü yansıtamaması, kompleksler devreye girebiliyor belki de… Ondan dolayı eğitimli insanlar arasındaki nedenler biraz daha farklı açıkçası.

Tuncer Kalaycı

Ensestten, aile içi tacizlerden, şiddetten ve daha çok gizlendiğinden bahsettik. Bu konuda biraz açıklayıcı olabilir misiniz?

Şadi Tanış

Ensest vakalarının bu bölgede çok olduğu ama kanun gereği basında yer almasının yasak olduğu, dolayısıyla görünenin çok üstünde vakaların olduğu söyleniyor.

Tuncer Kalaycı

Ensest ilişkilerin yazılması yasak. Özendiricidir, normalleştiricidir diye yasaklanıyor. Ama sorunu görmezden gelmek de çözüm getirmiyor. Yansıyandan çok yansımayan olduğu söyleniyor.

Esra Turgut

Evet, maalesef, özellikle bizim Çocuk Hakları Merkezi Başkanı’mız (Sakarya Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Elif Erdem Düzgün) bu konunun üzerine fazlasıyla eğiliyor ve ona da ihbarlar geliyor açıkçası. Tabi, özellikle yansımayan olayların olduğu duyumlarını alıyoruz. Örtbas edilme, ‘Aile arasında kalsın, mahkemelere yansımasın’ diye. Maalesef böyle vakalar var.

Genellikle anneler görmezden geliyor gibi… ‘Böyle bir şey olmadı’ diye bir psikolojik savaş içerisine giriyorlar. Arada kalan kişiler, anneler, kadınlar oluyor. Ciddi bir sorun. O da büyük bir travma… Aile, büyük bir travmayla bu şekilde yaşamaya çalışıyor. Vahim durumlar gerçekten de ve Sakarya’da bu vakalar ciddi boyutlarda aslında… Ama yansımayan yönler var.

Bu yüzden de sosyal çalışmacıların önemli olduğunu düşünüyorum, toplumun tanınması açısından. Nasıl bir toplum içerisinde yaşıyoruz, aile yapıları nasıl, ne gibi ilişkiler içerisindeler, aile birbirini ne kadar tanıyor? Aile Bakanlığı ise toplumun nabzını tutacak bir bakanlık. Aileyle ilgili çalışmalar yapılması için sosyal çalışmacıların rapor düzenleme olayları olması gerekiyor.

Çünkü sosyal çalışmalar, insanlarla konuşa konuşa içlerinde yaşadığı bazı olayları da ortaya çıkartabilir. İnsanların kendilerini ifade etmelerini de sağlayabilir. O yüzden bu tarz çalışmaların bakanlık eliyle ve bölgelerde yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Orhan Topçu

Vaka demişken Pamukova’da bir olay yaşandı, şehirde de gündeme geldi. Yasalar yetersiz mi acaba bu konularda? Özellikle Pamukova’daki vakada görüldüğü gibi sanki iki tarafı da koruyucu bir yasa varmış gibi… Bununla ilgili bazı şeyler değişemez mi?

Esra Turgut

Yasaların yetersizliğinden ziyade yasaları uygulayanların uygulaması önemli... Neticede yasayı uygulayan savcıdır, güvenlik kuvvetleridir, hâkimdir. Dolayısıyla bu uygulayanların niyetinin önemi var.

Orhan Topçu

Esneklik konusunda diyorum, yasalar da bu konuda biraz daha sert olamaz mı?

Esra Turgut

Yasa gayet net. Uygulamayla ilgili sıkıntı var.

Furkan Para

Ana akım medyadaki, televizyonda özellikle oluşturulan kadın profilleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Çeşitli markaların farklı minvallerde farkındalık çalışmaları oluyor, sosyal medyada da bazı sesler yükselebiliyor bazı konularda. Onlarca örnek var. Ancak sizce bunlar yeterli mi? Bu konuda yapılan çalışmalar reklam olarak mı kalıyor yoksa bir farkındalık oluşturuyor mu?

Esra Turgut

Medya konusunda şikâyetimiz var. Özellikle televizyon dizilerindeki kadın profilleri... Ağlayan kadınlar, mağdur gösterilmeleri… Bu konuda ne yapılabilir, RTÜK’e (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) şikâyet edelim, bu tarz dizileri, yanlış mesaj verenleri yayından kaldıralım diye çok düşündük ama ne yazık ki sadece para cezası şeklinde bir yaptırım söz konusu olabiliyormuş. Onun haricinde başka bir yaptırımı yok.

Ama maalesef bu tarz dizilerin çok izlendiğini de biliyoruz. Türk halkı akşamları dizi izliyor ve saatlerce… Saat 8’den 12’ye kadar dizi var. Bu örneklerin kötü olduğunu düşünüyoruz. Medyadaki bazı eril dilin kötü olduğunu düşünüyoruz. Haber verirken ‘kadın sürücü’ deniyor özellikle… Özellikle belirtiliyor. Bunlara, kelimelere biraz dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Kampanyalar aslında bence ünlülerin kampanyalara dâhil olması ve bu şekilde yer alması bence güzel. Devamı geldiği takdirde farkındalık oluşturduğunu düşünüyorum. Yararsız olduğunu düşünmüyorum. Muhakkak ki bir şekilde dikkat çekiyor. Hatta daha fazla bu kampanyaların yapılması, ünlülerin de bu kampanyalara dâhil edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Mehmet Alkaş

Bu tür dizilere, programlara para cezası uygulanıyor ama ceza ödeniyor, reytingi ve dolayısıyla geliri fazla olduğu için yayında kalmaya devam ediyor. Ama kadınlarla ilgili sivil toplum örgütleri bunların takipçisi olsa; gerek RTÜK gerekse ilgili bakanlık, hatta Cumhurbaşkanlığı düzeyinde belki de takip edilse, sanıyorum bu tür diziler engellenebilir.

Çok fazla tepki gelen diziler ya da kadın programları oldu. Bazı programların formatları değişti ama yine topluma kadınla ilgili verilen mesajda bir değişiklik yok. Çünkü o reyting getiriyor ve o reyting kaygısı, toplumun zayıf noktalarını yakalayarak ilan ediyor. Ara sıra ben de oturup seyrediyorum. Vicdanen o kadar rahatsızım ki… RTÜK bu konuda görevini yapmıyor. Bence takip edilmesinde fayda var diye düşünüyorum.

Esra Turgut

Evet, medya en önemli alan aslında... Algı oluşturmak açısından en önemli alan... Kadınla ve kadına şiddetle ilgili konularda yararlı olan bilgiler verildiği takdirde o algı insanların beynine televizyon ve gazeteler aracılığıyla yerleşecektir. Ama bizde maalesef işin kötü tarafını görüyoruz. Toplumsal tepkiyle kaldırılan reklamlar da oldu.

Mehmet Alkaş

Ben, Reklam Kurulu’nda 6 yıl görev yaptım Ankara’da… Öyle bir sistem ki sadece şikayet üzerine işliyor. Bugün televizyonlarda yayınlanan bütün reklamları şikâyet edin, hem çocuk reklamlarını hem de kadının obje olarak kullanıldığı reklamların hepsini… Şikâyet edilmediği sürece onlar işlem görmüyor.

Esra Turgut

Burada bir oto kontrol mekanizmasının eksikliği var. Burada ilgili bakanlıkların devreye girmesi gerekiyor. Şikâyetten ziyade otokontrolü sağlayacak olan merciler onlar.

Tuncer Kalaycı

Otokontrol dediğimiz, yasalara uymak noktasında olmalı. Yoksa otokontrolün ucu açık olunca sansüre yol açar.

Mehmet Alkaş

TRT Denetleme Kurulu’ndan emekli olmuş birisiyim. Benim adım sansürcüydü zaten, beni öyle tanıtırlardı. Gücünüz yettiğince ya da yasaların elverdiği ölçüde bu tür şeylere, ‘Sansür derlerse desinler’ diyordum. Ama buna fırsat verilmemesi lazım. TRT’de dahi artık özel televizyonlar gibi akıma uyulmuş durumda. Eski korumacı tavrını TRT de bıraktı.

Esra Turgut

Çok ince bir çizgi var. Sansüre yol açmayacak şekilde ama faydacı bir yaklaşımla yol almak gerekiyor.

Editör: TE Bilişim