“Adem ile Havva’

Yaklaşık 100 dansçı ve 20 kişilik müzisyen ekibinin gerçekleştireceği bu gösteri, sıradan bir dans gösterisi değil. Türk Halk Bilimi Bölüm Başkanı Kerem Cenk Yılmaz, “Bir nevi sinema izlemeye geleceksiniz. Biz bu alana dans tiyatrosu da diyoruz” diye anlatıyor gösteriyi…

ULUSLARARASI FESTİVAL
Türk Halk Oyunları Bölümü Başkan Yardımcısı Dr. Yiğit Hakan Ünlü de, 9 Haziran- 17 Haziran arası da Macaristan’ın Budapeşte şehrinde yapılacak olan Duna Karnavalı da katılacaklarını belirterek, “Hem ülkemizi hem Sakarya’mızı hem de üniversitemizi iyi şekilde temsil edeceğimize inanıyoruz. Ve bir birincilik getirmeyi planlıyoruz” diye konuştu.

Yurtiçinde ve yurtdışında daha önce de güzel projelere imza atan Sakarya Üniversitesi Halk Oyunları bölümü adından söz ettirmeye devam ediyor. Kültürümüzün mirası olan halk oyunlarını, canlı müzik ve dans koreografileri ile yarın saat 20.00’de Sakarya Üniversitesi Kongre Merkezi’nde sahneleyecekler.

Yaklaşık 100 dansçı ve 20 kişilik müzisyen ekibinin gerçekleştireceği, ‘Adem ile Havva’ adlı gösterinin son provasında, onların heyecanına ortak olduk. Gösteriyle ilgili söyleyebileceğimiz şu:  “Muhteşem bir gösteri sizi bekliyor,  eğer daha önemli bir programınız yoksa kaçırmayın.”

Prova sonrasında, bu gösteriyi ‘bütün yıl yapılan eğitimin bir meyvesi olarak tanımlayan’ değerli hocalarımızla samimi bir söyleşi gerçekleştirdik.
Söyleşi: Berna Yılmaz

-Sizleri tanıyalım…

Ben Kerem Cenk Yılmaz, Sakarya Üniversitesi Devlet konservatuarı Türk Halk Bilimi bölüm başkanıyım. Bölümümüz 2000 yılından itibaren aktif öğrenci alıyor. Her yıl 10 kız, 10 erkek öğrenci ile eğitimimize devam ediyoruz. Halk dansları yelpazesi çok geniş bir alan, birçok farklı sanat disiplinleriyle birlikte çalışan, bu konuda kendini geliştiren öğrencilerimiz çok yönlü olarak 4 sene boyunca eğitimlerini alıyorlar. Bizler 2011 yılında Nevidans sahne sanatları topluluğu adı altında bir topluluk kurduk. Bu toplulukla birlikte birçok projelerle binlerce seyirciye ulaştık. Gerek Sakarya’da gerek Türkiye çapında birçok yerde…  Aynı zamanda bu sene de Macaristan Budapeşte’de çok önemli bir festivalde yarışma içerisine katılacağız. Anlayışımızda halk oyunlarını salt olarak sahneye koymak değil diğer sanat disiplinleriyle bir araya getirerek sahnede kendi bileşenleriyle birlikte seyirci üzerinde etkiyi yaratma peşindeyiz. Bu peşindelik de bize kültürümüzün en önemli mirası olan halk oyunlarımızı yeni nesillere en iyi aktarım aracı halinde ilerletmektir. Tarzımız şeklimiz bu şekilde ilerliyor. 

Nevidans sahne sanatları olarak da “Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm”adlı bir çalışma gerçekleştirdik. Yine Sakarya kentimizin roman kültürünü anlatan ve roman kültürünü bir şehit hikâyesiyle birleştirdiğimiz büyük bir çalışma yaptık. Gerçek bir hikâye ile büyük bir beğeni topladık. Bu topraklar için Çanakkale gösterisi adı altında yaklaşık 90 dakikalık bir gösterimiz daha oldu. Bu gösteride Çanakkale savaşının 100.ncü yılı anısına özel olarak hazırladığımız, bellekleri aktif halde tutabilmek için seyirci üzerinde etki yaratmaya çalıştığımız bir çalışma oldu.  Bütün çalışmalarımızda tüm sanat disiplinlerinden faydalanıyoruz.  Diğer çalışmamızın adı da “Bedende Hayat Bulan Türkülerle Aşk “.  Aslında biz bunu ilk defa 2015 yılında sergiledik. Bu da insanoğlunun Adem ile Havva ile başlayan aşk serüveninin Dünya’ya inişi ve bunu Anadolu topraklarında türkülerle bedene kavuşması bağlamında ifade ediyoruz. Böyle bir kurgu içinde yapıyoruz.

-Nasıl bir çalışma düzeniniz var, diğer bölümler de çalışmalarınıza katkı sağlıyor mu?

Konservatuvarda yaptığımız bu etkinlikler, bu oluşum çalışmaları aşağı yukarı 100 kişilik bir kadroyla yaklaşık 9 ay çalışma suretiyle ortaya çıkıyor ve çok düzenli provalarla gerçekleşiyor. Haftada 3 prova civarında, eğitimin dışında kalan zamanlarda 9 ay boyunca provalar oluyor ve en son yıl sonunda bunun meyvesi yeniliyor. Burada da devlet konservatuarının özellikle üç bölümü Temel bilimler, Halk oyunları ve Türk Müziği bölümünün ortaklaşa ortaya koydukları çok önemli bir proje halini alıyor. Bizim bu canlı dans ve müzik performansı Türkiye çapında da çok fazla yakalanamayan bir durum ama bizler okul olarak bunu başarabiliyoruz. Bu, kendi içerimizdeki sinerjiyle, çalışma aşkıyla ve bunu öğrencilerimize aktarmamızla alakalı durum.

-Pazartesi günü bizleri nasıl bir gösteri bekliyor ?

Önce sanata biz inanıyoruz, bir ürünü ortaya koyarken hocalarımız inanıyor.  Pazartesi günü izlediğiniz zaman bunun sıradan bir dans gösterisi olmadığını bunun bir senaryo, kurgulu bir şey olmadığını göreceksiniz. Bir nevi sanatın tüm disiplinlerinden yararlanan bir eser olduğunu göreceksiniz. Siz o alanda bir nevi sinema izlemeye geleceksiniz. Biz bu alana dans tiyatrosu da diyoruz. Bizim farkımız müzik performansımızı da canlı yapıyoruz dansımızı da… Bu durumun seyirci üzerindeki etkisi çok daha fazla. Biz bunu sağlıyoruz ve bunu konservatuarlar bağlamında yapan nadide okullardan biriyiz. Canlı müzikle performans sergileme geleneğimizden vazgeçmedik. Aşağı yukarı 20’ye yakın müzisyen kadromuz var. Eğitimimizi bu performanslarla, danslarla taçlandırıyoruz.

‘’Bu gösteri bütün yıl yapılan eğitimin bir meyvesi bir göstergesi …’’ Bir nevi bakıldığında sınav diyebilirsiniz. Hocalar da aslında imtihanını vermiş oluyor. Çünkü sınav sadece öğrenciye mahsus bir şey değil. Öğrenciyle ilgilendin mi, onu yetiştirdin mi? Konservatuarda zaten öğrenci-hoca ilişkisi çok samimidir. Usta-çırak ilişkisi samimiyetindedir. O edep ve saygı ile birliktedir… Öğrenciye karşı duyduğumuz sorumluluk onların bizlere gösterdiği saygı ve sevgi diğer okullardan çok farklıdır, çok daha ötedir. Çünkü ciddi bir emek ciddi bir özveri vardır. Yani her zaman vardır çok terlerler çok yorulurlar. Bu önemli bir şeydir. Yılsonu gösterisi aslında bir bitirme göstergesi. Çünkü niye, hocalarım ders dışı saatlerde öğrencileri çalıştırırken sürekli müzisyenlerle çalıştırıyor keza biz dansçı öğrencilerle çalışıyoruz. Bizi motive eden gururlandıran da bol alkış almamız oluyor. O bizim gıdamız, yemeğimiz…’’

Dans grubunuzun adı neden “Nevidans Sahne Sanatları Topluluğu” , “Nevi” kelimesinin literatürdeki yeri ve sizde ki önemi nedir?

‘’Bizim anahtar kelimemiz her zaman için yeni’dir’’ Yeni bir şey üretme noktası, bu bizim önemli noktamız. Zaten grubumuzun adı da nevi yani yeni demek. Kelimenin farsça da, İngilizce de birçok bağlantısı var. Yeni bir bakışla, biz konservatuar olarak Sakarya’da Türkiye çapında öne çıkmaya çalışıyoruz.’’

Hem akademik anlamda birçok arkadaşımla akademik anlamda da iyi ilerliyoruz. Akademik ilerlemeyi yaptığımız çalışmalara katarak da eşgüdümlü ilerletiyoruz. Ve sonuç inşallah pazartesi günü göreceksiniz meyvesi, sonucu muhteşem olacak. Bütün Sakaryalı sanatseverleri, Saat 20.00’da Sakarya Üniversitesi Kongre Merkezi’ne bekliyoruz…’’

Umut Erdoğan Halk Oyunları bölümünde Doktora Öğretim Üyesiyim. Bizim topluluğumuzun bence en önemli özelliklerinden birisi her şeyi kendi öz kaynaklarımızla yapıyor olmamız. Müziklerimiz, koreografilerimiz, dansçılarımız, bütün projelerimiz özgün, yani bizlere aittir. Hiçbir şeyi bir yerden etkilenerek almadık. Projelerimiz kendi emeklerimizden ve özgünlüğümüzden oluşuyor. Kimi projeler az önce hocamın bahsettiği gibi bazı tarihsel olayları ele alıyor kimileri de güncel olayları ele alıyor. İşte bir şehit hikâyesinde olduğu gibi… Her sanatçıda olduğu gibi toplumun içerisinde bizi besleyen konuları işliyoruz. Kalabalık bir topluluğuz. Ekibimiz, en az müzisyenlerimizle birlikte 60-70 kişiden oluşuyor. Dolayısıyla gösterilerimizde çok büyük bir özveri var. Özellikle öğrencilerimizin burada çok büyük emekleri var. Hocalarımızın da aynı şekilde… Biz daha çok halk oyunlarında kurgu nasıl kullanılır. Mesela aşkta nasıl yer alabilir, tarihsel bir olayı anlatırken nasıl yer alabilir. Bizim için bu çok önemli, bir duyguyu dansla halk oyunlarıyla anlatabilmek, bir olayı halk danslarıyla anlatabilmek bizim için çok önemli. Biz bu tarz bunun üzerine çalışmalar yapıyoruz. Tabi bunun için başka disiplinlerden de yararlanıyoruz. İşte video dekordan, kendimiz kısa filmler çekip onlarla sahnede geçen olayı birlikte kurgulamaya çalışıyoruz. Kendi yeni denemelerimiz var. Bu tarz çalışmalar yapıyoruz.

Gül Kaplan Ekemen- Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuarında Araştırma Görevlisi olarak çalışıyorum. Benim için Sakarya Üniversitesi Sahne Sanatları Topluluğu’nda en güzel şey herkesin gönüllülük esasına göre bir araya gelmesi. Hiçbir zorunluluk olmadan öğrencilerimiz kendi istekleriyle ders dışı saatlerde, büyük özveriler vererek katılım sağlıyor. Bu işin mutfağında her alanda koordineli çalışarak bir şeyler üretiyoruz.  Yani dans grupları oluşturulurken adımları birlikte çalışmak, kostümleri hazırlarken birlikte hazırlamak ve onların ütülenmesi, yıkanması yani aklınıza gelebilecek her kademede herkesin emeği oluyor. Profesyonel bir gruba, devlet tiyatrosuna, dans topluluğuna gittiğiniz zaman makyajla, ışıkla, kostümle ilgili olan başka teknik ekipler varken biz kendimiz, hocalarımız, öğrencilerimiz işbirliği içerisinde sağlıklı bir görev dağılımı içerisinde işin mutfağında başlangıcından sonuna kadar her alanda birlikte çalışıyoruz. Zaman zaman kısıtlı imkânlar olabiliyor. Bununla ilgili herkes bir eksiği tamamlama çabasında oluyor. 

Kareografik çalışmalarda kostümleri nasıl hazırlıyorsunuz?

Kostümlerimiz, yapmayı hayal ettiğimiz dans gösterisinin vermesini istediğimiz mesajı oradaki yaratmak istediğimiz atmosfere göre çünkü biz de çok geleneksel yani halk oyunları sahne formatına uydurup bir sahne sergilemiyoruz. Birtakım değişikler yapıyoruz. Tek tip kostüm giymeyi tercih etmiyoruz. Çünkü günlük hayatta hiçbirimiz aynı şekilde giyinmediğimiz için. Bu biraz daha gerçek hayattan bulduğumuz şeyleri sahnelerimize yansıtmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda yaptığımız bazı kareografik çalışmalar için özel kostümler tasarlıyoruz. Bunu burada öğrencilerimizin desteğiyle onlarında tasarım aşamasında katılımlarıyla. En azından fikir üretme boyutunda olmasa dahi olabilenleri tabi ki destekleyerek, nasıl bunun tasarlandığını görmeleri açısından ekibimize dahil ediyoruz.  Ve orada vermek istediğimiz mesaja ve atmosfere göre kostümler tasarlıyoruz. Sahneye o şekilde çıkartıyoruz.

Hamdi İtil Türk Müziği bölümü öğretim görevlisiyim. 2001’den beri burada görev yapmaktayım. Asıl branşım çalgı eğitimi, ud onun dışında da ilgili derslere tabi ki giriyorum. Halk oyunları bölümünün değerli hocaları, kıymetli arkadaşlarım. Biz zaten yıllardır onların dans boyutunda bizim müzik boyutumuzda sürekli bir paylaşım içerisindeyiz. İlk başlarda bir senaryo yazılıyor. Hocalar bize tarif ediyorlar ‘ bizim böyle bir düşüncemiz  var diyorlar’. Biz bunu önce ekibi görmeden gözümüzle hayal ediyoruz, düşünüyoruz.. Müzik anlamında ne olabilir, neler yapılabilir diye ve yıllardır da çok güzel görseller çıktı ve o görsellere de elimizden geldiğince kendi müzikalimizi yaratmaya çalıştık. Halen de bunun için uğraşıyoruz. Dolayısıyla arkadaşlarım bizler için şuna da vesile oluyor. Onlar ufuklarını genişlettikçe, onlar bir şeyler yazdıkça sahneledikçe bizden müzikal anlamda beklentileri çok daha fazla yükselmiş oluyor biz artık son zamanlarda hazır müzikleri kullanmayıp yeni yazılan oyunlara, figürlere, koreografilere biz de yeni yeni besteler katmaya başladık. Arkadaşlarımın sahnelediği oyunların üzerine biz de aslında kendi müziğimizi sahneleme fırsatı da buluyoruz. Çok güzel bir dayanışma içerisinde gidiyor, inanılmaz keyifli… Dolayısıyla diğer türk müziği bölümündeki Metin Gülsün, Tuncay Kardaş gibi hoca arkadaşlarımızla projelere katkı sağlıyoruz. Türk müziği bireysel değil, hep birlikte hareket ediyoruz ve bunun meyvesini alıyoruz. Bu sadece iş anlamında değil, bizim normalde de arkadaşlarımla dışarıda da sosyal bir iletişimimiz var. Aslında bu çok önemli yoksa sadece Kerem hocalar, Hakan bey, Umut hoca, Gül hoca onlar sadece biz bu işi yapalım, biz oyun yazalım siz müziğini yapın bu şekilde de bakmıyoruz. Bizim zaten normalde de güzel bir iletişimimiz olduğu için iş anlamı da  birleştiği zaman çok grur verici bir şey çıkıyor ortaya.. Biz bunu okulun işi olarak düşünüyoruz. Hem halk oyunları hem türk müziği bölümü müthiş bir dayanışma içerisinde bir şeyler çıkıyor ortaya. 7 Mayıs için de son derece heyecanlıyız. Her seferinde de hep heyecanlıyız. Biz bunu hiçbir zaman kaybetmiyoruz. Dolayısıyla onlarda bu fırsatı veriyorlar bize biz de kendimizi daha hissediyoruz. Artık üretmek zamanı diyoruz. Hazır şeyleri kullanmayı sevmiyoruz ve genelde halk younları yazılan kareografilerde aslında bir stüdyoya çalıp, stüdyaya gelip biz onlara çalıp çıksak, CD’yi versek o gösteride canlı müzik kullanmayıp CD’den çalsak. Evet gösteri yürür fakat o birlik ve beraberlik aslında orada canlı canlı müzisyen arkadaşlarımızla onların sahnesini paylaşmak çok daha farklı bir ambiyans ortaya koyuyor. Biz her seferinde yeni nasıl beste yapabiliriz. Ya da mevcut olan müzikleri daha nasıl süsleyebiliriz, nasıl zenginleştirebiliriz, nasıl yazıp çizebiliriz.? Karşılıklı çok güzel bir bilgi alışverişi, iletişim neticesinde de böyle güzelliklere imza atacağız.  

Ben öğretim görevlisi Dr. Yiğit Hakan Ünlü, Türk Halk Oyunları bölüm başkan yardımcısıyım. Çok yoğun bir dönem geçiriyoruz. 7 Mayıs’ta bir gösterimiz var. 9’unda tekrar bir burada kısa film gösterimi var orada da bir sahne alacağız. 9 Haziran- 17 Haziran arası da Macaristan- Budapeşte şehrinde yapılacak olan Duna karnavalı var. Bizim alanımızda çok büyük ve ünlü bir festival. Bu yarışmalı festivale katılacağız. Hem ülkemizi hem Sakarya’mızı hem de üniversitemizi iyi şekilde temsil edeceğimize inanıyoruz. Ve bir birincilik getirmeyi planlıyoruz. 7-9 Mayıs arasında gösteriler bitecek. 14’ü ile 25’i arası final haftamız olacak. Bu süre zarfında da biz çalışacağız. Yoğun çalışma temposu başlayacak ve biz 12’de başlayıp 17.00’ye kadar her gün çalışacağız çünkü önemli bir gösteri olacak. Onun akabinde daha önce 2007-2008 yıllarında bir Hollanda’ya gitmiştik. Orada bir gösterimiz olmuştu. Biz halk oyunları grubu olarak iki şov yaptık. Oradaki Türk çocuklarına eğitimler vermiştik ve bu gruplar yaklaşık 7 farklı Türk grubundan oluşuyordu. 2008 yılında Türk Hasat isimli bir gösteri yapıldı. Bu bizim için güzel bir tecrübeydi hem de bu ilk yurtdışı tecrübemiz oldu. Az önce de hocalarımın belirttiği gibi bizim ölçütümüz hiçbir zaman para olmadı. Sadece o enerji ile o duyguyla ürün ortaya çıkarmaya çalışıyorsunuz. O kontağı iyi sağladığınız anda ürün çok daha güzel çıkıyor. Diğer hoca arkadaşlarımızla kendi aramızdaki iletişimle bunları öğrenciye yansıtıyoruz. Biz iyi enerji yansıttığımız anda öğrenci de bize iyi enerji yansıtıyor ve ortaya çok güzel şeyler çıkıyor. Bunun ölçütü hiçbir zaman para olmuyor. Biz alkışı ve o enerjiyi iyi aldığımız anda bizim için çok büyük bir keyif oluyor.

Halk oyunları adına bir mesaj iletmek ister misiniz?

Özellikle ülkemizde son yıllarda TV’lerde seyrettiğimiz popüler kültür neticesinde birçok dejenerasyon yaşıyoruz. Yani bu sadece halk oyunları adına değil. Birçok kültür ürünü adına da yaşanıyor. Örneğin sabah evlendirme programı yapılıyor. Öğleden sonra kayıp aranıyor. Akşam da bu evlendirme ve kayıp programları neticesinde diziler ortaya çıkıyor. Bu dizilerin neticesinde kaybolan bir kuşak yetişiyor gibi geliyor. Bizim yani öğrencilerimizin ham maddesi halk oyunları dernekleri, halk oyunları dernekleridir. Bu derneklerden geçmiş yıllarda bizim elimize yetişmiş öğrenciler geliyordu.  Bu yıllarda sayı azaldı. Halk oyunları adına söylemek istediğimiz sahip çıkalım. Kültürümüze sahip çıkalım. Ürünlerimize sahip çıkalım. Halk oyunları insanların aklında davul, zurna çalıyor oynuyorlar, zıplıyorlar. Hayır bu olmamalı. Gerçeği yansıtmayan oyunlarla ve kıyafetlerle bazı TV kanallarında insanlar halk oyunu oynadıklarını zannediyorlar. Mesela Tan Sağtürk’ün  İz TV’de yaptığı halk oyunlarını tanıtan güzel bir belgesel var. Tan Sağtürk Trabzon’a halay bölgesine gitmiş. İzmir’e gitmiş Ege’yi tanıtmış ve oldukça güzel ifade etmiş. Dans denir diye. Dans evet biz de halk oyunu olarak geçiyor geleneksel olarak geçiyor ama dans evrensel. Bizde de dans farklı bir ülkeye de giderseniz her yerde dans. İfade etmeye çalıştığı şey birlik, beraberlik, insanların duygularını düşüncelerini, korkularını, heyecanlarını hareketler yoluyla ritim ve müzik eşliğinde ifade etmesi diyoruz. Burada ülkemizde her alanda olduğu gibi bir dejenerasyon yaşıyoruz. İnsanlarımızın kültürümüze, ürünlerimize, halk kültür ürünlerimize sahip çıkmasını istiyoruz. 

Editör: TE Bilişim