Sığınmacı ailelerin çocuklarının, adrese dayalı sistem dolayısıyla en yakın okula gönderilmesinin yanlış bir uygulama olduğunu ifade eden Sakarya Muhtarlar Federasyonu Başkanı Erdal Erdem, Türkçe dahi bilmeyen bir öğrenciye Türk öğrencilerle aynı sınıfta eğitim vermenin anlamsız olduğuna dikkat çekti. Erdem, bazı okullarda sınıf mevcudunun yüzde 40’ının yabancı uyruklu öğrencilerden oluştuğunu kaydetti ve bu durum yüzünden öğretmenlerin dersi anlatmakta zorluk çekerken Türk öğrencilerin de anlayamadığını savundu. Yabancı uyruklu öğrencilerin de bu durumdan olumsuz etkilendiğini belirten Erdem, “Dolayısıyla bir nesil; Suriyeli, Iraklı, Türk fark etmeksizin yok olup gidecek. Bu iş asayişe kadar intikal ediyor” ifadelerini kullandı.

Aynı zamanda yabancı uyruklu çocukların, kendi aralarında gruplaştığını ve Türk öğrencilerini ‘akran zorbalığına’ maruz bıraktığını söyleyen Erdem, “Boy farkı var, yaş farkı var, güç farkı var. Çocuk bu neticede… Suriyeli de Iraklı da olsa çocuk… Biri 6 yaşında biri 8 yaşında, ikisi de çocuk. Ne yapacak? Oynarken kendi aralarında grup yapıyor” dedi. Erdem, söz konusu durumun bütün öğrenci, öğretmen ve velileri etkilediğinin altını çizerek şöyle konuştu: “Öğretmen rahatsız, veli rahatsız, dolayısıyla veliler örgütleniyor. Bu sefer kutuplaşma oluyor. Yabancı düşmanlığı başlıyor. Buna meydan verilmemesi gerektiğini, yasal düzenleme olması gerektiğini, o çocukları da kaybetmememiz gerektiğini söyledim. Ama biz anlatıyoruz biz diniyoruz.”

Özgür Arık

Türkiye’de en yerleşik kurumun, muhtarlık kurumu olduğuna inanıyorum. Özellikle kırsal kesimde muhtar; annedir, babadır, sırdaştır. Köydeki ne olursa onu muhtar bilir. Karı-koca arasında bir sorun yaşansa muhtara başvurulur. Muhtar sıkı adam değilse oturmuş bir kişiliği yoksa köy yerinde insanlara cinayet bile işletebilir. Konumu böyle… Biz de muhtarlara bu gözle bakardık.

Ancak Türkiye’de son yıllarda, özellikle siyasal muhalefet, bir parti devleti oluştuğu iddiasında… Ve seçimlerde bir siyasi partiye karşı mücadele vermediklerini, devletin kurumlarıyla karşı karşıya yarışmak zorunda olduklarını iddia ediyorlar. Onların iddiası bu yönde… Muhtarlık kurumu da böyle bir değişime, dönüşüme uğruyor mu?

Erdal Erdem

‘Seçimde muhtar, kendi siyasi görüşünde olan bir partiye vatandaşı yönlendiriyor mu?’ şeklinde mi anlayayım bu soruyu?

Özgür Arık

Bir muhtar, ‘Benim mahallemde şu ailelerin yardıma ihtiyacı var?’ diye partilere duyuruyor mu? Biliyoruz ki sadece Sakarya’da 65 bin konuta sosyal yardım gidiyor. Muhtarlar burada kullanılıyor mu ya da bu durumu oya dönüştürme anlamında kullanılmak isteniyor mu? Ya da yardım alanlara gidip ‘Oy vermezsen bu yardımlar kesilir’ diyor mu? Halbuki yardımlar devlet bütçesindendir. Ne dini inancımıza ne de kültürümüze yakışmaz ama bunların da toplumun içerisinde konuşulduğunu biliyoruz.

Bu boyutlarıyla muhtarlık ve siyaset ilişkisini biraz açabilir miyiz?

Erdal Erdem

SOYBİS sistemi, kaymakamlıklarda ve belediyelerde vardır. Anlamı, vatandaşın gelir durumunun tespiti anlamında bütün kurumları görme noktasında… Bir tek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tamamını görmüyordu, şimdi onlar da tamamına yakınını görecek.

Dediğin şey önceden doğruydu ancak 2008’den sonra adrese dayalı kayıt sistemi olduğundan dolayı bizim yaptığımız şey, vatandaşın bir ihtiyacı varsa Sosyal Yardımlaşma Vakfı’na müracaat ettiriyoruz. Kaymakamlık bire bir devreye giriyor.

Bundan 5 sene önce Adapazarı ilçesinde 4 bin ton kömür dağıtılacak ihtiyaç sahibi tespit ediliyor, kömür geliyor 7 bin… O zaman Kaymakam Bey ‘Ne yapacağız bunları?’ dedi. Dedim ki; ‘Efendim, toplanalım. Yaşlı, engelli, evi kirada olup üniversitede çocuk okutanlar varsa her mahalle muhtarı bunları tespit edip size versin. Kalan 3 bin ton bunlara dağıtılsın.’ Bunun haricinde hiçbir muhtarın yardımın dağıtılmasında etkisi yok. Ancak muhtarın hem insanı hem ahlaki görevi, ‘Git kardeşim, kaymakamlığa müracaat et. Uygunsa dağıtırsın’ denir.

Öbür tarafa gelelim. Mevcut iktidar partisinin kadın kollarının mahalledeki temsilcisi bir bacımız, bir gün beyiyle beraber yanıma geldi. ‘Erdal muhtarım, mahalledeki bütün fakirlerin ismini istiyorum’ dedi. ‘Sen kimsin?’ diye sordum. ‘Ben, partimin kadın mahalle temsilcisiyim’ dedi. ‘Yardımı biz yapmıyoruz. Bizim haberimiz yok da seninle bunun ne ilişkisi var, onu anlayamadım’ dedim. ‘Yardım vereceğiz’ dedi. Sen niye yardım veriyorsun?

Bu mahallede 15 ihtiyaç sahibi varsa eski olmam dolayısıyla biliyorum. Çok yardım yapmak istiyorsan, alan el veren eli bilmesin, bana verirsiniz, ben gece vakti kimse görmeyecek şekilde bırakırım. Hiç ismini bile sormazsınız. ‘Şuna dua edin’ deriz, bırakırız. Hiç kimsenin ismini vermem. Babam mezardan çıksa vermem. Onlar, benim namusumdur. Ben de o isimleri özel bir programım olduğu için biliyorum.

Kaldı ki bir muhtar, eğer eski bir programı yoksa vatandaşın TC numarasını bilmediği müddetçe o mahallede oturup oturmadığını bile bilemez. Öyle bir veri tabanı yok. Hadi, diyelim ki verdik. Diğer parti de gelecek, ona da vereceksin. Teröre destek veren parti geldi, ona da vereceksin. Vatandaşa ne anlatacaksın sonra?

Diyelim ki birisi ihtiyaç sahibi diye gönderdik. O da dedi ki ‘Kimden aldınız benim adımı?’, dediniz ‘Muhtardan.’ Adam soracak ‘Benim muhtardan bir talebim var mı, yok. Sen bizim onurumuzu nasıl ayaklar altına alıyorsun? Ne karaktersiz muhtar bu’ derse biz ne cevap vereceğiz?

Hemen Mustafa Ak’a (AKP Adapazarı eski İlçe Başkanı) telefon ettim. ‘Bak başkan, yanlış yapıyorsunuz’ dedim. Adamın haberi bile yok. Ondan sonra, ‘İl Kadın Kolları Başkanı’na mı, ilçe başkanına mı söyleyeceksin, sakın ha sakın’ dedim. Ama bazı muhtarlar da maalesef bu işi bilmediği için, yani yasal sorumluluğunu bilmediğinden dolayı bu şekle girmiş olabilir. Ama bunun haricinde asla yasal olarak da yok.

Ancak özel yardımlar vardır. Mesela geçen sene bir hanım kardeşimiz 50 bin lira para gönderdi. ‘Ağabey, bunun en az yarısında fazlasını bu mahallede dağıtalım’ dediler. Dedim, ‘Adapazarı esnafı kazansın. Para vermeyelim. Çocuklara ne alınacaksa çanta, ayakkabı, mont… Bir mağazayla anlaşın, ona bir limit koyup vatandaşa bunu verelim. Gitsin onurlu bir şekilde alışverişlerini yapsınlar.’ ‘Mahalleye değil okullara gidelim’ dediler.

Okulu da seçtik, gittiler Adapazarı esnafına… Maalesef bu işi kaldıracak bir esnaf bulunmadı. Ben de esnaf olmama hasebiyle, özeleştiri de yapalım, satılmayan malı koyacak. 10 liralık malı 11 lira yapacak veya alanı müsait olmayacak. Dolayısıyla gittik Waikiki ile anlaştık. Organize Sanayi’de var, AVM’lerde var, ayrı dükkanlar var. 250’şer liralık kart ayarladık. Bir de 100’er liralık ek koyduk. ‘Anne-baba gittiğinde çocuk hamburger ister, gazoz ister, mahcup olmasın’ dedik.

Okul müdürlerini aradım 50’şer kişi buldular. Kimsenin ismini sormadık. Öğretmen bilir sınıfındaki 2-3 kişiyi… Bize isim vermeye kalktılar, almadık. Okul müdürü, ‘İşin içine para girerse sıkıntı olur. Para koymayın’ dedi. 10 tane de başarılı öğrenciyi işin içine kattık. Mahallede gündüz gözüyle dağıttık onları. Nihayetinde elimizde erzak yok, paket yok. Genellikle erkekler de yok, onurları kırılmasın diye… Kapıları çaldım, ‘Ben bu mahallenin muhtarıyım. Bu bacımız bir şey söyleyecek’ dedim, kenara çekildim. Böylece aşağı yukarı 30 bin lirayı dağıttık.

Ne kime dağıttığımızı biliyoruz, ne dağıtan kime verdiğini biliyor. Doğrusu bu. Ama Özgür arkadaşımızın dediği de doğru… Bazı muhtarlar maalesef, kömür dağıtılırken bile uygunsuzluk yapabiliyor. Kömür dağıtan firmalar adresleri biliyor. Özellikle ufak yerleşim yerlerinde birkaç muhtar yaptı onu… ‘Köyün meydanına kömürleri indir’ dedi, nakliyecinin de işine geldi.

Muhtar, aslında başına bela alıyor, onun da farkında değil. Sonra, ‘Ben dağıttım. Bana oy verin’ diyor. Bırakın siyasi partileri, muhtar kendisine oy devşirme peşinde. Ama bu sefer vatandaş da diyor ki ‘Yahu bu emekli, buna verdin. Biz de emekliyiz. Şimdi ne olacak?’ diyor. Bunun hesabını yapmıyor. Dolayısıyla haddi olmayan işlere girişen muhtarlar da bunları yaşıyor.

Özgür Arık

Bütün verdiğiniz örneklerden, bizim kafamızın içerisindeki muhtarlık kurumu algısı çok farklılaşmış, çok değişmiş, onu anlıyoruz. Söze başlarken vurgu yaptınız, ‘Muhtarlık sorumlulukları şimdi bu hale geldi. Dün böyleydi, şimdiki durumumuz bu’ dediniz. Bir saptama yaptınız. Arkasından dediniz ki, ‘İyi niyet ilişkileri kapsamında yerel yönetimlerle, siyaset kurumlarıyla, siyaset kurumlarıyla ilişki kuruyoruz’ dediniz.

Biz buna eskiden ‘uygar ilişki’ diyorduk. Herkesin toplumsal bir konumu var. Vatandaş da vatandaşlık gibi en büyük bir konuma sahip… Eskiden, siyasetçiler vatandaştan da muhtardan da seçmenden de korkarlardı. Onların sempatisini kazanmaya çalışırlar, böyle iktidar olmak isterlerdi.

Şimdi ben politika yapıyorum, bir kurumu ele geçirmişim veya siyasal iktidarım ya da belediye başkanıyım bir yerde… Benimle iyi geçirmek zorunda kalıyorsunuz. Benim, sizinle böyle bir şeye ihtiyacım yok. Bu çok yanlış, çarpık bir ilişki değil mi? Bunun zorluklarını muhtarlar yaşamıyor mu? Kurumsal olarak bu anlayışa, bu modele topyekûn itiraz etmek gerekmiyor mu?

Erdal Erdem

Belki eksik ifade ettim.

Özgür Arık

Erdal Bey biz sizi tanıyoruz. Söylediklerinize inanıyoruz. Ama diyelim ben de muhtarım ve sizin kişiliğinizde değilim. Ben, iyi ilişkilere girerken bir bakmışım şemsiyenin altına girmişim.

Erdal Erdem

Ben yanlış ifade etmiş olabilirim. İyi ilişki anlamında, maalesef Sakarya’da yaşadık bunu, bazı belediye başkanları kincilik yapıyor. Bazı muhtarlarımız da aynı partiyi desteklediğini bildiğimiz halde, saygı çerçevesini aşacak şekilde taleplerde bulunması, istemesini bilmemesi… İlişkiyi bu anlamda ifade etmek istedim.

Aynı siyasi görüşe sahip bir muhtarla bir belediye başkanının işini yapmaması kadar tezat bir şey var mı? Evde bile çocuğunuza ‘Git oradan bir tane su getir’ demek var, ‘Hadi babasının güzeli, bir bardak su getirir misin?’ demek var. Kendini bilmeyen, oturmasını kalkmasını bilmeyen muhtarlar var mı, var. Dolayısıyla da sen muhtar oldum diye elini belinin arkasına koyup kapıyı fütursuzca açıp, ‘Ne oldu bizim iş?’ gibi bir tavra girdiğin zaman, adam yapacağı işi de yapmaz. Marifet, iltifata tabiidir.

Bu şekilde adama gittiğin zaman, belki çocuğumuz bize suyu getirmeye mecburdur ama nasıl getirecek? Öteki türlü sarılarak öperek getirecek. Sen, ‘Ben muhtar oldum’ deyip elini beline atacaksın, silahı cebine koyacaksın, muhtarsın diye bir fikir üretmeyeceksin… İyi ilişki derken bunu anlatmak istiyorum.

Gelelim öbür tarafa… Siyasetçi niye iyi geçinmek zorunda? Yönetimdeki bazı arkadaşlarımız, dedi ki; ‘Başkan, her yerde demokrasi, muhtarlık diyorsun ama partilerde yok anlamında kullanma.’ Tamam, kullanmayız.

Özgür Arık

Bu, bir korkunun sonucu değil midir?

Erdal Erdem

Siyaseten gelen belediye başkanları, tabana karşı değil tavana karşı sorumlu olduğundan dolayı seninle iyi geçinmek gibi bir derdi yok. Yanlış ifade etmeyeyim. Bakanlık yapmış birisi, Özal zamanında diyor ki; ‘Niye gelmiyorsun? Kocaeli’ndeki vatandaşın derdi var, buraya yatırım yapılacak.’ Adam, ‘Ne işim var Kocaeli’nde?’ diyor. Sen buranın milletvekilisin, bu sayede bakan oluyorsun. ‘Burada milletin derdiyle uğraşacağına Ankara’da bir kişiyle aran iyi olsun, o sağ olduğu müddetçe ömür boyu milletvekilisin, bakansın’ diyor yani…

Sadece bir kere burada önseçim yapıldı, onun haricinde hiçbir parti bunu yapmadı. Bu yapılmadığı müddetçe oraya aday olacak arkadaşlarımız, kendi tabii olduğu siyasi partideki seçmeni onu seçmediği sürece aday olarak tescillenmeyecek.

Özgür Arık

Her muhtarın hem kendi mahallesine hem de üyesi olduğu derneğe karşı sorumlulukları var. Özellikle çarşı merkez mahalleri hakkında bir şey sormak istiyorum. Mesela Tığcılar Mahallesi’ne gidin. Mahalle deyip de geçmemek lazım, 3 mahalle birleşince semt oluyor. Zaman içinde en yakın akrabalarımıza dönüşüyorlar, çocukluğumuz böyle geçti. Tığcılar Mahallesi artık Tığcılar değil, bir başka mahalle… Bunu orada oturan insanlar söylüyor.

Bu şehir sahipsiz mi? Başlar Mahallesi derlerdi eskiden, halbuki mahalle değil. Ama güçlü bir yapısı var. Buranın da bir yapısı var, mahalleye özgü bir kültürü var. Bu şehirde bu tip yerleri korumak gerekiyor. Her yer mültecilerle dolu. Buraların muhtarları var. Bizi bu hale uzaylılar getirmedi. Bizim de buna bir itirazımız olması gerekmiyor mu?

Erdal Erdem

İtiraz olur ama yasal zemin olarak ne uygulayacaksın? Muhtarın yasal bir yaptırımı yok ki… Ülkeye 4 milyona yakın tespit edilen Suriyeli insan geliyor. Devlet, ‘Senin mahallende ne kadar var?’ diye soruyor. Yahu, biz gelen Türk vatandaşını da bilmiyoruz ki Suriyeliyi nereden bileceğiz? Çünkü adres kaydını nüfus müdürlüğünde yapıyor. Biz ancak TC numarası olmayan Suriyelilerin burada oturduğunu tespit ederek bildiriyoruz.

Ev sahibi para kazanacak, emlakçı para kazanacak, tercüman para kazanacak, muhtar ‘Bu burada oturuyor’ diye imza atacak. Sen, 1 kişi diye imza atıyorsun, içeride var 10-15-30 kişi… Dolayısıyla bizim bunlara bir yaptırımımız yok ki… Bunlar buraya gelsin, ‘Ensar’ düşüncesinde bir sıkıntı yok. Ama kim gelsin? Yaşlı gelsin, çocuk gelsin, kadın gelsin, engelli gelsin. Bir problemimiz yok, başımızın üstünde… Hep beraber bakalım. Ama gidin Gar Meydanı’nın önüne, 100 kişi varsa 80 tanesi yaşı 18-40 arası insanlar…

Bizim Mehmetçik orada mücadele ederken onların burada yan gelip yatması beni rahatsız ediyor. Bu kadar da net konuşuyorum. Bunu çözecek olan muhtar mı? Muhtarın kanunu bile yok… İyi ilişkiler içinde bir şey yapmaya çalışıyorsun. Vatandaş geliyor, ‘sokak lambası yanmıyor’ diyor. Beni arama, 186’yı ara… Zaten bu sistem var. SASKİ’yle derdin varsa 185’i ara, alt kademe belediyesiyle işin varsa Adapazarı Belediyesi’ni ara, muhtara niye geliyorsun?

Geleneksel bir muhtar anlayışı var. Özgür arkadaşımızın ifade ettiği gibi seni burada ağabey, baba, dost, sırdaş görüyor. Senin kapına gelen bir insana duyarsız kalmamak adına mücadele ediyorsun. Biz, bir sürü sanayi kuruluşlarını gezdik. Niye? ‘Mahallemizde istihdam yaratabilir miyiz’ diye. Hiç olmazsa oraya gönderdiğimiz insanları iş sahibi yapalım.

Nova Sünger’in sahibi, benim dayımın damadıdır. Başkasını tanımam. Bize hep, ‘Ağabey bize işçi gönder’ diyordu. Şimdi zaten işçi alımı durdu ekonomik durumdan dolayı, 2-3 sene öncesini anlatıyorum. Diyordum ki; ‘Göndereyim ama burası tarımsal bir il. Burada vatandaş 2 tane inek baksa en az 2 bin 500 lira para alacak.’ O zaman asgari ücret bin lira civarında. ‘Adam niye gelip sende çalışsın’ dedim yani…

‘Biraz para verin de adamı gönderdiğimize değsin. Bedava adam çalıştırmaya kalkmayın’ dedim. Süleyman Özhelvacı bana dedi ki, ‘Amma düz topçu adamsın. Hem adama iş buluyorsun hem de iş verene sendikacılık yapıyorsun, parasını arttır diyorsun.’ Olanları söylüyoruz biz. Bu şartlarda adam bulamazsınız.

O zamanlar Goodyear fabrikasına girebilmek için insanlar araya koyacak adam arıyor, diğer fabrikalar da işçi bulmak için bizi arıyor. Fark ne? Orada 4-5 bin lira maaş, 3 ayda 1 ikramiye, hele hele bir de 80 saat mesaiye kalırsa bugünkü fiyatlarla 1 ayda en az 13-14 bin lira alacak bir işçiyle diğer tarafta bugünkü fiyatla 2 bin liraya çalışacak işçi aynı kefede olur mu? Biz bunları bile gündeme getiriyoruz.

Tuncer Kalaycı

Bu Suriyelilerle ilgili konu açılmışken Fazilet Hanım’la (İl Milli Eğitim Müdürü Fazilet Durmuş) yaşadığınız tartışmayı söyleşiden önce anlattınız. Sanırım o sorun çözülmedi. O konudaki okullarla ilgili önerinizi tekrarlar mısınız?

Erdal Erdem

Geçen Bakan Yardımcısı Tayyip Sabri Erdil geldi, ona da söyledim. Adrese dayalı kayıt sistemine göre öğrenci alınıyor ya… TC numarası olan Afgan, Suriyeli, Iraklı her kim varsa nereye yakınsa o okula gönderiliyor. En azından yabancı uyruklu çocuklara bunu uygulamamamız gerektiğini. 40 kişilik sınıfta 15 tane yabancı uyruklu olmaması gerektiğini, en azından 2-3 tane olursa Türkçe öğrenmelerinin de daha kolay olacağını söyledim. Bunların mümkünse ister Halk Eğitim ister Milli Eğitim kanalıyla hafta sonu çocuklara Türkçe konuşma dersi vermek, hem öğretmenin işini kolaylaştıracaktır hem de bu tür sorunları ortadan kaldıracaktır.

Dolayısıyla bir nesil; Suriyeli, Iraklı, Türk fark etmeksizin yok olup gidecek. Onlar bir şey anlamadığı için öğrenemiyor, ders kaynıyor gidiyor. Diğerleri de öğretmen öğretemediği için öğrenemiyor. Öğretmen rahatsız, veli rahatsız, dolayısıyla veliler örgütleniyor. Bu iş asayişe kadar intikal ediyor. Bakan Yardımcısı’na da söyledik. O da Amerika’nın da göç ülkesi olduğunu, göç alarak oluştuğunu söyledi. Bizim ona da itirazımız yok, biz de göçmeniz. Göçmenlere bir itirazımız yok ki…

Sağlıklı bir ortamda gerekli eğitimi aldırarak bizim geleneklerimize bağlı Türk toplumuna uygun bir nesil yetişsin istiyoruz. Mültecilerle ilgili bir toplantı yaptık. Orada din adamları bunlara nasıl davranılması gerektiğini anlatacakmış. Bir şey anlatıyorsun, adam kendi evladına nasıl davranması gerektiği konusunda söz geçiremediği bir ortamda öbür adama ne anlatacaksın?

Tuncer Kalaycı

Bir sınıfa 2-3 öğrenci diyorsunuz. Ayrı sınıflar daha iyi bir çözüm değil mi?

Erdal Erdem

Onu da sorduk. Bunların kaynaşması olmadığından dolayı böyle yapılıyormuş.

Tuncer Kalaycı

Türkçe bilmeyen bir çocuğa öğretmen nasıl yardımcı olsun? Okulda, bahçede kaynaşsınlar. O tamam ama aynı sınıfta çocuk ne anlayacak?

Erdal Erdem

Bizim derdimiz de Türkçe bilmeleri…

Tuncer Kalaycı

Akran zorbalığından bahsettiniz. ‘Çocuklar birbirini dövüyor, yaş farkı var’ dediniz.

Erdal Erdem

Boy farkı var, yaş farkı var, güç farkı var. Çocuk bu neticede… Suriyeli de Iraklı da olsa çocuk… Biri 6 yaşında biri 8 yaşında, ikisi de çocuk. Ne yapacak? Oynarken kendi aralarında grup yapıyor. Öğretmen ‘sus’ diyor. Bunu öğretmenler muhtarlarıma anlatıyor, oradan biliyorum.

Tuncer Kalaycı

Milli Eğitim Müdürü’ne durumu ilettiniz mi?

Erdal Erdem

Bakan Yardımcısı’na ilettik. Müdürün yapacağı bir şey yok ki… Mevzuat böyle…

Tuncer Kalaycı

Sizinle görüşmeye ziyarete geldiğinde bu konu konuşuldu mu?

Erdal Erdem

Yok. O konuya hiç girmedik. Ama ben bunu daha üst düzeyde İçişleri Bakan Yardımcısı’na ilettim. Bu iş yarın öbür gün velilere intikal ediyor. Bu sefer kutuplaşma oluyor. Yabancı düşmanlığı başlıyor. Basın da ırkçılık anlamında götürüyor, buna meydan verilmemesi gerektiğini, yasal düzenleme olması gerektiğini, o çocukları da kaybetmememiz gerektiğini söyledim. Ama biz anlatıyoruz biz diniyoruz.

Tuncer Kalaycı

Muhtarların işlevinin, yetkilerinin azaldığından söz ettiniz. Siyasetçiler değil ama Cumhurbaşkanı size çok değer veriyor. Sık sık sizi çağırıyor. Bunun nedeni nedir?

Erdal Erdem

Cumhurbaşkanı artık hem cumhurbaşkanı hem de aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı. Hoş, siyasi partinin genel başkanı olmadan da Cumhurbaşkanı sıfatıyla davet ediliyordu. Oraya davet edilmek muhtarları onore eder. Atatürk’ün temsil ettiği bir makam tarafından davet edilmek bizi onore eder. Eğer muhtarları daha da değerlendireceksen yetkilerinin yasal bir zemine oturtularak keyfiyete bırakılmadan yapacaksın ki muhtarların gerçek görevi ortaya çıksın.

Eskiden köy muhtarlarının evlendirme yetkisi vardı, şimdi kalktı. Daha başka bir önerim var mesela; mahalle muhtarlarımıza da evlendirme yetkisi verilmesi ve muhtarlık kurumunun tüzel kişilik olması gerektiğini ifade ediyoruz. Niye? Köylerde 1-2 tane evlendirme olacak ama Serdivan İstiklal Mahallesi’nde şu an kayıtlı 25 bin nüfus var, Kemalpaşa’da 18 bin kayıtlı en az bir o kadar da üniversite olduğundan dolayı kayıtsız insan var.

Evlendirme yetkisine, mahalle muhtarlarının daha çok ihtiyacı olduğunu söylüyorum. Ölüm tutanağı tutuyorduk. Adli vakalar hariç en azından muhtarın Valilik Genelgesi’yle ölüm raporu düzenleme yetkisi var, o da kalktı. Vurgundu, gençti, bunlar hariç. Yaşlıydı, köy yerinde belli, kışın doktoru getirme şansın yok, çok istisnai durumlarda Valilik Genelgesi’yle muhtara yetki verilmişti. O süre de bitti şimdi.

Bizim boş boş oturmamamız lazım… Şu anda biz, postacı gelecek, evde bulamadığı ya da teslim alınmayan tebligatları yasal süresinde saklayacak, sonra biz kendi uğraşlarımızla size ulaşıp ‘gelin postanızı alın’ diyeceğiz. Tabiri caizse ‘posta yardımcısı’ durumundayız. Yasal bir yaptırımımız yok. İyi niyet ilişkisi içerisinde sorunu anlatıyoruz. Çözme noktasında kime gidiyoruz? Belediyenin kapısını çalıyoruz, hizmeti Valilik getirmeyecek ki… Yasal olarak Valiliğe bağlısın, seni görevden alma yetkisi Vali’de, hizmet aldığın yerler ilçe veya büyükşehir belediyesi…

Tuncer Kalaycı

Seçimlerle ilgili tartışmalı bir konu var, onu sormak istiyorum. En son Adalar’da sahte seçmen olayı çıktı. Muhtarların bu konuda yapabileceği bir şey var mı? Olmayan evlerde seçmen çıkıyor.

Erdal Erdem

Özellikle ufak yerlerde o oluyor. Örneğin; Sakarya fındık bölgesi… Diyelim Kocaali’de evi var. Senede 2 ay fındık zamanı gidiyor, başka gitmiyor. Orada amcamın oğlu belediye başkanı, muhtar olacak diye de götürüyor o boş eve adres kaydını yapıyor. Çünkü seçmen listeleri nüfus müdürlüğündeki adrese dayalı kayıt sisteminden alınıyor. Veri tabanı oradan. Dolayısıyla da kim nerede adrese kayıtlıysa, birinci derece adresi, orada oy kullanıyor. Onun haricinde başka bir şeyimiz yok.

Kamil Özkan

Adalar’daki metruk evlerde, ev olmayan boş arsalarda da seçmen görünüyor.

Tuncer Kalaycı

Bu konuda sizin haberiniz olmadığını biliyoruz. Merak ettiğim için soruyorum.

Erdal Erdem

Şöyle olur; metruk evlere de bir tarihte numara verilmiş, değil mi? Orada da adres belli…

Tuncer Kalaycı

Peki, nüfusa kaydederken bir belge istemiyorlar mı?

Erdal Erdem

Eğer adres boşsa hiçbir belge istemiyor. Vatandaşın beyanı doğrudur.

Tuncer Kalaycı

Faturalar?

Erdal Erdem

3 şekilde kayıt olur. Burası bir adres, ev olduğunu düşün. Burası boş mu? Sistemde de görünüyor mu? İster metruk ister süper lüks olsun, fark etmez. Vatandaşın beyanı esastır, kaydını yapıyor. 2’ncisi; diyelim burada Özgür Arık oturuyordu. Gerçekten buradan taşındı ve ben de gerçekten buraya geldim. Gittim nüfus müdürlüğüne, ‘Bu adrese ben geldim’ dedim. Oradaki sistem diyor ki ‘Burada Özgür Arık oturuyor.’ Ben diyorum ki; ‘O arkadaşı ben tanımam. O da benim gibi kiracıydı, onun yerine ben geldim.’

O zaman diyor ki; ‘Bu adrese denk gelen senin veya adresini alacağın eşinin adına elektrik, su, doğalgaz gibi sabit bir fatura getir.’ Veya noter tasdikli kira sözleşmesi istiyor. Geliyor, ben kaydını yapıyorum, sistem otomatik olarak Özgür Arık’ı çıkartıyor ve hiçbir yerde adresi görünmüyor. Siliniyor. Özgür de ‘Ben yıllardır burada oturuyordum’ diye seçmen listelerini kontrol etmediği zaman seçimde oy bile kullanamıyor.

Tuncer Kalaycı

Bu noktada da seçmene bir çağrıda bulunalım, değil mi? Mutlaka kontrol etsinler.

Erdal Erdem

Son bir 3’üncü şık var. ‘Bu benim kardeşimdir, oğlumdur’ diye muvafakat verilerek ikiniz birlikte gittiğiniz zaman, özellikle okul kayıtları zamanı şehir merkezine adres yığılmalarını önlemek için soy ismi tutmayanları Valilik genelgesiyle yapmamaya çalıştılar. Ama sen ‘Benim kardeşim, yanımda kalıyor’ diye muvafakat verdiğin zaman o şekilde de adresini alabiliyorsun.

Bunun haricinde, nüfus memuru kapıyı açtı veya geldi, ‘Soy isminiz tutmuyor’ dedi. Adam ‘Soy isminden sana ne kardeşim? Bu evde 8 tane öğrenci kalıyor, hiçbirinin soy ismi tutmuyor. Yarısı kız yarısı erkek’ diyor. Senin ‘Neden yarısı kız yarısı erkek?’ deme şansın var mı, yok. Peki, herkes kayıt yaptıracaksa nasıl olacak? 1 kişi boşsa diğerlerini de yanına yazdırıyor. Polis, aramaya geldiğinde bile mahkeme kararı olmadan evin içine giremez.

Bana dedi ki ‘Özgür’ü ve Kamil’i yanına almışsın. Bunlar nerede kalıyor?’ ‘Sana ne kardeşim? Yerde yatıyor, havada yatıyor, seni ne ilgilendirir?’ deme hakkın var. Onun için de bir yaptırım yok. Yaptırdığın zaman kişilerin özel hayatına müdahale etmiş oluyorsun.

Tuncer Kalaycı

Bu tür şeyleri önlemenin tek yolu, seçmenin gidip listeyi incelemesi… Ama sahte adres olayını geçen seçimde yaşadım. Metruk ev falan da değil, güzel bir site… Adamı silmişler başkasını koymuşlar. Müstakil ev… Elektrik, su faturasını nasıl üstüne alabilmiş?

Erdal Erdem

Sen git, al bir faturayı yanına, ‘Abone numarası bu’ de. Bir de senin borcun yoksa ‘Geldim, abone olacağım. Abone numarası bu’ de, yatır depozitoyu, adresi üzerine al.

Tuncer Kalaycı

SEDAŞ bunu yapamayabilir. Peki SASKİ burada isteyene abonelik verebilir mi?

Erdal Erdem

Her önüne gelene değil tabii. Verse verir ama oradaki insanın mağduriyeti olur diye kendini riske atmaz.

Tuncer Kalaycı

Bahsettiğim durumu sorduğumuzda, ‘Bize elektrik faturası getirdi’ demişti SASKİ… Adam evinde oturuyor, çıkmamış, taşınmamış, ev dolu. Kendisi seçmen listesinde yok, hiç olmayan bir adam var.

Erdal Erdem

Site ve apartmanlarda şöyle oluyor. 2008’de adrese dayalı kayıt sistemi başlayınca aşağıda önceden 3 dükkan varsa 1 numara veriyorlardı. Sonra bunlara tek tek numara verdiler. Üst katın da daire numaraları değişti. Sen 2 numaraydın, oldu 4… Ama sen hala 2 diye gözüküyorsun. Ben geldim, kimse de elektrik ve su faturalarını güncellemediği için nüfus müdürlüğü ‘Elektrik ve suyu üstüne al’ diyor. Demiyor ki ‘adresin doğru mu?’ Adresi teyit ettirmiyor.

Ben de gidiyorum faturaları üstüme alıyorum. Halbuki benim adresim olmuş 4 numara, ben 2 numaralı makbuzla aboneliği üstüme alıyorum. Gidip nüfusa kaydımı da yapınca bir bakıyorsun 2 numaralı adam otomatik olarak kayıttan silindi. Adam diyor ki; ‘Yahu kardeşim ben 30 senedir burada oturuyorum.’ Ama üstteki ve alttakilerin hiçbirisi elektrik ve su faturalarını güncellemediği için bu yaşanıyor.

Editör: TE Bilişim