Röportaj haber: melisa ve gizem Demirsoy

Tekstilci Naim Çetinkaya, 1999 depreminde göçük altında kalan vatandaşlardan yalnızca biriydi. O zaman yaşadıklarını bizlere anlattı. “Depremi çok derinden yaşadım. 17 Ağustos saat 03.01 de bir sallantı oldu. Ben önce gök gürlemesi oldu sandım. Yağmur mu yağıyor, fırtına mı çıktı dedim, bir gürültü algıladım meğer depremmiş. Panik yapmadım yatağıma dümdüz uzandım, hiç elimi ayağımı oynatmadım. Bizim binamız 5 saniyede yerle bir oldu. İlk başta algılayamadım, karmaşık oldum. Yerin en dibine inmişim. Hani ölüyü tabuta koyarsınız ya o ölçü, o ebatta bir alandaydım. Önce anlamaya neler olduğunu anlamaya çalıştım. Ben ilk başta evin iç duvarları yıkıldı, oradan tekme atarak çıkabilirim sandım. Meğer üstümde 6 katlı bina pastırma gibi olmuş. Tabi öncelikle panik oldum. Sakinleşip olayı anlamaya çalıştım. Deprem olduğunu sonradan anladım. Orada ne yapayım ne edeyim diye düşünmeye başladım, kolay değil yani. Sonra 25 saat uyumuşum.  Köyde haber alamayınca mezarımı kazmışlar, bari ölüsünü alırız diye. Tabi uyandığım zaman benim evin etrafında bir beyefendi ben bağırınca sesimi aldı. Tabi benim görme şansım yok sadece ses iletişimim var. “ benim adım Naim, yaşıyorum aileme haber ver” dedim. Adam tamam demiş. Sonrasında haber alamayınca öfkelendim ben. Tabi ses, bir haber alamayınca öfkelenmeyle, gerilmeye başladım. Bir yerden bir oksijen geliyordu nereden bilmiyorum. Temiz bir hava, sanki Allah’a teslim oldum. Dua ediyorum. Sonra o kişi benim aileme söylüyor, burada Naime diye bir kadın var diye. Tabi ailem anlamış ben olduğumu. Enkazın orada dolaşırken gece saat 3-4 gibi sesimi aldılar. Ses, bir haber alamayınca ben daha da öfkelenmeye başladım. Kolay değil bir enkazdasınız yani. Abilerim birkaç tanıdık kepçe buldular. Üstümden katları tek tek alıyorlar, bir kat alıp duruyorlardı bina çökmesin, bana zarar gelmesin diye. Ufak bir çatlama oldu ışık görünüyor. Operatör diyor ki eğer buraya kepçe vurursam ölebilir diyor. Daha sonra balyozla vuruyorlar. Kafamın çıkabildiği yerden çıkarıyorlar beni. Tabi karşımda yüzlerce insan beni havaya atmışlar. Bu şekilde oldu. “

“Depremden sonra doktora gitmedim, bir tedavi görmedim hep maneviyatımla aştım, belki yanlış yaptım bilemiyorum. Hiçbir darbe almadım, zarar görmedim. Sanki melekler beni aldı indirdi aşağıya. Şimdi yatarken çok rahat uyuyabiliyorum. Gayet sağlıklı çıktım yani. O şoku şuan yaşamıyorum  ama depremden sonra o şoku 3 ay yaşadım. Aynı saate terleme, boğulma, geniş bir yatağım vardı ama o yatak bana çok dar geliyordu. Şu anda alınan önlemler doğru. 2-3 kat ideal ama yükseği doğru değil. Yarın deprem olsa 5 katlı binaların hepsi yerle bir olur. Acı bir olay ama depremden korkmayalım. Önemli olan binaların sağlam olması. “

Hepimizin hataları var.

Depremin yapısal olarak sonuçlarına ve sebeplerine değinen İnşaat Mühendisi Emir Ahmet Taş, herkesin hataları olduğunu belirtti. “Deprem zamanı 14-15 senelik mühendistim ben. Çok büyük bir felaket yaşadık ve bizim meslek grubu olarak beklentimizin çok üstünde bir deprem oldu. Çok acı sonuçları oldu resmi rakamlara göre aşağı yukarı 4 bin civarında insanımız Sakarya için hayatını kaybetti. Hatalar var mı, var. Tüzel kişilik olarak devlet, vatandaş, meslek grupları hepsinde ciddi hatalar var. Bir de Adapazarı’nın zeminiyle alakalı biz Adapazarı’nın zeminin kötü olduğunu biliyorduk ama sonuçlarının bu kadar ağır olacağını tahmin edemedik. Burada hepimizin eksikliği var. Sonuçta biz tüzel kişiler olarak o 4 bin vatandaşımızın bir nevi yaşamlarını kaybetmesine sebep olduk. Aslında bu durum beni vicdanen çok rahatsız ediyor. Zannediyorum bütün insanları da rahatsız etmiştir. Tabi bu Türkiye’nin bir gerçeği. Büyük depremlerin oluş periyotları insan ömrüne göre biraz daha uzun dolayısıyla bir kuşak depremi yaşıyor sonra onlar kayboluyor, normal ömürlerini tamamlıyorlar gelen kuşakta bunun çok farkında olmuyor. Artık bu da devletin mi eksikliği var insanların mı eksikliği var, veya kayıtların mı iyi tutulmaması bilemiyorum ama sonuçta bu deprem, 17 Ağustos depremi bir tarihte aynısı yine yaşanmış ama o zaman Adapazarı küçük olduğu için sonuçlarının bu kadar büyük olacağı tahmin edilememiş, ön görülememiş diyelim. Dolayısıyla böyle 100-150 yıllık periyotlarda olan depremlerde kayıtların düzgün tutulup gelecek kuşakların ona göre can kaybı yaşanmaması için önlem alması gerekir. Bence çıkarılacak en önemli sonuç bu.

Bu deprem 17 Ağustos 1999’da oldu hiç şüpheniz olmasın ki 17 Ağustos 2099’da yani yaklaşık o civarlarda tekrar olacak o enerjiyi biriktirecek. Onun için bugünden yapılan binalarda ona göre önlemlerin alınması gerekir. Adapazarı aslında yerleşim yeri değil ama bundan önceki kuşaklar buraya bu yerleşimi kurmuşlar, artık bu yerleşimi buradan kaldırmak zor tabi. Devlet elinden geleni yaptı, merkezi Karaman Camiili bölgesine kaydırmak için oraya bir sürü konut yaptı. Tabi uzun yıllardır burada olan ailelerin varlıklarını da bir anda kaldırmak mümkün değil. Bu kurumsal anlamda yapılması gereken bir şey. Devletin düzenlemesini, planlamasını gerektirecek şeyler. Bize büyükler anlatmıştı. 1943 depreminde de Adapazarı büyük bir felaket yaşamış. O tarihte o zamanki hükümet bir mastır plan hazırlamış, şehri Serdivan yöresine kaldıralım diye. Fakat o gün burada ki toprak, mülk sahipleri bunu bir türlü siyasi kararlarla engellemişler. Sonuçta 1943 yılında yapılan hataların sonuçların 67 depreminde 100 civarı insan 99 depreminde 4 bin civarında insanımız canlarıyla ödediler. Bu çok büyük bir vebal. 99 depreminin sonuçlarının ağır olması bir önceki kuşakların yaptığı yanlışlar diyebiliriz. Ben kendi adıma mesleki olarak ortalama 70-80 yıllık bir ömrümüz var. Biz kendi ömrümüz içerisinde bir daha böyle büyük bir felaketi büyük ihtimalle yaşamayacağız. Ama biz ortadan çekildikten sonra depremin yine yaşanacağı bu periyotta, bizim hayatta olmadığımız zamanda yaşanacağını bilerek mesleki olarak bütün etik değerleri, yani önce maddiyat değil önce can güvenliği önce bina güvenliğini öne almaya çalıştım ben kendi adıma. Sonuçta biz bu projeleri , bu ruhsatları yaparken kendi kendimize yapmıyoruz bunun kanunları var, yönetmelikleri var, belediyeler var onların yönlendirmesiyle yapıyoruz. Onların yaptığı hatalar, yani yönetmeliklerde veya yerel siyasetçilerin yaptığı yanlış tercihler kendi adıma değil ama genel olarak mesleki sonuçları oluyor. Mesela Adapazar’ın da bence hadi 3 katı da kabul ederiz ama bundan sonraki ne kadar teknolojik gelişme olursa olsun bu zeminde, bu toprakta benim anladığım kadarıyla benim bilebildiğim kadarıyla 35 yıllık tecrübemle bina yapmak, yerleşim yeri olarak kabul etmek yanlış. Ama sonuçta hayat devam ediyor, burada bu binalar yapılıyor. En azından bu şuanda ki 3 kat sınırlaması, 10-12 metre sınırlamasını bundan sonra kesinlikle delinmeden devam etmesi gerekir. Zeminde gerekli önlemlerin alınması gerekir. Tabi bunların ekonomikte şeyleri var. Vatandaşın bir tanesi pahalı bir yöntem uygulayabilir diğeri uygulayamayabilir. Devlet herkese eşit davranmak zorunda. Dolayısıyla Türkiye’nin gerçeklerini de unutmadan genel bir çerçevede tutmak gerekir. gelecek kuşakların zarar görmemesi için.”

Evler yerine oturdu deyip, sağlam raporu verdiler

Emekli Ebe Elif Hancıoğlu, o dönem yaşadıkları zorluklara değindi:  “Depremi evimde yaşadım. Küçük kızım 3 yaşındaydı, büyük kızım 10 yaşındaydı. Ev sallanmaya başlayınca hemen çocukları kaptığımız gibi dışarı çıktık, etraf ağardığı zaman gördük ki her taraf yıkılmış bir vaziyetteydi. Evimiz yıkılmamıştı ama yan dönmüştü. O gün çadırlarda vakit geçirdik, sokakta. Sağlıkçı olduğum için doğumevine gittim, izinler durdurulmuştu sağlıkçıların. 24 saat nöbet tuttum devamlı hastanede. Baktık çocuklara bakamayacağız, çocukları aldık memlekete Muğla’ya anneannesine götürdük. Çocuklarım 3 ay orada kaldı bana izin olmadığı için. O arada 1 ay arabanın içinde yatıp kalktık daha sonra çadır kentte, Satso Çadırkent’inde kaldık daha sonra kendimize evimizin kenarında bir prefabrik yaptık tek odalı çocuklarla orada kaldık.

Depremden sonra 1 yılı barakada geçirdik. Hasar olmadığını söyledikleri için depremi geçirdiğim evde 19 sene kaldım.  Depremden sonra çoğu insan evlerine ağır hasar yerine orta hasar aldıkları için evlerini yıktırmak istemedi insanlar. Orta hasar alındı güçlendirme yapıldı ama ne derece sağlamdı o güçlendirmeler, yeni bir deprem olursa o evler yıkılır mı biz de ondan artık tereddüt ettiğimiz için artık evimiz 5 katlı olduğundan o evi sattık yerine 3 katlı yeni bir ev aldık ama alamayan insanlar da var hala orta hasarlı güçlendirilmiş kolon kirişleri güçlendirilmiş evlerde de oturan insanlar yarıdan fazla. Çoğu evler yarım metre içeri girdi ama dediler ki ev yerine oturdu sağlam raporu verdiler artık onları bilmiyoruz. Yeni bir deprem olduğunda tüm o eski evler iner mi onu da bilmiyoruz.”

99 depremi çok kötü bir tecrübeydi.

Satış Temsilcisi Sevgi Uzunhasanoğlu  99 depremi çok kötü bir tecrübe olduğuna dikkat çekti. “ Allah bir daha göstermesin. Gece saat 3’te korkunç bir gürültüyle uyandık ve kendimizi dışarı atabildik biraz şanslılardandık, kurtulduk ama çok kayıp oldu bunlara da çok üzüldük. Gün aydınlandığında Adapazarı’nın hali Allah’ım bir daha göstertme dedirtti bize. Her yer yıkık döküktü, insanlar bağırıyor çağırıyor, sürekli arkçılar oluyordu, binalara giremiyorduk ve bu binalara girememe 1 ay kadar sürdü. Sürekli dışarıda yatıyorsun sıcakta yemek yemeyi bile unutuyordun neredeyse. Depremden sonra evin bütün kontroleri yapıldı, bir müddet deprem çantasıyla uyuduk.  Çantamızda her şey hazırdı, o depremde olması gerekenlerle başucumuzda uyuduk, uyumaya çalıştık. Çok uzun sürede o şoku atamadık, gerekli önlemler de alındı tabi ki.

Hükümetin deprem hakkında aldığı önlemlerle ilgili ya da kentsel dönüşümle ilgili detaylı bir bilgim yok açıkçası ama umarım gereken yapılıyordur. Çok fazla yapılaşma var, ne kadar kontrollü yapılıyor, ne kadar sağlam yapılıyor o konuda çok bilgili değilim umarım iyi yapılıyordur.”

Çok sayıda kayıp yaşandı.

Esnaf  Havva Bozgöz, “Gece çok geç vakitti, insanların tam yatma vaktiydi. Birden yerden büyük bir gürültü geldi. Önce hafif hafif, sonra şiddetli sallanmaya başladı ama sanki yer yarılıp içinden bir şey çıkacakmış gibi. Tabi herkes evler yıkılacak diye sokağa çıktı. Bizim evimiz yıkılmadı tek katlı bahçeliydi ama çok arkadaşımızın evi yıkıldı. Çok dostlarımızı, arkadaşlarımızı, yakınlarımızı kaybettik. Çark caddesi yerle bir oldu. Çok insanlar enkazda kaldı, enkazdan çıkan çok arkadaşımız oldu.

Evimde yattığım oda da gardırop yok. Televizyon ünitesi, yüksek bir şey yok. Hep ona dikkat ederim, hep kontrol ederim. Bir şey koyuyorsam yıkılınca acaba bana gelir mi diye hep kontrol ederim böyle yani evimiz de bizim dolap yok yattığımız oda da. Hükümetin hiçbir önlem aldığını düşünmüyorum. Kentsel dönüşümde ne önlem aldı? Yaptıkları evler bizim yıkılan evlerimizden daha kötü. İnsanların elinde bu kesinlikle yeterli değil. Bir kere şehir merkezinde büyük alanlar olması lazım bu insanlar deprem olursa nereye gidecekler? Her buldukları iyi yere bina dikiyorlar bu doğru bir şey değil. Şehir merkezinde meydan olması lazım, insanların toplanma noktası olması lazım, deprem için ne hazırlık yapılıyormuş? Hiçbir şey yok deprem için. Bugün deprem olsun yine aynı şekilde aynı zahmetleri çekeceğiz hiçbir önlem, hiçbir hazırlık yok. Baştan iki kat dediler imar sonra üçe çıkarttılar sonra beşe yine aynı şekilde malzemeden de kısıyorlar binalar hiç sağlam değil. Benim oturduğum evi Amerikalılar yapmışlar o zaman burada bir Amerikan fabrikası yöneticilerine yapmış. Benim oturduğum ev 50 senelik ev belki ama her şeyi düşünülerek yapılmış, sapasağlam ev. Ben yeni yapılan evlere geçip oturmaya cesaret edemiyorum açıkçası.”

Editör: TE Bilişim