“Ne var yani? Hayatta hiç mi ev görmedik?” diyenleriniz olabilir. İyisi mi Ali Kaya ile neler konuştuğumuzu yazmadan önce ‘dekoru’ anlatayım ki, palavra atmadığım anlaşılsın. Duvarlardaki tablolar hangi ressamların fırçasından çıkma bilmiyorum. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde önemli işler gören aile büyüklerinin portreleri, Atatürk Portresi, İsmet İnönü imzalı İnönü portresi, Ahmet Necdet Sezer imzalı portresi, politika, akademik çevreler ve spor dünyasından tanınmış isimlerle çekilmiş fotoğraflar.
Eşyaların çoğu antika.
Kitaplar her odada masaların, sehpaların üzerine serpilmiş.

Ve bir de özenle korunan, Atatürk’ün Hacı Ali Rıza’ya hediye ettiği Bulgar Lagant silah.
Akla hemen şu soru geliyor? Böyle bir serveti elinin altında tutan aile olağanüstü zengin mi? Yanıt: Bilmiyorum.
Kaya’ların serveti değil, geniş sosyal ve kültürel ilişkileri var.
Çiftlikte altmış kişiyi bir masa etrafında ağırlayacak ağaç eşya ile döşeli mekan bulunuyor.
Çiftliğin değişik mekanlarında kimler konuk edilmemiş ki.
Süleyman Seba ve Dostları Balkonu, Özden Toker Himalaya Sediri ağaçlık alanı, Ahmet Necdet Sezer Verandası gibi bölümleri eklesem  yeter mi?...

 

Sade dekoruyla tarihten esinti sunan evde gözlerimi gezdirirken:

-Geyve ilçe merkezinde bulunan Ermeni ustalarca yapılmış dedemin konağında doğdum. Maalesef yandı o evimiz. Babaannemi ve çok az sayıda eşyayı kurtarabildik. O evde el yazması Mesnevi’ler, Kur’anlar, dedemin kalpaklı kuvvacı giysileri, çizmeleri, Kurtuluş Savaşı’na katılmış bazı subay ve askerlerle çekilmiş fotoğrafları vardı. Bunlar içinde bence en önemlisi Kuvayi Milliye tutanakları. Koyu renkli paket kağıdından çizgili ilkokul defterlerinin yapraklarına kadar her tür kağıt kullanılmış o tutanaklar için. Onlar aklıma geldikçe Kurtuluş Savaşı’nın hangi koşullarda yapılıp başarıldığı anlaşılıyor. Üzüntüm onları yangından kurtaramadık.

ATATÜRK’ÜN HEDİYE ETTİĞİ SİLAH

Bu Hacı Ali Rıza’ya biraz eğilelim?

-Ali Kaya dedesini anlatırken:

-Dedem Hacı Ali Rıza, Kurtuluş Savaşı’nda Geyve’de Kuvayi Milliye Örgütü’nün kurucuları arasında yer aldı. Mekece’den Halil İbrahim Ağa, İmam Şevket Efendi, Kambur Ailesi, Şahinoğulları Ailesi ve dedem bu örgütün kurucuları.  Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Yunan askerine geçit vermemek için Geyve Boğazı’nı tuttuğunda, askerlerini bugünkü Alifuatpaşa civarında konuşlandırmış. Askerin iaşesini ‘salma’ denilen yöntemle Geyve halkı karşılıyor. Kuvvacılar işin içinde tabi. Zaman içinde askere en yakın köylerde bir sıkıntı olmuş. Askerin iaşesini karşılayacak hayvan azalmış. Köylüler dedeme ve arkadaşlarına hiç olmazsa tarlayı sürecek hayvanlar elimizde kalsın, buğday nasıl ekeceğiz demişler. Dedemlerde bu durumu aktarmak, iaşe işinin daha uzaktaki köylerden temin edilmesini sağlamak için karargaha gitmişler. Ama karargahta subay yok. O gün Atatürk gelmiş. Subaylar onu karşılamaya Doğançay tren istasyonuna gitmişler. Dedem de oraya gitmiş. Burada Atatürk’le görüşme imkanı olmuş. Bir süre sohbet etmişler. Atatürk dedeme bu görüşmede Bulgar Lagantı silah hediye etmiş. O silah babam Nureddin’e ondan da bana kaldı. Dedemin istiklal madalyası da büyük amcam Abdurrahman Arat’a ondan da oğlu Prof. Dr. Ali Rıza Arat’a kaldı. Dedemizin bize bıraktığı bu büyük mirasın manevi hazzı anlatılamaz.

Dedeniz Ali Rıza Bey’i gördünüz mü?

İçi burkulur gibi oldu:

-Göremedim. Ben 1948 doğumluyu. Dedemin kuşağından çok insan gördüm. Arkadaşlarıyla konuştum. Ali Rıza Bey genç yaşta ölmüş. Dedemin bugün bana hala ilginç gelen bir öyküsü var. Dedem Cumhuriyet döneminin Geyve’deki ilk hakimidir. Atatürk Geyve’ye geldiğinde belediye başkanınızı ve hakiminizi seçimle belirleyin demiş. Hasan Can belediye başkanı, dedem Ali Rıza’da hakim olarak seçilmiş. Babaannem kocasından ötürü 1’in 4’ünden emekli maaşı alırdı. Tarih kitaplarında seçilmiş hakim olduğuna hiç rastlamadım. Aslında incelenmesi gereken bir konu.

BABAM NURİDDİN KAYA

Ali Kaya babasını anlatırken:

-Babam Nuriddin, Bursa Ziraat Okulu’ndan mezun. Gezici Başöğretmenlik yaptı. Cumhuriyet kurumlarının kurulması aşamasında başöğretmenlik önemli bir görev. Eğitimi yaygınlaştırmak, denetlemek ve eğitmen yetiştirmek gibi görevleri var. Gayet iyi hatırlıyorum. Babam akşamüstü atla eve dönerdi. Küçük bir çocuktum. Atın terini soğutmak sonra da ahıra bağlamak benim işimdi.

Durdu. Sonra buruk buruk gülümsedi:

-Babam Nuriddin Bey, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Köy Enstitülerinin kurucusu Selahattin Tonguç ili yakın çalışıyordu. Arifiye Köy Enstitüsü’nün kuruluşuna ön ayak olan babam, kuruluşundan inşaatına kadar işin içinde olmuştur.

İLK POLİTİKA DENEMELERİ

Bu şaşılacak ailede kimler yok. Nuriddin Kaya’nın dört çocuğu var. Sırasıyla Eczacı Alev Aydın, Prof. Dr. Emel Özden, Dr. İpek Özdekmir ve Eczacı Ali Kaya. 1950’li 1960’lı yılların Türkiye’sinde bir evin üçü kız dört çocuğunun üniversite mezunu olması ne demek? Çok şeyi anlatmıyor mu?
Ali Kaya aile geleneklerine çok bağlı. Önce soyu sopu Cumhuriyetçi ve Atatürkçü. Elbet, kendisi de öyle. Bu yetmezmiş gibi, üstüne üstlük bir de CHP’li. Şimdi gelelim bunca yılını politika içinde geçirmiş olan Ali Kaya’ya:

-İlk ve orta öğrenimimi Geyve’de yaptıktan sonra öğrenimime İstanbul Kabataş Lisesinde devam ettim. Ardından Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni kazanmıştım. 68 kuşağının yarattığı rüzgar beni de etkiliyordu. Ali Topuz il başkanlığında CHP İstanbul Örgütü üniversitelerde örgütlenme çalışması yapıyordu. Bu etkiyle 1967 yılında CHP Beşiktaş İlçe Örgütüne üye oldum. Politikaya girişim bu şekilde oldu.

Kulağım sende?:

Gülümsedi:

-Mezun olup Geyve’ye geldim. 1972 yılının başında eczanemi açmıştım. CHP’de İsmet İnönü’ye karşı Bülent Ecevit hareketi başlamıştı. Türkiye’nin gözü CHP’ye yönelmişti. İlçe başkanımız Rıfat Çakır’dı. Çok değerli bir büyüğümüzdü. İnönü’yü destekliyordu. Arkasında o dönemin efsane milletvekili Hayrettin Uysal duruyordu. Partiye kayıt olmaya gittim. Ecevitçi olduğum kuşkusuyla üye yapmadılar.  Oysa benim o işlerle ilgim yoktu. Beni benden habersiz muhalif tarafa itmişlerdi. O tepkiyle Beşiktaş üyeliğimi Geyve’ye nakil yaptırdım. Bunu engelleyemezlerdi. O sırada delege seçimleri var. Bu işlere girdik. Kongreye hakim olunca partinin il çapında önde gelenleri gelir gider oldular. Sanırım doğam da sosyal ilişkilere açık.

O yıllardaki parti içindeki konumunu bir anısıyla anlattı:

-1975 yılı senato ara seçimleri vardı. Turgut Boztepe ve Hasan Fehmi Güneş aday adayıydılar. Boztepe parti örgütünden geliyordu ve favoriydi. Hayrettin Uysal Boztepe’yi destekliyordu. Geyve’yi kaleleri olarak görüyorlardı. Güneş ise savcılıktan istifa etmişti ve kendisine hiç şans verilmiyordu. Bende tanışmıyordum Fehmi Bey’le. Bir gün adliye binasının önünden geçerken camı tıklattılar. Baktım Başsavcı Celil Demircioğlu. Eliyle odasına davet etti. Gittim. Sözü dönüp dolaştırıp ön seçime getirerek hangi aday adayının kazanacağını sordu. Hasan Fehmi Güneş kazanacak demiştim.  Tanıyor musun dedi. Hayır dedim. İşte Hasan Fehmi Güneş dedi. Odadaki üçüncü kişi Fehmi Bey’di. Tanıştık. İlişkimizi geliştirdik. Paçalarımızı sıvadık. Önseçimi Hasan Fehmi Güneş kazandı. Bu olay CHP içinde sürpriz etkisi yarattı. Hemen akabinde Fehmi Bey senatör seçildi. Bu kez sürprizi o dönemki rakip parti Adalet Partisi yaşadı.

Ölçülü ve insaflı konuşarak lafını bağladı:

-Bu süreç bana sükse yaşattı. Bu yönde bir hedefim olmamasına rağmen, artık parti içinde belirleyici aktörler arasında anılır olmuştum.

BÜLENT ECEVİT’İN DİKKATİNİ ÇEKEN GENÇ ECZACI

Bir nefes aldı. O günlere gitti:

-Hem örgüt seçimleri hem senato önseçimlerinde Geyve’de alınan sürpriz sonuçlar adımı öne çıkarmıştı. 1975 senato seçimlerinde Bülent Ecevit’in Sakarya gezisi oldu. Biz Geyve ilçe örgütü olarak Ecevit’in Geyve’ye getirmek istiyorduk. Bunu başardık. Bir Ramazan günü Geyve’ye getirdik.

Gülümsedi. Ve kendini kaptırdı:

-İlçe Merkezi’ne 20 kilometre mesafe uzaklığı olan Kumbaşı’nda kendisini karşıladık. 26 genç kızımız yöresel kıyafetlerle traktörlerin direksiyonunda konvoyun en önünde, arkasında Ecevit’in otobüsü, onun da arkasında binlerce insan Geyve’ye girdik. On binin üzerinde insan meydanda toplanmıştı. Geyve’de bu kalabalıkta bir miting bir daha olmadı.

Sözün burasında duraksadı. Yüzünün tadı kaçtı:

-Bülent Ecevit karşılamadaki zenginliği görünce kim organize etti diye sormuş? Eczacı Ali demişler. Beni çağırttı. Geyve’ye giderken otobüsteki yanındaki koltuğa oturttu. Konuştuk. Bana dedi ki: “-Geyve’de ne konuşayım.” “Bülent Ecevit Türkiye’de fırtına gibi esiyordu. “Toprak işleyenin su kullananın’ sloganıyla köylülerin büyük sempatisini kazanmıştı. Bizde köy çalışmaları yapıyorduk. O yıllarda Geyve’de kadastro çalışmaları vardı. Umurbey-Safiköy-Sarıgazi köylerinin Sakarya Nehri yakasında hazine arazileri üzerinde ve ormanlarda sıkıntı vardı. İktidar partisinin önde gelenleri bürokrasi üzerinde etkinliklerini kullanarak buraların üzerine oturma çabasına girişmişti.. Köylüler tepki gösteriyorlardı ama başlarına gelmeyen kalmıyordu. Dönemin iktidar partisinin ilçe başkanı bir köylüyü silahla vurup yaralamıştı. Köylülerle dayanışmaya girdik. Bu olay çok büyüdü. Ünlü gazeteci Yalçın Pekşen Geyve’ye gelerek araştırma yaptı. Yazı dizisi hazırladı. Konu ulusal basına yansıdı. Ecevit’ten bu konu üzerinde durmasını istedim. Genel Başkan kürsüden bunu çok etkili bir şekilde anlattı.

ALİ KAYA 27 GÜN YOĞUN BAKIMDA

Bir süre durdu. Bakışları uzaklara daldı:

-Bu miting ve gelişmelerden sonra Geyve bürokrasisinden bir dostum beni uyardı: “Dikkat et. Hayatın tehlikede. Tekere çomak soktun” dedi. Ciddiye almamıştım. Bedelini de pahalı ödedim.

Sözleri keskinleşti:

-Bir gece 23.00 sıralarında tüm Geyve’de elektrikler kesildi. Daha doğrusu kestirdiler. Öğretmen Evi’nde arkadaşlarla oturuyorduk. Elektrikler kesilince lokalden ayrıldım. Eve doğru yürürken arkamdan demir cisimle başıma darbe aldım. Gerisini hatırlamıyorum. Beni öldü sanılarak köprünün altına atmışlar. Bir iki saat sonra lokalden çıkan arkadaşlar bu bölgeden geçerken inilti sesini duyup beni bulmuşlar. Hastaneye götürmüşler. 27 gün bilinçsiz bir şekilde yoğun bakımda yattım.

Durdu. Gülümsedi. Sevecen bir tonla:

-Hastanede beni öldürmesinler diye Umurbey köylüleri nöbet tutmuşlar. Bunu hiç unutamam. Geyve bana hep gurur yaşatmıştır.

Peki, sonra ne oldu? Faili ya da failleri bulundu mu?

Geriye yaslandı:

-Bulunmadı. Ama biz üzerine gittik. Bülent Ecevit dört milletvekilini Geyve’ye gönderdi. Araştırma yaptılar. Buradaki yağma olayı TBMM’ye taşındı. Araştırma komisyonu kuruldu. Yağma olayının bürokrasi ayağındakiler için soruşturmalar açıldı. Rantçılar geriledi. Halkın malını yedirmedik. Köylüler bizim bu ilgimizi takdirle karşıladılar.

ALİ KAYA İÇİŞLERİ BAKAN DANIŞMANI

Ali Kaya’nın Hasan Fehmi Güneş’e olan yakınlığını biliyordum. Güneş’in İçişleri Bakanlığı döneminde danışmanlığını yaptığını da biliyordum. 12 Eylül öncesi terör ortamında Abdi İpekçi suikastının sanığı M.Ali Ağca’nın yakalanması, Filistin Kurtuluş Örgütü eylemcilerinin hava alanındaki ölümlü eylemi ve bir dizi başka sansasyonel olayları kurcalamak istedim.

Yanıtı kesin oldu:

-Tümüne tanık oldum. Ben Fehmi Bey’in danışmanlığını yaptım. Bakanlığın güvenlik bürokrasisi elemanı değildim. O nedenle bu konularla ilgili soruları cevaplamam. Bugüne kadar bu konularda hiç konuşmadım.

Ali BABA ÇİFTLİĞİNİN SIRRI

Ali Baba Çiftliği yıllardır ağırladığı ünlü konuklarla gündeme geliyor. Bu çiftlikte Ahmet Necdet Sezer, Erdal İnönü, Altan Öymen, Özden Toker, Murat Karayalçın, Hikmet Çetin, Nurettin Sözen, Yılmaz Büyükerşen, birçok bakan, milletvekili, belediye başkanı, bunun yanı sıra Süleyman Seba, Aziz Yıldırım gibi spor adamları ağırlandı. Bu işin sırrı nedir?

Ev ödevini yapmamış öğrenci gibi sıkıntıya girdi. Zorlanarak:

-Bu bana soydan miras galiba. Bizim ailemizin yaşam tarzı desem doğru cevap olur sanırım. Sosyallik ailemizin belirgin özelliği mi desem, bilmiyorum ki. Kapımız açıktır. Çeşitli arkadaş gruplarının içindeyim. Biz gideriz, onlar gelirler. Burada özellikle siyasi çevremizden çok önemli toplantılar oldu. Kamuoyu ve basından uzak görüşmeler tertiplendi. Bazen telefon gelir. Evimizi dostlarımızın toplantılarına açarız.

Kaçışa başladı. Ayağa kalktı, koluma girerek bahçeye çıkardı. Bahçede gezerken duygusal anlar yaşadık. Ali Kaya gelen konuklarına farklı türde ağaç fidesi diktiriyormuş. Her birinin üzerinde plaketler var. Yitirdiği dostlarını ağaçlarda yaşatıyor Ali Kaya. Onlar için fide dikiyor. Plaketi ile beraber. Osman Avcı, Cemal Sakarya, Ünal Ozan için diktiği fideler dallanıp budaklanmış, Aydoğan Sezer, Selçuk Gedikli için diktikleri serpilmiş. Etkilenmemek mümkün değil. Dokunsan ağlayacak.

FENERBAHÇE, GALATASARAY, BEŞİKTAŞ BAŞKANLARI ÇİFTLİKTE NİÇİN TOPLANDILAR?

Konuyu başka yöne çektim. Evinizi dostlarınızın toplantılarına açtığınızı söylediniz. Hiç olmazsa birini paylaşsanız?

Tereddüt etti. Sonra açıldı?

-Bir gün Süleyman abi (Seba) telefon açtı. Ali kardeşim, Aziz (Yıldırım) ve Özhan’la (Canyadın) geliyoruz. Sen ve gelinimle beraber on dört kişi olacağız. Aman hiç kimsenin haberi olmasın, masada bir kişi fazla olursa bir daha evine gelmem, dedi. Eskişehir-Fenerbahçe maçı öncesinde Geyve Karaçam’da bir dinlenme tesisinde taraftarlarla tekel bayi işletmesi arasında çıkan kavgada bir genç öldürülmüştü. Ülkede büyük yankı olmuştu. Sporda terör konusu için başkanlar durum değerlendirmesi yapma kararı almışlar. Bu toplantıyı bizim evde yapmayı uygun görmüşler.  O gün uzun değerlendirme yaptılar. Ortak bildiri ve hükümete yasal düzenleme önerileri götürme kararı aldılar. Yeter mi?..

YILMAZ BÜYÜKERŞEN’İN CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI VE ALİ KAYA

Ali Bey, yakın tarih diye soruyorum. Son cumhurbaşkanlığı seçiminde Yılmaz Büyükerşen’in adaylığı gündeme geldi. Sizin Büyükerşen’le dostluğunuz biliniyor. Bu süreçte Yılmaz Hoca’nın kurmay heyeti içinde adınız geçti. Bu süreci anlatır mısınız?

-Bahçede adımlarken sözlerini seçerek kullandı:

-Yılmaz Hoca’nın adının gündeme gelmesiyle arkadaşlarla durum değerlendirmesi yapmıştık. Hoca’nın söyleyebilecek  hikayesi vardı. Bir marka şehir yaratmıştı. Bir marka üniversitenin temellerini atan adamdı. Beş milyon öğrenci mezun etmişti. Bize göre en doğru adaydı. Türkiye’yi hızlandırılmış bir turla gezmiş, değerlendirmeler, gözlemler yapmıştık.  Son beş altı güne kadar adaylığına kesin gözüyle bakıyorduk. Apansız yakalanmayalım diye hazırlıklar yaptık. Propaganda ve iletişim için hocanın mezun ettiği öğrenciler hazırlık yaptı. Sekiz ve on altı kişilik iki uçak kiraladık. Seçimin finansı için İstanbul’da toplantılar yaptık. Bütçe hazırladık. Ama bizim parti son anda Muharrem İnce’yi tercih etti.

Büyükerşen aday olsa kazanır mıydı?

-Varsayım olur. Muharrem İnce iyi götürdü kampanyayı. Yılmaz hoca aday olsaydı kazanırdı iddiasında bulunamam. Ama, seçimden sonra partilileri çok üzen Kılıçdaroğlu-İnce arasında yaşanan münakaşa olmazdı kesinlikle. Yılmaz Hoca sorumluluğunu taşımasını bilen biridir.

Ali Bey, son olarak merak ettiğim bir nokta var. CHP’de genel başkanlık yapmış insanlarla , üst düzey yöneticilerle bunca dostluk ilişkiniz var. Milletvekili olabilirdiniz. Sizin geçmişinizde böyle bir siyasi kariyer niçin yok?..

Kahkaha atarak yanıtladı:

-Hiç istemedim ondan olmadı. Parti örgütlerinde severek görevler yaptım. Ben bu işlerin içinde sevdiğim ve inandığım için oldum. Bireysel bir hedefim hiç olmadı. Bülent Ecevit DSP’den 1’nci sıra önerdi. Kabul etmedim. Teoman Akgür geldi birinci sıraya ve milletvekili seçildi. SHP’den Erdal İnönü milletvekilliği önerdi. Kabul etmedim. Kemal Kılıçdaroğlu,  Yılmaz Büyükerşen’le konuşmuş. Parti Meclisi üyeliği gündeme geldi, kabul etmedim. Ben 1977/1980 arasında il genel meclis üyesi seçildim. Onda da başvurum yok. Benden habersiz arkadaşlar dilekçe vermişler. Bir kere de durumdan görev çıkardım. Parti sıkışıktı. 1989’da belediye başkan adayı gösterildim. Oy oranımızı katladık ama 166 oyla seçimi kaybettik.

Editör: TE Bilişim