Sakarya Barosu’nun önceki başkanı Av. Zafer Kazan, 65 maddelik paket için “Sahtedir, gerçekliği yok. Anayasayı dahi uygulamayan kişiler bu kanunu mu uygulayacak yani?” dedi.

Kazan, “Kimsenin kafası karışmasın diye herkesin kendi hayatına bir bakmasını öneriyorum. Sosyal medyada bir şey yazarken “ben düşüncemi ifade ediyorum hiçbir sıkıntı olmaz” diyebiliyor musunuz? Mahkemeye gittiğiniz de güven içerisinde burada adalet dağıtılır diyebiliyor musunuz?  Kendi hayatınıza baktığınız da doğru cevabı bulacaksınız. Bize önce bir güven paketi lazım” dedi.

Bayram öncesinde açıklanan ‘ Yargı Reformu Strateji Belgesi’’ üzerine çok şey yazıldı, çizildi. Yargıya olan güvenin dibe vurduğu dönemde açıklanan 65 maddelik paketin, TBMM tatile girmeden önce yasalaşması bekleniyor.
Sakarya Barosu’nun önceki başkanı Av. Zafen Kazan, söz konusu paketi okurlarımız için değerlendirdi.

Kendisine bizi kırmayıp zaman ayırdığı için teşekkür ederiz. 

Serap ÖZER / MedyaYazar

-Yargı reformu paketi hazırlanırken barolardan herhangi bir görüş alındı mı? Bu konuda ne söyleyeceksiniz?

Aslında meseleye başlangıç noktası itibariyle bakmak lazım. Yargı reformu dedikleri bu paketin her şeyi elinde tutan iktidarın parti genel başkanı tarafından açıklanıyor olması bir defa başlı başına bir problemdir.

Kuvvetler ayrılığı çok güçlü bir şekilde olacak diye belirtilen anayasa referandumunda ısrarla “meclis hiçleştirilecek ve denetleyen yetkileri kalmayacak, yasama yargı yetkisi güçlü bir şekilde bastırılacak” diye defalarca söylemiş ve karşı çıkmıştık. O günden bu yana olanları görüyorsunuz. Şimdi yine çıkıp sanki olağanüstü bir keşifte bulunmuşçasına müjde gibi veriliyor. İstedikleri kanunu yapsınlar, ekranlardan meydanlardan nefret kusmaya devam ettikçe anayasayı dahi tanımayan kişilerden hiçbir şey beklenmez. Öyle kanun yapmakla her şey yoluna girmez.

-Aslında yargının bağımsız olduğunun söylenmesine karşın Hakimler-Savcılar Yüksek Kurulu’nun durumu, İktidarların ihtiyaçlarına göre değişimlerin yaşanması, son dönemlerde hakimlerin verdiği kararlara baktığımızda bağımsızlıktan çok bahsedemiyoruz. Strateji Belgesinin sarayda açıklanmasını da bunun bir parçası olarak mı görüyorsunuz?

Evet kesinlikle, öncelikle şunu belirteyim strateji belgesi diye önümüze koydukları, yol haritası dedikleri bu konu aslında çürüyen ve kangren olmuş kanserleşmiş bir vücuda bir yüze makyaj yapmaktan başka bir şey değil. Bu bir makyajdır. Sahtedir. Gerçekliği yok. Anayasayı dahi uygulamayan kişiler bu kanunu mu uygulayacak yani? İşlerine gelmeyince ne yaptıklarını görmedik mi? İnsanlar hâkim savcı deyince ürperiyor. Güvenmiyor çünkü! Çünkü kanunlar anayasanın dahi kendilerini korumadığını, hakim ve savcıların isterse kanunu da anayasayı da hiçe sayabildiğini biliyor. On defa kumdan kale yapıp sonra yıkan insanların yine kumdan bir kale yapacağız demelerine kimsenin artık sevinecek hali yok. Güven yok. Korku var. Adliyelerden korkuyor insanlar. Düşünün, hastane deyince sağlık bulduğu bir yerde insan ürperir mi? Adalet bulduğu bir yerde ürperir mi? Neden? Çünkü maalesef birçok hâkim ve savcı bu süreçte tetikçi gibi davranabiliyor. Kanunu anayasayı hiçe sayabiliyor. Hatırlayın Anayasa Mahkemesinin verdiği karara “uymuyorum ben sana, benden daha mı iyi bileceksin” diye çöpe attı bu mahkemeler. Şimdi bu zihniyeti nasıl değiştireceksiniz? Diyorlar ki bu ortamda tutuklama istisnai olacak, ifade hürriyetini genişleyecek, basın daha özgür olacak olacak. Şaka gibi. Tutuklama kanunlarımıza göre zaten istisnai. Duyan bilen uygulayan gördünüz mü hiç? Düşünceyi ifade etme güçlendirilecek-miş. Düşünce ve kanaatleri ifade etme hürriyeti anayasal teminat altındadır. Bakın Anayasanın 26.maddesi aynen şöyle diyor; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar”. Görüyor musunuz teminatı! Anayasa korumuş teminat altına almış ama ortama bakın, cezaevlerine bakın! Cezaevlerini düşünce suçluları(!) ile dolduranlar düşünceyi ifade etmeyi güçlendireceğim diyor! Bu iş tam bir ters propaganda. Emin olun bunları kendi aralarında konuşurlarken gülüyorlardır!

Biz yıllardır mahkemelerde tutuklama istisnaidir diyoruz. Siz hiç istisnai olduğunu gördünüz mü? Bizzat bu yargı reformunu açıklayan iradenin hedef gösterdiği insanların bir gece de göz altına alınıp bir buçuk yıl, iki yıl iddianame hazırlanmadan, neden tutuklu olduklarını dahi bilmeden tutuklu kaldıklarını biz bilmiyor muyuz? Şu an gazeteciler içeride tutuklu değil mi? Yine akademisyenler düşüncelerini ifade ettikleri için tutuklu değil mi? Şu an düşüncesi nedeniyle tutuklu olan insanları hedef gösteren irade diyor ki biz ifade hürriyetini güçlendireceğiz! Geçin bunları.

Güven sorunu var. Kimse böyle şeylere inanmıyor güvenmiyor artık. İcraat bekliyoruz sadece. Hadi yapın görelim. Düşüncesi nedeniyle tutuklu olan tüm insanları derhal çıkartın dışarıya üstüne bir de özür dileyin samimiyetinizi görelim. Bakın gezi davası ortada. Aradan 6 yıl geçmiş şimdi anayasal protesto ve gösteri hakkını kullanan insanları müebbetle yargılıyorlar. Bir de diyorlar ki yargı hiç olmadığı kadar güvenilir ve Türkiye hiç olmadığı kadar özgür! Görüyor musunuz sahteliği, ters propagandayı.

Tabi bu hukuksuzluk insanları ekonomik olarak da boğuyor. Ülkeye yatırımcı gelmiyor artık. Hukuk olmayan yasaya anayasaya uyulmadığı hiçe sayıldığı bir yere yatırımcı gelir mi hiç! Hukukun işlemediği yasaya anayasaya uyulmayan bir yerde güven olmaz güvenin olmadığı bir yerde ise para durmaz yatırımcı gelmez. Aslında bunu görüyorlar ve makyaj ile altta çürüyen eti dokuyu dışarıya karşı gizlemeye çalışıyorlar. Yatırımcılara hayır burası hukuk devleti demeye çalışıyorlar. Ama hayır, herkes, altta çürüyen dokuyu herkes görüyor biliyor.

Hatırlayın 2002’den bu yana kaçıncı sözde reform paketi oldu. Hangi birisi toplumda, yargıda karşılık buldu? Hangi birisi insanların kendisini daha özgür ve hukuk devletinde yaşıyor güvenci verdi? Bu da vermeyecek. Çünkü içinde bulunduğumuz durum insanların iddianamesiz bir şekilde bir- bir buçuk yıl tutuklu olduğu, akademisyenlerin, gazetecilerin içeride olduğu bu süreçte güven yok, inandırıcılık yok o yüzden zaten anayasada olan şeyleri tekrar etmekten başka hiçi bir şey değil. Onu da ifade etmiş olayım.

-Bazı kesimlerde bu durum AB sürecine yeniden dönme amacıyla atılmış bir adım olduğunu söyleyenler var. Siz bu konuda ne söylüyorsunuz?

Dediğim gibi altta çürüyen dokuyu dışarıya yatırımcıya karşı gizlemeye çalışıyorlar. Beyhude bir iş. Dokuyu tamir etmeden kanserleşmiş hücreleri yenilemeden öyle makyajla tedavi olmaz. Kanserden saçı dökülen bir insan gibi peruk takıyorlar.

Örneğin Cumhurbaşkanına hakaretten dolayı adam tutuklayan, sabaha karşı göz altına alan bir irade ifade hürriyetini genişleteceğim diyorsa buna çok gülerim ben. Yine paket üzerinden devam edersek, bu yargı reform strateji belgesi bizim gibi sıradan insanların hayatında bir değişiklik yapacak mı? Adalete erişim bizler için daha kolay olacak mı?  Adliyede dava açıp hakkını aramaya çalışan insanlara yükletilen çok yüksek harç paraları var bu rakamlar bir asgari ücretlinin dahi ödeyebileceği makul bir seviyeye çekilecek mi?

Hiçbir şey olmayacak. Bunun olabilmesi için önce güven ortamının sağlanması lazım. Şu an mevcut anayasayı dahi tanımayan işine gelmeyen mahkeme kararı olunca o mahkeme heyetini farklı yerlere dağıtan irade bu güven ortamını sağlayamaz.

Örneğin hakimlere coğrafi teminat getireceğiz deniyor stratejide ama daha en son yaz kararnamesinde hâkim ve savcılar hastalığa mazerete bakılmadan yurdun dört bir yanına dağıtıldı. E hani coğrafi teminat? Dünyanın yeni bir keşfi mi hakimlerin coğrafi teminatı. Tüm hukukçuların bildiği bir ilke ama umursamıyor ve uygulamıyorlar. Bu kadar arzulu ve istekliydiniz madem son kararnamede bu arzuya uygun davranıp coğrafi teminata uygun tayinler yapsaydınız ya! Geçiniz.  

Dolayısıyla güven ortamı olmadan, hâkim ve savcıların zihniyeti değişmeden vaat etmekle hiçbir şey gerçekleşmiyor. Dolayısıyla sıradan insanın hayatına yansıması için söylem ve eylem birliğinin olması şart. Bu oluşmadığı sürece kanunlarda bir şeylerin yazması çok da bir şey ifade etmiyor. Örneğin anayasal haklarımızdan olan gösteri ve protesto hakkı bir vali kararıyla dahi engellenebiliyor.  Anayasal haklarımızı dahi kullanamadığımız bir süreçte ancak kumdan kale yaparlar, başka bir şey değil.

-Peki hakimler üzenlerinde ki baskıdan dolayımı büyük bir bölümü toplumda adaletsiz olarak kabul edilen kararlar verebiliyorlar?

 Şu an yargı hiç olmadığı kadar sıkıntı içerisinde, yargıçlar avukatlar aynı şekilde. Ben şu ana kadar söylediğim şeyi tekrar edeceğim; Türkiye’de yargı yok ki adaletli kararlar verilebilsin. Biz bağımsızlığından bahsediyoruz.

Baskı, bağımsızlık, hâkimin teminatı hepsi boşuna konuşuluyor çünkü ülkemizde yargı yok.

-Peki bu durum 17 yıllık süreçteki değişimden dolayımı oldu yoksa zaten bu gerçek vardı da daha damı arttı?

Kesinlikle daha da arttı. Daha içinden çıkılmaz bir hale dönüştü. Türkiye’de yargı eskiden beri problemdir. Türkiye’de yargı en sıkıntılı yerlerden biri. Her iktidar yargıyı kullanmak böylece kendinden olmayanı yok etmek istedi. Yargı bir silah gibi kullanıldı. Sürekli birilerinin arka bahçesi oldu. Bu duruma itiraz eden herkese “hadi oradan” dedikler. Yargı her dönemin kullanışlı aygıtı oldu maalesef. Ondan önce de kullanıldı. Yargı insanlara adalet dağıtma endişesinden çok bir sopa gibi muhaliflere karşı kullanılan bir aygıt oldu ama o aygıtı bile yok ettik artık düşünün.

-Mahkemeye işi düşen herkesin ilk başvurduğu savunma makamı ile ilgili neler değişiyor?

Bununla ilgili avukatların temel olarak hukuk fakültesinin 5 yıla çıkartılması hiçbir şey ifade etmez başlı başına bir eğitim sorunumuz var süre sorunumuz yok. Bu 5 yıllık bir mesele değil. Türkiye’de hukuk fakültesi eğitiminde önde gelen akademisyenlerle   bir araya gelip hukuk fakültesinin sorunları masaya yatırıldı mı? Sorun hukuk eğitiminin süresi miydi yoksa Türkiye’nin 81 vilayetinde 150’ye yakın hukuk fakültesi açmak mıydı? Neredeyse önüne gelen her yere hukuk fakültesi açtılar. Bunların büyük çoğunluğunun öğretim kadrosu bile yok.

Ben şunu beklerdim. Türkiye’de ciddi anlamda hukuk alanında bir reform yapılıyor algısını görmem için zorunlu bir neşter vurup Türkiye’de 3-4 tane hukuk fakültesi bırakıp bunların eğitim kadrosunu, niteliğini güçlendirip diğer tüm hukuk fakültelerinin kapatılması lazım. Dolayısıyla bu problemin çözümü hukuk fakültelerinin eğitimini 5 yıla çıkarmak değil, niteliktir. Doğal olarak avukatların dünyasına yansıyan olumlu anlamda savunmayı güçlendirecek verileri maalesef göremiyoruz. En başında ilk düğmeyi doğru iliklemeliyiz. İlk düğme Türkiye’de 4-5 fakültenin dışında tümünün kapatılmasıdır. İlk düğme doğru kapandıktan sonra diğerleri de hizaya girecektir. Yani avukat dünyasının çılgınca alkışlayacağı hiçbir kazanıma sahip değiliz.

-Yeşil pasaport kazandınız ama 

Yeşil pasaporta ihtiyacı olan kullansın. Çok değer verdiğim, hukuk ve adalet mücadelesini bildiğim baro başkanları ve barolar olmasa, böyle bir yargının ancak derdi yeşil pasaport olan böyle baro başkanları ve böyle baroları olur derdim.

-O zaman şunu mu anlamalıyız reformlarla hukuk sisteminin sorunları çözülmüyor bunun mutlaka pratiğe dönüşmesi lazım.

Evet, bunun yanında esas olarak da gelecek için umut vadetmiyor. Makyaj bunlar. Makyaja güven olmaz. Esas olan dokusunda dönüşüme, değişime ihtiyaç var. O doku yok.

-Bu durumda anayasa da var olan hükümler yeterli midir? Ya da anayasada ki hükümlerde var ise sorunlara sizin çözüm önerileriniz nelerdir?

Öncelikle şunu söyleyeyim, bu anayasadaki veya yasal düzenlemelerdeki hükümler yeterli gelmiyor diyen irade öncelikle o anayasa maddelerinin gerektirdiği hakları ve özgürlükleri sonuna kadar zorlayarak kullandırmalı ki daha da genişletme ihtiyacı duyulsun. Oysa var olan irade daha bu hak ve özgürlükleri bile kullandırmıyor ki. Bunun ne anlamı var!

Ben mevcut haliyle bu anayasa yeterli demiyorum ancak bunu dahi uygulamakta zorlanan, buradaki haklarımızın önüne dahi bariyerle koyan bir iradenin daha fazla özgürlük veriyorum demesi ne ifade eder. Şu an bir tweet yazarken bile 4-5 kere okuyorum, nerden ne anlarlar diye, oradan bir ima çıkartırlar mı diye düşünüyorum. Bir tweet yüzünden tutuklanan insanlar, retweet etti diye cezaevine konulan insanlar var.

Siz şimdi bu ifade hürriyetini daha baştan doğmadan öldürüyorsunuz ama sonra diyorsunuz ki ifade hürriyetini genişleteceğiz. Zannediyorum birileri bize şaka yapıyor.

-Bildiğiniz gibi hukuk davaları oldukça uzun sürüyor, yeni belgede hakimler ve savcılar yardımcıları getiriliyor. Size göre bu durum davaların süresini kısaltır mı?

Bunun yolu hâkim savcı yardımcılığında değil. Bundan önce ben yine hukuk eğitiminden bahsediyorum. Orda bir problem var. İstediğiniz kadar yardımcı hâkim oluşturun eğitimde bir problem var. Bağımsız güvence ve teminat altındaki yargıç profilinde bir problem var. Dolayısıyla temeli çökmek üzere olan bir evin pencereleriyle uğraşmanın bir manası yok. Ben yargı yok diyorum hâkim, savcı yardımcılığı benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Hakimlik mesleği, kökleri olan, güven uyandıran nitelikli liyakate göre teminatlı bir mesleğe dönüştürülmediği sürece hâkim savcı yardımcılığının hiçbir şey ifade etmesi söz konusu değildir. Bakın yargıçlık sınavında mülakat devam ediyor. Madem güven oluşturan bir yargı inşa edeceksiniz neden mülakatı kaldırmıyorsunuz? Bunun tamamen “torpil” olduğunu cümle alem biliyor. Bunu ne zaman kaldırırsınız o zaman size inanırız. O zaman bu iradeye “evet bir şeyler oluyor” diyebiliriz.  Bu sağlanmadığı sürece yargı bağımsızlığından bahsedemeyiz. Tamamen idarenin tasarrufunda bir süreç var o nedenle ciddiye almıyorum.

-Siz böyle söylüyorsunuz ancak Danıştay başkanı Yargı bugüne kadar hiç bu kadar bağımsız olmamıştı dedi, yine Türkiye Barolar Birliği Başkanı özellikle yeşil pasaport kazanımı başta olmak üzere belge içindeki kazanımları alkışlarla karşıladı. Diğer yandan baroların önemli bir kısmı da sizin gibi yeni reform paketini eleştiriyor. Şimdi biz sıradan insanların kafası nasıl karışmasın.?

“Yargı bugüne kadar hiç bu kadar bağımsız olmamıştı” diyen arkadaş cüppesinin önünü iliklemeye çalışan bir arkadaş, ondan hiç bahsetmeyin bile! Kurumların davranışları insanların kafasını karıştırıyor ama ben kimsenin kafası karışmasın diye herkesin kendi hayatına bir bakmasını öneriyorum. Sosyal medyada bir şey yazarken “ben düşüncemi ifade ediyorum hiçbir sıkıntı olmaz” diyebiliyor musunuz? Mahkemeye gittiğiniz de güven içerisinde burada adalet dağıtılır diyebiliyor musunuz?  Kendi hayatınıza baktığınız da doğru cevabı bulacaksınız.

-Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Aslında paketi madde medde değerlendirmeye gerek duymuyorum bile. Çünkü bize önce bir “güven paketi” lazım. Her şeyden önce güvene ihtiyacımız var ve bu da güven veren davranışlarla olur. Bir insan size defalarca söz verdiği için güvenmezsiniz fiili davranışı üzerinden ona güvenirsiniz. Sürekli vaat eden vaadini yerine getirmeyen, sonra daha önce vadettiklerini yine vaat eden ve sözünde durmayan bir kimsenin ne dediğine artık kimse bakmaz.

-Bize zaman ayırdığınız miçin teşekkür ederiz.

Paket neler getiriyor?

Pakette öne çıkan maddeler şu başlıkları içeriyor;

İfade özgürlüğüne ilişkin davalarda beş yılın altında alınan cezalar İstinaf Mahkemesi’nde kesinleşiyordu ve Yargıtay yolu kapalıydı. Yeni pakette bu cezaların da İstinaf Mahkemesi sonrasında Yargıtay tarafından da incelenmesinin önü açılıyor.

Hukuk fakültelerinde eğitim süresi dört yıldan beş yıla çıkartılıyor. Üniversite sınavında ilk 100 bine giremeyen öğrencilere hukuk fakültesi kapısı kapatılıyor. Hukuk fakültesi mezunlarına sınav zorunluluğu getiriliyor.

Davaların bir an önce açılabilmesi için soruşturma aşamasındaki tutukluluklara üst sınır getiriliyor. Bu süre terör ve toplu suçlarda iki yıl, ağır cezalık suçlarda bir yıl, asliye cezalık suçlarda altı ay olarak öngörülüyor.

Hakim ve savcılığa geçişte mülakat sınavını yapan komisyon genişletiliyor. Komisyona Yargıtay ve Danıştay’dan da birer üye alınıyor.

İnternet sitelerine erişimin tümden engellenmesi yerine öncelikle ilgili içeriğe erişimin engellenmesi düşünülüyor.

Belli bir sürenin üstünde avukatlık yapanlara yeşil pasaport verilmesi hedefleniyor.

Boşanmış ailelerde çocuk tesliminin icra yoluyla değil, Aile Bakanlığı uzmanları aracılığıyla yapılması amaçlanıyor.

Editör: TE Bilişim