Ayça Taşkent,  2019 seçimleriyle ilgili yaptığı değerlendirmede, “Bizim parti olarak iktidar olmaktan çok yüzde 50’yi aşmamız gerekiyor. Bunu tek başına gerçekleştirmemiz mümkün görünmediğine göre,  demokratik cumhuriyeti sahiplenen tüm bileşenler ile bir araya gelmemiz gerekir diye düşünüyorum” dedi.

Taşkent, ‘Parti Meclisi’ne Genel Başkan’ın anahtar listesinden girdiniz, bu onun düşüncelerine katılmadığınızda karşı çıkmanızın önünde bağlayıcı etken olur mu?” sorusuna ise “Ben kişilere bağlı siyaset yapmıyorum. Genel Başkanıma saygı duyuyorum. Farklı düşüncelerde olmak ne onun, ne benim için sakınca doğurur, bunu biliyorum” diye yanıt verdi.

CHP Sakarya İl Örgütü’nde son 6 aylık dönemde en fazla konuşulan isim kuşkusuz, önce İl Başkanı sıfatıyla, ardından Parti Meclisi üyesi sıfatıyla Ayça Taşkent oldu. Delege seçimlerinin başlamasıyla milletvekili Engin Özkoç ile birlikte muhalefetin hedefinde yer aldı. İl Kongresini kaybetti ama kısa bir süre sonra gerçekleştirilen kurultayda, hiçbir beklenmedik bir şekilde Parti Meclisi’ne üyeliği gündeme geldi ve seçildi. Bu kez sadece Sakarya’daki muhalifleri değil, parti içi muhalefetin önderinin de imalarına, eleştirilerine maruz kaldı.

Bu süreçte kendisine yöneltilen eleştirilere, imalara sessiz kalmayı yeğleyen, kendi deyimiyle “Söyleyecek sözüm varsa partimin ilgili kurullarında söylerim” diyerek susan Ayça Taşkent, medyayazar.com’un sorularını yanıtladı.

İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz.

-Kendinizden biraz bahseder misiniz? Eğitiminiz CHP ile ne zaman ilişkilendiniz ne kadar süredir CHP üyesisiniz?

1990 yılından beri siyasetin içindeyim. DSP’de ilk olarak yer aldım. Aynı dönem eşim de İl Başkanıydı. Daha sonra SHP’de kadın komisyonlarında bulundum ve merkez ilçe yöneticiliği yaptım. Sonrasında da CHP2 de yer aldım ve uzun yıllardır CHP içerisindeyim. Ara ara daha geride olduğum dönemler olduysa da sürekli parti içerisinde yer aldım. En son 2010 yılında kadın kollarını yeniden yapılandırıp kadın kollarında görev almaya devam ettim. O günden bugüne de yönetici görevim olsun olmasın CHP içinde bulunuyorum. Bu zaman zarfında kimi zaman görev aldım, kimi zaman görev verildi kimi zaman kendim durumdan vazife çıkardım. 2011 yılında milletvekili adayı olmam istendiğinden kadın kollarını bırakıp milletvekili adayı oldum. Daha sonra örgütlerden sorumlu İl Başkan yardımcılığı yaptım. 2015 yılında İl Başkanlığına atandım, sonrasında da seçilerek il başkanlığına devam ettim. Bildiğiniz gibi de 25 Aralık’ta kongrenin sonucunda görevimi arkadaşım Erdoğan Isır’a devrettim.

Bana gelirsek Sakaryalıyım. Bursa İktisadi Ticari ilimler Akademisi İşletme Fakültesi. O zaman henüz Uludağ Üniversitesi kurulmamıştı. 1980 mezunuyum.

-Üniversite döneminde siyasetle ilgili miydiniz?

Tabi o süreçleri yaşadık. Siyasetin en yoğun dönemleriydi. Benim açımdan da sol ile tanışma dönemiydi üniversite yıllarım.

-Babanız Adalet Partisinin o dönemde Sakarya’da en etkili isimlerindendi yanlış bilmiyorsak?

Evet babam Adalet Partiliydi. İl başkanlığı meclis üyeliği yaptı, doğrudur. Üniversite yıllarım benim için okuma alışkanlığı kazandığım, sol politikaları öğrendiğim dönemdir. O yıllarda kazandığım deneyimlerin bugün bulunduğum noktaya gelmemin kapısını açtığını söyleyebilirim. Çoğu insan o dönemleri hatırlamak istemiyor olabilir. Ama unutmamamız gerekir ki, o dönem son derece nitelikli, konuştuklarında dinleyebileceğiniz bir şeyler öğrenebileceğiniz bir gençlik kitlesi vardı. O dönem bana da çok şey kattı ve dünya görüşümün belirlenmesinde etkili oldu.

-CHP İl kongresine gelmek istiyorum. İki soru soracağım. İlki kongre sonucundan bağımsız olarak, ilçe kongrelerinden başlayarak kadın ve gençlerin katılım oranına, kongre gündemlerine ya da tartışmaların insanların hayatındaki sorunlar ile ne kadar ilişkili olduğuna kadar, genel bir kongre süreci değerlendirmesi yapabilir misiniz? İkinci sorum ise sonucu ile ilgili. Şu anki il başkanı Erdoğan Bey kongre delegelerinin yarısının üzerinde bir oy alarak, çok ciddi bir destekle il başkanlığını kazandı. Kaybetmenizi nasıl değerlendiriyorsunuz.

Üç sene boyunca il başkanlığı yaptım. Çok zorlu bir dönemde görev yaptığımızı düşünüyorum. Darbe girişimi, kurultaylar, kongreler, iki tane seçim. Tüm bu süreçte il yönetimindeki arkadaşlarımla birlikte elimizden geldiğince yönetmeye çalıştık. Yoğun çaba sarf ettik. Kongre süreçleri Cumhuriyet Halk Partisi’nde her zaman oldukça hareketli geçer. Hem üye bazında hem katılım bazında hareketli geçer. Parti içi demokrasi açısından bence başarılı bir kongre süreci geçirdik. Geriye baktığımız zaman sürece dair tartışma yaratabilecek çok ciddi şeyler olmadığından, sürecin başarılı geçtiğini düşünüyorum.

Sonuç açısından değerlendirirsem; biz bu üç yıllık dönemde olabildiğince dışarıya dönüp oyuna talip olduğumuz insanlara yönelik çalışma yapmaya çalıştık. Çemberimizin dışına çıkmaya çalıştık. Bu belki üyelerimize fazla vakit ayıramamamıza neden oldu. Üyelerimizin zaten partiyi desteklediğini biliyorduk. Belki de çalışma şeklimizdeki bu eksiklik kaybetmemize sebep oldu ya da görev değişikliği diyelim buna. Önemli olan bizim kaybetmemiz ya da bir başkasının kazanması değil, CHP politikalarının her gün ivmesi yükselerek devam eden bir çalışmayla insanlara anlatılmaya devam edilmesi. Beklentimiz yeni gelen arkadaşlar bizim yaptığımız eksik ya da yanlışları düzeltip, tamamlayarak daha iyisini yapmalarıdır ve bize düşen de onlara destek vermek.

-Kongrede bu kadar ciddi oy desteği veren CHP örgütü herhalde çalışmalarda da bu desteği verecektir, değil mi?

Ben kendi adıma ve ekip arkadaşlarım adına bunu söyleyebilirim. Ben bundan önce de parti içinde seçim kaybettim. Her zaman yaptığım gibi ertesi günü yine il örgütüne gittim, her türlü çalışmaya hazır olduğumu ne zaman nasıl destek istenirse destek vereceğimi belirttim. Parti meclisine seçildikten sonra da yine gidip söyledim. Öncelikle seçilmiş il yönetimidir ve destek vermek bizim CHP parti üyesi olarak zaten öncelikle görevimizdir.

-İl Başkanlığınız dönemine dönmek istiyorum. Bu dönemde yerel sorunlara dair muhalefet dozunuzun düşük olduğu, yerel yönetimlere yapılan muhalefetin ülkedeki genel sorunlara itiraz kadar güçlü olmadığı eleştirileri yönetiminize hep yapıldı. Bu eleştirilerle ilgili ne söylemek istersiniz?

Bu eleştirileri İl Başkanlığım döneminde aldım. Bunun üzerine kongre sürecine doğru döndüm, açıklamalarımıza baktım. Basın açıklamalarına baktığımda açıklamalarımızın yarısının yerel ile ilgili olduğunu gördüm. Yalnız yerel ile ilgili açıklamalarınızda saldırgan ya da suçlayıcı ifadeler kullanmıyorsanız, yerel basında ilk sayfalarda yer almanız kolay olmuyor.

-Yani bu eleştirinizin biraz üslubunuz nedeniyle olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Bence biraz öyle. Çünkü benim siyaset biçimim, üslubum saldırmak yerine öncelikle açıklamayı okuyana sorgulatmayı, açıklama üzerine düşünmesini hedefliyor. Buna rağmen yaptığımız açıklamaların yarısına yakının yerele dair olduğunu söyleyebilirim.

Bir diğer konu yerel ile ilgili önümüze gelen konularda söylenti değil, elimize ulaşan bilgi ya da belge olduğunda gereğini yaptık. Örneğin iki AKP’li belediye ilgili hukuki süreç başlattık. Birinde müdahilliğimiz kabul edilmedi. Bir diğerinde hukuktan sorumlu il başkan yardımcımız Ferizli Belediyesi ile ilgili süreci yürüttü ve mağdurlar lehine süreci sonuçlandırdık.

-Görev yaptığınız dönemden Sakarya’da CHP’nin nasıl güçleneceğine dair bir soru sormak istiyorum. Sizce Sakarya’da CHP’yi büyütecek, odaklanılacak bir özel dinamik ya da coğrafi bölge var mı?

Bu soruya sadece Sakarya yerelini düşünerek cevap vermek sıkıntılı ve zor diye düşünüyorum. Bu ancak genel politikaların Sakarya’ya yansıması ile olabilecek bir şey. Bir de siyaset artık ekonomik, sosyolojik bir dizi başlığı hesaba katarak düşünmemiz gereken bir alan. Bir örnekle açıklayayım. Bir partinin büyümesi özellikle yeni üyelik ve öncelikle gençlerin üyelikleri ile olur. Ama gençlerin temel sorunu iş ve ekonomik özgürlüklerini sağlama. Fakat yaratılmış korku imparatorluğu nedeniyle gençler biliyor ki, başta kamu istihdamı olmak üzere iş bulabilmeleri için muhalif partilere üye olmamaları gerekiyor. Biliyorlar ki, CHP’ye üye oldukları takdirde iş bulma imkânları yok. Bunları net biçimde biliyorum, duyuyorum. İş başvurularında AKP’ye üye olmaları gerektiğine kadar gençlere açıkça söyleniyor.

-Sadece bu mu peki. Yakın dönemde gençlerin merkezinde olduğu ciddi bir itiraz yaşadı Türkiye. Gezi dönemini kastediyorum. CHP siyaset yapma biçimi yöntemi, diliyle belki örgüt yapısıyla gezi gençlerini ne kadar kapsayabiliyor? Mesela yıllardır CHP’de yer alan isimlerle konuştuğumuzda kendi çocuklarının itiraz ve kendini ifade biçimlerinin kendilerinden çok farklı olduğunu bizzat söylüyorlar.

Tabi sadece bu değil. Partinin ideolojisinin gençlere yakın olması gerekiyor. Ama unutmayalım bahsettiğimiz parti Cumhuriyet Halk Partisi. Kuruluşun ve kurtuluşun partisi diyoruz. Sahip olduğu dinamiklerin birden değişmesini beklememek gerekiyor. Örneğin gezi gençliğini katamıyorsak, bunu tabi yapmamız gerekiyor. Ama bizim partimizde bu biraz zamana ve zemine bağlı bir şey. Bu arada tabi CHP’de gençler yok gibi konuşmamak gerekiyor, yok değil var. Ama daha fazla olabilmesi, en azından parti üye profilinin gençleşmesi ki esas sorunumuz gençlerin az olması değil üye profilinin belli bir yaşın üstünde olması bence. Genelde insanlar emekli olduktan sonra üye oluyorlar çoğunlukla ya da çok fazla iş bulmam lazım deyip istifa etmek zorunda kalıyorlar. Yani bu aslında CHP’nin değil ülkenin problemi. Türkiye’de yaşanan siyasetin yapış biçimi, insanların parti üyeliğini bir avantaj ya da dezavantaja dönüşmesi esas sorun.

-CHP’nin Sakarya’da siyaset yapacak, yahut yerel yönetimleri yönetecek kadro birikimine sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

İçtenlikle yeterli olduğuna inanıyorum. Ama önemli olan bu kadronun neyi nasıl yaptığı. Her kongre sonrası ayrışmalar olmaz, seçimler sonrasında partinin tüm kadroları bir araya gelirse, bu kadroların yeterli olduğunu düşünüyorum. Tabi ki her parti gibi CHP’de parti dışındaki akademisyenlerden, aydınlardan çeşitli yöntemlerle destek alır, almalıdır. Ama özellikle parti kadrolarının bir araya gelip, kişilerin peşinden değil parti ideolojisinin peşinden gidip birlikte çalışma yapması gerekiyor. Esas olan iyi bir organizasyon ve kadronun doğru planlanması. Nitelikli parti politikalarını bilen ve bunu halka anlatabilen kadroların doğru organize edilmesi ki böyle insanlarımız yeteri kadar var. Ama bu planlama için seçim dönemini beklemeden, “her seçim çalışması seçimin ertesi günü başlar” ilkesi ile dayanışmayla çalışmamız gerekiyor ve bunu yapacak kadromuz vardır.

-Bir de tabi şu var. Siyaset salt parti mekanizması yapılmıyor. Demokratik Kitle Örgütleri, meslek odaları ve emek örgütleri de çok önemli araçlar. Siz CHP’nin bu yapılar içerisinde yeterince etkin olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu sorunun çift taraflı cevabı var.

Ama bunun karşılığını alabildik mi, orası bir sorun. Ben çok iyi biliyorum, genel başkanımız Sakarya’ya geldiğinde, Sakarya genelinden bahsediyorum, örneğin bütün sivil toplum örgütlerini, odaları, demokratik kitle örgütlerini basına kapalı toplantıya çağırdığımızda, gerekçesini açık olarak söyleyerek gelmeyenleri biliyoruz. Ve bunu geniş çaplı, büyük fotoğrafa baktığınızda, Sakarya’da iki ya da üç tane sivil toplum örgütü sayabilirsiniz gerçekten muhalif ses çıkarabilen, bağımsız hareket edebilen. Dolayısıyla yine iktidarın söylemlerinden ya da gücün yanında olmak adına sendikaları bile tartışmak gerekir diye düşünüyorum. Sendikalar eskisi gibi değil. Kendi örgütlenme amaçlarına uygun bile davrandıklarını düşünmüyorum bu anlamda. STK’ların böyle bir dönemde muhalif bir sese destek vermek veya onun yanında olmayı kendileri açısından sakıncalı bulduklarını görüyoruz. Yani ne ben ‘CHP evet görevini tam yapmıştır’ diyebilirim, eksik tarafı vardır. Ama karşı tarafın da toplumsal muhalefetin, reflekslerin hayata geçirilmesi için aynı desteği vermesi gerekir. Bunu sadece siyasi parti yapmaz, bunu sivil tolum kuruluşlarının da yapması gerekir. Bu sadece politikaya girmeden, ‘Adapazarı trenini buraya getirelim’ dendiğinde partiler çağrılabiliyor ama bir muhalif ses, iktidar politikasına karşı ses çıkarılamıyor. Çok mu memnunlar? Hiç zannetmiyorum ama her şey güçlü örgüt olduğu için CHP’den bekleniyor. Bu da bir CHP’li olarak, benim naçizane görüşüm.

-Parti Meclisi’ne seçilme sürecinizi sormak istiyorum. Nasıl gelişti bu süreç, kongre kaybettiniz sonra parti meclisi üyeliği geldi arkasından.

Samimiyetle şunu söyleyeyim. Seçimi kaybettikten sonra niyetim bir süre dinlenip, uzun süre okuyamadığım kitapları okumaktı. Fakat hiç de aklımda olmayan şekilde, il başkanı arkadaşlarımın, birlikte görev aldığım arkadaşlarımın önerisi ve talebi üzerine böyle bir gelişme yaşandı. Kendilerini temsil edecek mevcut il başkanları ve görevi bırakmış ya da kaybetmiş arkadaşların parti meclisine aday olması yönünde talep geldi. Benim içinde, cinsiyet kotası bakımından şansımın daha fazla olduğu söylendi. Böyle bir çalışma yaptı il başkanlarımız. Belli bir aşamaya geldikten sonra bilgilendirme çalışması yaptık. Yani onların önerisiyle, hatta haksızlık etmeyelim Kadın Kolları Genel Başkanımızın kadın parti meclisi için verdiği 5 isim arasında benim adımın olduğunu biliyorum. İl başkanlarımızın ortak çalışmasıyla bu gelişme oldu. Ve ben de kendilerine teşekkür ettim.

-Özellikle İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu başta olmak üzere kadın il başkanlarının sizin PM üyeliğiniz konusunda ekstra katkıları olduğunu duyduk. Bir tür “kadın dayanışması” da diyebiliriz buna sanırım.

Evet bir kadın dayanışması oldu.

Ama en son süreçte, bütün bu taleplere rağmen, ki ben o süreçte bazı söylemlerin hem söyleyen hem kendi adımda talihsizlik olduğuna inanıyorum. Kaybetmiş bir il başkanının Parti Meclisi’nde yer almasının gerekçelerini konuşulduğu zaman çok farklı bir söylemde bulunuldu. Ben bunun, hem tercihi yapan Genel başkanımıza yapılmış bir haksızlık olduğunu, hem de benim bu süreçte nasıl çalıştığımı bilen kişiler olarak da, bana yapılmış bir haksızlık olarak görüyorum. Siz hiçbir şey yapmazsanız, sadece sizi birileri önerdi diye o listeye giremezsiniz. Altyapı olarak doldurmanız gerekir, çalışmalarınızla örnek olmanız gerekir. Ben böyle olduğuna inanıyorum. Her zaman şunu söylüyorum. Ve bu anlamda özür dileyerek, bu konuda alçak gönüllü olmayacağım. İyi bir kadın kolu başkanıydım. Çalışmalarım, o dönemdeki çalışmalarım belki beni il başkanlığa layık gösterdi. Ben iyi bir İl Başkanlığı yaptığıma inanıyorum, eksiğim olabilir, bunu kabul ediyorum ama iyi bir il başkanlığı yaptığıma inanıyorum. İyi bir enerji sarf ettiğime inanıyorum. Bu sürecin de Parti Meclisi’ne genel başkanın anahtar listesinden girme şeklinde sonuçlandığına inanıyorum.

 

-Genel Başkanın anahtar listesinden parti meclisine girdiniz. Parti Meclisleri biliyoruz ki partilerin iki kongre dönemi arasında politikalarının belirlendiği, üretildiği belki de Cumhurbaşkanı adayının belirleneceği parti organı. Parti meclisinde genel başkanın katılmadığı görüşleriniz olduğunda anahtar listeden girmiş olmanız bunlara karşı çıkmanızın önünde bir bağlayıcı etken olacak mı? Bunu açıkça sormak istiyorum?

Eğer Sayın Genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nu tanıyorsanız, onun yapısını biliyorsanız, eleştirileri ne kadar olgunlukla karşıladığını bilirsiniz. En azından ben biliyorum. Böyle bir sorunun yine hem bana, hem genel başkanımıza haksız bir soru olduğuna inanıyorum. Ben CHP’ye bağlı bir insanım. CHP’nin zararına olacak her şeyde sesimi mutlaka çıkartırım. Bir Parti Meclisi üyesi sorumluluğu içesinde sosyal medyada ve basında değil, partimin gerekli yapılan toplantılarında, danışma kurullarında, parti meclisi toplantılarında, iç bünyemizdeki yerlerde fikrimi söylerim. Kişilere bağlı politika yapmıyorum. Genel Başkanıma saygı duyuyorum. Farklı düşüncelerde olmak ne onun ne de benim açımdan sakınca doğurur, buna inanıyorum. CHP’nin faydasına olacak her düşüncenin peşindeyim. Bunu da rahatlıkla her zeminde, söylemem gereken parti organlarında her zaman seslendiririm.

-Bir CHP PM üyesi olarak  ‘Hayır Bileşenleri’nden kimi anlıyorsunuz? CHP’nin 2019’a giderken doğal ittifakı kimlerle olmalı sizce?

Net tek cümleyle şöyle söyleyeyim. Tam demokratik parlamenter işleyişi geri getirecek, demokrasi yanlısı tüm güçler hayır platformunu oluşturmalıdır. Bunun içinde parti adı saymıyorum. Bu cümle etrafında konumlanacak her partiyi katabilirsiniz. Oldukça geniş bir katman olduğuna inanıyorum. Bizim parti olarak iktidar olmaktan çok yüzde 50’yi aşmamız gerekiyor. Bunu tek başına gerçekleştirmemiz mümkün görünmediğine göre,  demokratik cumhuriyeti sahiplenen tüm bileşenler ile bir araya gelmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ederiz bu keyifli söyleşi için…

Editör: TE Bilişim